-ˋˏ4ˎˊ- ceza sınıfı
4. Bölüm|Ceza sınıfı
━
Nick Fury masanın üstünde ellerini birbirine kenetlerken gözlerini kızıl kıza dikti. "İnsanlar seni şey gibi algılıyor," dediği an Natasha ondan daha hızlı davranıp cümleyi kendi devam ettirdi.
"Lafını sakınmayan bir insan gibi mi?"
Siyahi adam gözlerini kısıp, "Hayır," dedi net bir şekilde. "Sosyopat ve bulaşkan tabiri daha çok kullanılıyor."
Natasha buna sadece omuz silkti.
Nick Fury onun bir şey demesini bekledi ama kızın konuşacağı yoktu. Tıpkı kendisinin yaptığı gibi o da gözlerini Fury'e dikmiş öylece bakıyor, bekliyor ve odadan ne zaman çıkabileceğini düşünüyordu muhtemelen.
"Bunu düzeltmek isteyebilirsin," dedi Fury sonunda.
"Her zamanki gibi mükemmel rehberliğiniz için teşekkürler," diyerek gerçek olmayan bir gülümseme sundu Natasha. Ardından elindeki telefonunun saatine bakıp, "İzninizle, çıkabilir miyim?" diye sordu.
Her seferinde böyle oluyordu. Natasha Romanoff okulda yaptığı bir şey yüzünden öğretmenler tarafından gereksizce Fury'nin odasına gönderiliyor ve müdürle monotonlaşmış konuşmalarını yapıyorlardı. Üstelik çoğu zaman suçlu bile değildi. Az önce edebiyat dersinde Muhteşem Gatsby'i beğenmediğini söyleyip kendi eleştirisini yaptığı için öğretmen onu dersten kovmuştu, tanrı aşkına! Gerçi o eleştiriyi nasıl ve hangi dille yaptığı da önemli bir ayrıntıydı ama Natasha yine de kendini suçlu görmüyordu. Gereksiz yere yine burada olması saçmalıktı.
"Natasha." Nick Fury sesini olabildiğince samimi tutmaya çalışıyordu ama yine de sesindeki bıkkınlık ve sabrın taşkınlığı belliydi. "İyi bir öğrencisin. Zekisin, derslerin son derece başarılı. Kendine çeki düzen vermeni öneririm, sürekli beni meşgul etmeni değil."
Natasha geldiğinden beri alaylı gülümsemesi dışında ilk kez bir mimiğini daha canlandırarak gözlerini devirdi. "Suçsuz yere burada olmaktan en az sizin benden rahatsız olduğunuz kadar rahatsızım, Efendim. Bu yüzden bu konuyu bana takık olan öğretmenlerle konuşmanızı öneririm."
"Öğretmenlerinin sana takık olmalarının belli bir sebebi var ama Bayan Romanoff, değil mi?" Fury sandalyesine iyice yaslanıp, "İşte, düzeltmeye buradan başla," diye tamamladı. Klasik.
Natasha itiraz etmeyi düşünmedi bile, bu girişimi bırakalı çok olmuştu. Karşısındaki adam da, kendisi de bunu yapmayacağını bilmesine rağmen, "Elbette," kelimesi çıktı dudaklarından. İnandırıcı olmadığının farkında olsa bile ufak gülümsemesini de eklemişti sona.
Fury bir süre dümdüz baktı kızın yüzüne. Natasha da keza aynı şekilde bakışlarını onda tutmaya devam etti. Odanın duvarındaki saat bu sessizliğin içinde tik taklarıyla yankılanıyordu. Onuncu tik'ten sonra gelen tak'ta Fury, "Çıkabilirsin," dedi tek düze sesiyle.
Natasha ikiletmeden bir çırpıda kalkıp sonunda dercesine nefes verdi. Fakat kapıya doğru attığı adımı yarıda kesen ses yine Fury'nindi. "Çıkarken telefonunu da bırak."
Kızıl kız kaşlarını çatıp "Ne?" diye arkasını döndü. "Bu saç—"
"Saçmalık, evet evet, elbette. Telefonunuzu bırakın Bayan Romanoff."
Natasha sinirle yumruğunu sıktı. Haksız yere burada olması yetmiyormuş gibi bir de telefonunu bırakması isteniliyordu!
Telefonu bırakmak için bir hamle yapmayan kıza "Çıkışta cezaya kalmak mı istersin yoksa?" diye sordu Fury.
Sanki ceza sınıfında telefonları toplamıyorlaşmış gibi!
Natasha düşündü ve en mantıklı olanı yapmayı tercih etti. Eğer şimdi telefonunu bırakacak olsaydı, o telefonu geri alması için anne veya babasına ihtiyacı olacaktı. Fury telefon teslimini asla öğrencilerin kendisine yapmıyordu ve telefonu geri verme süresi de en az bir haftaydı. Haklı olmasına rağmen böyle aptalca bir cezaya kalacak olsa da okuldan sonra birkaç fazladan saati tercih ederdi Natasha.
Bu yüzden telefonunu cebine sokup arkasını döndü ve kapıya ilerledi.
"Saat dörtten altıya kadar. C-2 sınıfı." Nick Fury arkasından seslenirken Natasha öfkeyle odadan çıkmak için kapıyı açtı ama aynı anda kapının ardında başka biri daha vardı. Kapının aniden açılmasıyla birlikte Natasha kumral bir çocukla yüz yüze geldi. Neredeyse çarpışacaklardı.
"Affedersin," diye mırıldandı çocuk. Natasha ufak bir duraksamanın ardından onu kapının ağzından ittirip kendine yol açtı ve Nick Fury'nin odasından olabildiğince uzaklaşmadan önce yine duyduğu son şey adamın sinir bozucu alaylı sesiydi.
"James, bu ne sürpriz!"
━
"Cezaya kaldım."
Natasha çıkışta gitmek üzere toplanmış olan arkadaşlarının yanına vardığında sinirle söylediği ilk şey buydu. Fark ettiği ikinci şeyse Tony'nin burun bölgesindeki koca morluk oldu.
"Sana ne oldu böyle?!"
Stephen Tony'nin burnuna kantinden aldıkları buzu tutarken Tony'nin gözleri kapalıydı, Natasha'nın sesini duyunca tek gözünü açıp kızıl kızın şokla açılan gözlerine baktı.
"Sadece on beş dakikadır yoktum!"
"Ve bu morluğun sebebi olan yumruk sadece birkaç saniyede amacına ulaştı." Tony bunu dedikten sonra tekrar gözlerini kapattı. "On beş dakikanın sadece'den ibaret olduğunu sanmıyorum, tatlı turtam."
"Bir saniye," diyerek araya girdi Stephen. "Cezaya mı kaldın?" Bu sırada farkında olmadan buzu Tony'nin yüzünden biraz uzaklaştırmıştı, bu yüzden esmer çocuk homurdanarak Stephen'ın elini eski yerine çekiştirdi.
"Evet, aptalca bir şey yüzünden." Natasha bu aptalca şeyin öfkesini uzun sıralı cümlelerle kusmayı düşünmüştü gelmeden önce ama karşılaştığı yeni olayın merakı daha üstün çıktı. "Sen kimi kızdırdın yine?"
"Steve'in arkadaşı," diye yanıtladı Rhodey, Tony yerine.
Natasha Steve'in adını duyunca olayın sebebini kısmen anlamıştı ama aklına yatmayan şeyle, "Rogers mı yaptırmış?" diye sordu bu sefer.
"Tabii ki hayır," dedi Tony abartıyla. "Bu Steve'lik değil." Sonra Stephen'ın elini biraz daha yukarı kaldırıp buzu burnuna hafifçe bastırmaya devam etti. Elbette kendi eliyle de bastırabilirdi ama elleri soğuktan fazla etkileniyordu, bu yüzden Stephen ona yardımcı oluyordu.
Rhodey Stephen'a "Onu iyice şımartıyorsun," deyince Tony gözlerini açıp Rhodey'in bacağına tekme attı.
"Hey!"
"En yakın arkadaşın yumruk yedi, hatırlatırım!"
"Evet ahmak, ben de oradaydım."
"Bu daha da kötü! Yumruk yememe izin verdin!"
"Kıçını beladan kurtarıp suçlu duruma düşmeni önledim, rica ederim."
Tony yeniden bağırarak karşılık verecekken Stephen araya girdi ve Tony'i geri çekip onları susturdu. "Nat olayı sayenizde yeterince anladı, sakinleşin."
Bu Tony'i durdurmadı. Esmer çocuk buz kalıbını rastgele Rhodey'e fırlattı ama Rhodey geri çekilince mavi kalıp yere düştü ve içindeki buzun parçalanma sesi geldi. "Kafama atsaydın Tony!"
"Üzgünüm, isabet ettiremedim bal ayım."
Rhodey ters ters Tony'e bakınca Tony gülüp onu kendine çekti. "Bir dahakine artık."
"Çocuklar," dedi Natasha, sonunda arkadaşları susabildiğinde. "Carol'a hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştım, sağolun."
Eh, tüm yakın arkadaşlarınız erkekse, aklı başında bir kız arkadaşa da mutlaka ihtiyaç duyuyordunuz işte. Natasha'nın bu fikri bugün de haklılığını ortaya koymuştu.
"Neyse ki hala ben varım," dedi Stephen kolunu Natasha'nın omzuna atarken. "Söyle bakalım, sen neden cezaya kalıyorsun?"
"Fury'nin gereksiz ders(!) verme çabaları." Natasha isyan edercesine başını Stephen'ın omzuna vurdu. "Biriniz Yelena'yı eve bıraksın, sizle gelemiyorum."
"Sarışın kirpi eminim ki bizle gelmek için can atıyordur," dedi Tony kinayeyle Yelena'yı kast edip.
"Hallederiz," dedi Rhodey Natasha'ya. "Merak etme."
"Dur biraz!" Tony aklına gelen şeyle yüksek bir çıkış yaptı hemen. "Ceza sınıfında Barnes da olacak. O çocuğu hakla Nat! Hazır cezalısın zaten."
Natasha kaşlarını kaldırıp, "Umrumda olduğunu da nereden çıkardın?" deyince Tony büyük bir abartıyla elini alınganca kalbine koydu.
"Kötü dostlar biriktirdiğime inanamıyorum," dedi ama sonrasında Stephan'a dönüp "Sen hariç Stephen," diye de ekledi. "Neyse ki sen daha az kötüsün."
"Bunun bir iltifat olduğuna emin değilim Tony," dedi Stephen başını yana eğip arkadaşına gülerken.
Natasha saate bakınca dörde yaklaştığını gördü. İnsanlar okuldan çıkmak için dışarı akın ederken Natasha, "Gitmem gerek," diye söylendi. "Altıda çıkıyorum."
"Bana mı geleceksin çıkışta?" diye sordu Tony burun kıvırarak.
"Muhtemelen hayır," dedi Nat. "Fury çoktan aileme mesaj atmıştır. Babamla aram bozuk, eve gidip kendimi aklamam lazım. Sonra haklı olduğunu falan sanır, Tanrı korusun."
"İyi, zaten davet etmemiştim."
Natasha güzel dişlerini gösterecek kadar sırıttı. "Yüzünde ikinci bir morluk istediğini duyar gibiyim."
Tony, "Kış kış," diyerek salladı elini. "Barnes yarın okula yüzü dağılmış şekilde gelirse belki yeniden barışırım seninle."
Natasha Steve'in arkadaşlarını görmüştü ama sadece görmüştü, isimlerini biliyor sayılmazdı. Tony'nin Steve'le süren beş aylık ilişkisinde onlarla takılmaya fırsat bulamamıştı. Aynı ortamda bile bulunmamıştı hiç, çünkü o sıralar (tam bir yıl önce) annesinin hastalığı nedeniyle arkadaşlarıyla takılacak durumda değildi. Zor bir dönemden geçiyordu ve kendini dış dünyaya neredeyse kapatmıştı. Bu yüzden Tony'nin Steve'le olan olaylarına tamamen yabancı sayılırdı. O sıralar Tony onun yanındayken kendisinden ziyade hep Natasha'yla ilgilenmiş ve ona destek olmaya çalışmıştı. Natasha Tony'nin ilişkisinin bittiğini bile aylar sonra öğrenmişti.
Bu yüzden Steve ve arkadaşları hakkında fikri yoktu. İçlerinden sadece Clint'i tanıyordu, çünkü onunla birlikte büyümüştü. Küçüklükten kalma eski yakın arkadaşlardı. Liseye geçtiklerinde farklı arkadaş gruplarına kaydıkları için sık sık bir araya gelemeseler de yakınlıkları hala devam ediyordu. Clint dışında Steve'in arkadaşlarına pek hakim değildi ama Steve'in yanında bir siyah çocuk, bir kumral kız, bir de kumral bir çocuk olduğunu anımsadı.
"Barnes dediğin hangisi? Siyahi çocuk mu?"
"Tanrı aşkına Nat," dedi Rhodey hayretle. "İsim hafızan berbat."
"Diğeri," dedi Stephen. "Bekle, cidden Tony'nin dediğini yapacak mısın?"
"Tabii ki hayır," dedi Natasha hemen. Tony yine dramaya bağlayıp ona kısık gözlerle baksa da Natasha herhangi bir kavgaya karışıp Fury ile babası tarafından kafasını ağrıtmak son isteği bile değildi. "Merak ettim sadece."
Barnes'ın kim olduğunu hatırlamıştı. Hatta daha on beş-yirmi dakika önce Fury'nin kapısında onunla karşılaştığını anımsadı. Fury ne demişti ona? James? James Barnes. Muhtemelen oydu. Lisenin ikinci yılında tüm kızların kalbini çalan şu çocuk. Hala zamparalığa devam ediyor muydu bilmiyordu ama iki yıl önceki halini düşününce Natasha göz devirme isteğiyle dolup taştı. Şöyle tiplerden hiç hoşlanmıyordu ama ne yazık ki en yakın iki arkadaşı da -Tony ve Clint'in kulakları çınlasın- o tiplerdendi.
"Bensiz ağlama Tony," dedi Natasha gitmeden önce. "Geri döneceğim."
"Seninle küsüm ben!"
━
Bucky, C-2 sınıfına girerken keyifliydi. Aldığı cezaya rağmen attığı o yumruktan keyif duyuyordu.
Tony Stark'ı yumruklamayı oldu olası hep istese de gerçekten eyleme geçireceğini hiç tahmin edemezdi. Üstelik bunu planlamamıştı bile, bir anda spontane gelişmişti her şey. Steve'le olan ortak dersinden iki teneffüs sonraydı. Okulun bahçesinde kardeşini bulmak için yürüdüğü sırada kafasını kaldırdığı an Tony'nin telefonuna bakarak karşıdan geldiğini görmüştü. Yanında -şaşırtıcı şekilde- kimse yoktu. Bucky onu görünce birkaç teneffüs öncesi Steve'in depresyon suratını ve Tony'nin sırıtan yüzüne bir yumruğun nasıl da yakışacağını düşündüğünü hatırladı. Ardından pek düşünmesine gerek kalmadı, çünkü eli çoktan Tony'nin suratına inmişti.
Bir daha olsa bir daha yapardı.
Kardeşi Becca, yine cezaya kaldığı için ona çokça sinirlenmişti ama yumrukladığı kişinin Tony Stark olduğunu öğrenince siniri biraz olsun yatışmış sayılırdı. Steve'in arkadaşları olarak Tony'den haz etmemeleri gayet olağandı haliyle.
Sam bunu duyunca kahkahalarla güldükten sonra keşke orada olup Tony'nin yüzünü görebilmiş olmayı dilediğini söylemişti. Wanda sadece "iyi iş" der gibi sırıtmıştı. Steve şaşırmıştı ama Tony hakkında bir şey dememişti. Sadece Bucky yine başını belaya soktuğu için ona biraz kızıp takılmıştı. Sonra da bunun doğru olmadığına dair bir şeyler eklemişti ama Bucky oraları dinleme gereği duymamıştı bile.
Sam son olarak "Eğer Clint burada olsaydı çıkışta pizza yemeye gidemiyoruz diye seni dövüp o da cezaya kalırdı," dediğinde tüm grup bunu gülerek onaylamıştı. -Clint turşu dükkanının camını kırdığı için hala karakoldaydı, evet. Kimse gün boyunca ondan haber alamamıştı.-
Sonuç olarak Bucky şu an okulda fazladan iki saat geçirecekti. Fury eğer buna ceza diyorsa ciddi otorite problemleri var demekti.
Sınıfta henüz gözetmen öğretmen yoktu. İkinci sınıflardan kızıl saçlı bir çocuk, esmer kısa saçlı bir kız ve kafasında açık mavi şapka olan piercingli çocuğun oturduğu sıralardan geçerek en arkaya kadar geldi ve çift kişilik sıraya kendini attığı gibi kafasını masaya gömdü. Ceza sınıfında uyumak yasaktı ama öğretmen gelene kadar gözlerini dinlendirmek iyi fikirdi.
Birkaç dakika sonra yanına oturan başka bir bedeni hissedince, o kadar boş masaya rağmen dibine ilişen salağın kim olduğuna bakmak için kafasını kaldırdı.
Rahatsız edici gülümsemesiyle tanıdık bir yüz onu karşıladı. "Selam."
Wanda'nın kardeşinin arkadaşı olan Teddy'di bu. Pek yakın değillerdi ama yine de birkaç kez Clint'in Pietro'yu daha fazla görme isteğiyle onları kendi aralarına davet ettiği zamanlarda aynı ortamda bulunmuşlardı. Bucky şu an yanında oturmasına anlam veremedi.
"Burada ne arıyorsun?" diye sordu dümdüz.
"Uzatmayacağım. Bir şey yapmanı istiyorum."
"Bir şey yapmamı istiyorsun?"
"Natasha Romanoff'u biliyorsun, değil mi?"
Tony'nin arkadaşı olan kızılı tanıyordu, evet. Daha yirmi dakika önce Fury'nin odasında Bucky'i sertçe ittirerek geçip gitmişti yanından.
"Nereye varacağını bilmiyorum ama evet," dedi Bucky kafa karışıklığıyla. "Tanıyorum."
Teddy sıradan günlük bir şey istermiş gibi devam etti. "Onunla çıkmanı istiyorum."
Kumral çocuk buna bayat bir şakaymış gibi güldü. "Oldu, başka?"
"Ciddiyim," diye üsteledi Teddy. Bucky bunu sahiden de gereksiz bir şaka sanmıştı ama yanındaki çocuk son derece ciddi duruyordu. "Bak, Natasha biriyle çıkana kadar ben de kardeşiyle ilişkiye başlayamam."
"Blackwell," dedi Bucky sıkılganca. "Çok acıklı bir hikaye, cidden. Ama benim sorunum değil."
Bucky kızı doğru düzgün tanımıyordu bile. Sırf Blackwell ahmağı kendi amacına ulaşabilsin diye herhangi biriyle flörtleşecek değildi. Üstelik uzun zamandır kimseyle çıktığı da yoktu.
Fakat Teddy buna son verecek gibi değildi. "Cömert bir teklif sunarsam senin de sorunun olur muydu?"
"Bir kızla çıkmam için bana para mı vereceksin?"
Teddy başını salladı. Bucky ise bir süre boyunca sahiden de ciddi mi diye Teddy'nin yüzüne öylece baktı. Teddy bunu kendince olumlu yorumlamış olacak ki, "Öyleyse," dedi sonunda. "On dolarda anlaşır mıyız?"
Bucky yüzünü buruşturup kafasını iki salladı. "Bir kızla çıkmak için senden para almayacağım," dedi. "Kulağa ne kadar pislikçe geldiğinin farkında değilsen diye söylüyorum, bu pislikçe."
"Hayır hayır, yanlış anladın. Kızı kendine aşık et demiyorum, sadece-" Teddy bir anlık duraksadı. "Okul balosuna gitmeyi kabul ettirecek kadar yakınlaş?"
"Hayır."
"Bir düşünsen-"
"Hayır."
Teddy kabul ettirene kadar gitmemekte kararlıydı. Bu yüzden ısrarına devam etmek üzere dudaklarını tekrar araladı ama gözleri kapıdan içeri giren kişiye takıldı o sırada. Sınıfa giren kızıl saçların sahibini görünce, "Burada," diyebildi sadece. Sonra Bucky'e dönüp sırıttı. "Bu, kabul etmen için bir işaret."
"Siktir git."
Teddy'nin ağzı itiraz etmek için açıldı ama Natasha arka sıralara doğru onlara yaklaşırken dudakları kapanıp ince bir çizgi halini aldı yine. Kızıl kız onların tam çaprazındaki bir ön sıraya oturunca Teddy ses seviyesini en minimum noktaya getirerek fısıldadı.
"Yirmi dolar?"
Bucky sıkıntılı bir nefes aldı. Kendisine sülük gibi yapışan bu çocuktan nasıl kurtulabileceğini kestiremiyordu artık.
Teddy, "Yirmiden fazlası biraz açgözlülük değil mi sence de?" diye söylenince Bucky ona en ters bakışını attı.
"Theodore Blackwell."
Pekala, Natasha'nın Teddy'e seslenmesi beklenmedikti.
Bucky kıza bakınca yeşil gözlerin direkt Teddy'nin üstünde olduğunu gördü. Bedenini onlara dönmek için arkaya çevirmiş, bir dirseğini arkadaki masaya yaslamıştı. Teddy'e bakıyordu.
"Kardeşimi baloya davet ettiğin doğru mu?" Sesi telaşsız, sade ve merakını giderebilme isteği baskındı.
Bucky gözlerini kızın yüzünden çekmeden kısa bir süre sonra Teddy'nin sesini duydu. "Evet," dedi yanındaki ahmak. Sesi fazla sevecendi. "Bunun bir sorun teşkil etmediğini umuyorum?"
Natasha'nın dudağı kıvrılırken bir süre Teddy'nin yüzünü inceledi sadece. Gözleri her an bir açığını yakalayabilecekmiş gibi tetikteye benziyordu. "Benim için problem değil ama Alexei için aynı şeyi söyleyemem."
"O ihtiyarı ikna edebilirim," diyerek sırıttı Teddy. "Aslında yumuşacık bir kalbi var. Beni seviyor."
"Sanmam," diye yanıtladı Natasha. Gözlerindeki sorgu ve merak giderilmemişti, hala bir şüphesi olduğunu fark etti Bucky. Hangi konuda olduğunu kestirememişti. İncelediği yeşil gözler hiç beklemediği bir anda kendi gözleriyle buluşunca nedensizce telaşa kapıldığını hissetti kumral çocuk. Telaşlanacak bir şey yoktu ama yine de onun duygularını çözümlemeye çalışırken yakalanmış gibi hissetmekten kendini alıkoyamamıştı.
Natasha ona bir şey demeden Teddy'e döndü yine. "Niye buradasın?"
Teddy gülerken elini 'yok bir şey' der gibi sallayıp Bucky'nin omzuna attı hemen. "Arkadaşıma uğradım sadece."
Bucky daha ne kadar buna dayanabileceğini bilmiyordu ama uzun sürmeyeceği belliydi. Kaşlarını çatıp omzundaki eli sertçe ittirirken "Arkadaşın falan değilim," diye tersledi onu.
Natasha'nın dudakları bir kez daha kıvrılırken Bucky'e yine kısaca göz attı. Sonra terslenmesine rağmen arsızlığından hiçbir şey kaybetmeyen Teddy'e hitaben, "Arkadaşın niye burada?" diye sordu.
Bucky sertçe nefes verirken, "Arkadaşı olmadığımı söyledim," dedi yüzünü buruşturarak. Ardından meydan okur gibi Natasha'ya baktı. "Ayrıca niye burada olduğumu bildiğini varsayıyorum. Ama bilmemezlikten geleceksen direkt bana da sorabilirsin."
Düşmancıl değildi ama pek samimi olduğu da söylenemezdi.
"Çocuklar çocuklar," diyerek araya girdi Teddy. "Bu konuşma gerici bir hal almadan önce-"
Teddy'nin cümlesini tamamlamasına izin vermeden, "Tony'e yumruk attın," dedi Natasha kumral olana bakarken. "Ama Clint'in arkadaşısın. Onun yakın arkadaşı olan birine kin gütmem."
Bucky kaşını kaldırıp "Demek öyle," derken dudağında ufak bir gülümseme belirdi. "Tanrıya şükürler olsun o halde."
Natasha onun yaptığı alaylı kinayeye aldırmadan, "Ama bir daha tekrarlanmasın," dedi bu sefer.
Bucky omuz silkti. "Söz veremem."
"Tek bir gün," diye söylenerek sınıfa giren öğretmenin sesiyle bu sefer üçünün de gözleri tahtanın önünde dikilen Bay Jones'a döndü. "Tek bir gün şu sınıfta kimse olmasa ne şaşırtıcı olur ama."
Teddy öğretmeni görünce oturduğu yerden kalkıp Bucky'nin omzunu pat patladı. "Şimdiden hallettin bile, böyle devam." Bucky'nin tersleyici sözlerine maruz kalmadan hemen arkasını dönüp öğretmenin yanına koşarak "Bay Jones!" dedi tüm coşkusuyla. "Günün son saatleri olmasına rağmen hala çok dinç duruyorsunuz."
"Blackwell," dedi gözlerini deviren orta yaşlı adam. "Listede adın yok, çek git sınıftan."
"Elbette, Efendim. Kolay gelsin."
Teddy sınıftan koştura koştura çıkarken Bay Jones eşyalarını öğretmenler masasına yerleştirdi ve elindeki listeye göz attı.
"Yoklama alıyorum, siz de bu sırada telefonlarınızı bırakın şuraya. Çabuk olun."
Bucky de diğerleri gibi telefonunu öğretmenler masasına bıraktıktan sonra tembel adımlarla yerine geri döndü. Ellerini masasının üstüne koymuş, bacağını yavaş bir ritimle sallamaya başlamıştı. Gözlerini tercihen sol taraftaki kızıl saçlardan uzak tutuyordu. Bay Jones'un elindeki beyaz kağıda dikti bakışlarını. Sınıfta zaten toplam sekiz kişi vardı. Pek uzun bir yoklama olmayacaktı.
"Melissa Grace Martin?"
Jones kağıttaki ilk ismi okuduğunda ön sıralardaki sarışın bir kız elini kaldırdı. Ardından peş peşe iki isim daha okudu. Sıra Natasha'ya gelince kızıl kız da elini kaldırıp burada olduğunu belirtti.
"James Buchanan Barnes?"
Natasha kafasını hafif arkaya çevirip Bucky'e bakınca kumral çocuk da refleks olarak kendisine bakan gözleri kendi gözleriyle karşıladı. Listede Bucky'den sonra birkaç kişinin daha isimleri okundu, bu süre boyunca yoklama bitene kadar Natasha gözlerini Bucky'de tutmayı sürdürdü. Kızın yeşillerinde herhangi bir duygudan veya imadan eser yoktu. Öylece bakıyordu sadece.
Birkaç saniye içinde yoklama bitince Natasha gözlerini çekip önüne geri döndü. Bucky bir süre daha onun kızıl saçlarına bakmaya devam etse de aklına Teddy'nin saçma isteği gelince gözlerini devirip kafasını sıraya yasladı tekrar.
Fakat bu pek üzün süremedi, çünkü Jones'un rahatsız edici yüksek sesi çok geçmeden kulaklarında yerini aldı.
"Barnes kaldır kafanı, uyumak yok!"
Klişeler✌🏻
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro