2.5
Kalp, kırılabilen bir organdır. Göğüs kafesimizin içine hapsedilmiş, özgürlüğü elinden alınmış yalnız ve kimsesiz bir organ... Kalp yalnızca bir kas parçası olduğundan, diğer organlar tarafından dışlanır. Zamanla, içindeki öfkeyi bulunduğu insandan çıkarmak ister. Kalbin bu değişimine, ergenlik dönemi adı verilir.
Sonrasında kalp, içinde bulunduğu insanın hareketlerini dikkatle takip eder. Bazen bir kuş gibi çırpınır göğüs kafesinde, bazense kırılıverir ufak bir cümleyle.
Benim kalbim de o an böyleydi işte; aynı anda hem çırpınıyor, hem kırılıyordu. Atışları yavaşlamış, damarlarındaki kan dışarı sızmaya başlamıştı. Yanağımdan süzülen ilk damla, son olmayacaktı. Bunu ben de, kalbim de biliyorduk.
Brandon yüzüme bakmıyordu ve ağzımdan çıkmayan kelimeler yüzünden elimden gelen hiçbir şey yoktu. Belki de milyonuncu kez bu kusurumdan nefret ettim. Beni duyabildiğini söylemişti, öyleyse neden hiçbir şey yapmıyordu?
Bencilce hikayesini bilmek istiyordum. İçimde vazgeçiremediğim bir his vardı ve bu karmaşanın içinde tutarsızca kendini belli ediyordu. Hem hiçbir şey bilmemeyi hem de her şeyi bilmeyi istiyordum. Ona yardım edebilmek istiyordum.
"Mellanie!" Biraz ötemden gelen sese aldırmadan Brandon'a bakmaya devam ettim. Göz temasını kestiğim an gidecekmiş gibi hissediyordum. Edward yanıma dek geldi, istemeyerek de olsa ona bakmak zorunda kaldım.
"Kitabını o gün kafede unutmuşsun, ben de defteri unutmuşum. Sana getireyim dedim." Ağladığımı fark ederek durgunlaştı, gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra Brandon'a döndü. Onun gibi ben de Brandon'a döndüğümde, göz göze geldik.
Göz bebeklerinin ötesinde koca bir boşluk varmış gibi bakıyordu. Gözleri dolmuştu fakat gözyaşı gibi sıcak değildi bakışları. Hiç beklemediğim bir anda orada kırgınlığın gizlendiğini fark ederek sarsıldım. Parmak uçları hafifçe titriyordu, elini yumruk yaptığını fark ettim. Ben de titreyen dudaklarımı birbirine bastırdıktan sonra uzanarak kolunu kavradım yeniden. Gözleri Edward'ın önce yüzünde, sonra elindeki kitapta dolaştı. Sıra bana geldiğinde içimde yeşeren umuda engel olamamıştım.
Yüzüme bakmıştı, bu kırgınlık yüzünden dahi olsa beni duyabilmesi gerekiyordu.
Kolunu parmaklarımın arasından çekti, aramızdaki tüm iletişimin koptuğunu hissediyordum. O an, bir şeyler yerine oturdu. Gözlerime son kez bakıyordu.
Gitmesine engel olabilecekmiş gibi başımı iki yana salladım ağır ağır. Uzanıp yeniden kolunu tutacağım sırada, geri çekildi. Birkaç adım geri gittikten sonra, titreyen sesini duydum. "Hoşça kal, April."
Kalabalık onu yutarken, geride yalnızca fısıltısı kalmıştı. "Hoşça kal."
Gitmişti.
İçimden tüm kuvvetin çekildiğini hissettim, kalbim içimde tuzla buz olmuştu. Hiçbir işlevim yokmuş gibi olduğum yere oturdum. Zemin soğuktu, yine de içimdekilerden daha az rahatsız ediyordu beni. Konuşabilseydim, ona bir şeyler söyleyebilseydim eğer daha farklı olabilirdi.
Gitmeyebilirdi.
Gözyaşlarım sessizce yanağımdan süzülürken omuzlarımda bir ağırlık hissettim. Edward, paltosunu etrafıma sardı. Ona teşekkür mahiyetinde gülümsemeye çalıştım, sözcüklerimdi benim gülümsemelerim. Dudaklarım yukarı kıvrılacağı yerde daha beter titremeye başladı, başımı önüme eğdim.
Eziliyordum, koca bir yükün altında ezilmek gibiydi bu. Bu olayın beni bu kadar etkilemesine izin vermemeliydim fakat olmuyordu işte. İlk kez, bir bilgiyi öğrenemediğim için kendimi cahil hissettim.
"Gülümsemeye çalışmana gerek yok, olmadığın gibi davranmana da gerek yok. Ağlayabilirsin, yanında durmamı istemezsen gidebilirim. Her ne kadar şu durumda seni yalnız bırakmak istemesem de." Tepki vermedim.
Bakışlarım yavaşça Edward'ın elinde tuttuğu kitaba kaydı, geride kaldığını hissettiğim tüm gücümle kitaba uzandım. İçinde bir mesaj olabileceği gibi garip bir düşünceye kapılmıştım. Kitaba sarılarak burnumu çektim, orada daha fazla duramayacağımı biliyordum.
Edward'ın desteğiyle oturduğum yerden kalkarak kütüphaneye girdim, Jordan'ın George ile konuştuğunu görmüştüm. Koltuğun birine oturarak gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladım.
Bitmişti.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro