Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

⋆Bölüm 20: Final⋆

Yoongi uyuya kaldığı minderlerin üzerinden kalktığında yalnız olduğunu ve çoktan havanın karardığını fark etmişti. Ne kadar zamandır orada, o şekilde uyuduğunu bilmiyordu fakat Jimin'i görememek içine büyük bir endişe tohumu ekmişti.

Uzandığı yerden hızla doğrulup tutulan boynunu umursamadan kalktı ve kadını bıraktığı yer altındaki odanın kapısının önüne kadar geldi. İçerisi o kadar sessizdi ki, buraya dışarıdan gizlice giren biri olsa, evde kimsenin olmadığını rahatlıkla düşünebilirdi.

Merakı ona içeriye girmesini söylese de kadının yukarıda beklemesi konusunda tembihini hatırlayarak bundan vazgeçiyordu. Bu nedenle sessizce beklemeye devam etti. Ta ki kapı açılıp, kadın içeriden sersemlemiş şekilde çıkana kadar.

Yüzündeki şaşkın ifadeyle bakışlarını Yoongi'nin üzerinde gezdirdi. Ardından "Ruhları görebiliyor musun," diye sordu bazı şeyleri doğrulamak ister gibi.

"Bunun konumuzla ne alakası var?"

"Ruhlar," diye başladı. Ardından yutkunup bakışlarını Yoongi'nin gözlerine çevirerek devam etti. "Bana senden bahsettiler. Seçimi sen ve Jimin yapacakmışsınız."

Kaşlarını merakla çattı Yoongi. Ardından sert bir sesle "Ne seçimi," dedi. Kadının söylemekte çok zorlandığını fark edebiliyordu. En sonunda daha fazla kendini tutamayıp zorlukla "Yoongi," dedi ve hemen arkasından ağlamaya başladı. Yoongi kadının adını bilmesine fazlasıyla şaşırmıştı. Fakat onu daha çok şaşırtan şey kadının "Oğlum," diyerek onun yanına gelmeye çalışmasıydı.

Üzerine doğru gelen kadından geriye çekilerek kaçtı anında. Kadın ise yıllar sonra oğlunun ayaklarına kadar gelmesi ve bunu şu anda öğrenmesine kızıyordu içinden.

"Bunu nereden öğrendin," diye sordu Yoongi. Sesi o kadar soğuk ve mesafeliydi ki, kadının içi titremişti.

"Yani bunu buraya gelmeden önce biliyor muydun," diye sordu kadın. Fakat Yoongi bir cevap vermemişti. Bunun yerine "Söyle, bedel neymiş," dedi. "Duymak istiyorum." Kadın ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. Yıllar sonra oğluna kavuşabilmenin sevincini bile yaşayamıyordu.

"İki yol sunuldu. Ya Jimin gerçek anlamda ölüp bedeni dünyaya teslim edilecek, ya da büyü hiç yapılmamış gibi Jimin eski yaşantısına kaldığı yerden devam ederken sen tamamen yok olacaksın. Sanki hiç doğmamışsın gibi. Fakat Jimin ölürse aynı zamanda sen, üzerindeki lanetten de kurtulacaksın." Sırf Jimin'in ölmesini istemesi için bu fikri aklına aşılamaya çalıştığını fark etmişti kadının. Ama böyle bir şeyi yapamayacağını biliyordu. Jimin onun gerçek anlamda tek dostuydu. Lanetsiz, aynı zamanda onsuz bir yaşantı sürmektense tamamen yok olmayı yeğlerdi.

"Yoongi," Arkasından ona seslenen ruhu işittiği anda hızla o tarafa döndü. Jimin, yüzünde en ufak bir şüphe kırıntısı dahi bulundurmadan "Benim ölmemi iste," dedi. "Ben yaşayacağım kadar yaşadım. Senin de yaşamaya hakkın var. Ayrıca bunca zaman sana yaptıklarımın bir cezası olarak ölmeyi göze alıyorum."

Yoongi kaşlarını çatarak "Saçmalama," diye atıldı. "Ceza ödeyecek bir şey yapmadın Jimin. Ben senin hayatını kurtarmak için gönderilmişsem, görevimi yerine getirmeye hazırım. Ben tamamen dünya üzerinden yok olduğumda sen nasıl olsa beni hatırlamayacaksın. Bu yüzden yok olmayı kabul ediyorum," dedi kadına doğru dönerken.

"Oğlum yapma! Yalvarırım..." Kadının timsah göz yaşlarını bir saniye olsun umursamamıştı. Onun alacağı sorumluluk da buydu. Yaptığı hatayı, oğluyla ödeyecekti. Bu bedelin karşılığında ruhlar ona dokunmayacağını ve affedeceğini söylemişti fakat oğlunun yok olmasını istemiyordu.

"Yoongi, annen haklı. Ben ölmeyi kabul ediyorum." Yoongi Jimin'in arkasından seslenişlerini duymazdan geldi ve düşünmeden verdiği kararı tekrarladı.

"Yok olmayı seçiyorum. Ne gerekiyorsa yap." Engel olamayacağının farkındaydı kadın. Oğlu ne seçtiyse kabullenmek zorundaydı. Ruhlara karşı çıkamazdı çünkü teslim olduktan sonra onlara istediklerini vermezse Yoongi'yi her şekilde elinden alacaklarını biliyordu.

Bu nedenle kabullenerek akıtmaya devam ettiği göz yaşları eşliğinde ezbere bildiği büyüyü okumaya başladı içinden. Kadının her bir dudak oynatışı sanki odayı daha aydınlık yapıyordu Yoongi için. Genç adamın dört bir yanını beyaz bir ışık sarmıştı adeta. Işığın gittikçe büyüdüğünü ve onu yuttuğunu hissedebiliyordu. Aynı şekilde artık bakamayacağı kadar parlak olan bu ışık, Jimin'in itiraz bağırışlarını ve kadının dudaklarından dökülen büyü sözlerini de alıp götürmüştü. Sonrasında ise kendini bir boşluğun içinde bulmuştu. Çok korkuyordu. Aynı zamanda bir an önce bitmesini istiyordu bu işkencenin. Çünkü kör edici bir ışığın içinde çaresizce beklemekten başka yapabildiği, elinden gelen bir şey yoktu.

Bedeni tir tir titrerken o ışığın iliklerine kadar işlediğini hissetti. Ardından da ruhuna dokunduğunu. Sonrasında ise milyon parçaya ayrılmıştı sanki. Ve bitmişti her şey. Yoongi, Jimin için yok olmuştu...

⋆🌙⋆

Yere basan güçlü adımlar ve derin nefes alış sesleri... Tüm sokağı etkisi altına almayı başaran neşeli kuş cıvıltıları eşliğinde sanki oradaki tek yaşayan varlık kendisiymiş gibi heyecanla koşturuyordu genç.

"Baba! Babaa!" Bağırış seslerinin tüm mahalleyi ayağa kaldırması umrunda değildi. Düşündüğü tek şey, evine ulaşmak ve annesine sarılıp babasına gururla elindeki diplomasını göstermekti.

Adresi bulduğundan emin olunca adımlarını yavaşlattı ve yorgunluktan titreyen bacaklarını görmezden gelerek birkaç adım uzağındaki kapıya doğru ilerledi. Çıktığı beton basamakların sonuncusuna gelince derin bir iç çekip hızla bastı zile. Ardından bakışlarını elindeki, bunca zaman çalışmasının karşılığı olan, bir kurdeleyle sarılı kağıt parçasına indirdi.

Annesiyle babasını sonunda görebilecek olmanın getirdiği heyecanı artarken daha fazla dayanamayıp vurmaya başlamıştı kapıya.

"Baba! Anne," diye seslendi bir kez daha. Bu sabırsız genci daha fazla bekletmeyen kapı ise babası tarafından açıldı.

"Mezun oldum baba! Diplomamı aldım!" Adam gözlerindeki parıltıyla özlediği oğlunu kolları arasına alarak sıkı sıkı sarılmıştı. Oğlunu görmediği günlerde o kadar hasret kalmıştı ki, birden çıkagelmesi üzerine bir de mezun olduğunu müjdelemesi onu dünyanın en mutlu adamı yapmıştı.

"Kim gelmiş?" Merakla kapıya gelen kadın, genci görür görmez büyük bir sevinç çığlığı atmıştı. Ardından bir de o sarılmıştı özlediği oğluna.

"Mezun oldum anne. Bitirdim üniversiteyi," diye güzel haberini kadına da müjdeledi genç. Ardından annesinin sürüklemesine izin vererek içeri geçti. Evini çok özlemişti. Fakat buna değerdi. Çünkü tıpkı babasının istediği gibi bir işletme mezunuydu artık.

"Seninle gurur duyuyorum Yoongi. Senin gibi bir evladı bize verdiği için tanrıya şükrediyorum. Sen her zaman harika bir evlat oldun," dedi yaşlı adam. Yıllar sonra uğruna her şeyini feda edeceği oğlu, büyük bir başarıyla, göğsünü kabartarak dönüyordu evine. Bu paha biçilemezdi.

⋆🌙⋆

Bu gün sayısını unuttuğu kadar çok çalan telefona bir kez daha uzandı ve kulağına götürdüğü telefona bıkkınlıkla cevap verdi.

"Efendim."

"Bay Park, Kim Namjoon sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyormuş. Ne diyeyim efendim?"

Derin bir iç çekip "Kabul ettiğimi söyle," dedi sekreterine.

"Peki efendim." Telefonu kapattıktan sonra bir kez daha göz gezdirdi elindeki dosyaya. Sonunda babası emekli olmuştu ve tüm işlerin başına tek çocukları olarak o geçmişti. Babasının ise işleri oğluna devrederken bir kez olsun gözü arkada kalmamıştı. Çünkü oğlu bu konuda çok yetenekliydi. Genç yaşına rağmen yöneticilik yetenekleri inanılmazdı. Fakat onca şirketin ve hastanenin arasında Jimin'in eskisi kadar vakit ayıramadığı bir yer vardı. Babasının daha işleri ona devretmeden önce alışması için yönettirdiği Sakurality Kozmetik'e yetişemez olmuştu. Bir de üzerine şirketi müdür olarak yöneten Kim Seokjin eşinin hamileliği yüzünden mazeretle işten ayrılınca orası tamamen boşta kalmıştı. En kısa zamanda bir müdür ya da yönetici bulması gerekiyordu. Ve bu kişi en az kendisi kadar yetenekli olmalıydı.

Elindeki dosyayı karıştırmaya devam ederken ise gözleri tek bir noktaya takılmıştı. Bu seneki mezunlardan işletme bölümünü birincilikle bitiren Min Yoongi...

Hızla az önce bıraktığı telefonu alıp sekreterinin numarasını tuşladı ve açılmasını bekledi. Telefon açılır açılmaz ise direk söyleyeceklerini söylemişti.

"Seul Üniversitesi'nden bu yıl mezun olan işletme bölümü öğrencisi Min Yoongi'ye ulaşmanı ve iş teklifi için görüşme ayarlamanı istiyorum."

"Peki efendim, hemen ulaşmaya çalışacağım." Yüzündeki memnun gülüşle telefonu geri kapattı Jimin. Ardından okumaya devam etti Yoongi'nin dosyasında yazanları.

Ne olursa olsun, onların kaderleri bağlıydı. Birbirleri için kendi hayatlarını gözleri kapalı feda edebilecek bu iki dostu tanrı ayırmamış, ikisine de yeni bir hayat ve yeni bir şans vermişti. Park Jimin hayatına bu yaşadıklarından hiçbiri olmamış gibi, kaybettiği gençliğinden devam ederken; Min Yoongi'nin üzerindeki lanet kaybolmuştu ve tüm bunlar olmadan önceki üvey ailesi, artık gerçek ailesiydi. Başta çocukları olmayan aile, Yoongi'yi düşünmeden koruyup kolladığı için tanrı Yoongi'yi onlara armağan etmişti.

Diğer yandan büyücü kadın ve Park Jihyun cezalarını almış, tanrının emriyle kadının elinden öz çocuğu alınırken Yoongi'nin yerine de Jihyun yok olmuştu.

Herkes hak ettiğini bulmuştu. Geriye ise tek bir hakikat kalmıştı. Gerçek bir dostun olduğu zaman asla gözün arkada kalmıyordu. Çünkü tek bir saniye düşünmeden her şeyini senin uğruna feda edebilecek bir dostun varsa, bu dünyadaki en güçlü ve en zengin kişi de daima sen oluyordun...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro