Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Üçüncü Perde

Birinci Sahne

(Venedik'te bir sokak. Solanio ve Salerio girer.)

SOLANIO —

Peki Rialto'dan haber var mı?

SALERIO —

Bilmem, hâlâ aynı söylenti dolaşıyor: Antonio'nun mal yüklü bir gemisi dar denizlerde (57) batmış. Galiba o Goodwins dedikleri sığ ve çok tehlikeli yerde. Söylenenlere bakılırsa, bir sürü azman gemi leşi aynı yerde kumların içinde yatıyormuş - Tabii, Dedikodu Teyze'nin sözüne ne kadar güvenilirse!

SOLANIO —

İnşallah o da, zencefil çiğneyip (58) komşularına hep üçüncü kocasının ölümüne nasıl ağladığı masalını anlatan dedikoducu karı gibi yalancıdır. Ancak, işin doğrusu, lafı fazla dolaştırmadan ve konuyu uzatmadan söylemek gerekirse, sevgili Antonio, şerefli Antonio - ah, onun adının yanına yakışır bir sıfat bulamıyor insan -

SALERIO —

Hadi, noktayı koy artık.

SOLANIO —

Ha, ne dedin? Ha evet, sonuç olarak gemiyi kaybetmiş.

SALERIO —

İnşallah bu kayıplarının sonuncusu olur.

SOLANIO —

Şeytan araya girmeden hemen "Amin" diyeyim bu söze, çünkü işte kendisi Yahudi kılığında geliyor.

(Shylock girer.)

O merhaba Shylock! Tüccarlarda ne haberler var?

SHYLOCK —

Kızımın kaçtığını biliyordunuz, hem de herkesten, herkesten iyi biliyordunuz.

SALERIO —

Evet doğru. Ben kendi hesabıma, onu uçuran kanatları yapan terziyi tanırım.

SOLANIO —

Shylock da kendi hesabına kuşun uçmaya hazır olduğunu biliyordu; zamanı geldi mi analarının yanında kalmazlar artık.

SHYLOCK —

Lanetlendiğinde onun da yanına kalmayacak yaptığı.

SALERIO —

Orası kesin - eğer yargıcı Şeytan olursa.

SHYLOCK —

Kendi etim ve kanım bana isyan etsin!

SOLANIO —

Vay vay, seni ihtiyar leş yığını! Demek seninki baş kaldırıyor

ha! (59)

SHYLOCK —

Kızım, benim etim ve kanım diyorum.

SALERIO —

Senin etinle onunki arasındaki fark, kara kehribarla fildişi arasındaki farkdan fazladır; kanlarınız arasındaki fark da, kırmızı

şarapla beyaz Ren şarabı arasındaki farktan fazladır. Neyse, söylesene, Antonio'nun denizde hiç kaybı olmuş mu, olmamış mı?

SHYLOCK —

Bir yanlış hesap da orda yaptım - parasını saçıp savurmuş, meteliksiz kalmış biri o. Bir zamanlar borsaya gelirken cakasından geçilmezdi; şimdi Rialto'da kafasını çıkaramıyor sefil herif. Sözleşmesine baksın o! Bana "tefeci" demesini bilirdi. Sözleşmesine baksın o! Sırf Hıristiyan kibarlığı olsun diye borç para vermesini bilirdi. O sözleşmesine baksın.

SALERIO —

Ne olmuş yani, borcunu zamanında ödeyemezse, etini alacak değilsin herhalde. Ne işe yarar ki bu?

SHYLOCK —

Balık tutmaya yarar. Kimseyi doyurmasa bile, alacağım intikamı doyurur. Beni aşağıladı, yarım milyondan etti, zararlarıma güldü, kazancımla alay etti, halkımı hor gördü, işlerimi köstekledi, dostlarımı soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı - neden yaptı bunları peki? Ben Yahudiyim de ondan. Yahudi'nin gözü yok mu? Yahudi'nin elleri yok mu; organları, boy posu, duyuları, duyguları, heyecanı yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor mu, aynı silahla yaralanmıyor mu, aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu, aynı kışın ve yazın üşüyüp ısınmıyor mu? Farkı ne Hıristiyan insandan? Etimizi kesince bizim de kanımız akmaz mı? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenirsek ölmez miyiz? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız? Her şeyde size benzediğimize göre, bunda da benzeyeceğiz tabii. Yahudi Hıristiyan'a haksızlık edince, karşılığında göreceği iyilik ne? İntikam! Hıristiyan Yahudi'ye haksızlık ederse, Hıristiyan örneğine göre karşılığı ne olmalı? intikam tabii! Hainlik etmesini sizden öğrendim, yine size uygulayacağım. Bu işi sizden çok daha iyi yapacağıma da güvenebilirsiniz.

(Antonio'nun bir adamı girer.)

ADAM

Baylar, efendim Antonio evinde ve ikinizle de görüşmek ister.

SALERIO —

Biz de her yerde onu arıyoruz.

(Tubal girer.)

SOLANIO —

İşte kavimden biri daha geliyor. Bunlar gibi bir üçüncüsü daha bulunamazdı doğrusu; meğer ki Şeytan'ın kendisi Yahudi olsun.

(Solanio, Salerio ve Adam çıkar.)

SHYLOCK —

Hey, nasıl gidiyor Tubal? Cenova'dan haber var mı? Kızımı buldun mu?

TUBAL

Sık sık ondan söz edildiğini duydum, ama bulamıyorum.

SHYLOCK —

Yaa, işte, işte, işte, işte! Frankfurt'ta bana iki bin dukaya mal olan elmas gitti. Bugüne dek lanet, halkımızın üstüne inmemişti (60). Şu ana kadar hissetmemiştim onu. Hem de iki bin duka ve öteki değerli, çok değerli mücevherler. Keşke kızımın ölüsü şimdi ayaklarımın dibinde yatıyor olsaydı da mücevherler de kulaklarında olsaydı! Keşke ayaklarımın dibinde, tabutun içinde yatsaydı da dukalar da tabutta olsaydı! Hiç haber yok mu onlardan? Yaa, demek öyle! Kimbilir ararken kaç para harcadınız! Zarar üstüne zarar. Hırsız alacağını alıp gittiği gibi, bir o kadar da hırsızı bulmak için harcıyorsun. Üstelik sonuç bir hiç: Ne intikam var ortada ne de bir uğursuzluk; benim tepemde gezen hariç tabii! Kendi ağzımdan çıkan dışında ne bir hıçkırık var, ne de kendi döktüklerim dışında bir damla gözyaşı.

TUBAL

Başkalarının başına da uğursuzluk gelebilir ama. Cenova'da duyduğuma göre Antonio'nun...

SHYLOCK —

Ne, ne, ne? Uğursuzluk mu, uğursuzluk mu?

TUBAL

Trablus'tan gelen bir gemisi batmış.

SHYLOCK —

Şükür Tanrı'ya, Şükür Tanrı'ya! Doğru mu bu, doğru mu?

TUBAL

Batan gemiden kurtulan birkaç gemiciyle konuştum.

SHYLOCK —

Sana teşekkür ederim, iyi yürekli Tubal. İyi haber bu, iyi haber! Ha ha! Cenova'da duydun ha?

TUBAL

Duyduğum kadarıyla kızın Cenova'da bir gecede seksen duka harcamış.

SHYLOCK —

Yüreğime hançer batırdın şimdi. Altınlarıma elveda artık. Bir oturuşta seksen duka, seksen duka!

TUBAL

Venedik'te Antonio'nun alacaklılarından bazılarını gördüm: Kesin iflas eder diye yemin ediyorlar.

SHYLOCK —

Çok sevindim bu işe. Yakasını bırakmayacağım; işkence edeceğim ona. Sevindim bu işe.

TUBAL

Bu adamlardan biri bana bir yüzük gösterdi: Bir maymun karşılığı senin kızından almış.

SHYLOCK —

Allah belasını versin! İşkence yapıyorsun bana Tubal. O benim firuze yüzüğümdü. Bekârlığımda Leah'dan (61) gelmişti bana. Bir orman dolusu maymuna vermezdim onu.

TUBAL

Ama Antonio'nun işi kesin bitmiş.

SHYLOCK —

Öyle ya, bu doğru, çok doğru bu. Hadi Tubal, git bana on beş günlüğüne bir memur tut. (62) Borcunu ödeyemezse yüreğini alırım. Venedik'te Antonio'dan bir kurtulduk mu, dilediğim pazarlığı yapmak bana kalır artık. Hadi Tubal, sonra da sinagogumuzda buluşalım. Hadi dostum Tubal, yürü; bizim sinagogda Tubal.

(Çıkarlar.)

İkinci Sahne

(Belmont. Portia'nın evinde bir oda. Bassanio, Portia, Gratiano, Nerissa maiyederiyle birlikte girer.)

PORTIA —

Ne olur dur biraz; seçimini yapmadan önce

Bekle birkaç gün; çünkü yanlış sandığı seçtiğin anda,

Kavuşamayız artık. Onun için bekle biraz.

İçimden bir ses (ama aşk değil)

Seni kaybetmek istemediğimi söylüyor bana

Ve sen de bilirsin ki, nefret söyletmez böyle şeyi.

Belki de beni iyi anlamamışsındır diye

- Oysa bir genç kızın ağzı var dili yoktur -

Seçimini yapmaya kalkışmadan önce,

Seni burda bir iki ay tutmak isterdim.

Doğru seçim yapmasını da öğretebilirdim sana,

Ama o zaman yeminimi bozmuş olurum.

Bunu da asla yapamam. Beni bulamayabilirsin yani.

Ama öyle yaparsan, "keşke bozsaydım yeminimi,"

Dedirtir ve günah işletirsin bana.

Ah o bakışların yok mu! Başımı döndürdü,

İkiye ayırdı beni böyle:

Bir yarım senin, öteki yarım senin

- "Kendimin" diyecektim; ama benimse senin demek;

O halde hepsi senin.

Ah, öyle hain ki şu yaşam,

İnsanı haklarından demir parmaklıkla ayırıyor!

İşte böyle, hem seninim, hem değil.

Korktuğum çıkarsa, kader gitsin cehenneme, ben değil.

Çok fazla konuştum; ama zamanı yavaşlatmak için,

Onu idare edip uzatmak için yaptım;

Sırf seçimin biraz geciksin diye.

BASSANIO —

Bırak seçeyim; çünkü böyle,

İşkence çarkı üzerinde yaşıyorum.

PORTIA —

İşkence çarkında mı Bassanio? itiraf et öyleyse,

Nasıl bir ihanet karıştı aşkına?

BASSANIO —

Kuşku denen o çirkin ihanet yalnızca:

Beni ürkütüp aşkımın tadını çıkarmamı engelliyor.

Karla ateş ne kadar dost olabilirse,

İhanetle aşk da o kadar dost olabilir.

PORTIA —

Öyle mi? Ama yazık ki işkence çarkında konuşuyorsun;

Orda da insan zorlandı mı her şeyi söyler.

BASSANIO —

Canımı bağışla, gerçeği itiraf edeyim.

PORTIA —

Peki o halde; itiraf et, canın bağışlansın.

BASSANIO —

"Aşkım bağışlansın," diyecektim ben de itirafımda.

Ah, bundan zevkli işkence olur mu:

Kurtuluş için ipucunu, işkencecimin kendisi veriyor.

Ama artık şu sandıklardaki kaderimle yüzleşmeliyim.

PORTIA —

Hadi öyleyse! içlerinden birinde ben varım.

Eğer beni seviyorsan, hangi sandıktayım bileceksin.

Nerissa ve sizler, şöyle kenarda durun.

Müzik çalsın o seçimini yaparken;

Çünkü kaybederse, sonu kuğularınki gibi olacak:

Müzik eşliğinde solup gidecek. (63)

Benim gözlerimse, onun yüzdüğü dere,

İçi suyla dolu ölüm döşeği olacak

- diyeyim de bari, benzetme tamamlansın.

Peki ya kazanırsa, o zaman ne olacak bu müzik?

O zaman da, yeni taç giymiş hükümdarın önünde

Sadık bendeler eğilirken çalan borazanlar oluverir.

Ya da, gün ışırken rüya gören güveyin

Kulaklarından içeri sokulup

Onu düğüne çağıran tatlı sesler olur.

İşte gidiyor. Genç Alkides,

Uluyan Troya'nın deniz canavarına sunduğu

Bakire kurbanı kurtarırken (64) ne kadar vakur idiyse,

En az o kadar vakur Bassanio da ve çok daha sevgi dolu.

Şimdi o kurban benim; kenarda duranlar da

Çanakkaleli kadınlar, gözleri yaşla dolu,

İşin sonunu görmek için bekleşiyorlar.

Haydi Herkül! Sen yaşarsan ben de yaşarım.

Bu kavgayı ben, çatışmanın içindeki senden

Çok daha derin bir heyecanla izliyorum.

(Müzik. Bassanio kutuları incelerken, aşağıdaki şarkı duyulur.)

Söyle bana, nerde yetişir Sevda: (65)

Gönülde mi, hayalde mi?

Nasıl doğar, neyle beslenir?

Koro: Söyle, söyle.

Gözlerde başlar önce Sevda,

Bakışlarla beslenir ve bir anda

Ölür kalır kendi beşiğinde.

Hadi çan çalalım ardından;

Hep birlikte: dan dan, dan dan!

Koro: Dan dan, dan dan.

BASSANIO —

Dış görünüş bazen hiç de yansıtmaz gerçeği;

Oysa dünya hep gösterişe kanmıştır.

Adaleti alalım: Duruşma sırasında,

Şöyle zarif sözlerle terbiye edilip sunulsa,

Gizlenmeyecek kötülük, örtülemeyecek yolsuzluk var mı?

Dinde, her zaman ortaya çıkan yanlış görüşleri,

Saçmalıkları düşünün:

Bunların içinde bir tane var mı ki,

Bilgiç'in biri çıkıp da

Kutsal kitapların birinde ona dayanak bulmasın,

Allı pullu sözlerle akla yakın göstermesin.

Ne denli katıksız olursa olsun,

Dışardan bakıldığında iyi yanı bulunmayacak

Kötülük yoktur yeryüzünde.

Yürekleri kum tepelerindeki basamaklar kadar sahte

Kimbilir kaç ödleğin suratında

Herkül'le çatık kaşlı Mars'ın sakalını görürsünüz; (66)

İçlerine bakın, ciğerleri sütbeyazdır. (67)

Uzattıkları o sözüm ona yiğitlik çıkıntısıyla

Bahadır olduk sanırlar. Güzelliğe bakın:

Tartıyla alınıyor artık ve mucize yaratıyor;

Ne kadar bol kullanılırsa

O kadar hafifletiyor insanı. (68)

İşte o sözüm ona güzellerin başındaki,

Dalga dalga, yılan gibi kıvrımlı,

Rüzgârla cilveleşip oynaşan bukleler de

Çoğu kez, çoktan kurukafa olmuş mezarda yatan

Başka bir kelleden kalma mirastır. (69)

İşte böyle, süs dediğin,

Tehlike dolu denizin aldatıcı kıyışıdır;

Hintli güzelin yüzündeki göz alıcı tül peçedir; (70)

Kısacası, en akıllı insanları bile tuzağa düşürmek için

Yalan dolanla dolu şu devrin büründüğü

Doğruluk kisvesidir.

O halde, sen ey alımlı altın,

Midas'ın sert lokması, istemiyorum seni! (71)

Seni de istemiyorum, herkesin uşağı,

Soluk yüzlü sefil! (72) Oysa sen, yalın kurşun,

Vaatte bulunmak bir yana, tehdit eder gibisin;

Ama senin sadeliğin, parlak sözlerden çok etkiledi beni.

Sonu sevinç olsun diyorum

Ve işte seçiyorum seni!

PORTIA —

(Kendi kendine)

Nasıl da uçup gitti tüm öteki duygular;

Ne kuşku dolu düşünce kaldı, ne yersiz çaresizlik;

Ne tir tir titreten korku, ne yeşil gözlü kıskançlık.

Ah aşk, kendini topla, dizginle coşkunu!

Sevincine gem vur, aşırıya kaçma!

Fazla geliyor artık verdiğin mutluluk bana;

Biraz azaltmazsan, tıkanıp ölebilirim.

BASSANIO —

Bakalım ne var burda? (Kurşun sandığı açar.)

Güzel Portia'nın resmi! Hangi tanrısal güç

Yaratılanın kendisine bu kadar yaklaşabildi? (73)

Bu gözler oynuyor mu? Yoksa,

Benim gözbebeklerimin üstüne bindikleri için mi

Hareketli görünüyorlar? Bal gibi soluğuyla

Aralanmış dudakları. Tatlı dostları ayırmaya

Böylesi tatlı engel ister. (74)

İşte ressam surda saçlarını işlerken,

Örümcek rolünü üstlenmiş ve altından bir ağ örmüş;

Sineğin ağa düştüğünden çok daha çabuk

Erkeklerin yüreği tuzağa düşsün diye.

Hele gözleri!

Nasıl görebilmiş de yapmış o gözleri?

Çünkü daha o gözlerden birinin resmi bittiği anda,

Ortaya çıkan göz, eşsiz gücüyle,

Ressamın iki gözünü de kör ederdi;

Kendini de yoldaşsız bırakırdı bence.

Yine de, övgülerim aslında nasıl

Bu gölgenin (75) değerini biçmede yetersiz kalıyorsa,

Bu gölge de aslının ardında topallıyor.

İşte kaderimi içinde saklayan kâğıt dürümü:

Seçimini yaparken görünüşe kanmıyorsun;

Bahtın her zaman açık, seçimin hep doğru olsun.

Talih kuşu basma konduğuna göre,

Aramayı bırak artık, razı ol kaderine.

Yaptığın seçim hoşuna gittiyse,

Kısmetin seni mutlu ettiyse,

Eşin nerdeyse git yanına şimdi

Ve onu öperek göster sevdiğini.

Çok kibar bir kâğıtmış bu. Sevgili bayan, izninizle,

Talimat aldım burdan, vermek ve almak üzere.

(Portia'yı öper.)

Hani ödül için yarışan iki kişiden biri,

Gözlerden anlar ya beğenildiğini;

Alkışlarla çığlıklar kulağında çınlar,

Bir yandan başı döner - içinde hâlâ kuşkular -

Elinde olmadan sorar ya kendine,

Övgü dolu bu alkışlar bana mı acaba diye;

İşte böyle, üç kere güzel bayan,

Burda durup soracağım ben de her an:

İnanmayacağım hepsi doğru mu gerçekten,

Sizin olurunuz, imzanız, onayınız gelmeden.

PORTIA —

Lord Bassanio, işte beni durduğum yerde,

Olduğum gibi görüyorsunuz.

Yalnızca kendim için olsa,

Aşırıya kaçmazdım dileklerimde,

Çok daha üstün olsaydım demezdim.

Ama sizin için,

Keşke üç kere yirmi defa kendim olsaydım diyorum;

Bin kere daha güzel, on bin kere daha zengin.

Sizin gözünüzde yükselebilmek için,

Erdemde, güzellikte, varlıkta, dostlarda,

Bilinen sayıları aşabilseydim keşke.

Oysa sahip olduğum her şeyle, sonuçta bir hiçim.

Eğitimsiz, görgüsüz, deneyimsiz bir kız işte.

Ama yine de mutluysa eğer o kız,

Öğrenemeyecek kadar aptal değil de ondan.

Ama biliyor musunuz ne zaman tadacak en büyük mutluluğu:

Narin ruhunu eğitilsin diye size;

Lorduna, öğretmenine, kralına bıraktığı zaman.

Benliğim ve benim olan her şey

Şimdi size aktarıldı, sizin oldu.

Şimdiye dek bu güzel konağın sahibi,

Hizmetkârların efendisi, kendimin ecesi bendim.

Şimdi, şu anda ise artık, bu ev,

Bu hizmetkârlar ve şu karşınızdaki ben,

Siz lordumun olduk. Bu yüzükle birlikte

Size veriyorum onları. Ondan ayrılır,

Onu kaybeder ya da birine verirseniz,

Aşkınız da son bulacak benim için artık,

İlişkimize son vermeye hakkım olacak.

BASSANIO —

Bayan, dilimi bağladınız benim.

Damarlarımdaki kan konuşuyor şu anda

Ve öylesine karıştı ki tüm yetilerim;

Sevilen bir hükümdarın yaptığı

Güzel konuşmadan hoşlanan kalabalıktan

Nasıl bir uğultu gelirse;

Bireylerden çıkarken anlamı olan sesler,

Kitlede nasıl anlamsız tek bir sese,

Hem açığa vurulan, hem vurulmayan

Bir mutluluk ifadesine dönüşürse,

Tıpkı öyle benim halim de.

Ama, eğer bu yüzük bu parmaktan ayrılırsa,

Can da bu bedenden ayrılacak demek.

"Bassanio öldü," deyin, hiç çekinmeyin o zaman.

NERISSA

Sayın lordum ve hanımım, şimdi sıra,

Baştan beri burda durup

Dileklerinin yerine geldiğini gören bizde:

Kutlu olsun sizlere! Kutlu olsun lordum ve hanımım!

GRATIANO —

Lordum Bassanio ve sevgili bayan,

Size gönlünüzce mutluluk dilerim;

Yeter ki bendekilerden istemeyin!

Ancak, ne olur izin verin,

Sizler aranızdaki sevgi sözleşmesini

Resmiyete dökmeye niyetlendiğiniz gün,

Ben de evleneyim.

BASSANIO —

Tüm kalbimle, yeter ki sen bir eş bul.

GRATIANO —

Teşekkürler Sayın Lordum, siz bana buldunuz bile.

Gözlerim sizinkiler kadar acardır Lordum:

Siz hanımı gördünüz, ben yardımcısını;

Siz sevdiniz, ben sevdim. Fazla oyalanmak

Size nasıl yakışmazsa bana da yakışmaz.

Sizin kaderiniz surdaki sandıklara bağlıydı;

Benimki de öyleymiş anlaşılan.

Gönlünü kazanmak için dökmediğim ter kalmadı;

Aşk yeminleri etmekten, durmadan and içmekten

Ağzımın çatısı kurudu. Sonunda,

Verilen sözlere güven olursa,

Şurdaki güzel bayandan söz aldım:

Hanımı kısmetinize çıkarsa,

O da aşkıma karşılık verecekti.

PORTIA —

Doğru mu bu, Nerissa?

NERISSA

Evet bayan, sizce de uygunsa eğer.

BASSANIO —

Peki sen Gratiano, senin de niyetin ciddi mi?

GRATIANO —

Evet Lordum, inanın.

BASSANIO —

Evliliğiniz düğün şölenimize büyük onur katacak.

GRATIANO —

(Nerissa'ya)

İlk oğlan çocuk için bin dukaya bahse girelim onlarla.

NERISSA

Ne? Para mı koyalım yani bu işe?

GRATIANO —

Yok canım, parayla keyfi çıkmaz o işin, boşver sen.

Şu gelenler de kim? Lorenzo'yla o imansız! (76)

Hey, Venedikli eski dostum Salerio da burda!

(Lorenzo, ]essica ve Salerio - Venedik'ten bir haberci - girer.)

BASSANIO —

Lorenzo ve Salerio, hoş geldiniz;

Tabii benim buradaki yeni durumum,

Size hoş geldiniz deme yetkisi veriyorsa bana! (Portia'ya)

İzninle,

Bu candan dostlarıma ve vatandaşlarıma,

Sevgili Portia, hoş geldiniz demek istiyorum.

PORTIA —

Ben de Lordum, her ikisi de hoş geldi.

LORENZO —

Teşekkür ederim efendim. Aslında Lordum,

Ben buraya sizi görmek niyetiyle gelmemiştim.

Ama yolda Salerio'ya rastladım;

O kadar ısrar etti ki, birlikte gelmek zorunda kaldım.

SALERIO —

Ettim Lordum ve nedeni de var.

Signior Antonio selamlarını gönderiyor.

(Bassanio'ya bir mektup verir.)

BASSANIO —

Mektubu açmadan önce söyle ne olur,

Can dostum nasıl?

SALERIO —

Moralini saymazsanız, kötü sayılmaz Lordum;

İyi de sayılmaz - tabii moralini saymazsanız. (77) Şu mektup açıklıyor durumunu.

(Bassanio mektubu açar.)

GRATIANO —

Nerissa, şu yabancı hanımı neşelendir biraz;

Hoş geldin de. Ver elini Salerio;

Venedik'ten ne haberler var?

Tüccarların kralı, dostumuz Antonio nasıl?

Biliyorum, başarımıza sevinecektir.

Jason'larız biz, postu bulduk.(78)

SALERIO —

Keşke onun kaybettiği postu bulmuş olsaydınız.

PORTIA —

(Kendi kendine)

O kâğıtta çok can sıkıcı şeyler olduğu

Bassanio'nun yanaklarının rengini çaldığından belli.

Yakın bir dostu öldü belki de;

Yoksa, böyle metin bir insanı

Dünyada başka hiçbir şey bu kadar sarsamazdı.

O ne? Gittikçe de kötüleşiyor galiba!

(Bassanio'nun yanma gider.)

İzninle Bassanio, ben senin yarın sayılırım;

O halde, bu kâğıdın sana anlattığı şeylerin de

Yarısı benim olmalı.

BASSANIO —

Ah, tatlı Portia,

Şimdiye dek kâğıt üzerinde gördüğüm

En tatsız kelimeler var burda. Anlayışlı bayan,

Aşkımı sana ilk açtığımda her şeyi anlatmış

Ve varım yoğum damarlarımda akıyor demiştim.

Bir beyefendi olarak da doğruyu söylemiştim.

Yine de, sevgili bayan, göreceksin;

Hiçbir şeyim yok derken,

Meğer nasıl da övünüyormuşum!

Varım yoğum bir hiç demek yerine,

Hiçten de kötü demeliymişim aslında.

Doğrusunu istersen, para durumumu düzelteyim diye,

Yakın bir dosta borçlandım;

Dostumu da can düşmanına borçlandırdım.

Şimdi bu mektup geldi.

Kâğıdı dostumun bedeni;

İçindeki her kelime ise açık bir yara.

Akan her damla kanla canı gidiyor.

Peki Salerio, malının hepsini kaybettiği doğru mu?

Hiç mi kurtulan yok yani?

Trablus'tan, Meksika ve İngiltere'den,

Lizbon'dan, Berberistan'dan ve Hindistan'dan gelen

Ticaret gemilerinin hiçbiri

Gemilerin baş belası kayalıkların

Ölümcül darbelerinden kaçınamadı öyle mi?

SALERIO —

Biri bile kurtulamadı Lordum.

Ayrıca, görünüşe bakılırsa, artık

Borcunu ödemeye yetecek parayı bulsa bile

Yahudi almayacak. Ömrümde hiç,

İnsan biçiminde olup da, böyle gözü dönmüş,

Bir insanı yok etmeyi böyle kafasına koymuş

Yaratık görmedim.

Sabah akşam Dük'ün kapısını aşındırıyor;

"Adalet yerine gelmezse,

Nerde kaldı devletin özgürlüğü,"

Diye tehditler savuruyor.

Yirmi tüccar, Dük'ün kendisi,

Devletin en ulu kişileri

Onunla konuşmaya çalıştılar.

Ama kimse onu haince talebinden vazgeçiremedi:

"Hak, adalet, anlaşma" diyor,

Başka bir şey demiyor.

JESSICA —

Ben yanındayken, yurttaşları Tubal ve Chus'a

Yemin ettiğini duymuştum:

"Alacağımın yirmi katını verseler,

Yine de Antonio'nun etini isterim," diye.

Bence, Lordum, yasalar, yetkililer ve devlet gücü

Onu durduramazsa,

Zavallı Antonio çok kötü duruma düşecek.

PORTIA —

O yakın dostun mu başı böyle dertte olan?

BASSANIO —

Hem de en yakın dostum, tanıdığım en iyi insan,

Başkalarına yardım dendiğinde,

İnsanların en iyi niyetlisi, en yorulmak bilmezi.

Öyle biri ki,

Bugün İtalya'da soluk alan insanların birinde bile

Eski Romalı onurunu

Ondaki kadar açık göremezsin.

PORTIA —

Yahudi'ye ne kadar borcu var?

BASSANIO —

Benim için, üç bin duka.

PORTIA —

Ne, hepsi o kadar mı?

Altı bin ver, yırt at anlaşmayı.

Anlattığın gibi bir dostun, Bassanio yüzünden

Saçının bir telini kaybetmesindense

İkiyle çarp altı bini, onu da üçe katla daha iyi.

Önce benimle kiliseye gel ve karım de bana;

Sonra da hemen Venedik'e, dostuna git.

Çünkü, iç huzurun olmadıkça,

Portia'nın yanında yatmak yok sana.

Bu ufak borcu yirmi kere ödemeye yetecek

Altın olacak yanında.

Borç ödendikten sonra, sadık dostunu da getir buraya.

Bu arada yardımcım Nerissa'yla ben de,

Kızlarla dullar nasıl yaşıyorsa öyle yaşarız.

Hadi artık, düğün günü gideceğine göre,

Yüzün gülsün dostlarına, neşeli ol.

Bana pahalıya geldin doğrusu;

Onun için, sevgim de paha biçilmez olacak.

Hele dostundan gelen şu mektubu bir dinleyelim.

BASSANIO —

(Okur)

Sevgili Bassanio, gemilerimin hepsi kayboldu, alacaklılarım zalimleşiyor, durumum çok kötü, Yahudi'yle yaptığım anlaşmanın günü geldi ve ödemeyi yaptıktan sonra yaşamam imkânsız olduğundan seninle de aramızda artık alacak verecek kalmadı; ama hiç değilse ölmeden önce seni görebilseydim. Yine de sen bilirsin; eğer sevgin buraya gelmeni sağlama ya yetmezse, mektuba boşver.

PORTIA —

Oh sevgilim, hemen hazırlığını yap ve git!

BASSANIO —

Senin rızanı aldığıma göre, acele etmek en iyisi;

Ama buraya geri dönene kadar, inan ki,

Ne bir döşek beni taşımaktan suçlu olacak;

Ne de aramıza durup dinlenme girecek.

(Çıkarlar.)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro