Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1.Bölüm ASUMAN

Elindeki boş su şişesini tekmeleyerek çöp kovasına atan Altan yamuk bir gülüşle kendisine hayran hayran bakan kızlara çaktırmadan bir göz attı. Elbette ki hepsinin tek odak noktası kendisiydi. Üzerindeki lacivert üniforma, sağ bacağında duran tabanca, başındaki şapkası ve göğsünde duran armanın üzerindeki polis yazısıyla bunca dikkati üzerine çekiyor olmasına kimse şaşırmazdı.

"Devrem yeter kızlara kur yaptığın. "

Dumrul, arkadaşına gözlerini devirerek baksada durumdan hoşnuttu. Arka planda olmayı seviyordu o. Kimse onu fark etmesin, ilgilenmesin ve hatta umursamasın istiyordu. Bu yüzden olsa gerek arkadaşları arasında uzun süredir zaten Deli Dumrul olarak anılıyordu.

Altan omzunu silkip başındaki şapkayı düzeltti. Bunu yaparken kolunu bilerek kasmış, kaslarının olanca iriliğiyle görünmesine neden olmuştu. Kızlardan birkaçı ona iç çekerek baktı, bazıları göz ucuyla innceledi ama hepsinin dikkati ondaydı. Elbette görevinin, taşıdığı üniformayla birlikte sırtladığı devlet gururunun, vatan namusunu koruma sorumluluğunun farkındaydı. Sadece henüz başlamamış olan miting öncesi kendince eğlenmeye çalışıyordu. Çapkınlık için işini yok sayacak değildi.

"Kes lan! Her gün sizin yüzünüzü görmekten ciğerim soldu. Az kadın yüzü görelim şurada."

"Dikkat et havanı söndüren birisi çıkmasın. "

Altan kısa bir an dikkatini oldukları yeri izleyen kızlara vererek gözlerini devirdi. Arkadaşlarının kendisine yaptığı bu imaların sebebini biliyor ancak onlara malzeme vermemek ve belki birazda egosunun kadim yüksekliğinin sarsılmaması adına konuşulanları, sarf edilen iğneli kelimeleri duymamazlıktan geliyordu. Başbakanın miting yapacağı alanı korumakla görevlendirilmişlerdi. Bu alışık olduğu bir durumdu. Şimdiye kadar pek çoğunu sorunsuz atlatmışlar, bazen ise muhalif grupların küçük çaplı gösterileriyle uğraşmak zorunda kalmışlardı. Ana yola yakın bir yerde duruyorlardı. Yol trafiğe kapatılmış olsa dahi insan trafiği alanı hararetlendiriyor, kurulan cümleler ara sıra netlik kazanıp uğultuya karışıyordu. Yolun karşısında duran üniversitenin önündeki yol alandaki trafiğe açık olan tek yoldu.

Altan omuzlarını geriye atarak büyük bir gururla burnunu çekip vücudunu dikleştirdi.

Tam o sırada trafiğe açık olan yolun başında zırhlı araçlar göründü. Kahverengi araçlar çevik kuvvet timinin olduğu yerde durmuş, özel harekat polisleri büyük bir çeviklikle araçlardan inip kritik noktalara konuşlanmışlardı. En arkadaki Ejder Yalçın zırhlısından inen polislerden birisi Altan için fazlasıyla tanıdık bir isimdi. Elbetteki ikizini kimse ondan daha iyi tanıyamazdı.

Altay çatık kaşlarıyla etrafına bakındı. Yüzünü kapatmış, elindeki silahı daha iyi kavrayabilmek için beyaz bir bezle sarmıştı. Üzerindeki üniforma düzenliydi. Kara gözleri hiddetle parlıyor, avını arayan bir bozkurt gibi etrafı tarıyordu.

"Aha seninki geldi. "

Dumrul sırıtıp silahını daha sıkı kavradı.

" Ulan adam benim ikizim. İnsanlar ona bakınca bana baktıklarında ne görüyorlarsa onu görüyorlar. "

" Öyle mi lan? " dedi Dumrul.  "İyide sana bakınca çevik kuvvet, ona bakınca özel harekat polisi görüyorum. Ne iş? "

Altan arkadaşının sözlerine karşı alaycı bir ifadeyle gülümsedi. Kardeşini kıskanacak değildi! Hadi canım. Kendi öz kardeşini ve hatta ikizini kıskanacak bir adam mıydı o?

" Ohaa! Bak şuradakilere bak kızım! Özel Harekat değil mi onlar! "

Kıskanmak değilde, azıcık sinir olmak denilebilirdi. Kızların tüm dikkatini üzerine çeken kardeşine ufacık (!)  bir sinirle baktı.

" Ulan Altay! Sorarım ben sana. "

O sırada kızlardan birisi Altan'ın yanından yavaşça sıyrılıp Altay'ın olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladı. Sarı saçlı olan kız güzeldi. İri mavi gözleri, dolgun dudakları ve diğer tüm kızları kıskandıracak fiziğiyle yürüyen bir afetti. Boyu da uzundu üstelik. Ve ne yazık ki bu kız bir kaç dakikadır Altan'ın radarındaydı. Ancak kızın odak noktası, heykel gibi duran ve bakışıyla dahi tüylerini diken diken eden Özel Harekat Polisi Altay Bozkurt idi.

Adama yavaşça yaklaşıp tam karşısında durdu. Nasıl konuşacağını bilmiyordu ancak biraz zaman sonra öksürerek kelimelerini toparlamış, ardından da çekici olduğunu umduğu bir sesle konuşmuştu.

"Merhaba. Benim adım Papatya. "

Adam kıza çatık kaşlarla baktı. Kemikli yüzü kasılmaya başladığında yavaşça gözlerini kırpıştırmıştı.

" Tanışabilir miyiz? "

Kız son kez eskisine nazaran daha güçsüz bir sesle sordu. Adam ona boş boş bakmaya devam etti. Genç kadın sinirlenmişti. Elini kaldırıp adama uzattığında dişlerini sıkıyordu.

" Buradan uzaklaş. "

Adamın sesi sertti. Hatta öyle ki kız onunla birebir konuşmasa sesin bir robota ait olduğunu söyleyebilirdi. Ancak karşısındaki adam kanlı canlı bir şekilde ona bakıyordu.

" Nasıl ? "

" Duydun. " dedi adam bıkkınlıkla.
"Buradan uzaklaş. "

Aslında Altay fazlasıyla kibar bir adamdı. Özellikle de kadınlara karşı herzaman nazik olurdu ama şu an görevdeydi. Üzerinde üniforma varken düşündüğü tek şey görevi olabilirdi ki şu an tam da öyle bir durumdaydı.

" Sen, " dudaklarını dişledi Papatya. Bakışlarına gölge düşmüş, gözleri boncuk boncuk olmuştu. Hukuk Fakültesinin en güzel kızıydı o. Papatya Soyer'i sevmeyecek, onunla ilgilenmeyecek, güzelliğini görmeyecek adam var mıydı?

" Hanımefendi. Eğer buradan uzaklaşmazsanız gerekeni yaparım. "

Altay'da kızın güzelliğinin farkındaydı elbette. Sarı saçları, özenle yerleştirilmiş mavi lensleri ve 'ben buradayım' diye bağıran dudağını fark etmeyecek değildi. Velhasıl Altay'da her erkek gibi kızın yüzüne dikkat etmişti.

"Egoist herif! Polis oldun diye ne bu hava? Senin paranı ben veriyorum. Benim babam veriyor! Ukala seni! Hem sen bana baksana bir. Ben senin gibi çirkin bir herife yüz verir miyim be?! "

Aslında genç kadın karşısındaki adamın yüzünü görmemişti. Gözleri hariç yüzünün tamamı maskeyle kaplıydı ve o maskenin altında nasıl bir adam var bilemezdi. Ancak o denli sinirlenmişti ki tırnaklarının ucuna kadar kızarmıştı. Belkide kırmızı ojelerinin etkisiydi, bilmiyordu. Tek bildiği adamı öldürmek istediğiydi.

"İndireyim mi kızı Bozkurt? "

Kulağından gelen sesle yavaşça gülümsedi adam. Bakışları kısacık bir an üniversitenin çatısına kaydı ancak kendini toplamakta gecikmedi.

" Sen neye gülüyorsun? Gülünecek bir şey mi yaptım? Konuşsana be adam! "

" Size gülmedim küçük hanım. Arkadaşım sizi terörist zannetmiş. İndireyim mi diyor. "

Kız sarsıldı. Hatta öyle bir sarsıldı ki on üç santim topuğa sahip ayakkabılarıyla bir iki adım geriledi, yüzü kızardı.

" N-ne? "

" Anlamıyorsun herhalde. Babana de ki, bana maaş vereceğine seni bir doktora götürsün. "

" Ne dersin, Bozkurt? "

Adam karşısındaki kıza son bir bakış atıp yola doğru yürüdü. Silahını sol eliyle desteklemiş, sağ elini kulağındaki telsize götürmüştü.

" Gerek yok, Çelik. Ben halletim bile. "

" Belli. Kız büyük bir yıkım yaşıyor. "

Altay güldü. Gözleri kısılmış, çene kemikleri maskenin altından belirginleşmişti. Ancak cevap vermedi. Bunun yerine etrafına boş boş bakmaya devam etmişti. Gözleri kısa bir an ilerideki polislere takıldı. Ve elbette kendisine büyük bir sinirle bakan ikizine de.

Aslında göz göze gelmeseler Altay uç noktalara doğru ilerleyip kaybolacaktı ama göz göze gelmişlerdi ve kardeşinin o bakışlarının tek bir anlamı vardı. Beğendiği kızı çalmıştı. Eve gittiklerinde yaşayacakları tartışmanın kokusunu alır gibi oldu.

"Başbakanın konvoyu geliyor. "

Bakışlarını kardeşinden alıp trafiğe kapalı olan yola çevirdi. Arka arkaya sıralanmış koruma araçları ve onlara eşlik eden zırhlı araçlar görüş alanına girdiğinde gerindi. Bu günü de sağ salim atlatırsa mutlu olacaktı. Tabii Altan'ı unutuyordu. Evde yapacakları savaş çok daha tehlikeli, entrikalı ve dolambaçlı olacaktı.

"Üç yönünde beyler. Kıza dikkat. "

Üniversitenin olduğu yolda yürüyen kıza çevirdi bakışlarını. Yorgun görünüyordu. Tam o sırada kızın arkasından birisi yaklaştı ve belinden çıkardığı tabancayı genç kadının başına yasladı. Bunu yaparken kadının sırtını göğsüne yaslamış, yönünü polislere çevirmişti.

Başbakanın olduğu tarafa odaklanan halk olayı görmemişti ancak bir an önce durdurulmaz ise büyük bir olay patlak verecekti. Özel Harekat polisleri adama ve kadına doğru ilerlerken çevik kuvvet polisleri halka şeklini almış, saniyeler içerisinde olay yerini görünmez hale getirmişti.

Altay ve arkadaşları adama doğru ilerledi. Adımları her ne kadar dikkatli olsa da adam tedirgin olmuş, yavaşça gerilemişti. Üstelik kucağında duran kız huzursuzca debelenmeye devam ediyordu.

"Bakanla konuşacağım! Yoksa kızı öldürürüm! "

Basit tehditlerden birisiydi işte. Bu ve bunun gibi olaylar o kadar çok yaşanıyordu ki polisler gözlerini devirmekten geri durmamışlardı.

" Kızı bırak. " dedi Ali.  " Bizde seni serbest bırakalım. "

Kesinlikle blöf yapıyordu. Bu adamı asla bırakmayacaktı. Üstelik bir köşede ağlatana kadar dövebilecek kadar da canı sıkılmıştı. Uğraştırmasa ne olurdu?

" Yalan söylüyorsun! Bakanı çağır dedim! "

Altay kıza baktı. Kısa kıvırcık saçları yüzüne dağılmış, bitkin bedeni adamın kucağında hareketsiz kalmıştı. Korku dolu bakışları tam da kendisinin üzerindeydi.

" Kız görüş alanımda. Adamı nişan alamıyorum. "

Altay bir an boş bulunup elini kulağına götürecekti neredeyse. Ancak ne yaptığını fark ettiğinde yavaşça maskesini düzeltmiş ve tekrar kıza bakmıştı. Onu keskin nişancının görüş alanından çıkarmanın bir yolu olmalıydı. Bakışları kızın yüzünde dolaştığında genç kız usulca gözlerini yumup açtı. Altay'ın kaşları çatılırken kadın dirseğini adamın karnına geçirmiş, silah tutan elini havaya kaldırarak adamın sağına geçmişti.

Bu sniperin beklediği andı. Tek bir kurşun adamın sağ eline saplandı, silah genç kadının elinde kaldı. Polisler ise bir anlık boşlukla kıza bakakaldı.

İlk kendine gelen Ali olmuştu. Büyük bir çeviklikle teröristin üzerine atlamış, adamın kollarını arkadan birleştirip kelepçe takmıştı. Kurşun tam elinin ortasına isabet etmişti ve biran önce tedavi edilmezse adam elinden olabilirdi. Tek sorun Ali'nin üşengeçliğinin tutmuş olmasıydı. Ve bu durum, kesinlikle bu adama özeldi.

Altay kıza doğru ilerlerken çaktırmadan Ali'ye baktı. Çok sevdiği devresi yanlışlıkla(!)  adamın sırtına çullanmış, yine yanlışlıkla adama yumruk atmıştı. Pamuk gibi adamdı Ali! Elazığlı olurda akıllı olur muydu insan?

"Keskin nişancı nasıl da indirdi lan adamı! "

Altan kenara çekilerek Ali ve onun kıskacındaki adama yol verdi.

" Oğlum çok havalı lan! "

Altay ise genç kadının yanına varmış, kardeşi ve Dumrul'un heyecanlı seslerine gözlerini devirerek karşılık vermişti.

" İyi misiniz? " diye mırıldandı." Bir şeyiniz yok ya? "

" İyiyim, teşekkür ederim. Ben derse geç kalıyorum. Gitsem olur mu? "

Genç kadın saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp adama doğru baktı. Boyu 165 olmasa başını kaldırmak zorunda kalmazdı. Esasında boyu bir yirmi santim daha uzun olsa dahi adama başını kaldırarak bakmak zorunda kalırdı ya. Uzundu adam. Hatta iriydi de. Kara gözleri dehşet vericiydi, irkildi.

"Tabii. "

Aslında kadının sorgulanması gerekebilirdi. Ama o kadar masum bakıyordu ki, Altay ona boyun eğmek zorunda hissetmişti. Doğaldı. Pembe dudakları çatlamış, siyah gözleri kızarmıştı. Elmacık kemikleri çıkıktı. Kıvırcık saçları ılık rüzgarla yavaş yavaş dalgalanıyordu. Üstelik kadın ona bakabilmek için parmak uçlarında yükseldiğinde çok daha çocuksu ve masum durmuştu.

"İkizko! Lan kız gitti. "

Altay sarsıldı. Gerçekten de önü boştu. Kaşları çatılırken yanındaki adama döndü.

" Ne? "

" Haydaa! Kız gitti diyorum birader. Kendine gel! "

Altan'a baktı. Yamuk bir gülüşle kendisine bakıyorken aynaya bakıyormuş gibi hissetmişti. Neyseki çift yumurta ikizleriydiler de fazlaca benzemiyorlardı.

" Kıza falan bakmıyorum. Kendimdeyim ben. "

Huylarıda benzemezdi birbirlerine. Altan alabildiğine eğlenceli ve romantikti. Ağzı iyi laf yapardı. Altay ise onun tam tersi özelliklere sahipti. Kalas gibi bir adamdı insanların tabiriyle.

" Hadi lan ikizko. Nasıl bakıyordun kıza görmedim sanma. " Altan adamın omzuna vurdu. " Beğendiysen, "

" Beğenmedim. Ben sadece,"

"Sen sadece gökyüzüne aşıksın. Biliyoruz. "

Altan kardeşinin yanında durdu. Elbette onun neyi sevip sevmediğini çok iyi biliyordu. Yinede onun kıza bakarken gözlerinde dolaşan beğeni pırıltılarını görmemiş değildi.

" Şey, pardon. "

Arkalarından gelen cılız sesle ikiside oraya döndüğünde biraz önceki genç kızla karşılaştılar. Genç kız Altay'ın göğsüne bakıp yutkundu.

" Ben teşekkür edemedim, kusura bakmayın lütfen. "

Aslında teşekkür etmek aklına gelmişti ama bir türlü cesaret edememiş, yanlızca kaçmayı seçmişti ama yarı yolda pişman olmuştu. Adamlar onun hayatını kurtarmışken odun gibi çekip gidecek değildi.

" Önemli değil. Bu bizim işimiz. "

Altay'da şaşkındı. Kızı bir daha görebileceğini düşünmemişti. En azından bu kadar kısa sürede görebileceği aklına gelmemişti. Üstelik çok sevdiği ikiz kardeşinin alay dolu bakışlarını üzerinde hissediyordu ve bu hoş değildi. Neyseki kız yavaşça gülümseyip yüzüne bakabilmişti. Yine parmakları üzerinde duruyordu.

"Ben Asuman. "

Her şey çok daha normal olabilirdi. Altan ve Dumrul öküz gibi gülmese, soğuk bir rüzgar esmese ve kadının ismi Asuman olmasaydı.

Ve hayat Altay'la dalga geçmeseydi.

" Kız seni vurdu herhalde. Bu nasıl bir duruş devrem. "

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro