Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

6; küçük, kişisel

  Sabaha karşı tuvalete kalktığımda kurduğum alarmım çaldığında gözlerimi zorlukla açmış ve şarja takılı bir vaziyette yatağımın yanında bulunan telefonuma uzanırken komodinin üzerindeki her şeyi devirmiştim. Öğleden sonraki uçuşuma yetişeceğim için tekrar uyumayı göze alamayarak yatakta zorlukla doğruldum, boğazım susuzlukla sızlıyordu.

Bir elimde telefonum, diğer elimin parmakları saç köklerimi kaşıyorken buzdolabıma ilerledim. "Günaydın, Cooky." 

   Sabah haberlerini izlemek için koltuğuma kurulduğum sırada tavşanım havayı koklayarak bana selam verdi. Dün akşamki benzinlik faciasıyla ilgili bir haber bulma amacıyla kanallarda gezindiğim sıradaysa telefonum çalmıştı. Chris arıyordu, cumartesi sabahı bu kadar erken kalkmış olmasına şaşırarak aramayı yanıtladım; bu sırada da yerel haber kanallarından birinde duraksayıp kumandayı koltukta yanıma bırakmıştım. "Chris?"

"Jungkook!" Rahatladığını belli eden derin bir nefes aldı. "İyi misin? Tanrım, dün gece sana ulaşamadım!"

"Şarjım bitmişti," dedim özür dilemeden hemen önce. "Ben iyiyim, bir sorun yok."

"Taehyung benzinliğe doğru koştuğunu söyledi, kafayı yiyecek gibiydi, dostum." Taehyung'un adını duymak beni bir an için uyuştursa da televizyon ekranında gördüğüm haberle dikkatimi konuşan spikere vermiştim. "Sen iyi misin?" diye sordum bu sırada hattın diğer ucuna, spiker kadın patlamanın sebebiyle ilgili bilgi verip can kaybı yaşanmadığını söylerken. "Taehyung'dan seni eve bırakmasını rica etmiştim."

"Bıraktılar. Arabayı Jung Hoseok kullandı ama, Taehyung kendinde değildi pek."

Gözlerimi kırpıştırdım, ekranda birkaç kazazede röportaj veriyordu. "Neden?"

"Jungkook, sen beni duyuyor musun?" diye kızdı. "Herif endişeden ölüyordu!"

Yutkundum.

"Şimdi kapatıyorum, Florence'a gidip arabamı alacağım. Taehyung'u arayıp iyi olduğunu söyle, dün gece o da sana ulaşamamış olmalı."

"Tamam." Dış kapıya inen hızlı yumruklarla bakışlarım anında o tarafa döndü, sırtım istemsizce dikleşmişti şimdi. Cooky'ye bakıp ayağa kalktım ve adımlarım diğer taraftan yumruklanmaya devam eden kapıya yönelirken Chris'le vedalaşıp kapattığım telefonumu koltuğa fırlattım. Kapımda bir delik bulunmuyordu, bu yüzden açmadan önce diğer tarafa "Kim o?" diye seslenmiş ve Taehyung'un sesini duymamla baştan aşağı titremiştim. Beklemeden açtım kapıyı, Kim Taehyung da beklemeden atladı kollarıma.

Kollarım istemsiz bir şekilde beline sarılırken ağırlığının etkisiyle birkaç adım da olsa gerilemek zorunda kalmıştım. Taehyung boynuma sıkıca sarılmış, kulağını kulağımın üstüne yaslamıştı, kırmızı saçları burnumu kaşındırıyordu. Derin bir nefes aldı, kokumu içine çekiyormuş gibiydi ama yeni uyandığım için hayal görüyor olmalıydım. Kim Taehyung neden basit bir cumartesi sabahının sekizinde kollarıma girip kokumu içine çeksindi ki? "Jungkook," diye mırıldandı üzgün ama aynı zamanda rahatlamış ses tonuyla. "Ah... Jungkook."

"İyi misin?" diye sordum endişeyle.

Kendini geriye çekip kucaklaşmamızı böldü, belinden çözülen kollarım bedenimin iki yanına yerleşirken ne yapacağımı bilemeden öylece baktım yüzüne. Göz altları mosmordu, dudakları çatlamıştı. Dün akşam gördüğüm Taehyung'la uzaktan yakından alakası yoktu, gerçi dün akşam onu gördüğümde yüzünde kapatıcı bir makyaj vardı ama... yine de... "Bana mı soruyorsun?" dedi inanamıyormuş gibi. "İyi olup olmadığımı bana mı soruyorsun?"

"Ben..."

"Asıl sen iyi misin?" diye kesti lafımı. "Telefonun kapalıydı-"

"Şarjım-"

"Bahane sunma!" diyerek yükseltti sesini. "E-posta atsaydın, bir şey yapsaydın!" Derin bir nefes alarak öne eğdi başını, kendini kaybettiğini ve beni nasıl da şaşırttığını fark etmiş gibiydi. Yutkundum, omzunun üzerinden uzanıp kapıyı ittim ve kapanmasını sağladım. Sonraki saniye parmaklarım bedeninin iki yanında yumruk şeklini almış olan ellerini bulmuş, dokunuşumla çözülen parmaklarını havaya kaldırmıştı. Başını kaldırıp ne yaptığımı izlemeye başladı, esmer tenini yeni uyandığım için oldukça şiş görünen yanaklarımın üzerine kondurdum.

"Jungkook?" Soru soran bir ton kullanmıştı, sesi titriyordu.

"İçkili değilim." diye belirttim. "Yanaklarımı okşa."

Bakışları titredi. Başparmakları elmacık kemiklerimde gezinirken "Jungkook," diyerek iç geçirmişti, sağ elinin parmakları dağınık saçlarıma tırmandı. "Çok korktum."

"Elim kolum bağlı oturamazdım." diye mırıldanarak karşılık verdim söylediğine. "Seni orada öylece bıraktığım için üzgünüm."

Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı ve dokunuşları tenimi terk etti. Boşluğa düşmüş gibi hissettim ama bununla ilgili bir şey söylemedim; kaptırma, diye uyardım kendimi içimden yavaşça. Endişelendi sadece, kaptırma kendini.

"Birini kurtardın mı?" diye sordu.

"Efendim?"

Şaşkın ifademe burukça gülümsedi, o dudakları ne zaman gerçek bir gülüşe kıvrılırken göreceğimi merak ettim. "Elin kolun bağlı oturmadın," diye belirtti birkaç saniye önce söylediğim şeye atıfta bulunarak. "Birini kurtardın mı?"

Chris'in cebime tıkmama vesile olduğu maske sayesinde evet, birilerini kurtarmıştım. "Kurtardım." dedim hafifçe gülerek.

Başını onaylar bir ifadeyle salladı. "Benim küçük, kişisel Örümcek Adam'ım."

Kurduğu cümle gülüşümün dudaklarımda donakalmasına sebep olsa da bir şey çaktıramayacağımın bilinciyle onu içeriye davet ettim. "Pijaman güzelmiş," diye belirtti arkamdan gelirken, işte tam da o an hoşlandığım çocuğun karşısına pembe çizgili beyaz pijamamla çıktığım dank etti. Kıpkırmızı kesilirken bakışlarımı özellikle kaçırdım ama Taehyung utandığımı fark etmiş ve kıkırdamıştı. "Bende de mavi çizgilisi var."

"Ehe..." Sahte tepkime güldü, onu Cooky'nin yanına götürüp aralarından çekildim. "Cooky-ya, bu Taehyung-ie hyung." Taehyung hayranlıkla dolu bir ses çıkarıp kafesle aynı hizaya gelecek şekilde eğilirken ifadesine gülümsedim. "Taehyung, bu yakışıklı da oğlum, Cooky."

"Merhaba..."

"Ben kendime çeki düzen vereyim, sen de o sırada Cooky'yi besleyebilirsin?" diye önerdim banyoya yönelirken. "Dolapta kereviz sapı var."

"Tamam."

Taehyung'u Cooky'yle bırakıp sıradan adımlarla banyoya girdim ve kapıyı kapatır kapatmaz sesli bir nefes aldım. Sırtımı kapıya yaslarken gözlerimi yummuş ve yere doğru kaymamak için ciddi bir mücadele vermiştim. Benim küçük, kişisel Örümcek Adam'ım. Ağlama isteğimi bastırmaya çalışarak lavaboya eğildim, soğuk suyu yüzüme çarparak içimdeki ateşi söndürmeye çalıştım. Daha ilişkinin başında ona yalan söylüyormuş gibi hissedip bu kadar üzülüyorsam, aramızdaki bu şey ilerlediğinde ne yapacaktım?

Ne ilişkisi, diye sordu iç sesim bana. Bakışlarım aynadaki yansımamı buldu. Hangi ilişki? Salak.

"Yanaklarımı okşadı ya!" diye tısladım aynadaki Jungkook'a. Sonra da sızlanarak yüzümü yıkamaya devam ettim.

Umutsuz vakaydım.

Dişlerimi fırçalayıp saçımı da taradıktan sonra biraz daha insana benzediğime kanaat getirerek çıktım banyodan. Taehyung Cooky'yi kucağına almış, kereviz çubuğunu kemirmesine yardımcı olurken açık bıraktığım televizyonda haberleri izlemeye dalmıştı. "Çok yakıştınız." dedim yatağımın olduğu tarafa ilerleyerek. "Bu kadar yakışacağınızı bilseydim Cooky'yi sana bırakırdım."

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu biraz merak ve garip bir şekilde biraz da endişeyle. Yine kendimi tehlikeye atacağımı falan düşünmüş olmalıydı. Cooky'yi koltuğa bırakıp peşimden geldi, ben dolabımla uğraşırken çalışma masamın yanında dikiliyordu.

"New York'a." diye yanıtladım yanımda götüreceğim birkaç parça kıyafeti seçmeye çalışırken. "Hafta sonunu orada geçiririm, dedim."

"Gelmeseydim haberim bile olmayacaktı yani."

Derin bir nefes alırken cevap vermemeyi seçtim, Taehyung da üzerime ne kadar düştüğünü fark ederek can sıkıcı yorumlarını yapmaktan vazgeçmiş ve dikildiği yere sinmişti. Elimdeki kıyafetleri yatağa bırakıp bedenimi tamamen ona çevirdim ve benden kaçırdığı bakışlarını masamın üzerindeki kişisel bakım ürünlerimde yakaladım. "Taehyung?"

"Hmm?" Bana bakmadan parmaklarıyla masanın üzerinde ritim tutmaya devam etti. Birkaç hızlı adımda yanına varıp önüne dikildiğimde pes edercesine bana dönmüştü bakışları. Önce dudaklarımı ıslattım, onunkilerin birkaç ufak çatlağa ev sahipliği yaptığını görünce de bakışlarımı masadaki nemlendiricilerden birine çevirdim; böylelikle cesaretimi toplamak için fazladan birkaç saniye kazanmış oluyordum. "Aramızdaki bu şeye..." diye başladım konuşmaya, nemlendiricinin kapağını açarken. Dudaklarına uzanırken parmaklarım titriyordu, Taehyung hipnoz olmuş gibi beni izliyor ve ben tüm yüzsüzlüğümle dudaklarını nemlendirirken de cümleme devam etmemi bekliyordu. "... bir isim koymak ister misin?"

Yutkunarak geriye çekildim, Kim Taehyung yalnızca bir saniye için hareketsiz kalmış ve ardından da dudaklarını birbirine bastırarak nemlendiriciyi iyice yedirmişti tenine. "Özür dilerim," diye mırıldandı, bakışlarım korkuyla bakışlarını buldu. "Ama, sence de, bir isim koymak için henüz erken değil mi?"

Rezil, rezil, rezil Jungkook! İlişkinin başıymış, hangi ilişkinin?! Adamla konuşmaya başlayalı üç gün oldu, aranızda ne var ki isim koyacaksın? Salak!

"Senden hoşlanıyorum, ciddi anlamda." diye devam etti konuşmaya, benden herhangi bir karşılık alamadığında. "Senden, seni, ortak aldığımız derste ilk görüşümden beri hoşlanıyorum, senden o zamanki kız arkadaşımdan onu aldattığımı düşündüğüm için ayrılacak kadar hoşlanıyorum, Jeon Jungkook."

Kullandığı kelime fazlalığıyla bir an için bocaladım, Taehyung söylediklerini hazmetme konusunda sıkıntı yaşadığımı fark ederek, masumca gülümsedi bana. Gülümsemesi dudaklarında uzun süre asılı kalmadı ama, sonraki saniye üzüntüyle dışarı taşan dudakları "Ama," kelimesini kusmuştu dışarı. "Senden sakladığım şeyler var. Seninle paylaşmaya hazır olmadığım şeyler var, Jungkook-ah."

Dudakları sarkan kişi bendim şimdi. Taehyung'un kurduğu son cümle beni en derinimden yaralamış, kalbimi atışının ortasında yakalayıp teklemesini sağlamıştı. Kim Taehyung bana yalan söylemeye kıyamadığı için reddediyordu teklifimi; bense ona asla tam anlamıyla dürüst olamayacağımı bile bile onu kendi yalanımın içine çekmeye çalışıyordum.

Ben Kim Taehyung'u asla hak ettiği gibi sevemeyecektim çünkü benim onun hoşlandığı Jungkook olmaya verecek bir ömrüm yoktu.

Onun küçük, kişisel Örümcek Adam'ı değildim ben.

"Haklısın," diye gülümsedim acıyla. Birkaç saniyeliğine de olsa gözlerimi incelemiş, kızardıklarını fark etmiş olmalıydı ki bakışlarını yeniden masama çevirmişti. Ağlamaya başlayacağımı hissetmiş olmalıydı ama mesele şuydu ki ben Taehyung beni reddettiği için değil, Taehyung'u asla kabul edemeyeceğim için parçalanmak üzereydim. "Böyleyken olmaz."

"Olmaz." diye onayladı dudaklarına sürdüğüm nemlendiriciyi parmaklarının arasına alarak. Sonra da eli yanmış gibi geri bıraktı. "Ben Cooky'nin yanına gideyim, sen de hazırlan. Uçağın kaçta?"

"Öğlen birde."

"Ben seni bırakırım." dedi burukça gülümseyerek. Sonra da karşılık vermeden salon kısmına geçip koltuğa oturdu. Sırtı bana dönüktü, Cooky'ye bir şeyler fısıldıyordu. Dikkatinin bende olmamasına güvenerek birkaç damlayı serbest bıraktım, duymayacağını ümit ederek burnumu çektim ve hazırlanmaya da kaldığım yerden devam ettim. Taehyung Bonnie ve Clyde'ın Santa Cruz'da yaptığı yeni soygunla ilgili haberi Cooky'ye özetlerken üstümü giyindim, haberler bitip Taehyung Cooky'nin kafesindeki suluğunu doldururken ufak bavulumu hazırladım. Kim Taehyung'un evime ne kadar yakıştığını düşündüm, içime ağladım. İç sesim benimle dalga bile geçemedi çünkü bu sefer salak olduğumu söylemesine gerek yoktu. Şu dört duvarın içinde hepimiz benim salak olduğumu zaten biliyorduk.

Cooky'nin yolculuk kafesini hazırladım, Taehyung onu arabaya indirmek üzere elimden alırken bakışlarını devasa yurt odamın içinde son kez gezdirdi. "Buraya daha sık gelmek isterim." dedi bakışları en sonunda beni bulduğunda. "Belki birkaç şey çalarım."

Yanına gitmeden önce parmaklarımın arasına aldığım nemlendiriciyi kotunun ön cebine tıkıştırdım. "Daha sık gel." diye karşılık verdim. "Belki birkaç şey çalarsın."

Yurt binasından çıkarken Taehyung zemin kattaki görevliye teşekkür etti, arabaya binerken de oda numaramı öğrenebilmek için kendisine rüşvet verdiğini itiraf etti. Gülüp geçtim çünkü yapabileceğim başka bir şey yoktu. O böylesine basit bir şeyi itiraf edebiliyordu ama ben New York'a aslında alkol beni normalden farklı etkiledi diye Bay Stark'ın kontrolünden geçmem gerektiği için gittiğimi bile söyleyemiyordum. Kan vermem lazım, diyemiyordum, ya da Seokjin-ie hyung aramasına hala dönmediğim için beni kesin dövecek, diye anlatamıyordum ona geride bıraktığım arkadaşlarımı. Taehyung arabayı kullanırken yokluğumda yapacağı ödevinden bahsediyordu; dinliyordum, gülümsüyordum ama yanında aldığım her nefesin aslında ona yalan söylemek olduğu fikrini aklımdan bir türlü atamıyordum.

Ben Kim Taehyung'u hak etmediğim gerçeğine dayanamıyordum.  

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro