Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

U-1

Ciao my babies!

Ben geldim, Benim İçin Gel'in Author's Cut versiyonunun ilk bölümü sizlerle! 🎉

Madem içerikte değişime gidiyorum hikayemin adını da değiştirerek; yeniliği sizlere daha çok hissettirmeliyim, sizleri heyecanlandırmalıyım diye düşündüm. Hem, Benim İçin Gel Author's Cut Version yazınca da çok uzun oluyordu 😂 Akılda kalır, Hu&Mel'e yakışır bir isim seçtiğimi düşünüyorum. Ay kapaktaki karakterleri de temsili olarak düşünün, çok karışık o mevzu ama merak edene anlatırım 😝

Hikayemizin yeni adını nasıl bulduğunuzu buraya görüş olarak paylaşabilirsiniz. Öpücükler 😘

Ahu'dan

_____________________

Göz kapaklarımı kırpıştırarak yavaşça açarken adamın tekinin dudaklarıma bıraktığı solukla ürperdim.

Şu filmlerde, kitaplarda bahsi geçen müstehcen rüyalardan birini görüyor olabilir miydim?

Görüşüm netleştiğinde her şey berraklaşmıştı. Üzerime yatmış, belime kollarını mengene gibi dolamış dalgalı ve gür saçlı bir adam vardı.

Hiçbir rüyanın böyle gerçekçi olmasının imkanı yoktu. Farkındalıkla titredim.

Üstümdeki adamı pek de nazik olmayan bir biçimde itip hafifçe doğrulduğumda başımda şiddetli bir ağrı hissettim.

Baş ağrıma aldırmadan ayağa kalkmaya çalıştığımda çok daha keskin bir ağrı kasıklarıma hücum etti.

Refleksle başımı eğdim, çok az da olsa kurumuş kan lekesi vardı.

Ne olmuştu bana?

Bu kadar ağrıyı bir arada hissetmem normal olamazdı ki, acının da bir sınırı olmalıydı.

Zihnim hızla durum değerlendirmesi yaptı ama analiz raporunu hazırlamakta zorlanmıştı.

Bir an hafıza bağlantılarımın koptuğunu hissettim, zihnimdeki boşlukla irkildim.

Buraya nasıl gelmiştim, en son ne yapıyordum?

Acaba bu adamı tanıyor olabilir miydim?
Belki de bu adam kocamdı. Yoksa bir erkeğin bana bu kadar yakınlaşmasına izin vermezdim. 

Hiçbir şey hatırlamamak sinir bozucuydu. Belki de bunun başımdaki ağrıyla ilgisi vardı belki de kafamı çarpıp, geçici bir hafıza kaybı geçirmiştim.

İki büklüm küvette, yüz üstü yatan adamı yavaşça dürttüm.

-'Uyan!'

Adam hiç tepki vermeyince omzuna tırnaklarımı geçirip sarstım.

-'Uyan hadi, belin tutulacak.' Eğer bu adam kocamsa biraz nazik olmalıydım değil mi?

Kaslı sırtının her noktasını ayrı ayrı sarsmamın ardından uyanmayacağına kanaat getirip ayaklandığımda, arkamdaki hareketliliği hissettim. Hemen ona doğru döndüm.

Bana sanki hayalet görmüş gibi bakan, iri koyu yeşil gözlerinde kaybolunası adamın dudaklarından birkaç kelime dökülene kadar konuşmamanın en iyisi olduğunu düşünerek önünde dikildim.

Kurumuş dudakları aralandığında, hafifçe gülümsemeye çalıştım.

'-Hassiktir!'
Anında gülüşüm soldu.
'Ne diyorsun, düzgün konuş. Belin tutulmasın diye uyandırdık işte!'

Sinirlerim zaten gergindi, her yerim ağrıyordu. Bir de bay yeşil gözlü yakışıklının kaprisini çekecek halim yoktu.

-'Bu gerçek değil!' dedi saçlarını sertçe çekiştirerek.

Ne güzel, tek kafası sıyrık ben değildim!

-'Derken?' Dedim bıkkınca nefes vererek.

-'Hayal görüyor olmalıyım.' dedi sanki kendini dediklerine inandırmak için konuşuyordu.

-'Hayır ben gerçeğim.' dediklerime inanmazcasına başını iki yana sallamaya başladı.

'Vay canına yakışıklı diye şizofrenin tekiyle evlendiysem...' dedi iç sesim. Sinirlerim boşaldığında hep yaptığım gibi gülmeye başladım.

-'Niye gülüyorsun?' Benimle konuşmasına şaşırmıştım, bir an onunla sağlıklı bir iletişim kuramayacağımızı düşünmüştüm.

-'Yakışıklı olsan bile bir şizofrenle evleneceğimi hiç tahmin etmemiştim.' Dedim, pervasızca gülmeye devam ederken.

-'Ne evliliği, ne saçmalıyorsun kızım sen? Senin böyle karşıma dikilmemen lazımdı!

Küvette yatıyor olmalıydın!'

-'Ama karşında dikiliyorum işte.' Dedim yavaşça. Cidden canım sıkılmaya başlamıştı.

Sorun neydi?

-'Tabii ya bedeninin sıcaklığını korumasından, yaşam sıvının sıcacık akmasından anlamalıydım.' dedi. Daha çok kendi kendine konuşur gibiydi.

-'Bana ne yaptın?'
Sesim titremişti. Çünkü gerçekten korkmaya başlamıştım.

Bir yandan da zihnime parça parça hücum eden şeyler göz yaşlarımı akıtmaya başlamıştı.

Her şey babamın beni burs ayarlaması vaadiyle, tekinsiz bir arkadaşıyla tanıştırması ile başlamıştı. Adamı ilk gördüğüm andan itibaren mafyavari tavırlarından rahatsız olmuştum. O zamanlar üniversiteye hazırlanıyordum ve harçlığım oldukça kısıtlıydı bu sebeple burs için gerekli evrakları bahane edip benimle birkaç kez kafelerde buluşmasına izin vermiştim. Tabii bu buluşmalar babamın bilgisi dahilinde gerçekleşmişti. Ama adamın bakışları bakış değildi, zamanla beni telefonda rahatsız etmeye, okul çıkışlarıma gelmeye, köşeye sıkıştırmaya başladı.

Mehmet Barut'un, çirkefliğinin boyutunu görmüştüm. Evli ve çocukluydu, çevresine karşı dindar geçinse de bombok bir adamdı. Ona yüz vermedikçe beni takıntı haline getirdi, bana ev açmak istediğini söyledi ve metresi olmamı teklif etti.

Tabii ki kabul etmedim, kendimi öyle alçaltamazdım. Kendimden yaşça büyük, sevmediğim bir adamın kölesi olamazdım. Benden yüz bulamadıkça daha da delirdi, aileme zarar vermekle tehdit edilmeye başlandım.

Bu tehditlerin boş olmadığını biliyordum, eğer ona boyun eğmezsem aileme zarar verirdi. Ne anneme ne de babama anlatamıyordum; bu adamın beni kapana kıstırıp kedinin fare ile oynadığı gibi oynamaya başladığını. Babam sadece birkaç kez burs için buluştuğumuz kadarını biliyordu.

Kendimce o adamdan kurtulmak için bir plan yaptım. O adamdan ölmeden
kurtulamayacağımı biliyordum.

En güvendiğim arkadaşım Sema'dan yardım istemiştim. Eczacı olan ablası sayesinde özel üretim bir uyku ilacına ulaşmıştım. Plan o adamın benim öldüğümü sanması ve benden uzaklaşması üzerine kuruluydu.

Tabii bu planı uygulamak için skandal yaratmaya, ülke gündemine oturmaya ve gazete manşetlerini süsleyecek olmaya hazır olmam gerekiyordu.

Planımı uygulayıp, ortalığı karıştırdıktan sonra Sema beni hastaneden kaçıracaktı. Birkaç hafta Tekirdağ'daki evlerinde kalacak ve ortalığın durulmasını bekleyecektik.

Sonra da aileme gidecek ve her şey anlatacaktım. Çok kızacaklardı bana. Ama kendimi ve onları kurtarmak için bu planı uygulamaya mecbur olduğum konusunda ikna edecektim ailemi ve koruyucu kanatlarının altına girecektim. 'Ben üzerime düşeni yaptım, gerisi de sizde.' diyecektim.

Mehmet Barut, gözü açılmamış, el değmemiş kızlara göz diktiğini anlatırdı hep. O yüzden planımdan sonra benden uzak duracağına adım gibi emindim. Serserinin tekiyle takıldıktan sonra başıma bela aldığımı, yaşadıklarımın bana müstehak olduğunu düşünecekti. Kendince yargı dağıtacaktı aşağılık adam.

-'Duydukların seni memnun etmeyecek. Üzerime bir şeyler geçireyim, sen de kapıda asılı olan büyük havluyu al. Aşağı geçip konuşalım.' dediğinde, başımı sallayarak onu onayladım. Aklıma Mehmet Barut alçağı gelince, her şeyi unutuyordum. Zihnime bir anda eski anıların doluşmasıya şu anın ciddiyetini kavramakta zorlanmıştım. Şok etkisi deniyordu buna sanırım.

Üzerime havluyu sararken, yakışıklı yabancının kaslı vücuduna kaydı bakışlarım. Bronz teni ve vücut yapısı Yunan heykellerini andırıyordu. Tam bir başyapıttı. Ona baktığımı fark ettirmeden, hemen bakışlarımı önüme çevirdim ve banyodan çıktım.

Ev, dubleks bir apartman dairesiydi. Genişti, eşyaların özenle seçilmiş olduğu belliydi. Klasik tek bir parça dahi yoktu. Ev, salaş bir ruhu olduğunu hissettiriyordu.

Midem kazınıyordu. Ne zamandan beri aç olduğumu tahmin edemiyordum bile. Biraz daha yemek yemezsem şuracıkta bayılıp, kalacaktım.

Odaların kapısını bir bir açarken, mutfağı bulmam uzun sürmedi. Tahmin ettiğim gibi geniş ve ferahtı.

Buzdolabını açtığımda, açlıktan kararmaya başlamış gözlerime ilk çarpan hazır sandviçleri, o gelmeden yedim.

Ve sandalyeye oturdum.

Kısa bir süre sonra yanımdaki sandalye çekildiğinde onun oturmasını bekledim. Yerine yerleşti. Baygın bakışları üzerimdeydi.

Yerimde hafifçe doğruldum ve yüzüne tükürdüm!

Evet tükürdüm, hem de suratının tam ortasına!

-'Ne yaptın sen?' diyerek yerinden kalkıp beni bileklerimden tuttu. Bedenimi sarsmaya başladığında yaşlar gözlerimden sicim gibi akıyordu.

Ondan korktuğumu beden dilimle yeterince belli etsem de sözlü olarak dile getirecek değildim.

-'Bırak beni zorba adam, zaten buraya nasıl geldiğimi, seninle aramızda neler geçtiğini bilmiyorum. Bir de sen üstüme gelme!' dedim sinirle.

Bileklerimdeki ellerini gevşetip bıraktı ve burun kemerini sıkarak derin bir soluk aldı. Tekrardan sandalyesine oturdu.

Sakin sakin anlattı; beni Edirne'de nasıl bulup, getirdiğini, kadınlar konusundaki tercihlerini ve aramızda yaşananları.

Duyduklarımın yükünün çok ağır olduğunu anlıyordu, kendisinin de şok etkisinde olduğunu hissetmemek mümkün değildi. Bu yüzden sık sık duraklamıştı sözleri. Ona da ağır geliyordu son birkaç günde yaşadıkları.

Her şeyi en net şekilde, dürüst bir şekilde anlattığını gözlerinde görmüştüm. Her ne kadar utandığım kısımlar olsa da gözlerimi bir an olsun onunkilerden çekmemiştim.

-'Kendim hakkımda konuşmak konusunda ketum bir adamım, uzun konuşmaları hiç sevmem. Ama bir açıklamaya ihtiyacın vardı, aklında soru işareti kalmadığını umuyorum. Ne düşünüyorsun?'

Sorusu beklenmedikti. Ne düşünebilirdim ki? Onu suçlamak istiyordum ama yapamıyordum. Beni evine getirmek için haklı nedenleri vardı, o farklı bir adamdı, sorunlu ve tamir edilemez bir adamdı.

İstediği her kadının aklını başından alabilecek bir yakışıklılığı vardı, gözlerine bakınca adımı bile unutacak gibi oluyordum. Ama lanetliydi, ona acıdığımı hissettim.

Kendince beni sahiplenmişti, uzun zamandan sonra ilk defa heyecanlandığından bahsetmişti az önce. Onu kıramazdım, aşağılayamazdım, en önemlisi aramızda yaşananlar için suçlayamazdım.

Derin bir soluk aldım, Hermes parfümünün kokusu içime doluştu. Parfümlere karşı ayrı bir merakım vardı, bu yüzden piyasadaki orta sınıf veya lüks kategoride olması fark etmeksizin birçok kokuyu bilirdim.

Ve Hermes, bu adama birebir uyan, baştan çıkarıcı bir kokuydu.

Güçlükle konuştum. 'Ailem artık beni kabul etmeyecek. Kirlendiğimi söyleyecekler, istemeyecekler beni.'

Homurdanarak güldü. 'Anlaşılan sen de namusu iki bacak arasında arayanlardansın.' dedi ölümcül bir sesle.

-'Hayır tabii ki. Ama ataerkil bir toplumda yetiştiğimizi unutuyorsun sanırım. Ben kadınım, omuzlarımda dünyanın yükü var. Çevremdeki tüm insanlar kadına kulp takarak, aşağılamaya fırsat kolluyor. Bu saatten sonra; ailem de evleneceğim adam da ahlaki boyutta zayıflıklarım olduğunu düşünecekler, belki bu halimle kabul etmeyecekler, sevmeyecekler beni.'

Belki fazla iyimserdim, belki de hala şokta olduğum için sağlıklı düşünemiyordum ama kızmak istesem de, karşımdaki adamın az önceki açıklamalarında hissettiğim samimiyet yüzünden kızamıyordum.

Bir yanım burada kalıp, kalamama ihtimalimi sorguladı.

-'Bu adamdan etkilenirsin. O, ruhuna işler gibi baktıkça çarpılırsın. Aynı evde kalmaman en iyisi.' Dedi, iç sesim.

İyi de nereye gidecektim, kime sığınacaktım? Üstüme giyecek kıyafetim bile olmadan...

İçimdeki, gün yüzüne çıkmayı bekleyen bastırılmış öfkemden rahatsızdım.

Sahiden kime öfkeliydim? Beni it kopuk arkadaşının önüne atan babama mı, sorunlu evliliğinin bir ömre yayılmasını kendine dert bellemiş anneme mi, hırsı kendine iki beden büyük olan 14 yaşındaki kız kardeşime mi yoksa hayatımın ortasına bomba gibi düşen bu yabancı adama mı?

-'Hey! İsimsiz.'

-'Ahu.' dedim, yüzüne bakmadan.

-'Pekala Ahu, nereye gidersin ya da ne yaparsın bilemem senin ailesel sorunlarını. Ama seni havaalanına bırakmamı ister misin, çünkü yarın hiç vaktim yok kendin gitmek zorunda kalırsın.'

-'Gerek yok, ben giderim.'dedim sinirle.

'Şeref yoksunu geldi, kaçırdı, işini bitirdi. Şimdi de postalamaya çalışıyor! dedi içimdeki çirkef Ahu.

-'Düzgün konuş.' dedi. Dudakları kıvrılmış mıydı ne?

Sesli mi söylemiştim? Çok güzel!

-'Bana uygun kıyafet varsa; ne kadar çabuk verirsen o kadar erken kurtulursun.'

İçimden ona saydırmaya devam ederken, yalandan gülümsemeye devam ettim.

-'Yaramaz kızları severim.'dedi ayağa kalkarken, bu sefer sesli iç sesimi dışarıya yansıtmadığımdan emindim.

Gözlerimi devirdiğimde çoktan mutfaktan çıkmıştı.

'Ama göz devirenler için aynı şey geçerli değil!' Bağırışını duymamazlıktan geldim. Göz devirdiğimi nasıl farkettiğine, yoracak kadar kafa kalmamıştı bende.

Çok geçmeden elinde eşofman takımıyla döndüğünde elinden alıp, bir şey söylemeden yukarıya çıktım.

Banyoda giyindikten sonra, küvete tiksintiyle baktım kenarlarında kan lekeleri vardı.

Üzüntüye, hayal kırıklığına karışmış öfkem mide bulantısı olarak kendini gösterdiğinde dayanamadım.

2 gündür yediğim tek yiyecek lapasını da çıkarttım. Küveti temizlenene kadar iki büklüm bir halde yıkadım. Ağlamak yeterli gelmiyordu, tüm bedenim sarsılıyordu.

Banyodan güçlükle çıktığımda, karşımda bana garip bir ifadeyle bakan yabancıya aldırmadan yürümeye devam ettim.
'İyi misin?'dedi arkamdan ama başım döne döne merdivenleri inmeye devam ettim.

-'Cevap ver, neyin var?'dedi beni durdurup.

- 'Bir de soruyor musun? Zaten iğrenç olan hayatımı mahvettin. Mahvoldum tamam mı, oldu mu?'

- 'Ben böyle olacağını bilemezdim.' Sesi pişman olmuş gibi miydi, bana mı öyle geliyordu? Çözümleyemedim.

-'Sus, samimiyetsiz sözlerine ihtiyacım yok.' diyerek geçiştirmeye çalıştım.

Ondan kurtulup, kapıyı kapatıp çıktım.

19 senedir koruduğum saflık ölçütüm 1 gecede gitmişti.

O halde ben de benden istenileni oynardım, eğer Tanrı'nın benim için yazdığı kader buysa bana da yaşamak düşerdi.

Edirne'ye dönmeyi aklımdan dahi geçiremezdim, bu şehirde sadece nefes almaktan ibaret bir hayat kurardım kendime. Gerekirse sokaklarda yatardım, belki bir organ mafyasına düşerdim. Başıma her şey gelebilirdi, her şeyi yapabilirdim.

Ama yaşamıma kendi isteğimle son veremezdim, asla bana göre olduğunu düşünmemiştim çünkü.

Hayatın bana getirdiklerine boyun eğecektim.

Yavaşça asansörün çağırma düğmesine bastım ve beklemeye başladım. Asansör kapısı açıldığında eş zamanlı olarak bir kapı daha açıldı ve daha sonra bileğim kocaman sıcacık ellerin arasına alındı.

-'Şimdi hiçbir yere gitmiyorsun, benimle eve geliyorsun.' Diyen benden en az on beş, yirmi santim uzun olan adama kafamı kaldırarak baktım.

-'Bırak bileğimi. Seninle hiçbir yere gelmiyorum.' Yalan! İçten içe sevinç çığlıkları atan tanımadığım bir yanım ortaya çıkmıştı.

-'Gidecek yerin yok, gir içeri.' dediğinde kaşlarımı çattım ama bir şey diyemedim ve onunla birlikte küçük adımlarla içeri girdim.

Kendimle genellikle çelişmezdim ama şu an bariz çeliştiğim bir konu vardı; bir yanım 'İyi ki bu adamlasın derken, diğer yanım bu tekinsiz yabancıyla kalma arkanı dön ve git.' diyerek feryat ediyordu.

Elde olan bir gerçek vardı en azından bu gecelik de olsa yatacak verim vardı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro