Uzay Kapaklı Günlükten -4
Merhaba,
Bugünlerde çok zorlanıyordum, evimden dışarı bir adım bile atmadan ve hatta kimi zamanlarda yemek yemeye bile vakit bulamadan planım üzerinde çalıştım. Her zaman böyle tatsız şeylerden bahsedersem biliyorum ki bunalacaksın fakat inan ki elimden bir şey gelmiyor.
O plan ve beraberinde getirdikleri benim kaderim, tek yapmam gereken kabullenerek ona uygun hareket etmeye başlamak. Bir saniye, sadece bir saniyem bile boş geçmiyor zihnimde.
Tam da bu yüzden, tüm bu boğucu havadan kaçmak için rüzgarla savrulan bir yaprak gibi sana savruldum bugün.
Seni son görüşümün üzerinden iki hafta geçmişti, kendimi çalışma masamdan kalkıp evden çıkarken buldum.
Sana ne söyleyeceğim, ne yapacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bir açıklamam yoktu, bir mazeretim de öyle. Yalnızca, geliyordum işte. Geliyordum çünkü seni görmek istemiştim. Geliyordum çünkü zihnim artık zaptedemeyeceğim kadar dolmuştu. Geliyordum çünkü sessizliğine ihtiyacım vardı.
Kütüphaneye girdim, tıpkı bir robot gibi. Ruhsuz bir robot gibiydim gerçekten, boş bir ifadem olduğuna kalıbımı basardım. İçimde hiçbir duygudan eser yoktu, yalnızca boşluk vardı. Huzur veren bir boşluk.
Yüzünde de içimdeki huzur verici boşluğun aynını gördüm, o an fark ettim ki sessizliğini dinlemeye ihtiyacım vardı. Zihnimin gürültüsü fazlaydı artık, beni boğuyordu. Soğuk bir rüzgar gibi ince ince içime işliyor, nefeslerimde bile titretiyordu.
Ben düşüncesiz bir adamım, April. Hiçbir zaman fazla bir kaygı duymamışımdır herhalde, elbette belli durumlar hariç. Hayatın oyunlarında düzgün hamleleri yapamadığımdan her zaman kaybeden taraf ben oluyorum ve bu giderek sıkıcılaşıyor. Neredeyse acıya karşı bağışıkşık kazanıp hiçbir şey hissetmeyeceğim diye korkuyorum. İşte böyle zamanlarda sen, karanlık bir odada güneşli bir güne açılan perde gibi aydınlatıyorsun kalbimi.
Dalgın bakışlarının üzerime değmediği o birkaç saniyede o kadar tedirgin oldum ki, bu basit olayla birden ortaya çıkan bu kaygı hissinin beni daha çok korkutmasına engel olamadım. Sen, beni değiştiriyorsun April.
Yaşamak istememi sağlamandan korkuyorum.
Öyle korkuyorum ki bundan, bir gün seni hayatımdan tamamen çıkarmam gerekeceğini bilmek bile kalbimin kırılmasına yetip artıyor. Eğer hayatımdan çıkarmazsam, o zaman seni de bu bataklığın içine çekeceğim ve bundan ölesiye korkuyorum.
Bakışların bana değdiği an, üzerime bir rahatlık çöküyor. Büyük bir saçmalık yaparak önünden geçip adının Jordan olduğunu bildiğim turuncu saçlı adamın arkasından ilerliyorum.
Mutfak benzeri bir yere geldiğimizde senin biraz hava almaya ihtiyacın olup olmadığını soruyorum ona. Gülümsüyor ve bir erkek kardeşin yapacağı gibi elini omzuma yerleştiriyor. "Onu üzecek bir şey yapmayacaksın, değil mi?"
Gülümseyerek başımı iki yana sallıyorum. "Bugün yapmayacağımdan emin olabilirsin." Omuz silkiyor. "Elbette, herkes birilerini bir gün üzer. En azından üzmemek için çabalaman gerektiğinden bahsediyordum. Kırılgan bir kız."
Mutfaktan çıktığımızda seni kaldırıyorum, Jordan'ın da desteğiyle benimle birlikte geliyorsun.
Götürdüğüm yer bir yürüyüş parkı, tek tük geçen insanların arasından sıyrılıp bir banka oturuyoruz. Bana oldukça huzurlu gelen bir şey yaparak sessiz kalıyoruz.
Belki inanmayacaksın ama senin yanında, zihnimdeki tüm sesler susuyor. Bu bir yandan vicdan azabı çektirse de, gelen büyük rahatlama hissi bu vicdan azabının önüne geçerek gölgesinde bırakıyor.
Soluduğum hava huzur oluyor, dolup taşıyor.
Önceden, birileri bana öylece bir bankta oturup mutlu olacağımı söylese büyük ihtimalle sadece gülüp geçerdim. Bir zamanlar huzurun hiçbir yerde olmadığını sanardım, oysa her yerdeydi. Sadece denk gelmesi gerekiyordu, ben onunla bir şeylerden kaçarken tanışmıştım.
April... Benim için nisan yağmuru kadar güzel, Nisan ayının ölüm tarihim olması kadar talihsizliksin. Hem benim en büyük şansım, hem de en büyük kaybımsın.
Sen parmaklarımın arasından kayıp giden bir çiçek olmadan önce, kendimi seni dalından koparmamaya ikna etmeliyim.
Öyle yapmalıyım, değil mi?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro