Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1; the nearest villain

  "Dostum," Chris adım atmakta zorlandığımı fark etmiş gibi beni kollarımdan yakalamış ve en yakındaki banka oturmama yardımcı olmuştu. Tepemizdeki güneş kampüsü yakıp kavururken gözlerimi kıstım, bu haldeyken ağlamak üzere olduğumu gizlemek tahmin ettiğimden daha zordu. "Bana her şeyi, en başından anlatmalısın!"

Bakışlarım şaşkınlıkla onu buldu, kendim neler olup bittiğini kavrayamıyorken en başından anlatmam gereken şeyin ne olduğunu nasıl bilebilirdim ki? "Neyi?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Jungkook, Taehyung az önce akşam onu almaya gitmen için sana evinin adresini verdi!" diye bağırdı, hemen ardından da etraftaki bakışları üzerimize çektiğimizi fark ederek sesini kesip bankta yanıma oturdu. İkimizin de bakışları sıkıca yumruk yaptığım sağ elime kaymıştı, Taehyung'un biz yemekhaneden ayrılırken arkamdan koşup parmaklarımın arasına sıkıştırdığı kağıt parçası yumruğumun içindeydi. Beyaz zeminin üzerindeki siyah harfler, onu almamı söylediği yerin adresini oluşturuyordu.

"Taehyung bana adresini verdi." diye tekrarladım söylediğini.

"Neden aranızda bir şey olduğundan bana daha önce bahsetmedin?" diye sordu Chris. Kurduğu cümleyle beraber yüzüme yayıldığını fark etmediğim gülümseme yavaşça solmaya başladı. Sorulması gereken asıl soru şuydu: Kim Taehyung neden aramızda bir şey olduğundan bana daha önce bahsetmemişti?

"Arabanı alabilir miyim?" diye sordum panik içinde. On dakika önce yaşanmış olan her şey gerçekliğini henüz hissettiriyordu, Taehyung'u almaya binaların arasında uçarak gidemezdim ki! "Lütfen!"

"Elbette-" Chris ricamı geri çevirmezken yemekhaneden henüz ayrılmış olan Dawson arkasında ona yetişmeye çalışan iki elemanıyla beraber, öfkeden adeta köpürerek geçmişti önümüzden. Bankla aynı hizaya geldiği sırada bize yandan bir bakış atmış, ikimizin de korkuyla ürkmesine sebep olmuştu. Başıma dert açacağını sandığım an aslında uzun zamandır hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirmeme yardımcı olmuştu ve bu durumun onu nasıl delirttiğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

Chris kampüsten arabasıyla değil de otobüsle ayrıldı, ben okulun yurtlarında kaldığım için arabasını bu akşam kullanabilmem adına bana bırakmıştı ve karşılığını bir gün alacağını ikimiz de biliyorduk. Taehyung bana adresini verdi, diye sayıklayarak gittim yurda, akşam için hazırlanmam gerekiyordu; buluşma saatimize daha beş saat olduğu halde. Açlıktan ölüyordum ama akşam birlikte yiyeceğimiz için ağzıma bir lokma koymamıştım. Saat dördü on geçe çıktım duştan, sağ elimde tuttuğum havluyla saçlarımı kurularken dans ede ede tavşanımın kafesine yaklaştım. "Taehyung bana adresini verdi," diye fısıldadım Cooky'yle aynı hizaya gelecek şekilde eğildikten sonra, bir sır veriyormuş gibi. "Bu akşam çıkıyoruz!"

Cooky başını hafifçe kaldırıp burnunu oynatarak havayı koklamak dışında bir şey yapmamıştı, kurduğum cümlenin yalan olup olmadığını kontrol ediyor gibiydi. Kendimi en yakındaki koltuğa atarken gülmeden edemedim, bu sırada odanın diğer tarafında olan buzdolabıma ağ fırlatıp kapağını açmış ve yine ağ atıp soğuk bir su şişesini kendime çekmiştim. Dolabın kapağının kapandığından emin olduktan sonra bakışlarım yeniden Cooky'yi bulmuştu. "Ciddiyim, hyung'a inan. Bu akşam Kim Taehyung'la çıkıyorum!"

Şişenin kapağını açarken kendi kendime kıkırdadım, Dawson'ın yüzü aklıma geldikçe gülesim geliyordu. Beni hoşlandığım çocuğun önünde küçük düşürmeye çalışmıştı ama a-ha, Taehyung bana arka çıkmıştı ve-

Fark ettiğim şeyle duraksadım, öyle duraksadım ki ağzıma henüz aldığım bir yudum su dudaklarımdan sızıp üzerime aktı. Taehyung bana arka çıkmıştı.

Çünkü Taehyung bana acımıştı.

Taehyung beni tanımıyordu ki... Büyük ihtimalle Dawson'la aramızda bir sorun olduğunu anlamış ve beni herkesin içinde küçük düşürmek istediğini fark ederek bana yardımcı olmak istemişti. İsmimi de geçen sene birlikte aldığımız seçmeli dersten hatırlıyor olmalıydı... Bana acıdığı için herkesin gözü önünde akşam çıkıyormuşuz gibi davranmıştı, Dawson'ı ikna etmek istercesine arkamdan koşup adresini vermişti. Ben de koltuğumda oturmuş, ciddi ciddi Taehyung'la çıkacağımı düşünüyor, bir de randevumuz için hazırlanıyordum. Akşam evine gittiğimde Taehyung bana üzgün gözlerle bakıp sen beni yanlış anladın, diyecek ve dünyanın en iyi kalpli insanı olduğunu gizlemeden bir de özür dileyecekti. Belki de Dawson'a inanmıştı? Belki de cidden onun arkasından onunla çıkıyormuş gibi atıp tuttuğumu düşünüyordu? Buna rağmen beni küçük düşürmemişti...

Kim Taehyung bir melekti ve ben, ben de eziğin tekiydim.

Başımı arkaya atıp acıyla inlemekten alamadım kendimi, yemekhanedeyken planladığım okuldan ayrılma işi gerçekleşmek üzereydi. Bay Stark-

Bay Stark.

"Siktir." Koltuktan o kadar hızlı kalkmıştım ki belime sardığım banyo havlum çözülüp yere düşmüştü. "Cooky, arkanı dön!" diye çığlık attım cep telefonumu bıraktığım yere koşarken. Bay Stark'ın aramasını yanıtlamamış ve geri de dönmemiştim, üstüne üstlük Bay Stark beni, ben duştayken bir kere daha aramıştı. Ağlayacakmış gibi hissederken cihazı kulağıma yasladım, aramanın başladığına dair o ilk ses duyulduğunda yutkunmam gerekmişti.

"Evlat."

Yüzümü buruşturdum. "Bay Stark."

"İyi misin?"

Duyduğum soruyla beraber sıkıca yumduğumu fark etmediğim gözlerim irice açılmıştı. "Şey, evet, Bay Stark?" dedim garip bir ses tonuyla. "Siz?"

"Hah, madem iyisin, o halde hemen konuya girebi- Pep, hayır!" Telefon bir anda yüzüme kapanınca cihazı kulağımdan uzaklaştırıp derin bir nefes aldım. Pepper şimdi onu sinirlendirecek – ki Pepper'ın haklı olduğunu kıtanın diğer ucunda bulunduğum halde biliyordum – ve Bay Stark da acısını benden çıkaracaktı. Cooky'yle uzun bir süre bakışıp çıplak olduğumu hatırlamamla içeriye kaçmam ve telefonumun da yeniden çalmaya başlaması bir olmuştu. "Bay Stark," diye yanıtladım aramasını, nefes nefese.

"Beladan uzak dur." diye tısladı ve evet, sinirlenmişti. "Sana bin defa söyledim, o okula gitmek istediğini söylediğinde Örümcek Adam'ın işlere ara verdiğini-"

"Ama, Bay Stark-"

"Bir daha arkanı toplamayacağım, Jungkook." İsmimi kullandığında bütün laflarımı yutarak Bay Stark karşımdaymış gibi öne eğdim başımı. "Son uyarım."

Geçen hafta uğradığım fiyaskodan bahsediyordu, telefon yüzüme kapanıp beni aramanın sonlandığını bildiren o tekrarlı sese mahkum ederken Bay Stark'a hak vermeden de edemiyordum. Yasaklarını çiğniyordum ama bunun sonuncunda da iyi bir şey elde etmiyordum. Her şey, bir şekilde, elime yüzüme bulaşıyordu.

İç geçirerek kıyafet dolabıma ilerledim, geceyi yurtta geçireceğim Bay Stark'la konuşmadan önce zaten kesinleşmişti. Saat daha akşamın beşi bile değildi ama pijamalarımı giyinip kendimi yatağa attım, dizüstü bilgisayarımı kucağıma çektim ve her gün düzenli bir şekilde yaptığım gibi, etraftaki yasa dışı hareketleri kontrol ettim. Sonra biraz ders çalıştım ve sonra da birkaç bölüm anime izledim. 

Bir süre sonra bunlardan da sıkılmış ve dayanamayarak kostümümü giyinmiştim, son birkaç aydır içinde bir kahramandan çok palyaço gibi hissettiğim, Bay Stark'ın hediyesi olan kostümüm.

"Hoş geldin, Jungkook." Kendimi sırt üstü bir şekilde yeniden yatağa bırakırken Rebecca'ya ufak bir merhaba mırıldandım. "Benim için bir şeylerin var mı?" diye de sordum hemen ardından.

"Bay Stark'ın bilmemesi gereken şeyler mi?" diye sordu.

"Bay Stark'ın bilmemesi gereken şeyler." Rebecca hemen çevredeki kötülükleri kontrol ederken bakışlarım hala açık olan bilgisayarımın ekranına dönmüş ve saatin neredeyse yedi olduğunu görmüştüm. Gerçekten de ağlayacakmış gibi hissediyordum. Kim Taehyung'la çıkmıyordum, Kim Taehyung konuştuğumuz gibi, demişti ama biz konuşmamıştık. Bir daha beşeri bilimler ve sanat yemekhanesine gitmeyi bırakın, fakültenin o bloğundan bile geçemezdim. Üniversite hayatım bundan böyle kimya bölümü amfilerinde sürüp gidecekti çünkü yurttan gelip yurda dönmek dışında kampüste gezinmeyi bile düşünmüyordum. Taehyung'la karşılaşabileceğim, Taehyung'un beni görebileceği hiçbir yerde bulunamazdım. Kim bilir hakkımda neler düşünmüştü, bana nasıl acımıştı ki insan içinde böyle bir yalana başvurmuştu...

"En yakındaki kötü Santa Cruz'da." dedi Rebecca birkaç saniyelik bir aramanın ardından. "İki kişiler, yaklaşık altı saat önce merkez bankasının şehirdeki şubesini soymuşlar."

"Altı saat önce mi?" diye sordum şaşkınlıkla. "Gün içinde sokakların en kalabalık olduğu saatlerden biri olmalı. Kim bunlar?"

"Haber merkezlerinin Bonnie ve Clyde olarak adlandırdığı çift, fbi hala onları yakalamanın-"

"Ah, şu anarşist çift." dedim Rebecca'nın daha fazla devam etmesine izin vermeden. "Bay Stark ben daha New York'tayken beni onlar hakkında uyarmıştı, gittikçe buraya yaklaşıyorlar demek?"

"Evet."

"Kimseye zarar vermişler mi?"

"Hayır."

İç geçirdim. "O zaman kuralları ihlal etmeme değmez, biri tehlikede olduğunda Bay Stark'ın beni affetme ihtimali daha fazla." Oflayarak doğruldum yataktan, telefonumu nerede bıraktığımı hatırlamaya çalışarak etrafıma bakındım, artık yemek söylemem gerekiyordu. "Başka bir şeyler bul bana, lütfen."

Rebecca beni onaylayarak batı yakasını araştırmaya devam ederken karnım guruldamış ve hemen ardından da telefonum çalmaya başlamıştı. Sesin kaynağına dönünce nerede olduğunu unuttuğum cihazın çalışma masamda olduğunu görmüştüm, birkaç adımda yanına vardım ve saat yediyi beş geçerken ekranda parlayan bilinmeyen numarayla göz göze geldim.

"Rebecca?"

"Jungkook?"

Yutkundum. "Kim arıyor?"

Rebecca sinyallere karışıp arayan numarayı operatör üzerinden araştırırken birkaç saniye geçmişti, sebepsiz bir şekilde aramanın kapanmasından korkmuştum. Tüylerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum.

"Taehyung Kim."

Kusma isteğimi bastırmaya çalışarak aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma yasladım ve elimden geldiğince havalı bir sesle "Efendim?" dedim. Taehyung büyük ihtimalle bana acımaya devam ettiği için nasıl olduğumu kontrol etmek istemişti ama ona kötü olduğumu belli edemezdim.

"Jungkook?" dedi hattın diğer ucunda.

Gözlerim doldu. "Taehyung?"

"Geç kaldın da..." diye mırıldandı. "Vaz mı geçtin?"

"Trafik!" diye bağırdım kendimi tutamadan, Rebecca beni desteklemek için arkaya birkaç korna efekti kondurdu. "Gelmek üzereyim!"

"Bekliyorum." dedi Taehyung ve sesindeki ton bana rahatlamış olduğunu söyledi ama büyük ihtimalle bu, yalnızca benim bir hayal ürünümdü. Arama sonlanır sonlanmaz dolabıma koşup elime gelen ilk kot pantolonu ve tişörtü kostümümü çıkarmadan üzerime geçirmiş ve maskemi sırt çantama tıkıp yurttan rüzgar gibi çıkmıştım. Chris'in arabası, Taehyung beni beklerken ihtimaller dahilinde bile değildi.

Hayatımın aşkıyla çıktığım ilk randevuya gerçekten de uçarak gidecektim.  




adettendir, ilk bölümler kısa olur sonradan 6k kelimeye çıkar:)
okuduğunuzu bildiğim trajik jungkooklardan farklı bir karakter bu seferki, inanın ben de yazarken zorlanıyorum ama bir şekilde altından kalkmam lazım ve bizim peter'ı da biliyoruz yahu... sonradan angste bağlarım ben dun worry

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro