giriş
Kim Taehyung.
En yakın arkadaşı Chris kendisine "Neden beşeri bilimler yemekhanesine geldik?" diye sorarken Jeon Jungkook'un aklından geçen iki kelime buydu işte, Kim Taehyung. Chris'i her zamanki masalarına çekiştirirken sorusunu "Bizimki fazla doluydu," diye geçiştirmiş ve beşeri bilimlerin devamındaki sanat kelimesini kullanmadığı için sinirlendiğini belli etmemeye çalışmıştı. Beşeri bilimler ve sanat yemekhanesi, üçe ayrılmış fakültelerinde Taehyung'un bulunduğu alanın yemekhanesi. Kim Taehyung dünya mimarisine giriş dersinden çıkınca arkadaşlarıyla buraya gelir ve Jungkook'un Chris'le beraber oturduğu masanın tam karşısındaki masaya kurulurdu. Bir buçuk aydır diyetteydi, arkadaşları tabldotlarını doldururken Taehyung evde hazırlayıp getirdiği salatasını yerdi, Jungkook onun kendini aç bırakmasına sinirlense de arkadaşları yemek sırasındayken Taehyung'un masada yalnız kalıp ilgili bakışlarını etrafta gezdirmesini çok severdi. Arkadaşları yanındayken ilgisinin tamamı onların üzerinde oluyordu ve, kıskandığından değildi ama, Jungkook Taehyung'un ilgisinin başka insanların üzerinde olmasını sevmiyordu.
Taehyung'un ilgisi hiçbir zaman onun üzerinde olmamıştı çünkü.
"Ben sıraya giriyorum," dedi Chris Jungkook'un tam önüne geçip Taehyung'la aralarına girerek. "Bir şey istiyor musun?"
Başını iki yana salladı, Chris kalabalığa doğru ilerlerken de dirseklerini masasına yaslayarak Taehyung'u izlemeye kaldığı yerden devam etti. Aynı fakültede olsalar da bulundukları alanlar farklıydı, pozitif bilimler bloğunda okurken Jungkook'un Taehyung'u görebileceği tek yer burasıydı, yemek yiyerek vaktini boşa harcayamazdı. Ayrıca, bu alanda kimse onu tanımadığı için Taehyung'u gözetlerken yakalanmak gibi bir derdi yoktu. Alanın neredeyse yarısı da Taehyung'u gözetlediği için aralarına karışması oldukça kolaydı, sonuçta Kim Taehyung kırmızı saçlarıyla Stanford Üniversitesi'nin bir numaralı yıldızıydı.
Sandalyesine otururken masaya bıraktığı telefonu çalmaya başladı, ekranda parlayan Bay Stark yazısı gözlerinin hafifçe irileşmesine sebep olurken aynı anda aralarındaki mesafeye rağmen Taehyung'un hareket eden sandalyesini duymuş ve başını panik içinde kaldırıp sesin geldiği yöne bakmıştı. Taehyung ayaklanmıştı, Taehyung gidiyordu!
"Jeon?" Kendi bölümündeki yegane rakibi Dawson'ın sesini duyunca fark etti Jungkook Taehyung'la birlikte ayaklandığını. Bakışları ağır ağır sesin kaynağına döndü, Dawson yüzünde pis bir sırıtışla bir Jungkook'a, bir de Jungkook'un saniyeler önce gözlerini diktiği Taehyung'a bakıyordu. "Burada ne işin var, diye soracaktım ama işini anlamış olduk."
Dawson'ın yanındaki diğer iki elemanı genç adamın söylediği şey oldukça komikmiş gibi gülmeye başlamıştı, Jungkook öfkeden kızarırken bileklerinin iç kısımlarının kaşındığını hissetti. Kendisini tanıyan kimseye yakalanmamak adına geldiği bu yemekhanede, yakalanmaması gereken bir numaralı öğrenciye denk gelmişti. Chris'i umursamadan oradan ayrılmak istedi, Taehyung'un gülüşü kulaklarına ulaşırken her şeyi bırakıp binadan koşarak uzaklaşmak istedi.
Ve tam o an Dawson dudaklarını araladı. "Demek bu akşam Taehyung Kim'le çıkıyorsun, ha?" diye, bağırarak sordu, yanındakiler kahkaha atıyordu şimdi. Yemekhanede derin bir sessizlik boy gösterirken etraftakilerin bakışları Jungkook'a dönüyordu, Jungkook bunu her bir hücresinde hissediyor ve içgüdülerine kapılıp vermemesi gereken bir tepkinin kurbanı olmamak adına mücadele ediyordu. İçindeki asıl kimliği, tüm bu ilginin üzerinde olmasından hoşlanmamıştı.
Kim Taehyung'un ilgisinden hoşlanmamıştı.
"Hey, Taehyung!" diye bağırarak seslendi Dawson, bedeni şimdi Taehyung'a dönüktü. "Bu doğru mu?" diye sordu genç adam gülerek. Bitmişti, her şeyin sonu gelmişti işte, Taehyung'un Jungkook'la çıkacağı vardıysa da ki Taehyung'un Jungkook'la çıkacağı yoktu, bu saatten sonra Jungkook'tan arkasına bile bakmadan kaçacağına emindi. Taehyung şimdi, yemekhanedeki diğer onlarca öğrenciyle birlikte, Jungkook'un kendisiyle çıktığına dair etrafta atıp tuttuğunu düşünüyor olmalıydı. Jungkook birinci sınıftayken ortak bir ders almış olsalar da Taehyung Jungkook'un farkında değildi, daha bugün, Dawson'ın bağırdığı cümleyle beraber bakışlarını üzerine düşürdüğü bir bedenin kendisiyle ilgili dedikodu yaptığını sanıyor, ve Jungkook onu görmüyor olsa da büyük ihtimalle yaşça küçük olana diktiği bakışlarından iğrenti akıyordu.
Dawson'ın şeytani parıltılara ev sahipliği yapan gözleri yeniden Jungkook'u buldu. Jungkook'un bölüm birincisi olması sinirlerini yeterince yıpratmıyormuş gibi geçen sene hoşlandığı kızın Jungkook'tan hoşlandığını söyleyerek kendisini reddetmesinin ardından ilk defa eline böylesine sağlam bir intikam fırsatı geçmişti. Sevdiği kadın bir ibneden hoşlanıyordu demek, eh, ibneler de toplum içinde utandırılmaya layıktı sonuçta. Tıpkı Jungkook'un, Taehyung'un önünde iki büklüm olmamak için çırpınacak kadar utanması, gibi.
Jungkook'un gözleri doldu. Keşke, diye geçirdi aklından. Keşke Bay Stark'ın telefonunu açsaydım.
Kalabalıkta bir uğultu bulutu baş gösterdi, şimdi herkes yanındaki arkadaşına dönerek Jungkook'un kimliğini ve nasıl böylesine azimli ve de cesur olabildiğini konuşuyordu. Fısıldayarak, ama Jungkook her şeyi duyuyordu.
Taehyung'un sesi dışında, her şeyi.
Taehyung'un arkadaşlarının masaya döndüğünü duydu, onlar da Taehyung'a Dawson'ın iddia ettiği şeyin gerçek olup olmadığını sorarken Jungkook Chris'in kendi yanında belirdiğini fark etmişti.
"Hmm," dedi Dawson yalan bir üzüntüyle, hala bağırıyordu. "Yoksa Taehyung'la çıktığına dair yalan mı söyledin, Jeon?"
Jeon, Jeon, Jeon, Jeon... Fısıltılar öznenin ismine bulanırken Jungkook'un elleri bedeninin iki yanında yumruk biçimini aldı. Yalnızca bu binadan ya da bugün için kampüsten değil de geriye kalan okul hayatını çöpe atarak üniversiteden ayrılması gerekiyordu. Şimdi buradan çıkacak, Kaliforniya'nın en yüksek binasına tırmanacak ve bacaklarını sallarken Bay Stark'ı arayıp ağlayarak okulu bıraktığını, Örümcek Adam'ın emeklilikten emekli olduğunu söyleyerek en yakın tarihteki New York biletini satın alacaktı.
"Yalan söylemedi."
Kim Taehyung'un cümlesiyle beraber kalabalık fısıldamayı bırakıp utanmadan konuşmaya başladı, kendi arkadaşları onun ne dediğini sorgularken Chris yan tarafında Jungkook'un kolunu sarsıyordu. Jungkook'sa donakalmış, vücudunun bütün işlevlerini kaybetmiş gibiydi. Taehyung'u bulan bakışları yaşça büyük olanın sıcak gülümsemesiyle karşılaştı.
"Konuştuğumuz gibi, Jungkook," diye seslendi Taehyung yumuşacık bir ses tonuyla. "Saat yedide."
meraba meraba, yine hakkında heyecanlı olduğum sevimli bir kurgu ve ben geldik :') normalde geçen hafta koymam gerekiyordu ama vazgeçmiştim (anksiyetem sağolsun), geri yüklemeye karar verdiğimde de bazı sağlık problemleri kesti yolumu, inşallah bir aksilik çıkmadan güzel güzel çıkaracağız tadını. beğenmeyen arkadaşlar sırf kötü yorum yapmak için okumaya devam etmesinler lütfen (bu uyarıyı priori'nin başında yapmadığıma pişman oldum da), ayrıca kurgu çizgi romanlarla da mcu'yla da paralel gitmeyebilir, benzerlikler çookkk çıkacaktır ama bir noktada tamamen benim izimi taşısın istiyorum. okuduğunuz için teşekkürler, yorumları eksik etmeyin!!
ha, bi de şey, giriş üçüncü kişiden ama hikayenin kalanı guk'un ağzından olacak
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro