-ˋˏ5ˎˊ- tükürdüğünü yalamak
5. Bölüm|Tükürdüğünü yalamak
━
Ceza sınıfından, Teddy'nin garip teklifinden ve kızılla olan tuhaf sohbetin üzerinden bir hafta geçmişti. Bucky bu bir haftada Tony Stark'a attığı yumruk yüzünden üç gün uzaklaştırma almış, sınıfta öğretmenle yaşadığı ters konuşma nedeniyle bir kez daha ceza sınıfına kalmış, sırf bu yüzden arkadaşlarına iki kez pizza ısmarlamak zorunda bırakılmış (birinde Clint'in haberi yokken gizlice gidip ısmarlamıştı, çünkü sarışının geniş midesiyle pizza sevgisi yüzünden beş parasız kalmak istemiyordu) ve Teddy'nin her fırsatta onu rahatsız edişine maruz kalmıştı.
Çocuk asla Bucky'i rahat bırakmıyordu. Her yerden fırlıyor, Bucky'nin önünü kesiyor ve şu saçma teklifi öne sürüp duruyordu. Bucky sırf kurtulmak için kabul edecek raddeye gelmişti neredeyse.
Yine Steve'le birlikte okulun kantininde otururlarken, "Selam!" diye coşkuyla yanlarına gelen Teddy, masadaki boş sandalyeyi çekip direkt oturmuştu yanlarına. Bucky, yüzünden de belli olan 'bıktım senden' ifadesiyle ayağa kalkmaya yeltenmişken Teddy onu hemen durdurdu.
"Benden kurtulmak için ne yapman gerektiğini biliyorsun," dedi çocuk sinir bozucu şekilde gülümseyerek. Bucky ona dair olan her şeyin sinir bozuculuktan ibaret olduğuna emindi.
"Ted," diye araya girdi Steve. "Sahiden, bu teklifin iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Neden Yelena'yı baloya götürebilmek için başka bir çözüm bulmaya çalışmıyorsun?"
"Ve beni rahat bırakmıyorsun?" diye ekledi Bucky ardından.
Teddy oturduğu sandalyede bacaklarını sallandırırken yanaklarını şişirdi. Diğerlerinden yalnızca iki yaş küçüktü ama bebeksi yüzü sebebiyle daha küçük duruyordu. Özellikle de şu yüz ifadesi ve tavrıyla küçük çocuklara benzemişti anında. Diğer küçük çocuklardan tek farkı, Bucky'nin içinde onun yüzüne kafa atma isteği duymasıydı.
"Anlamıyorsunuz," dedi oflayarak. Bacağını sallamayı bırakıp ellerini masaya koydu ve birkaç kez avuç içleriyle plastik zemine vurdu. "Alexei'yi tanısaydınız bana hak verirdiniz. Başka çarem yok."
"Şeye ne dersin," dedi Bucky, sanki gerçek bir öneri verecekmiş gibi. "Başka bir sarışın gotik bulmaya?"
"Kendisine gotik denmesini sevmiyor yalnız."
Bucky sabır dilercesine kafasını yukarı kaldırıp tavana dikti bakışlarını. "Steve, kov şunu."
Sarışın çocuk önündeki krakerden bir çubuk daha alıp ağzına attı ve arkadaşının dediğinin aksine krakerden Teddy'e de ikram etti.
"Oh, acılı mı? En sevdiğim!" Teddy hemen krakere uzanıp dört-beş tane aynı anda aldı.
"Steve!"
Steve omuz silkerek, "Belki de kabul etmelisin," diye önerdi ama Bucky ona öyle bir baktı ki sarışın çocuk hemen ardından sırıtışını bastırmaya çalışarak kafasını iki yana salladı. "Kesinlikle etmemelisin."
"Suyunuz var mı? Ağzım yandı biraz." Bu sırada Teddy kraker paketini kendi önüne çekmiş, peş peşe yediği acılı çubuklar yüzünden susamıştı.
"Başka birine sormayı denedin mi?" diye sordu Bucky sakin kalmaya çalışarak.
"Oh, haklısın. Bekle!" Teddy aceleyle kalkıp yan masaya gitti ve masadakilere birkaç şey dedikten sonra esmer olan kız gülümseyerek ona su şişesi uzattı. Teddy de aynı gülümsemeyle suyu alıp kendi(!) masasına geri döndü.
Bucky akılalmaz bir şekilde ona bakarken, Teddy suyunu içtikten sonra boş şişeyi gelişigüzel masanın üstüne bıraktı. "Evet, nerede kalmıştık?"
"Kantindeyiz," dedi Steve. "Gidip tam şuradan su satın alabilirdin."
"Evet ama... Yan masa daha yakındı."
"Başka birine sormandan kastım su istemek değildi seni aptal!" Bucky neredeyse ağlayacak gibi sızlandı. "Kızılla baloya gitmesi için benden başka biriyle konuşmadın mı?"
Teddy bir acılı kraker daha ağzına attıktan sonra, "Elbette konuştum," diye yanıtladı. "Hatta bir liste yaptım. İlk sırada sen vardın ama senden sonrakilerle de şansımı denemek istedim. Birçoğu Romanoff'un adını duyunca direkt reddetti, korkaklar. On üçüncü çocuksa fena değildi ve ılımlı yaklaştı ama adı üstünde, on üçüncü!"
"O halde on üçüncüyle yetinmek zorundasın."
"Neden Natasha'nın adını duyunca direkt reddettiler?" diyerek aklına takılan noktayı sordu Steve.
"Çünkü," dedi Teddy iki krakeri daha dişlemeden önce. "Kız bu zamana kadar kimseyi yanına yaklaştırmadı ve eminim ki duymuşsundur, biraz çetin ceviz. En kibar tabirle."
Bucky kızılın gerçekten güzel olduğunu düşünüyordu. Sahiden çok güzeldi. Ender bulunan kızıl saçları, bembeyaz teni, -gördüğü kadarıyla- yeşil olduğunu tahmin ettiği gözleri ve aurasıyla konuştuğu kişiyi etkisi altına almayı çok iyi başarıyordu. Geçen hafta ceza sınıfında olan kısa konuşmalarında bile fazla güzel göründüğünü düşünmüştü ama bu Bucky için genel bir görüştü. Biri güzelse, yakışıklıysa, ateşliyse veya sevimliyse bu düşünce zaten Bucky'nin aklında kendiliğinden yer edinirdi. Herhangi bir his veya amaç beslemezdi. Üstelik Teddy'nin tuhaf teklifi yüzünden ve kızılın Tony'nin en yakın arkadaşı olması nedeniyle rol icabı da olsa Natasha'ya o anlamda yaklaşabileceğini sanmıyordu. Duyduğu söylentilerle de zaten Natasha'nın onu kendisine yaklaştırmayacağını tahmin ediyordu. Üstelik Stark'tan hiç hoşlanmazken ve çocuğun suratına bir hafta önce okkalı bir yumruk geçirmişken, onun en yakın arkadaşıyla yakınlaşmaya çalışıp reddedildikten sonra rezil olmak gibi bir niyeti yoktu.
"Tuhaf listende ilk sırada olacak ne yapmış olabilirim? Tanrım..."
Teddy Bucky'nin isyanına sırıttı. "İlham dolusun, Barnes." Krakeri bitirdiği için boş paketi buruşturup masanın bir kenarına attı. "Ayrıca, önceki yıllarda ne kadar aktif olduğunu hatırlıyorum. Paslanmış olamazsın, göster yeteneklerini."
"Beni asla rahat bırakmayacaksın, değil mi?"
"Kesinlikle."
"Senin yüzünden kendimi rezil etmeyeceğim." Bucky kendinden emince konuştu ama kendini mi yoksa karşısındaki çocuğu mu ikna etmeye çalıştığını ayırt edememişti. Yine de aksini kabul etmediğini belirtir bir tonda, "Cevabım hala hayır," dedi.
Teddy iflah olmaz bir şekilde itiraz etmeye yeltendi ama Steve araya girerek başka bir soru yöneltti. "Bucky, Natasha'yı ikna edemezse ne yapacaksın? Başarısız olursa?"
"Onu o zaman düşünürüz," diyerek gelişigüzel yanıtladı Teddy. Sonra ikna etme çabasını biraz bile kaybetmeden Bucky'e döndü. "Hadi ama Barnes, sana para teklifi bile ediyorum. Üstelik Romanoff'tan bahsediyoruz, etkilenmediğini inkar edemezsin. Hepimizin çıkarına olacak."
"Romanoff, Stark'ın arkadaşı," dedi Bucky. "Her şey bir yana, Stark'ın diline düşmek gibi bir isteğim yok."
Bucky Tony'nin adını anmamak için çok uğraşmıştı ama sabrı şu sıralar çok fazla sınanıyordu. Göz ucuyla Steve'e baktığında sarışın arkadaşının herhangi olumsuz bir tepki vermediğini gördü. Bir süredir olduğu gibi Teddy'nin teklifi hakkında düşünceli görünüyordu sadece.
Teddy gözlerini devirerek, "Bu kadar dramatik olma," dedi. "Stark'ın umurunda bile değilsindir." Bucky ona geçen haftaki olayı hatırlatan manalı bir bakış atınca bu sefer omuz silkti Teddy. "Şimdiye dek çoktan unutmuştur."
"Sanmıyorum," diye mırıldandı Steve. Sesinden ne hissettiğini anlamak zordu. "Tony ona yapılan bir şeyi kolay unutmaz."
"Konumuz Tony değil!" Teddy iki elini birbirine çarparak bir 'şak' sesi çıkarttı.
"Konuya odaklanın. Konu Romanoff ve onu önümüzdeki üç hafta içinde etkileyip baloya ikna etmen."
"Ve bunu para karşılığında yapacak?" diye sorarcasına yüzünü buruşturdu Steve. "Natasha öğrenirse işler çok kötü yerlere sürüklenir."
"Öğrenmeyecek," diye garanti verdi Teddy.
"Yine de doğru bir davranış değil."
"Rogers!"
Steve teslim olurcasına iki elini havaya kaldırarak, "Sadece söylüyorum," dedi.
"Hem," diyerek Bucky'nin omzuna vurdu Teddy. "Sen Barton'ın arkadaşısın. Natasha da öyle. Geçen hafta sana dediği şeyi hatırlamıyor musun? Sırf bu yüzden bile şansın var. Ortak arkadaşlar hayat kurtarır."
Evet, Bucky Natasha'nın dediğini hatırlıyordu. Aslında sadece Clint'le ilgili olanı değil, tümünü hatırlıyordu. Natasha, Tony olayını öğrenmiş olmasına rağmen Bucky'e herhangi bir düşmancıl tavır sergilememişti. Biraz ürkütücü havası vardı ama yine de hakkındaki dedikoduların aksine Bucky kızın o kadar da soğuk olduğunu düşünmüyordu. Teddy'nin tuhaf listesindeki diğer isimler de Bucky gibi düşünseydi, muhtemelen Bucky bu dertten kurtulurdu ama tek şansı artık Teddy'nin bıkıp vazgeçmesi ve on üçüncü numaranın tek çözümü olduğunu anlamasıydı. Sonuçta geriye sadece üç hafta kalmıştı, Bucky kabul etmeyince Teddy en kısa zamanda saçma sorununa başka bir çare bulmaya çalışacak olmalıydı.
Bucky sıkıntıyla, "Buna son ver artık," diyerek sandalyeden kalktı ve Steve'e gidelim dercesine ufak bir kafa işareti yaptı. Sarışın çocuk da onunla birlikte kalkıp kantinin çıkışına yönelirken, Teddy bir haftadır olduğu gibi yine eli boş kalmıştı.
Belki de Clint'le üstü kapalı bir şekilde konuşup Romanoff'u baloya ikna edebilecek başka bir yol bulmalıydı. Ama önce on üç numarayı denemeye karar verdi.
━
Ertesi gün, Bucky okula adım attığı an yine Theodore'un suratını asfalta çarpmamak için üstün bir çaba sarf edeceği günlerden biri olacağını düşünmüştü. Fakat okul çıkış saati yaklaşmasına rağmen ikinci sınıf bozuntusu Blackwell'in yüzünü neredeyse hiç görmemişti.
Sonunda vazgeçmiş olabileceğini düşünüp rahatladığı dakikalardaysa spor dersindelerdi. Okulun bahçesinde potaların olduğu sahada Sam'le basketbol oynuyorlardı. Clint de en başta aralarına dahil olmuş ama sonra sıkıldığına dair söylenip yanlarından -kim bilir ne yapmak için- ayrılmıştı. Bucky sonradan etrafa bir göz atınca, Clint'in diğer spor dersinde olan sınıftan birkaç kişinin yanında olduğunu fark etmişti. İçlerinde şu kızıl da vardı. Futbol oynuyorlardı.
Basket topu sol koluna sertçe çarpıp yere düşerken Bucky acıyla yüzünü buruşturup, "Ne halt ediyorsun?" diyerek Sam'e döndü.
Sam'in yüzünde geniş bir sırıtış vardı. "Romanoff'a mı bakıyorsun?"
"Ne?" Bucky sesine yansıyan gereksiz telaşa içinden küfretti. Sadece gözü takılmıştı, baktığı falan yoktu. Yerdeki turuncu topu alıp Sam'e pas atarken, "Bir yere baktığım yok," diye tersledi onu.
Sam'in dudaklarındaki sırıtış daha da genişlerken omuz silkip topu potaya fırlattı. Top potanın içinden geçip yerle buluştu ve Bucky'nin ayaklarının dibine kadar yuvarlandı. Bucky topu alıp potaya fırlatırken Sam, "Şu çocuk kesin bakıyor o halde," dediğinde Bucky kimden bahsettiğini görmek için Sam'in baktığı yeri aramıştı, bu sebeple de attığı top potanın köşesine çapıp yere düşmüştü.
Sam Bucky'nin kötü atışıyla ilgili dalga geçerken Bucky'nin gözü Natasha'nın yanındaki çocuğu bulabilmişti sonunda. Diğerleri futbola devam ederken onlardan biraz uzaktaki kızıl, çocuğun dediği şeyleri kaşları çatık bir şekilde dinliyordu.
"Sahiden de bakmıyormuşsun." Sam bir kez daha dalga geçti imayla.
Bucky Teddy'nin teklifini sadece Steve'e anlatmıştı, bu yüzden diğerleri bu konu hakkında bir şey bilmiyordu. Bilmelerine de gerek yoktu, çünkü ne kadar çok kişi bilirse kulaktan kulağa yayılma ihtimali de o kadar artardı ve Bucky kimsenin işine burnunu sokmamayı tercih ederdi.
Bir haftadır kafasının içindeki rahatsız edici tek sesin Blackwell'e ait olduğunu ve konunun başrolünün de Natasha olduğunu varsayarsak, Bucky onunla ilgili bir şey duyunca ve görünce ister istemez kendini ilgilenir bulmuştu. Şu anda da olduğu gibi. Önceden olsa o tarafa bakma sebebi bile olmazdı ama şimdi gözlerini kızılın üstünden çekmiyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Belki de Blackwell sonunda Bucky'e ettiği teklifi bir başkasına kabul ettirebilmişti ve şu çocuk da tam olarak onu yapıyordu. Uzaktan tam olarak neler olduğunu anlamak zordu ama Bucky, kızın yüzündeki ifadenin pek de sevecen olmadığını görebiliyordu.
"Romanoff çocuğun kıçına tekmeyi bastıktan sonra sen de şansını denemelisin belki, dostum."
"Saçmalama," dedi Bucky gözlerini oradan çekip. Sesindeki telaşa gülen Sam'i aldırmadan basket topunu tekrar yerden aldı. "Devam edecek miyiz, yoksa seni yeterince hırpaladım mı?"
"Sen?" dedi Sam, abartılı şaşkınlık dolu küçümseyici bir mizahi tonlamayla. "Beni, hırpalamak? Rüyadaysan uyan, çünkü işler şu an tam tersi."
Bucky sırıtarak kanıtlamak ister gibi elindeki topu hızla sürmeye başlamışken Sam de ona eşlik edip topu elinden kapmaya çalıştı. Bucky ard arda iki kez potaya topu tam isabet ettirirken Sam'le her zamanki gibi birbirlerine takılarak oynamaya devam ettiler. Bu sırada Bucky'nin gözü bir ara yeniden kızılın olduğu tarafa kaydı ama çocuğun çoktan gitmiş olduğunu, Natasha'nınsa tekrar futbol sahasında topun peşinden koştuğunu gördü. Natasha topu kaleye doğru sürmeye başlamışken sonrasında kalenin tam aksi yönündeki bir yere doğru topa sertçe tekme attı. Süratle gitmekte olan topun hedefiyse az önce Natasha'yla konuşan, bahçenin bir köşesindeki çocuktu.
Çocuk daha ne olduğunu bile anlamadan kafasına yediği topun acısı ve şokuyla sarsılırken kızılın pek de üzgün olmayan ifadesiyle, "Üzgünüm!" diye seslendiğini duydu Bucky. Sadece Bucky de değil, bahçedeki herkes.
Ve bahçedeki herkesin yanı sıra Bucky de çok iyi biliyordu ki, Natasha Romanoff üzgün falan değildi.
━
Okul çıkışı Bucky, Steve'le birlikte onun evine gidiyordu. Üniversite sınavına girmelerinin üstünden iki hafta geçmişti ve üstlerinden attıkları stresi çoğu zaman birlikte takılarak, bir yerlere giderek, eskisi gibi eğlenerek değerlendiriyorlardı. Sam de aynı şekilde her zaman aralarında olurdu ama bugün belirsiz bir işi çıktığını söylemiş ve onlara katılamamıştı.
Kardeşi Becca ise arkadaşlarıyla takılacağını söyleyince Bucky ile Steve, Bucky'nin arabasında direkt Steve'in evine gitmişlerdi.
Steve'in ailesi, babasının işi sebebiyle Washington'a taşınmak zorunda kaldıklarında Steve, New York'ta kalmaya devam edip iki yıl yurtta kalmıştı. Geçen sene ise çalıştığı işteki biriktirdiği parayla ve ailesinin de desteğiyle eşyalı küçük bir öğrenci evi kiralamaya karar vermişti. İki yıldır tek yaşıyordu, arkadaşları da çoğu zaman onda kalmaya gelirlerdi. Ev küçük olsa da Bucky gayet iyi olduğunu düşünüyordu. İyi bir semtteydi, iyi bir binaydı, içi de güzeldi. Steve'in dediğine göre ev sahibi biraz ısrarcı ve acıması olmayan bir adamdı ama parayı zamanında aldığı sürece sorun çıkarmıyordu.
Bucky bu zamana kadar kira ödemesinde hiç gecikme yaşayıp yaşamadığını sorunca Steve konuyu geçiştirerek bir-iki kez yaşadığından bahsetmişti ama önemli olmadığından bahsedip çok üstünde durmamıştı.
Şimdiyse apartmanın merdivenlerinden çıkarken karşılarına çıkan ev sahibinin dedikleriyle Bucky anlıyordu ki, Steve'in anlattığının aksine olay bir-iki kezden daha fazlaydı.
"Steven," demişti ev sahibi. Uzun boylu ve yapılı bir adamdı. "Karşılaştığımız iyi oldu. Kira ödemesi ne durumda?"
"Bay Adams," diyerek onu gergince selamladı Steve. "Ben de sizinle konuşmak istiyordum ama size bahsettiğim gibi, biraz daha zamana ihtiyacım var ne yazık ki."
"Yeterince zaman verdiğimi düşünüyorum. Sözleşmeyi biliyorsun."
Steve boğazını temizleyerek, "Efendim, bunu başka bir zaman konuşsak?" dedi. En yakın arkadaşı olsa da Bucky'nin buna şahit olmasını istemiyordu. Bay Adams nezaketen yanında misafiri var diye kira konusunu açmaz diye ummuştu ama elbette yanılmıştı.
"Bunun başka bir zamanı yok," diye sertçe cevapladı onu Bay Adams. "Bir kez daha uyarmayacağım Steven. En geç iki gün içinde ödeme yapmazsan evden çıkarsın. Yeterince anlaşılır olduğumu düşünüyorum."
Steve rahatsızca kıpırdandı ve başını eğerek kafasını mahcup bir şekilde salladı. Bay Adams kendi evine girince Steve Bucky'e bakmadan tekrar merdivenlere yöneldi. Bucky de onu sessizce takip etti. Bir kat daha çıktıklarında Steve'in kapısının önünde durdular.
Sarışın çocuk kapıyı açtı ve içeri girdiler. İkisi de konuşmuyordu. Güya eve ellerinde pizza kutularıyla yemek yiyip güzel bir film izlemek için gelmişlerdi ama Bucky az önce hiçbir şeye şahit olmamış gibi bunu yapamazdı.
Steve salona ilerleyip ortadaki küçük masaya pizza poşetlerini bırakırken "Ne izliyoruz?" diye sordu neşeli çıkartmaya çalıştığı sesiyle. "Sen istediğini seç, ben de dolaptan içecek getireyim."
Steve içeri gitmek üzere adım atacakken Bucky onu durdurdu. "Steve," dedi anlayışla. "Bırak pizzayı, içeceği şimdi. Neden bana anlatmadın?"
Steve yavaşça omuz silkti, yüzündeki sahte keyifli ifade silinmişti. Sıkıntıyla bir nefes aldı. "Anlatsam ne olacaktı ki Buck?"
"Ne kadar eksik var?"
"İki ayın kirasını da henüz ödeyemedim," diye mırıldandı Steve çekine çekine. "Ailemin işleri iyiye gitmiyor, kirayı da artık karşılayamıyorum. Bu yüzden evden çıkacağım ama çıksam bile ödemediğim kiraları ödemem gerekiyor. Bu da biraz zaman alacak. Adam ise artık hiç taviz vermiyor -ki haklı da. İki ayın parasını da alamadı sonuçta."
Bucky güven veren bir şekilde arkadaşının omzunu tuttu. "Tamam, buradan çıksan da bizde kalabilirsin. Annem de babam da seni çok seviyor biliyorsun. Ayrıca sana gerekli desteği yapabiliriz, izin ver."
"Bunu kabul edemem Bucky," dedi Steve kafasını iki yana sallayarak. "Ufak bir miktardan bahsetmiyoruz. Bir evin iki aylık kirası ve elimdeki parada çok eksiğim var. Sizin durumunuz da mükemmel değil ki. Başka bir şekilde halletmeye çalışacağım, tamam mı?"
"Başka nasıl halledeceksin ki?" diyerek öfkeyle kaşlarını çattı Bucky. "Kaç yıllık arkadaşınım, sana yardım etmeme izin ver. Arabamı satabilirim. Kiranın tümünü karşılamaya yeter mi?"
Steve, "Kesinlikle olmaz," diyerek karşı çıktı. Onun da Bucky gibi kaşları çatılmıştı. "Böyle bir şey yapmayacaksın. Sakın Buck. Yaparsan da o parayı kabul etmem. Aklından bile geçirme."
Steve ne yapmaya çalışıyordu, anlamıyordu Bucky. Tamam, arkadaşı böyle şeylere çok önem veriyordu ve haklıydı da ama gururun sırası değildi ki. O parayı en kolay arabasını satarak elde edebilirlerdi. Sonrasında Steve zaten yavaş yavaş Bucky'e olan borcunu ödeyebilirdi. Bucky borcu dert ettiğinden değil de Steve öyle isteyeceği için. Ama Steve'i tanıyordu ve arkadaşı sırf kendi için arabasını veya başka herhangi bir şeyini satmasına asla izin vermezdi.
Bucky sıkıntıyla bir iç çekti. Parayı bulabileceği başka bir yöntem düşünmeye çalıştı. Düşündü ve düşündü ama çok düşünmesine fırsat kalmadan birkaç saniye içinde aklına tak diye bir fikir düştü.
"O zaman," diye mırıldandı düşünceli bir şekilde. İkilemde kalmış gibiydi. Emin değildi. Belki de berbat bir fikirdi.
Lanet olsun.
"Teddy'nin teklifini kabul etsem, gelecek olan o parayı kabul eder misin?"
Bir haftanın ardından Bucky, tükürdüğünü yalayacağına inanamıyordu.
━
Ana çiftimiz arasındaki asıl olay başlamak üzere 💃
Bölümleri okuyorsanız lütfen alttaki yıldıza basmayı unutmayın. Ve paragraflar arası yorum yaparsanız gerçek çok çoook mutlu olurum 💖
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro