-ˋˏ2ˎˊ- günah keçisi
2. Bölüm|Günah keçisi
━
"James Buchanan Barnes, müdür Nick Fury'nin odasına bekleniyorsunuz."
Okulun hoparlörü dört bir yandan kendi ismini anons ederken Bucky, istifini hiç bozmadan kafasını sıraya gömmüş uyuyordu. Uzun bir süre daha öyle uyumaya devam edebilirdi de, eğer omzunu dürtüp duran bir parmak olmasaydı. Homurdanarak omzundaki parmağı ittirdiğinde parmağın sahibi bu sefer eliyle sarsmaya başladı onu. Bucky kafasını sıradan kaldırmamak için direniyor olsa da başında dikilen kişi pes edecek gibi durmuyordu.
"Bucky!"
En sonunda onu uykusundan mahrum bırakan kişinin dudaklarından sabırsızca ismi döküldüğünde bu kişinin kardeşi olduğunu anladı. Cidden mi Becca? Tembelce kafasını kaldırdı ve ışık yüzünden kısıklaşan gözlerini kardeşinin yüzüne dikti.
"Lütfen," dedi uyku mahmurluğuyla. "Lütfen beni uykumdan uyandırmanın geçerli bir sebebi olduğunu söyle."
Becca'nın yemyeşil gözleri abisine meydan okumayla kısıldı. "Bilmem, sen söyle."
Bu sırada tüm okulda bir anons sesi daha yankılandı.
"James Buchanan Barnes, müdür Nick Fury'nin odasına bekleniyorsunuz." Fakat aynı anons sesine bu sefer sabrı taşmakta olan birinin sesi daha eklenmişti. "James hemen buraya gel!"
Bucky, müdürün sesini duyunca gözlerini devirdi. "Bu adam canı sıkıldıkça beni çağırıyor," diye söylenerek ayağa kalktı.
"Bucky!" Becca abisinin önüne geçerek onu durdurdu. "Yine ne yaptın?"
Kumral gencin üstünde hala uykunun hafif bir etkisi vardı, bu yüzden düzgün ve apaçık bir şekilde yoklayamıyordu zihnini ama en son hiçbir belaya bulaşmadığına emindi. Yoksa bulaşmış mıydı? Yok canım, bir şey yapmamıştı. O halde neden yine müdürün odasına çağırılıyordu? Elbet bir şey yapmış olmalıydı.
Yüzünü buruşturarak "Emin değilim," diye yanıtladı kardeşini. Becca ona inanmıyorcasına bakarken Bucky omuz silkti. "Gidip öğrenelim."
Kardeşinin yanından geçmek için bir adım attığında Becca yine onun önünü keserek öfkeyle baktı. "Şu umursamazlığını bırakmazsan kafanı koparacağımı söylemiştim."
Bucky hep yaptığı gibi, ikna edici olduğunu düşündüğü bir tonla "Güzelim," dedi. "Gerçekten niye çağırıldığımı bilmiyorum, yemin ederim. Ama biraz daha oyalanmaya devam edersem kafamı koparan kişi Fury olacak."
"Ona sıra gelmeden ben halletmiş olacağım, merak etme."
Bucky kardeşinin öfkeden kızarmış yanaklarını gülerek sıktığında Becca kafasını geri çekip yüzündeki elleri zorlukla ittirdi. "Kes şunu aptal."
Becca Barnes abisine karşı biraz fazla korumacıydı. Genellikle alaycıl ve soğuk tavırlarıyla bunu belli etmekten uzak olsa da, Bucky başını her derde soktuğunda onu herkesten çok düşünürdü. Tüm bu endişeli hislerinin dayanağı ise küçük yaşlara doğru uzanıyordu. Bucky daha küçücükken bile bir abi edasıyla küçük kız kardeşini kendince korurken, Becca da zamanla onu örnek almış ve o da abisini koruma iç güdüsüyle büyümüştü. Şimdi bile, Bucky başını bilerek derde her sokuşunda sinirlenmesi bu yüzdendi.
"Buck!" Sam'in coşkulu sesini duyunca ikisi de kafalarını o yöne çevirdiler. "Yine ünlüsün adamım!"
Bucky gözlerini devirirken Becca da tıpkı abisi gibi Sam'e keskin bakışlarından birini attı.
"Gidiyorum ben," dedi genç kız Bucky'e hitaben. "Yaptığın şeyin ne olduğunu öğrenince haber verirsin diye umuyorum."
Bucky başını sallarken gülümsedi ve kolunu kız kardeşinin boynuna atarak onu kendine çektikten sonra başına ufak bir öpücük bıraktı. "Pizzayla telafi edebilirim?"
Becca abisinin kolu yüzünden saçlarının bozulmasına huysuzlanıyormuş gibi yapsa da dudakları yukarı kıvrılmıştı. "Bu kadar kolay affedeceğimi sanıyorsan, pekala, doğru sanıyorsun."
"Konuşmaya dahil olduğuma göre pizza teklifini kendi üstüme de alıyorum." Sam sırıtarak iyice yanlarına gelince Becca gözlerini devirdi.
Bucky ise arkadaşına "Çok beklersin," diyerek direkt cevabını verdi. Becca abisinden ayrılarak Sam'e omuz atmayı da ihmal etmeden yanlarından geçip gidince, Sam Bucky'e dönüp onaylamazca başını iki yana salladı.
"Kardeşin gün geçtikçe iyice sana benziyor, bu ürkütücü."
Bucky buna sırıttı. Birlikte boş sınıftan çıkıp koridora geçerken "Sam," dedi Bucky. "En son herhangi bir şey yaptığımı hatırlıyor musun?"
"Müdürün seni çağırmasını gerektirecek bir şey mi?" Koridorun sonuna gelince merdivenlere yöneldiler. "Pek çok şey yapmış olabilirsin, bilemiyorum."
Bucky ona ters ters bakınca Sam güldü. "Belki de sadece canı sıkılmıştır ve azarlayacak birine ihtiyacı vardır."
Kumral genç homurdandı. "Bucky Barnes günah keçisi çünkü, elbette."
Merdivenlerin bitiminde, aşağı kata inince Wanda'yla karşılaştılar. Genç kız sarışın bir çocukla konuşuyordu. Onları görünce yanındaki çocukla vedalaşarak arkadaşlarının yanına geldi. "Neden hala Fury'nin yanında değilsin?" dedi Bucky'e.
Bucky ise "Yanındaki çocuk Vision değil miydi?" diyerek konudan alakasız başka bir detaya yöneldi.
Wanda çocuğun adı geçince gülümsemesine engel olamazken başını salladı. "Evet, o."
"Bekle," dedi Sam hemen heyecanla. "Onunla mı flörtleşiyorsun?"
Gülümsemesi hala dudaklarındayken, "Sayılır," diye mırıldandı kumral kız. "Aslında bana baloya gitmeyi teklif etti."
"Balo mu?" Bucky'nin kaşları sorguyla çatıldı. "Daha bir ay yok mu ona?"
"Başını kaldır da etrafa bir göz at Buck," dedi Wanda. Neredeyse her taraf okul balosunun posterleriyle doluydu. "Hazırlıklar şimdiden başladı, partner bulma olayı da. Siz de katılacaksınız değil mi?"
Bucky omuz silkti. "Bilemiyorum."
Wanda itiraz kabul etmediğini belirten bir tonla konuştu. "Bu yıl mezuniyet yılınız, katılmalısınız."
"Bunu sonra düşünürüz," dedi Bucky. Açıkçası pek balo taraftarı değildi ama arkadaşları gidiyorsa o da ortama uyum sağlayıp gitmeyi kabul edebilirdi. Çok üstünde durmasına gerek yoktu.
"Bence daha fazla bekletmeden müdürün yanına git," dedi Sam. "Bir anons daha yapmamış olması mucize."
Bucky başını sallayıp gitmeden önce tekrar Wanda'ya döndü. "Gözlerim Vision'ın üstünde artık."
"Defol," diyerek güldü Wanda. "Gözlerinin önce kendine yararı olsun."
Bucky arkadaşının saçını dağıtıp koşarcasına oradan kaçarken Wanda'nın arkasından bağırışları tüm koridorda yankılandı. Sam'in kahkahası da yankının içinde yerini alırken, Bucky hızla bir kat aşağı daha indi.
Kumral çocuk sonunda kapısının üstünde 'Müdür Nick Fury' yazılı odanın önüne gelince durdu ve yavaşça kapıyı birkaç kez tıklattı. İçeriden ses gelmesini beklemeden kapıyı açınca müdürün düz bakışlarıyla karşılaştı.
"Beni çağırmışsınız," diyerek odaya adımını attı Bucky. Odadaki koltuklardan birine oturacağı sırada müdür Fury bilgisayar ekranına geri döndü ve eliyle Bucky'i kışkışladı.
"Yeni anons sistemi çalışıyor mu diye kontrol ettim," dedi klavyesinde bir şeyler yazarken, Bucky'e bakma gereği duymadan. "Gidebilirsin."
Bucky böyle bir cevapla karşılaşmayı beklemiyordu elbette. Ne yani, uykusundan sırf bu yüzden mi uyandırılmıştı?
Bucky kaşlarını çatarken, "Bunun için başka bir yöntem deneyemez miydiniz?" diye sorguladı tersçe.
Nick Fury garip bir adamdı ve Bucky okuldaki pek çok kişiyle ters düştüğü içinse müdürle lise hayatı boyunca hep garip bir etkileşimin içinde olmuştu. Hatta öyle ki, adam bir zaman sonra artık Bucky'nin yaptıklarını baştan savma şekilde uyarıp geçiştirmeye başlamıştı. İkisi de bu duruma alışmışlardı.
Fury gözlerini bilgisayar ekranından kaldırarak dik dik Bucky'e baktı. "Yöntemlerimi mi sorguluyorsunuz Bay Barnes?"
Bucky iç geçirdi. Burada durup adamın yüzüne bu konu hakkında pek çok şey sıralamak isterdi elbette. İsterdi fakat mezun olmasına bir buçuk ay kala buna tenezzül etmek gereksizdi. Ya da tam zamanı mıydı? Her neyse, hep yaptığı gibi işi dalgaya almaya karar vermişti.
"Ben gittikten sonra yöntemlerinizi sorgulayacak birinin olmaması üzücü olacak," dedi oyunculuk kokan bir kırgınlıkla. "Hatıra bırakıyorum işte."
"Odamdan defol James." Adam tekrar işine dönüp Bucky'i görmezlikten geldi. "Bir dahaki gelişinde de mümkünse geldiğin gibi git."
Bucky sırıtarak, "Elbette Bay Fury," dedi. "Sizin için özellikle her gün uğrayacağım."
Odadan çıkıp giderken kapıyı bilerek açık bırakınca müdürün, "James!" diye arkasından bağırışını umursamadan oradan sırıtarak uzaklaştı.
Hala teneffüs arasında oldukları için kendine yiyecek bir şeyler almak üzere okulun kafeteryasına gitmeye karar verdi. Kapıdan çıkıp bahçede ilerlemeye başlamışken gerçekten de birçok duvarda balo afişleri olduğunu fark etmişti.
Yıllardır pek çok öğrenci bu yıl sonu balolarını hayranlıkla ve büyük bir istekle bekler, en güzel şekilde dekore etmek için gönüllü olurdu. Kasabada Marvelous Lisesi'nin adı gibi harikulâde bir aurası olduğu doğruydu. Düzenledikleri etkinlikler ve balolar da öyleydi. Bucky pek çoğuna arkadaşlarına katılıp gitmişti ama eğlenmediğini inkar edemezdi. Muhtemelen bu yılki baloya da giderdi.
Kafeteryaya ilerlerken gözleri balo afişlerinin üstünde dolaşıyordu. O sırada kızıl bir kızın pembe afişi sinirle yırtıp yere atmasına şahit oldu. Kız afişi yırttıktan sonra yoluna devam etmişti.
Pekala bu neydi şimdi, diye aklından geçirdi Bucky.
Sonunda kafeteryaya girebildiğinde masalardan birinde oturan arkadaşlarının da orada olduğu fark etti. Yanlarına gitmeden önce kendine bir tost ve kahve aldı. Ardından masaya doğru ilerledi. Onu ilk fark eden Steve olmuştu.
"Buck," dedi merakla. "Adının anons edildiğini duydum, bir şey mi oldu?"
Bucky Steve ile Sam'in karşısına, Wanda'nın ise yanına oturarak arkasına yaslandı. "Olmamış," dedi söylenircesine. "Adam kafadan manyak, ciddiyim."
"Ne oldu?" Wanda da kekinden bir dilim alırken merakla sordu.
"Yeni anons sistemi taktırmış ve çalışıp çalışmadığını kontrol etmek istemiş."
Bucky bunu dediği an üç arkadaşı da bir süre doğru duyup duymadıklarından emin olmak için duraksadılar, kahkahaya boğulan ilk kişiyse Sam oldu. Sonrasında diğer iki arkadaşı da ona katılıp kahkahalarını bastırmak için uğraşmadılar bile.
"Dostum," dedi Sam. "Nick Fury yeni idolüm, en başında gidip kanka olmalıydım adamla."
"Ha-ha-ha." Bucky sahte gülme sesleri çıkarırken tostundan büyük bir ısırık aldı.
"Şu kızıl kız ve sen gittikten sonra okulda kime çatacak merak ediyorum doğrusu," dedi Wanda.
"Kim? Nat mi?" diye sordu Steve.
"Evet." Kumral kız onu onayladı ve konusu açılmışken aklındaki diğer şeyleri de konuşmaya kattı. "Herkes onun arkasından atıp tutuyor ama bence bayağı havalı biri."
Bu, az önce Bucky'nin bahçede gördüğü kızdı galiba. Yüzü de zaten tanıdık gelmişti.
"Biraz fazla gaddar değil mi?" Sam düşünürcesine mırıldandı.
Wanda başını iki yana salladı. "Hayır, gaddardan ziyade açık sözlü bence. Ayrıca hak edenlere çok da güzel hadlerini bildiriyor. İşlerine gelmeyen ve kuyruk acısı olan bazı aptallar, kız hakkında ileri geri konuşurken üstüne olumsuz bir etiket yapıştırdılar sadece."
Bucky'nin aklına birkaç eski görüntü gelince dudaklarını araladı. "Tony'nin arkadaşı değil miydi o?"
Steve duyduğu isimle başını istemsizce öne eğdi. Kahretsin. Bucky bunu fark edince iş işten çoktan geçmişti ama yine de pişmanlıkla durumu kendince toparlamaya çalıştı. "Yani onun arkadaşı olan birinden çok da bir şey beklememek lazım. Tony'nin ne halt olduğunu biliyoruz sonuçta."
Fakat toparlayamamıştı. En yakın arkadaşı o çocuğun ismini duyunca bile içine çekilip sessizliğe bürünüyordu, yine olduğu gibi. Bucky arkadaşını böylesine üzen o çocuktan nefret ediyordu. Şu ansa ağzını tutamayıp onu üzen kişi istemsizce kendisi olmuştu.
Wanda dudaklarını oynatarak 'sus bence' dedi. Çünkü biliyordu ki Bucky konuşmaya devam ederse durumu toparlamaktan ziyade daha da batıracaktı. Steve sanki arkadaşını anlamış gibi gülümseyerek "Sorun değil," dedi ama sorun olduğu belliydi.
Sam ortamdaki atmosferi hemen değiştirmek için, "Boşverin şimdi başkalarını," dedi tüm enerjik sesini ortaya sererek. "Okuldan sonra bir şeyler yapalım mı?"
"Becca'ya sözüm var," dedi Bucky. "Pizza yemeye gideceğiz."
"Birlikte gidelim o halde?" Wanda optimistik bir fikir attı ortaya. "Değil mi Steve?"
Sarışın çocuk omuz silkti. "Elbette, olur."
Wanda yeniden Bucky'e dönünce, "Becca için sorun olmazsa tabii?" diye sordu.
"Benim olduğum her ortam Becca için bir sorun." Sam bunu deyince Wanda siyahi çocuğa alttan alttan imalı bir bakış attı ama Bucky telefonunu çıkarıp kardeşine mesaj attığı için kızın bakışlarını görmemişti. Sam, Bucky'i kontrol edip Wanda'ya geri döndü ve gözlerini kısıp 'kes şunu' der gibi baktı.
"Sam öderse kabul edermiş." Bucky kardeşinden gelen mesajı okuduğunda Sam itiraz etti.
"Hey, senin ısmarlama sözün vardı!"
Bucky sırıttı. "Suçlu olduğum için ısmarlayacaktım ama artık aklandığıma göre..."
"Tamam, lanet olsun." Sam yenilgiyle kabul etti.
"Bu arada," diye araya girdi Steve. "Clint nerede? Bugün hiç görmedim."
"Bilmiyor musunuz?" dedi Wanda. "Dün Bay Fawer'ın turşu dükkanının camını kırmış."
"Ne?"
"Evet, hatta Pietro'yla iddiaya girdikleri için." Wanda kardeşinin anlattığı şeyler aklına gelince gülmeye başladı. "Şu an kefaretinin ödenmesini bekliyor ama babası çok sinirliymiş. Dün gece parmaklıkların arkasında yatması için onu orada bırakmış."
"Süper!" diye şakıdı Sam. "Bir porsiyon pizza parası cepte."
Steve güldü. "Kârdasın yine."
Fakat sarışın çocuğun gülüşü pek uzun sürmedi. Bakışları biraz yana doğru kayınca kafeteryanın kapısından giren esmer çocuğu görmesiyle dudağındaki gülümsemenin donması bir oldu. Bucky ve Wanda, Steve'in yüz ifadesini fark edince neler olduğunu anlamak için arkalarını döndüler ve onlar da aynı manzarayla karşılaştı.
Tony, yanında arkadaşlarıyla birlikte kafeteryanın girişindeydi. Uzak bir masaya doğru ilerlemeye başladıklarında Wanda gözlerini onlardan çekerek önüne döndü ve "Kalkalım mı?" diye hızlı bir öneride bulundu.
Bucky de önüne dönüp Steve'in cevabını bekledi ama Steve sessizce o tarafa bakmayı sürdürüyordu.
Bucky masaya karşılıklı oturmuş olan dörtlüde gezdirdi gözlerini. Tony Stark, masada bahsi geçen az önceki kızıl kız, siyahi bir çocuk ve adının Carol olduğunu hatırladığı sarışın kız sohbetlerine devam ediyor gibi görünüyorlardı. Hatta içlerinden hiçbiri kafasını kaldırıp etrafa bakma zahmetine girmemişti.
Hepsi Steve'in cevabını bekliyordu. Sarışın çocuk bir süre daha esmer olanı uzaktan incelese de fark edilmediğini biliyordu. Daha fazla kendini üzmenin işe yaramayacağını anladığında, "Pekala," diye mırıldandı. Tam da bu sırada ders zili çalmış, öğle arası bitmişti.
Bucky, "Dersimiz ortak," dedi Steve'e. "Birlikte gideriz."
Oradan çıkıp herkes sessizlik içinde sınıflarına dağıldığında bile sarışın olan, üzüntüsünü içinde yaşamaya devam ediyordu. Sınıfa girdiklerinde Bucky, Steve'in yanındaki tekli sıraya yerleşti. Arkadaşının gözlerinde o ifadeyi gördükçe az önceki konu hakkında bir şeyler söyleyip destek olmak istiyordu ama kelimelerle arası maalesef ki çok iyi değildi. Ne diyecekti ki? Seni reddetmeye bile tenezzül etmeyen ve hislerini cevapsız bıraktığı yetmiyormuş gibi ertesi gün bir başkasıyla yiyiştiğini gördüğün çocuğun konusu açtığım için üzgünüm, mü? Ya da, hey iyi insan lafının üstüne gelirmiş ama bu söz herhalde yalancılarla birlikte mezara gömülmeliydi!
Bucky öğretmen gelene kadar kafasından pek çok saçmalık dolu cümleler geçirdi ama hiçbirini kelimelere döküp Steve'e seslenemedi. Gidip Tony'e güzel bir yumruk atmayı bile düşündü ama şiddet yanlısı değildi ne yazık ki.
Steve tam bir ahmaktı. Arkadaşını defalarca uyarmasına rağmen gidip en hovarda birine aşık olmasını engelleyememişti, şimdi ise onun üzüntüsünü izlemek Bucky'nin yumruğunun kaşınmasına sebep oluyordu. Belki de birazcık -çok azıcık- şiddet yanlısı olmaktan zarar gelmezdi?
En sonunda yan sıradaki arkadaşına "Steve," diye seslenebildiğinde ne diyeceğini bile bilmiyordu ama neyse ki öğretmenin sınıfa girişiyle buna gerek kalmamıştı.
Bayan Hill'in hemen ardından kapıyı gürültüyle çalıp içeri giren kızıl kız da dikkatleri iyice kendine çektiği için Bucky'nin arkadaşına seslenişi arada kaynamıştı böylece.
"Bayan Romanoff." Bayan Hill sınıfa kendisinden sonra giren genç kıza kaşlarını çattı. "Ders zilleri öğrencilerin vaktinde sınıfta olması için var, bunu bildiğinizi umuyorum."
Kızıl kız bu uyarıya tek bir mimik bile oynatmadan, "Regl dönemim," dedi tüm sınıfın önünde. "Tuvaletteydim. Böyle ufak tefek gecikmeleri anlayışla karşılayabileceğinizi umuyorum ben de."
Bucky kızın yalan söylediğini biliyordu. Tuvalette falan değildi, kafeteryadaydı. Fakat sahiden de o kadar gerçekçi konuşuyordu ki Bucky bile neredeyse inanacaktı.
Bayan Hill derin bir nefes alıp, "Pekala," dedi en sonunda. "Geçebilirsin."
Genç kız sıralara doğru ilerlerken öğretmene arkasını dönene kadar dümdüz ifadesini korumuştu ama öğretmen arkasında kalınca ön sıralarda oturan Stephen Strange'e -muhtemelen kızın arkadaşıydı- sırıtarak göz kırptı ve Bucky'nin çaprazındaki sıraya yerleşti.
Öğretmen hiç beklemeden derse başlarken Bucky başını sola çevirip yeniden Steve'e baktı ama arkadaşı başını sıraya, kollarının üstüne gömmüştü. Anlaşılan o ki, Bucky'nin ders boyunca kelimeleri toparlaması gerekecekti ve mükemmel bir arkadaş olarak Steve'in keyfini yerine getirecek şeyler planlamalıydı. Ya da direkt Stark'ı dövmeye gidebilirdi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro