Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1.5


"Ah, Mellanie!"

Uzaktan, çok uzaktan gelen bir sesti bu. Geçmişten geliyordu, yıllardır görüşmediğim ailemle birlikte üzeri toz tutmuş bir defterin sayfasını aralamam gerekliydi kim olduğunu hatırlamam için. Bu yüzden, kütüphanenin kapısını açmak üzere havada olan elim birkaç saniye öylece asılı kaldı.

"Mellanie, hayatım! Sensin, değil mi?" Dudağımı dişleyerek geri döndüm ve gördüğüm kişi karşısında ağzım şaşkınlıkla aralandı. Ellie, hatırladığımdan farklı bir yüzle fakat aynı samimi gülüşle bana geliyordu. Kendimi toparlayarak ona gülümsedim ve el salladım.

Ellie, bana her zaman iyi davranırdı. Bazen beni annemden daha çok sevdiğini düşünürdüm. Bana çikolatalar getirir, yanaklarıma kocaman öpücükler kondururdu. Hepsi yaklaşık beş dakika sürse bile, gülümsememi sağlardı. Annemden bu kadarını bile görmüyordum çünkü.

Yanıma geldiğinde içtenlikle bana sarıldı. Ten rengi bir ton daha açılmış, derisi buruşmuştu. Gözlerinin çevresi kırışmıştı, yanakları hafifçe sallanmıştı. Bu ufak ayrıntılara rağmen sarı saçları aynı canlılığını koruyordu. Onu incelediğimi fark ettiğinde öksürdü. "Yaşlanmışım, değil mi? Sen de büyümüşsün. Güzel bir kadın olmuşsun, Mellanie." Gülümsedim.

Kütüphanenin kapısını açarak onun geçmesini elimle işaret ettim. İçeri girdiğimizde tekli koltuklardan birine yönlendirdim, Jordan bir önceki gün üst kattaki rafların tozunu aldığından bugün izinliydi. Bayan Anderson gelmezse bugün kütüphanede tek olacaktım.

Ona bir bitki çayı yaptıktan sonra, ben de karşısına oturdum. Gülümsedi. "Seni görmeyeli kaç yıl oluyor acaba? O kadar büyümüşsün ki..." Hesaplamamıştım, muhtemelen 8-9 yıl olmuştu. Lisanin başından beri onu görmüyordum ancak oğlu her an yanı başımdaydı.

"Edward ile görüşüyorsunuz, değil mi?" Yüz ifademin değişmesi ile, uzanıp elimi tuttu. "Tatlım... Bana sana nasıl davrandığını anlattı. İnan ki bilmiyordum, ona senden uzak durmasını söyledim. Edward böyle akıllanmaz bir çocuk, biraz da düşüncesiz. Seni bu kadar rahatsız etmesine nasıl göz yumabildin?" Omuz silktim, sanki hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi.

Dudağını büktü, elimi bıraktı. Çayından bir yudum aldı ve geriye yaslandı. Koltuk çok rahatsız ediciymiş gibi eğreti duruyor, geriye yaslanmasına rağmen koltuğun ucunda gibi oturuyordu. Zayıftı, yanakları çayını içerken hafifçe içeri göçüyordu. Bakışları suçluymuş gibi benden kaçıyor, tedirginlikle çevresini izliyordu. Kendi içinde kabul edemediği bir şeyler var gibiydi.

Bir kağıda kısaca annemin nasıl olduğunu sorarak ona uzattım. Kağıttakini okumak için gözlüklerini taktı, ardından burukça gülümsedi. "Sence de anneni bana soruyor olman tuhaf değil mi, tatlım?" Tepki vermedim. Devam etti. "Annen iyi, kardeşinin iyi bir okul kazanması için uğraşıyor." Derin bir nefes aldı, ardından içi dışına çıkarcasına öksürdü. Endişeye kapılarak ona bir bardak su getirdim, titreyen elleriyle tutup sudan birkaç yudum aldı.

"Sorun yok, alışkınım." Elinde tutup üzerine öksürdüğü peçeteyi aceleyle katlayarak cebine sokuşturdu. Yanına gidip eğilerek elimi omzunda gezindirdim. Bana dönüp elini hafifçe kaldırdı ve biraz daha su içti. "İyiyim, iyiyim." Benden çok kendini inandırmaya çalışıyor gibiydi.

Acaba annemin de gözlerinin çevresi kırışmış, yanakları sarkmış mıydı? Ellerinin derisi büzüşmüş müydü? Sanmıyordum. Her zaman kendine bakan biriydi o, bu şekilde hayal etmek bile absürt geliyordu.

Ellie, sabahın bu saatinde kimsenin gelmeyeceğine güvenmek istercesine kapıya baktı. Ardından bana dönerek elini saçlarına geçirdi. Peruk olduğunu o an anladım, parmaklarının arasından kayıp kucağına yerleşen saçların. "Göğüs kanseriydim, Mellanie. Annen bu dönemde en büyük destekçimdi." Dudağımı dişledim. İçimden yükselen sese kulak asmamaya çalışsam da, olmuyordu. Kendi kızının elinde bile olmayan bir sebeple yüzüne bakmıyorken tanımadığı bir kadına destek oluyordu... Düşünmeyecektim. Bu bencilceydi.

"Kanseri yendim sanıyordum ama tekrarladı. Edward'a söyleyemedim, ne yapacağımı bilmiyorum." Gözleri dolmuştu, ağlamamak için kendini sıktığını görebiliyordum. "Buraya da gelmemem gerekirdi, yalnızca... Öleceksem eğer hepinizi görmek istedim. Son kez."

Beni şaşırtacak bir şey yaparak uzanıp ellerimi kavradı. Hayır, şaşırdığım uzanıp ellerimi kavraması değildi, söyledikleriydi. "Beni affet Mellanie, lütfen, affet!" Kaşlarımı çattığımı gördüğünde dolmuş gözlerini gizlemek istercesine kalktı. "Demek istediğim, bugüne dek sana karşı bir hatam olduysa... Beni affet."

Kütüphanenin kapısına dek onu geçirdim. Uzanıp bana son kez sarıldığında, bedeninin titrediğini fark ettim. "Her şey için teşekkür ederim, tatlım. Umarım hep mutlu olursun."

Aceleci fakat sarsak adımlarla uzaklaşırken tek yapabildiğim arkasından el sallamaktı. 'Neden' diye soramamıştım. 'Neden seni affetmemi istiyorsun?'

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro