33.BÖLÜM BEKLENMEYEN MİSAFİR PART 1
Arkadaşlar, sizi beklettim biliyorum ve çok üzgünüm. Ancak ne yazık ki bir süredir saçma bir sağlık sorunu - anksiyete- ile mücadele ediyorum ve düzelmeye çalışıyorum. Söz veriyorum en kısa sürede burada olacağım. Geldim! Ne olursa olsun size minnettarım. Dualarınızı eksik etmeyin. Bölüm kısa ancak bir sonraki bölüm tam kıvamında olacağından heyecanlı yerde kesmek istedim. Ben AlpAy çiftimizi çok özledim. Ve tabii sizi de 💙 Bol bol yorum istiyorum hemde çok çok bol!
Bu arada bölüm sonunda size bir kitap önerisinde bulunacağım. Kendisi arkadaşım AybikeKirazoglubir kullanıcıdan bahset nun kitabı. Okuyup destek verirseniz çok mutlu olurum.
....
Sözleri tekrar aklıma geldiğinde bedenim öfkeyle yanmaya başladı. Bana yaptığı iyilikleri unutacak değildim ama sözlerinin altında da kalamazdım. Bu yüzden hızla oturduğum yerden kalkıp odama gitmeye çalıştım ama bir adım bile atmadan ağabeyimin sesi beni durdurmuştu. Al işte! Şimdi affetmem gerekecekti.
"Özür dilerim! "
Omuzlarım kaybetmişliğin ağırlığıyla düşerken alt dudağımı sarkıtarak arkamı döndüm. Ağabeyim kazanmış olduğunun bilincinde, rahat bir şekilde geriye yaslanmış, sevgi dolu bir gülümsemeyi utanmadan bana bahşetmişti. Aramızdaki sorun ne olursa olsun bir birimizi bu kadar kolay bağışlayabiliyor olmamızın tek sebebi kardeş olmamız değildi tabii. Onun bana senelerce babalık yapması, benim ona bacak kadar boyum varken bile kızlar hakkında akla hayale gelinmeyecek tavlama tüyoları vermem de bu bağı güçlendiren sebeplerdendi. O benim dünyamdaki tüm eksiklikleri tek başına kapatabilen büsbüyük bir kahramandı, her şeyimdi.
Kelimeleri sık sık kullanarak kirletmeyen her şeyimin şefkatle benden özür diliyor olmasının kalbimi yumuşatması boşuna değildi yani. Belki de onu affetmek için bahane arayan bendim. Her halükarda içimde ona karşı besleyip büyüttüğüm öfkenin artık orada olmadığını biliyordum.
"Aç mısın? "
"Sen bana küsken boğazımdan bir lokma bile geçmedi, ışığım. "
Bedenimi iyice ona döndürdüm. Bu arada yüzümdeki ifade de kaybolmuş, yerini şaşkın bakışlara bırakmıştı. Bilirsiniz, ağabeyim iri bir bedene sahip olmanın dışında, sürekli hareket halinde olması gereken bir mesleği de icra ediyordu ve iki gündür bir şey yememiş olması fiziken, biyolojik olarak ya da mantıken 'imkansızdı'.
" Sen ciddi misin? Abim ya! "
Ağabeyim düzgünce taradığı saçını tek eliyle bozup çapkın bir bakış attı. Dudakları sağa doğru kıvrılmış, tek gözü hafifçe kısılmış, bozup dağıttığı saçlarından bir tutam da kırışan alnına dökülerek orayı gölgelemişti. İçim tekrar sıcacık olurken ağabeyimin ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Kahverengi gözleri boncuk boncuktu. Kulağının hemen altında ince bir kesik izi vardı ama bu olması gerekenden çok daha havalı bir izdi. Kahverengi saçları ilk defa bu kadar uzundu ve muhtemelen bu gece tekrar 'asker tıraşı' boyutuna kavuşacaktı. Gerçekten annem ve babam iyi iş çıkarmışlardı.
"Saçmalama Dolunay. O kadar aç kalınır mı? Yedim de geldim tabiki. "
" İyi bari! Benim senden yediğim laflardan lezzetli miydi? Allahın kırosu seni! Tipe bak. "
"Çarpılacaksın şimdi."
Ona bakmadım. Açlıktan kararmaya başlayan gözlerim olmasa bu konuşmayı fazlaca uzatabilirdim ancak heran bayılabilecek durumda olduğumdan soluğu mutfakta aldım. Neyseki dünden kalan yemekler hala duruyordu, sofrayı hazırlamam kısa sürmüştü. Ağabeyim de elini yıkayıp sofraya oturduğunda biraz daha atıştık. Onun laf sokma işindeki keskin nişancılığı taktire şayandı.
Ağzımdaki lokmayı çiğnerken Alparslan mı daha şerefsiz ağabeyim mi kararsız kalmıştım. Tabii Alparslan beni aldatmış olduğu için bir adım öndeydi ancak ağabeyimde duygu hırsızı olduğu için onunla pek ala yarışabilirdi. Öte yandan her ikisini de bir özürle affetmeye hazır olan beynim açık ara farkla birinciliği göğüsleyebilirdi. Elbette şimdi kapı çalsa ve Alparslan çıkıp 'Dolunay, Dolunay! Neden Dolunay'sın sen? " dese, pekala! Saçmalamaya gerek yoktu. Ama gerçekten o gelse ve özür dilese ağabeyimi affettiğim gibi kolayca onu affedemezdim. Bunun için bir çok geçerli nedenim vardı ancak şüphesiz en büyüğü Zeynep'ti.
" Alparslan komutan ile konuştun mu? "
Ağabeyimin sorusuyla elimdeki çatalı tabağın kenarında gezdirdim.
"Hayır, aramadı."
Aramamıştı. İşin tuhaf yanı kendini affettirmek ya da açıklamak adına en ufak bir çabada bulunmamış olmasıydı. Gerçi bunu hangi yüzle yapacaktı? Aylarca genç bir kadının kalbi, gururu ve duygularıyla oynamış ve sonra bir anda onun karşısına nişanlısını çıkarmıştı. Eğer bu durumla eğlenip yüzüme bakabilecek kadar karaktersiz ise onu bir daha görebilirdim. Eh, onun öyle bir insan olmadığını ummaktan başka elimden bir şey de gelmiyordu.
"Neyse. Ellerine sağlık ışığım. Ben artık kalkayım, geç oldu zaten. Annem de gelir birazdan."
Küçük masadan kalkan ağabeyimle daldığım düşüncelerden sıyrılıp doğruldum. Ne kadar belli etmesede ağabeyim için işler bana olduğundan biraz daha zordu. Sonuçta kız kardeşini aldatan adamı her gün görüyor, üstüne üstlük bir de ondan emir almak zorunda kalıyordu. Neyseki ağabeyim ne işle uğraştığının bilincinde bir adamdı. Üniformayı giydiği an onun için savaşılacak tek şey vatan oluyordu. Tek temennim sivildeyken karşılaşmamaları olurdu ki bu da pek imkan dahilinde değildi.
"Afiyet olsun ağabey. Dikkat et kendine."
"Sende dikkat et, üzme kendini."
Dış kapıya geldiğimizde ağabeyim son kez beni alnımdan öpüp askeri araca doğru yürüdü. Hava o kadar soğuktu ki sadece birkaç metre ötemdeki dalyan gibi adamı bile net olarak göremiyordum. Kar sürekli olarak yağıyordu üstelik. Dahası uluyan kurtların beni dehşete sürükleyen sesleri iyice yaklaşmaya başlamıştı. Hayır gençliğimin baharında yaşamadığım acı kalmamışken birde kurtlara yem olmak istemiyordum ama ne demişti atalarımız? Akılsız başın cezasını ayaklar çekerdi. Yattığım sıcacık yatağımda rahat durup ilk tercihimde doğu diye tutturmasaydım bunları yaşamayacaktım. Müstahaktı bana. Hayır neyime güvenmiştim acaba! Sinir hastası bir ağabey, kafadan gidik bir anne ve yarım olan aklıma mı?
Kapıyı kapatıp içeriye ilerlerken ağabeyin araca bindiğini bilmenin rahatlığı vardı üstümde. Masayı toplayıp bulaşıkları olduğu gibi bırakmak ise annemin halledeceğini bilmenin rahatlığıydı. Bilirsiniz, ben tescilli olarak depresyondayım ve gidip saatlerce ağlamam falan gerekiyordu. Sonuçta iyi aldatılmıştım. Valla helal olsundu adama. Aldatma konusunda çığır açmıştı.
..
Sabah kalktığımda bedenimde hissettiğim yorgunluğun tek sebebi günlerdir kafayı dağıtmak için hunharca çalışıyor olmamdı elbette. Doktor beye en ufak bir iş bile bırakmamış, sağa sola koşuşturup durmuş, başımı yastığa koyduğumda hemencecik uyuyabilmek için kendi kendimi perişan etmiştim. Aksi taktirde rüyalarımı bile parçalara ayırarak kendini ortaya atan pek hain eski sevgilimin düşüncelerimi katletmesi kaçınılmaz oluyordu. Oysa ben ne onu, ne de onun bana yaşattığı kalp ağrısını hatırlamak bile istemiyordum. Unutmak eylemi çok daha kolay olsa, isminin içinde geçen harfleri dahi unutmayı arzulayabilirdim ancak ne yazık ki bu pek mümkün değildi. Ben adamın yüzündeki en ufak çil tanesini bile - inanın ne ara oldu bilmiyorum - ezberlemiştim.
Gülümsediğinde mavi gözlerinin, çaktırmasa bile, hafif dolduğunu, dudaklarının daha çok sağa doğru kaydığını, ismimi söylerken harfleri nasıl ahenkle dans ettirdiğini, utanınca usulca başını eğdiğini ya da bana sarılmak isteyip de yapamadığında ellerini sırtında kavuşturduğunu bile en ince ayrıntısına kadar ezberlemiştim. Şimdi bir anda onu unutmak kendimi unutmaktan çok daha zordu benim için. Elbette beni aldatmakta olan ustalığını da unutamıyordum.
Biraz daha düşünürsem delireceğime kanaat getirip doğruldum yattığım yerden. Alparslan dışında da kendime dert edeceğim şeyler olduğuna kanaat getirdiğimde ise dolabımdan boğazlı, kalın mavi kazağımı çıkarıp üzerime geçirdim. Altına siyah pantolonumu ve patik çoraplarımı da giyindim. Elimi yüzümü yıkayıp geri kalan işlerimi de hallettiğimde odamın kapısı yavaşça açılmış ve annem başını içeriye uzatmıştı.
"Günaydın kızım."
"Günaydın anneciğim."
Yavaş adımlarla yanına vardığımda yanaklarımı öpüp beni yemek masasına kahvaltıya götürdü. İşin aslı annem çoğu zaman bunu yapardı ama şimdi yüzünde gördüğüm çok daha karanlık bir ifadeydi. Yine de ona itiraz etmeden kuruldum sandalyeye. Dün ağabeyimle aramda olanları ona kısaca anlatttım, asla küs kalamayacağımızı bildiğini söyledi. Tabii aramızın açılma nedenini bilmediğinden o konuda da ısrarcı oldu ancak sesimi çıkarmadım. Zira ona olanları anlatmak içimdeki acıyı hafifletmeyecekti. Üstelik ağabeyimin anlattığı üzere annemin bir fangirl gibi beni Batur ile yakıştırdığını da biliyordum. Daha kötüsü Alparslan'dan 'ağabeyin' diye bahsediyor olmasıydı tabii. Nerden bilecekti kadın ağabey kelimesini lazım olur diye kullanmadığı mı ki?
Soğuk havanın aksine sıcacık dumanı tüten bir bardak çayı görünce içimdeki tüm ağırlık kalktı. Hatta bir ara, kısa bir ara, Alparslan'ı bile unutuverdim. Ancak annem sağ olsun ben daha bir yudum bile içemeden attı masanın ortasına bombayı.
"Akşama Üsteğmen'in ailesini yemeğe çağırdım. İşten biraz erken çıkıver."
...
Ve şimdi önerdiğim kitabın tanıtımı. You Are My Dilemma!
Hayatımız üç bölümden oluşur. Geçmiş, şimdi ve gelecek...
Geçmişimiz bizim kişiliğimizi oluşturur. Çünkü şuanda olduğumuz kişi kimse, onu şekillendiren de seçimlerimizdir. Tıpkı ne olacağını kestiremediğimiz geleceğimiz gibi.
Gelecek için pek çok hayalimiz vardır. Hepimiz gerçekleşmelerini isteriz. Ama pek azımız hayallerimizi gerçekleştirmek için varımızı yoğumuzu ortaya koyarak çabalarız. Ama yine de sonucu seçimler belirler.
Benim geleceğimin hayali 8 yaşımda şekillendi. Sanata olan aşkımı farkettikten sonra müzik ve tiyatro,hayatımın önceliklerinden oldu. Gecenin bir köründe kaç defa prova yaparken komşulardan şikayet aldığımızı hatırlamıyorum. Fakat ailem ve çevremin desteğini alamadığım zamanları da unutmuyorum.
"Sen yapamazsın." "Denesen, çabalasan ne olacak?" "Bir yerlere gelmen imkansız!"
Bu sözler özgüvenimi düşürüp vazgeçmem için söylenmişti. Pardon. Suratıma vurulmuştu. Ama ben tahmin ettiklerinin tam tersine bunlardan güç topladım. Hırslandım. Daha çok çalıştım. Daha çok çabaladım. Hepsine yanıldıklarını ispat etmek için. "Hayır! Ben başardım!" diyebilmek için. Şimdi burdayım.
Onlar evlerinde başarısızlıkları ve inançsızlıklarıyla oturadursunlar.
BEN BAŞARDIM!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro