Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

v

Bay Earnshaw zamanla çökmeye başladı. Aslında çok hareketli, sağlam bir adamdı; ama nedense birdenbire güçsüz kalıverdi. Ocağın başından kalkamayacak duruma gelince de iyice huysuz bir adam olup çıktı. Her şeye sinirleniyor, adam yerine konulmadığını düşünerek, öfkeleniyordu. Bu hırçınlığı, sevgili evlatlığı ile ilgili konularda daha da göze batar bir hal alıyordu. Ona söz söylenmesine, kötü davranılmasına dayanamıyordu. Anlaşılan Heathcliff'i sevip kollayanın sadece kendisi olduğu, kalan herkesin onu bir kaşık suda boğmak için fırsat kolladığı fikrine saplanıp kalmıştı. Ama bu tavrı, çocuğun karakterini bozmuştu. Biz, efendimin suyuna gidelim diye çocuğa iyi davrandıkça o, günden güne şımararak daha da kötü huylu oluyordu. Ne var ki, başka çaremiz de yoktu. Bir iki kere Hindley, babasının yanında Heathcliff'e sataşacak oldu da zavallı ihtiyar zıvanadan çıktı. Oğluna vurmak için bastonunu eline almış, vuramayınca da, öfkesinden zangır zangır titremeye başlamıştı.

Sonunda, bizim köyün papazı (o günlerde bir papazımız vardı, Linton'larla Earnshaw'ların çocuklarına öğretmenlik eder, bir parça toprağını kendi başına sürüp geçinirdi), küçük beyin koleje yollanmasını öğütledi; Bay Earnshaw bu işe: "Peki," dedi, ama gönülsüz bir 'Peki'ydi bu; "Bu Hindley hiçbir işe yaramaz, nereye giderse gitsin onun adam olacağı yok," diyordu.

Ben de "biz de böylece başımızı dinleriz," diyordum. Efendimin, zamanında yapmış olduğu bir iyilik yüzünden, huzurunun bu kadar kaçması beni oldukça üzüyordu. Onun, sırf ev halkı arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden çöktüğünü, hastalandığını düşünüyordum. O da böyle derdi hep, aslında gerçek nedeni, artık iyiden iyiye yaşlanmış olmasıydı elbette. Her şey bir yana, biz yine de iyi kötü geçinip gidiyorduk işte; Bayan Cathy ile evin uşağı Joseph olmasaydı, işler bu kadar çığrından çıkmazdı. Şu Joseph denen adamı orada görmüşsünüzdür, herhalde. O günlerde (şimdi de öyledir hiç şüphesiz) bu adam, yalnız kendi düşündüğünün doğru olduğuna inanan; İncil'in bütün iyi vaadlerini kendine yontup, bütün lanetlerini etrafına yamayan, ikiyüzlü, yobaz mı yobaz, aslında dindar geçiren bir herif işte. Vaazlar vererek Bay Earnshaw'a her dediğini yaptırmaya çalışıyor, efendim, eski gücünü kaybettikçe o da, emeline ulaşıyordu. Hele ruhunun selameti konusu açıldığında adamcağıza rahat dirlik vermiyor, onu çocuklarına daha sert davranması için sürekli kışkırtıyor, Hindley'in sefil bir günahkâr olduğuna inandırmaya çalışıyor, bir yandan da her gece Heathcliff'le Catherine'in aleyhinde bir sürü dedikodu uyduruyor, ama bütün bu yalanlarında da kabahatin büyüğünü daima kıza yüklüyordu. Bu arada da, Earnshaw'un zayıf yanlarını bulup kötüye kullanmakta da oldukça ustaydı.

Doğrusu kızın da, o zamana kadar hiçbir çocukta görmediğim tavırları vardı. Günde en az elli defa hepimizin sabrını taşırırdı. Sabah uyanır uyanmaz, akşam yatana kadar hiç yerinde durmaz, muziplikleriyle bir dakika rahat soluk aldırmazdı; hep neşeli, hep canlıydı; çenesi hiç kapanmaz, ya şarkı söyler, ya kahkaha atar, ya da kendisine katılmadığımız için bizlere çatardı. Yaramaz, ele avuca sığmaz bir şeytandı. Ama bütün kasabada onun kadar güzel bakışlı, onun kadar tatlı gülüşlü, onun kadar hareketli bir kız daha yoktu. Üstelik iyi yürekliydi; sizi hüngür hüngür ağlatır, sonra da gönlünüzü almadan yanınızdan ayrılmaz, içinin rahat etmediğini söyler, onu affetmeniz için yalvarırdı. Heathcliff'e çok düşkündü. Onun için en büyük ceza, oğlandan uzak tutulmasıydı. Oysa, içimizde oğlan yüzünden en çok azar işiten de oydu. Oyun sırasında evin hanımı olmaya bayılırdı. Herkese bir sürü iş bulur, emirler verirdi. Bana da öyle davranırdı ama, ben fazla koşturulmaya, buyruk altına girmeye gelemeyeceğimi söyleyip önceden tavrımı koymuştum.

Bay Earnshaw da çocuklarının şımarık tavırlarını hiç çekemez, onlara karşı daima sert ve ciddi davranırdı. Catherine, babasının eski, sağlıklı günlerine oranla neden bu kadar huysuz ve sabırsız olduğuna bir türlü akıl erdiremiyordu. Babasının öfkeli çıkışları, kızı çileden çıkarıyor ve babasını daha çok kızdıracak şeyler yapmasına yol açıyordu. Üstelik Catherine bundan sinsi bir zevk alır, herkesin ona kızıp azarlaması adeta hoşuna giderdi. Hiçbir şeyden yılmayan o küstah bakışları ve hazır cevaplığıyla hepimize meydan okur, laf yetiştirirdi; Joseph'in, İncil'den alıntı beddualarıyla dalga geçer, beni tuzağa düşürür, babasının en nefret ettiği şeyleri yapmaktan hiç çekinmezdi. Heathcliff'e karşı takındığı, sözde küstah tavırlarının (babası bunları gerçek sanırdı), Heathcliff'in üzerinde, babasının yumuşak yaklaşımından daha etkili olduğunu savunurdu. Kendisinin her isteğine oğlanın boyun eğdiğini, babasının istekleri karşısında ise işine geldiği gibi davrandığını öne sürerdi. Bazen bütün gün elinden gelen muzurluğu yapar, bazı geceler de, kendisini bağışlatmak için babasına sokulurdu. Ama yaşlı adam, "Yoo, Cathy," derdi, "Seni sevmeme imkân yok, sen kardeşinden de betersin. Hadi git duanı et, Tanrı'ya yalvar ki seni bağışlasın. Yazık! Annen de ben de, böyle evlatlar yetiştirdiğimiz için ne kadar üzülsek azdır!"

İlk zamanlar bu sözler kızı ağlatırdı; ama sürekli aynı şeyleri duya duya iyice vurdumduymaz oldu; öyle ki, yaptıklarından pişmanlık duyup özür dilemesi gerektiğini söylediğimde, gülüp geçiyordu.

En sonunda, Bay Earnshaw'un dünyadaki vadesi sona erdi. Bir ekim gecesi ocak başındaki koltuğunda otururken, sessiz sedasız göçüp gitti. Dışarda sert bir rüzgâr esiyor, şiddetinden baca uğulduyordu. Ben ocağın az ötesinde örgümü örüyor; Joseph masanın yanında İncil'ini okuyor; (hizmetçiler evdeki bütün işleri bitirdikten sonra otururlar); Cathy de gündüzden biraz rahatsız olduğu için babasının dizlerine yaslanmış sessiz sedasız oturuyordu. Heathcliff ise, başı Catherine'in kucağında yere uzanmıştı. Hatırlıyorum, efendim kendinden geçmeden önce kızının güzel, gür saçlarını okşayıp (onun böyle uslu uslu oturmasını severdi) şöyle dedi: "Niye her zaman böyle iyi bir kız olmazsın Cathy?" Catherine de başını kaldırıp babasının yüzüne baktı, gülerek: "Niye her zaman böyle iyi bir adam olmazsın baba?" diye cevap verdi. Ama babasının yine kızdığını görünce hemen elini öptü, "Şimdi seni ninni söyleye söyleye uyutacağım," dedi. Çok hafif bir sesle ninni söylemeye başladı. Bu ninni babasının parmakları gevşeyip onunkinden ayrılıncaya ve başı göğsüne düşünceye kadar devam etti. Beyefendiyi uyandırmaması için gürültü yapmadan oturmasını söyledim. Tam yarım saat hiç ses çıkarmadan oturduk, daha uzun süre de öylece kalırdık. Ancak Joseph okumasını bitirdiğinden kitabını kapayıp ayağa kalktı; "Bey'i dua edip yatması için uyandırmalıyım," dedi. Yanına gidip, hafifçe omzunu sarstı; ama o kımıldamadı; bunun üzerine Joseph mumu kaldırıp yüzüne baktı. Mumu tekrar yerine bırakırken bir şeyler olduğunun farkına varmıştım. Çocukları kollarından tutup fısıltıyla, gürültü etmeden yukarı kata çıkmaları gerektiğini bu gecelik kendi başlarına dua edebileceklerini, Joseph'in işi olduğunu söyledim.

Catherine bizim engel olmamıza fırsat vermeden kollarını babasının boynuna dolayıp, "Gitmeden önce babama iyi geceler diyeceğim," dedi. Zavallı yavrucak onu kaybettiğini hemen anladı. "Ah Heathcliff! Babam ölmüş! Babam ölmüş!" diye haykırdı. İkisi birden hüngür hüngür ağlamaya başladılar.

Ben de onlarla birlikte ağlıyordum. Joseph hepimize çıkışarak, "Cennete gitmiş bir azizin ardından böyle ağlanıp haykırılmaz!" dedi. Bana, hemen mantomu sırtıma geçirerek Gimmerton'a gitmemi ve doktorla papazı çağırmamı söyledi. Bense, artık ikisinin de hiçbir yararı dokunmayacağını düşünmekteydim. Yine de yağmur fırtına demeyip, koşa koşa gittim, beraberimde sadece doktoru getirebildim, papaz ancak sabah gelebileceğini söylemişti. Doktora durumu açıklama görevini Joseph'e bırakarak çocukların odasına koştum, kapıları ardına kadar açıktı. Hiç yatmamış olduklarını anladım, oysa saat gece yarısını geçiyordu. Biraz daha sakinleşmişlerdi; ayrıca benim yatıştırmama gerek kalmamıştı. Birbirlerini, kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek güzel sözlerle teselli ediyorlar, cenneti öylesine güzel betimliyorlardı ki hiçbir papaz daha iyisini yapamaz. Gözyaşları içinde onları dinlerken, "Şimdi keşke hepimiz orada olsaydık," diye düşünmekten kendimi alamadım.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro