ama güç, acı çekmek değildir.
Derin bir nefes alarak gülümseyen yüzümü gökyüzüne çevirdim. Işıl ışıl parlayan güneşle beraber şapkamı başımdan çıkardım. Uzandığım şezlongta doğrulduğumda çantamdan güneş kremimi alarak kollarıma ve suratıma sürebilmek için kapağını açtım. Mutluydum, uzun zamandır hiç olamadığım kadar mutluydum. Yazın gelmesiyle omuzlarımdan atabildiğim yükler huzuru iliklerime kadar hissetmemi sağlıyordu.
Denizin içinde eğlenen arkadaşlarıma baktığımda suratımdaki gülümseme büyüdü. Buruklaştım sonrasında biraz. Bundan yaklaşık 8 ay öncesine kadar hiçbir şeyin düzelemeyeceğine canı gönülden inanan ve en diplerde yaşayan bir insandım. Hissettiğim mutsuzluk kalbimi öylesine sarmalamıştı ki dünya üzerinde olumlu olduğuna, insanı mutlu ettiğine inandığım tek bir his bile kalmamıştı neredeyse. Hiçbir şekilde içten kahkaha atmıyor, arkadaşlarımın üzülmemesi adına sahte gülümsemelerimi yüzüme sıkı sıkıya yapıştırarak neredeyse herkese, gerçekten herkesek mutluymuşum rolü yapıyordum.
Hatırladığım günlerle omuzlarım yavaşça çöktü ve ellerimi kucağıma indirdim. Mutsuzluk; insanı içine çeken, çektiğinde de asla bırakmayan ve o an nasıl kurtulacağınız hakkında en ufak bir fikir bile yürütemediğiniz ama aynı zamanda sizi deli gibi korkutan bir girdap gibiydi. Ne yapmanız, nereye gitmeniz veya hangi sesi dinlemeniz gerektiği hakkında bir sürü soru işaretleri taşıdığınız zihninizin içi sizi bir süre sonra o kadar yoruyordu ki en ufak bir konuda bile düşünürken beyniniz çatlıyordu.
8 ay öncesinde kalbime ve ruhuma ağır gelen bu yorgunluk hissi yüzünden bıktığımı ve gözyaşlarımı döktüğümü hatırlıyorum şimdi. Ne kadar da uzak geliyor bana, bu kadar dipte olmak şu an o kadar uzak geliyor ki... Hafif bir rüzgâr estiğinde düşüncelerimden biraz uzaklaşıyorum ama tamamen olduğum ana odaklanamıyorum. Tekrardan o anlara dalıp şu anımı mahvetmek ne kadar doğruydu bilmiyordum ama, düşünesim gelmişti işte.
Dışarıdan bakıldığında oldukça yolunda giden bir hayata sahiptim. Her ailede olduğu kadar benim ailemde de olan ufak tefek tartışmalar, bazen kavgalar olurdu. Odamda olmadığım zamanlar çokça gülümser, dönen sıcak aile sohbetine katılırdım. Zaten her şey de odama girdiğim, yalnız kaldığım an başlardı. Sanki bütün gün gülümsememin acısını çıkartmak istercesine üzerime çöken halsizliği takip eden ağır mutsuzlukla uzanırdım saatlerce. Bir neden, sebep veya geçerli bir bahane bulmaya çalışırdım mutsuzluğuma. İlk başlarda çok fazla önemsemediğim bir durum olmuştu fakat daha sonrasında hissettiğim kasvetin daha da artması bunun üzerine düşünmeye itmişti beni.
Herhangi bir nedeni yoktu ki, nedeni olmadığı için de çözemiyordum problemimi. Her zaman için hassas bir insan olmuştum, hassas düşünceler ve hassas duygulara sahip olan yapım yüzünden hayatımın çoğu yerinde hiç kimsenin ruhu bile duymazken kırılır, kırıklarım için ağlar ve 1-2 gün soğuk gezdikten sonra eski halime dönerdim. Benim için çoğu anı hassaslığım yüzünden cehennem olan bu hayatı sevdiğim çok fazla söylenemezdi. Sonrasında -nasıl olduğunu bilmiyorum ama- bir çeşit patlama yaşadığımı fark ettim.
Her zaman olumsuz duygulardan kaçarak yaşadım. Suratımın düşmemesi için üzüldüğüm anlarda kendime gözyaşlarımı dökmem için zaman tanımayarak, durup soluklanmayarak kendime iyilik yaptığımı sanardım her zaman. Derin bir nefes aldım tekrardan ve işimin bittiği güneş kremi kutusunu yerine geri bıraktım. Yapmamalıydım, hiçbir zaman iyi olmak zorunda değildim, soluklanıp kendime üzülmek için zaman tanımam gerekirdi ama yapmamıştım. Etrelediğim, arka plana attığım veya yok saydığım duygularım, hangisini demeyi tercih ederseniz, en sonunda patlak vermiş ve beni yerle bir etmişti.
Durup dururken bir gece ağlama krizine girmiş ve sabaha kadar uyuyamamıştım. Şimdi düşünüyorum da... Ne kadar da korkutucu. İnsanın ağlamayı durduramaması, istediği an iyi hissedememesi çok korkutucu. Bazı şeylerin elimde olmadığını fark etmek korkutucu, bazı şeyler için anında yapabileceğim bir şey olmadığını fark etmek. Beklemek, zamana bırakmak ve o acının anında geçmesi değil de zamanla yok olması korkutucu.
Şimdi ise geriye dönüp baktığımda, 'vay be! ben gerçekten de bu yükleri taşıyabilecek kadar güçlü omuzlara mı sahipmişim?' diyorum. Daha öncesinde hiçbir şekilde farkına varmadığım bu yönüm bana çok şey kazandırmıştı. Artık kendimi o kadar da güçsüz görmüyordum. Kötü bir şey olduğunda olduğum yere oturup bacaklarımı kendime çekerek başımı ellerimin arasına almıyor, paniğe kapılmıyor veya bu sorunu nasıl çözeceğim hakkında anında bir sonuca varmaya çalışmıyordum. Zamana bırakmanın o kadar da kötü bir şey olmadığını öğrenmiştim sanırım. İstediğim her şeye, her sonuca anında ulaşamayacağımı, onun öncesinde geçmem gereken dikenli, yer yer tuzaklı yollar olduğunu öğrenmiştim.
Bir şeyleri boş vermeyi, insanları eskisi kadar umursamamayı, olayları o kadar da büyütmemeyi, kendime hak ettiğim kadar değer vermeyi, her olayda direkt pes etmemeyi, birilerinin beni kaldırmasını beklememeyi ve bir şeyleri tek başıma korkmadan omuzlarımda taşımayı öğrenmiştim.
Ne kadar da değerli şeyler öğrenmişim öyle...
Hafiften dolmaya başlayan gözlerime gülerek bulunduğum ana odaklandım. Şimdi sırası değildi, şimdi mutluluğumu erteleyemezdim. Sıcak kumlara basarak ayağa kalktım. Mutlu olmam lazımdı, bunu benden başka kim daha çok hak edebilirdi ki? Bana el sallayan arkadaşlarıma en içten gülümsememi sundum, onları çok seviyordum. Onlar yaşadığım bu zor dönemi atlatmamı sağlayan büyük etkenlerdendi. İyi ki varlar, iyi ki.
Sıcacık kuma basarak üzerimdeki ince yazlık hırkayı çıkardım ve hafif esen rüzgârla beraber denize doğru ilerledim. Eğlenmeye gelmiştim buraya yahu, ne diye boş boş oturuyordum ki? Tepede parlayan güneşin vurduğu omuzlarım, saçlarım, yüzüm ve vücudum her zerresini kadar olduğundan çok daha iyi hissettiğinde gözlerimi kapattım ve olduğum yerde durdum biraz. Bu güzel anın huzurunu iliklerime kadar hissedebilmek için kendime zaman tanıdım. Küçük bir tebessüm dudaklarıma yayıldığında ayağımın altındaki sıcak kumları hissettim. Yazı seviyordum, çok fazla seviyordum hatta. Sonrasında gözlerimi açarak denize doğru yürümeye devam ettim.
Serin deniz dizlerime gelene kadar yürüdüm, Reha bacaklarımdan tutarak kaplumbağa adımlarıma son verdi ve beni denizin içine attı. Suyun altından çıkarak ona sinirli gözlerle baktım. Şirince sırıttığında dayanamayarak gülmüştüm. Gökçe'nin suya düşmüş halime kahkaha atan açık ağzını fırsat bilerek tuzlu suyu ona doğru attım. Büyük ihtimalle boğazına kaçan su yüzünden deli gibi öldürmeye başladığında kocaman bir kahkaha atmıştım. Kıyıya yaklaşarak öksürmeye devam eden arkadaşımı takmadan yüzmeye başladım, biraz sürünsün köpek. Büyük ihtimalle çıkıp su falan içecekti.
Bizden uzakta, bizi tanımıyormuş gibi davranan Mısra'ya bakarak gözlerimi devirdim, asla değişmiyordu salak. Ona burun kıvırdığımda bana boş boş baktı ve arkasını dönerek benim aksi yönüme yüzmeye başladı. Arkasından kıkırdadım, çok seviyordum bu salağı. Serin denizin içinde yavaçşa, acele etmeden veya bir şeye yetişmeye çalışmadan gelişigüzel yüzmeye başladım. Çok da uzun sayılmayacak bir süre tek başıma yüzdüm. Ardından denizden çıkarak şezlonglara kurulmuş arkadaşlarımın yanına yerleştim. Yanımızda getirdiğimiz yemekleri çıkarttığımızda keyifli bir şekilde sohbet ederek yemeye başladık.
Hepsi, yaşadığım bütün bu anlar ve bana bu anları yaşatan bütün değerli insanlar, iyi ki varsınız.
--
Huh.
Ne olacak benim bu dinlediğim şarkılar sayesinde aniden aklıma gelen tek bölümlükler?
Şarkıyı kesinlikle dinleyin bu arada, melodisi bütün derdinizden ve sıkıntınızdan en uzak yere götürüyor sizi.
Yazarken o kadar huzurlu hissettim ki, umarım bu sene çok güzel bir yaz geçiririm/z.
7 Mayıs 2021.
🧡
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro