Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2; a duty not so free

  "Tamamdır, hyung. Asansördeyim şimdi." diyerek Seokjin'le olan konuşmasını sonlandırıp telefonunu cebine tıktı Taehyung. Sabah şirkete gelerek Bay Jeon'un büyük oğluyla görüşmüş ve ihtiyaç duyduğu bilgilerin neredeyse tamamını elde etmişti. Şimdi de biricik hyung'u, onu birkaç sokak öteye park ettiği arabasında bekliyordu.

Karşıdan karşıya geçip yolunun üzerindeki kahveciye girdi ve sırada beklemeye başladı. Jeon Junghyun bu sabah ona öyle güzel haberler vermişti ki Taehyung tüm bu olup bitenleri Seokjin-ie hyung'uyla kutlaması gerektiğini düşünüyordu. Bu hafta sattığı resimlerden birinin parasıyla sonraki haftanın malzemelerini alacaktı, geriye kalan parayı gönül rahatlığıyla harcayabilirdi zira Junghyun ona bu sabah kendi ek kartını vermişti.

Bay Jeon'un izni ve sınırsız limitiyle birlikte.

Hyung'una kahve, kendisine de sıcak çikolata alıp dükkandan ayrılırken sırıtışının boyutundan dolayı acıyordu yanakları. Kaldırımda dilenen bir kadına nasıl gülümsediyse kadın ona kaşlarını çatmış ve "Benim halimle alay mı ediyorsun?" diye çıkışmıştı; zaten Taehyung da tam o saniye kendine gelmiş ve mutlu gülümsemesini bastırmaya çalışarak Seokjin'in arabasına doğru koşmaya başlamıştı.

"Sesinden anlaşılıyordu zaten!" diye gülerek açtı Seokjin ön yolcu koltuğunun kapısını. Daha doğrusu, açmaya çalıştı ve birkaç denemenin sonunda başarılı olunca da bilmiş bilmiş gülümsedi. Bebeğinin nasıl bir külüstür olduğunu yalnızca kendisi kabullenmiyordu ama o an için Taehyung'un morali öylesine yüksekti ki hyung'una sataşmak gelmedi içinden. Arabaya binip kağıttan bardakları ellerinde, başladılar konuşmaya. Seokjin sigarasını dudaklarının arasına yerleştirirken Taehyung sırtını arabanın kapısına dayayarak bedeninin hyung'una doğru çevirmiş ve hemen sabahtan beri olup bitenleri anlatmaya koyulmuştu. "Pasaport, vize, uçak biletleri... hepsini onlar karşılıyor!"

"Ne?" Konuşmakta zorlanınca sigarayı parmaklarının arasına almıştı. "Ne dedin?"

Hevesle salladı başını Taehyung. "Junghyun bana kendi kredi kartını verdi. Hyung," Ağlayacakmış gibi bir ses çıkardı. "Bu işi kabul ederken hiçbir maddi beklentim yoktu, ama şimdi..." Derin bir nefes aldı. "Bu akşam babama bulgogi ısmarlayacağım."

"Çok sevindim," dedi Seokjin samimiyetle. "Hem baba oğlu kavuşturmuş olacaksın, hem de bu sefaletten kurtulacaksın..." Taehyung sıcak çikolatasını yudumlarken yaşça büyük olan kaşlarını çatarak bakışlarını aniden ona çevirmişti. "Kaçan başka çocuğu yok mu? Onu da ben bulsam ya?"

"Hyung..." Taehyung kendini tutamayıp kıkırdarken Seokjin "Yah!" diyerek yükselmişti. Elini savururken sigarasından ayrılan kül arabanın zeminine döküldü ve genç adam bu sefer de küfretmeye başladı.

"Şimdi, şöyle ki, beyefendi Londra'nın en pahalı muhitlerinden birinde yaşıyormuş."

"Kız arkadaşıyla, değil mi?"

"Evet, kızın ismi Maddie. Dur, fotoğrafı vardı..." Arabaya ilk bindiğinde çıkarıp ayak ucuna bıraktığı çantasına eğildi ve bir elinde sıcak çikolatası olduğu için de tek eliyle içindeki dosyayı çıkardı. Söylediğine göre Junghyun bu dosyayı Taehyung'a özel olarak bizzat kendi sekreterine hazırlatmıştı. "Bak, bu kaçak oğlan," diyerek ilk sayfadaki fotoğrafı Seokjin'e uzattı.

"Biyometrik fotoğrafında bile yakışıklı çıktığına göre..." diye mırıldandı Seokjin şaşkınlıkla, kaşları havalanmıştı. Kahve bardağını bacaklarının arasına sıkıştırıp izmariti camdan dışarı fırlattı ve fotoğrafı iki eliyle tutup yüzüne yaklaştırdı.

Taehyung onu suçlayamazdı zira aynı tepkileri verememesinin tek sebebi o an fotoğraftaki şahsın abisiyle karşı karşıya olmasıydı.

"Fazla yakışıklı, bu işte bir bokluk var." dedi Seokjin fotoğrafta jilet gibi giyinmiş, saçları temiz ve taranmış olan çocuğa bakarken. 

"Hm?"

Seokjin kıstığı gözleriyle ona döndü yavaşça. "Kaç yaşında?"

"Yirmi iki." diye yanıtladı Taehyung, hyung'unun konuyu nereye bağlayacağını merak etmişti. "Kızı da göstersene." dedi Seokjin ilgiyle onun tarafındaki elini Taehyung'a doğru uzatarak. Taehyung beklemeden dosyadaki fotoğrafı çıkarıp hyung'una uzattı.

"Bu işte bir bokluk var." diye tekrarladı Seokjin. "Herif böylesine yakışıklı ve orta seviyedeki bir kız için bunca serveti geride bırakıp kaçıyor, öyle mi?"

"Orada fakir kalmamış ki," diye hatırlattı Taehyung. "Abisi düzenli olarak para yolluyor."

"Hayır, Taehyung, anlamıyorsun." diyerek kesti lafını yaşça büyük olan. "Bu kadar zengin ve yakışıklıyken kızın peşinden gitmesine gerek yok. Ailesi onu başkasıyla evlendirse de kız metresi olarak kalmayı kabul ederdi. Çocuğun da kimseyi karşısına almasına gerek kalmazdı."

"Junghyun kız arkadaşı için kaçıp kaçmadığını söylemedi." dedi Taehyung fotoğrafları geri alıp dosyaya koyarken. "Bu sadece benim çıkarımım. Belki de babasının sevgisine güvenmiştir? Kızdan sıkılırsa Kore'ye gönül rahatlığıyla geri dönebilir çünkü babasının son dileği zaten oğluna kavuşmak."

"Bilemiyorum..." dedi Seokjin düşünceli bir sesle, kahvesini yeniden parmaklarının arasına almadan hemen önce. "Neyse. Yolculuk ne zaman?"

**

Yolculuk tam olarak üç hafta sonraya denk gelmişti, vizeyi ilk başvurusunda alabilmiş ve babasını Seokjin-ie hyung'una emanet ettikten sonra da Incheon'un yolunu tutmuştu Taehyung. Orta boylarda bir bavulu ve hyung'unun isteği üzerine de gümrüksüz satış mağazasından sigara almak için cebine tıktığı bir miktar nakit parası vardı üzerinde. Kapılardan geçip havaalanının içindeki kafelerden birine oturdu ve son üç haftadır dosyadaki bilgilerden not çıkardığı defterine göz attı. Jeon Jungkook'un sevgilisi Maddie'yle birlikte paylaştığı evin adresini fosforlu kalemle çerçevelemişti ama kapılarını çaldıktan sonra çifte ne söyleyeceğini bilmiyordu.

Babam için gittiğini söyle ve seni aynı saniye içinde doğduğuna pişman etsin.

Junghyun'un söyledikleri kulaklarında çınlıyordu. Abisi küçük olanın, babaları ölüm döşeğinde olduğu halde Kore'ye dönmeyeceğini ima etmişken Taehyung'un şansı on üzerinden eksi bilmem kaç olabilirdi. Seokjin genç adama tahrik edici şekilde yaklaşmasını söylemiş ve Taehyung onun ciddi olup olmadığını anlamaya çalışırken de kahkahalara boğulmuştu.

Jungkook'un erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyordu, ki, bilseydi de, adam kız arkadaşı uğruna ailesini karşısına almıştı. Ayrıca, bu yaklaşım fazlasıyla saygısızdı. Taehyung oraya Bay Jeon'un son dileğini gerçekleştirmek üzere gidiyordu; Bay Jeon'un küçük oğlunun duygularıyla oynamaya değil.

Hah, kızdan ayırıp kendime aşık ettim de duygularını düşünmek kaldı, diye geçirdi aklından derin bir nefes alırken. Kendisi de erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyordu ayrıca, daha kendi yönelimi konusunda emin değilken küresel standartlarda yakışıklı sayılan biricik hyung'u Kim Seokjin'in bile yakışıklı dediği Jeon Jungkook'u kendine nasıl düşürebilirdi ki?

"Bu da nereden çıktı?" diye mırıldandı kendi kendine, dehşet içinde. "Ne diye adamı kendime bağlama planları yapıyorum ki?"

Seokjin'in önerisi şuydu: Jeon Jungkook'un kız arkadaşıyla birlikte yaşadığı apartmana yeni taşınmış numarası yapıp çiftten yardım isteyerek evlerine girecek, hayatlarına karışacak ve güvenlerini kazanacaktı. İlişkileri biraz ilerledikten sonra da Taehyung kendisine büyük yardımı dokunan Bay Jeon'u isim vermeden muhabbetlerine dahil ederek en sonunda ölüm döşeğinde olduğunu söyleyecek ve Jungkook'u manipüle ederek babasını son kez görmeye ikna edecekti.

Taehyung bu planda boşluklar olduğunun farkındaydı. Jeon Jungkook Taehyung'un apartmandaki tüm daireler içerisinden gelip kendi kapısını çalmış olmasını garipseyebilirdi. Ya da, Junghyun'un verdiği bilgiye göre, Jungkook içine dönük ve yalnız bir adamdı, Taehyung'u tanışır tanışmaz hayatına dahil etme olasılığı çok düşüktü. Ha, bir de, şey, Taehyung'un İngilizcesi ileri düzeyde değildi ve Maddie'nin Korece bilmediğine neredeyse emindi. Jungkook'a babası için geldiğini söylemek dışında yalan dolan olmadan bu işin içinden nasıl çıkabileceği konusunda hiçbir fikri yoktu.

İşin kötü yanı şuydu ki, Bay Jeon Taehyung'a bu işi başarabilmesi için sınırsız maddi olanak tanımış ve hiçbir harcamadan kaçınmaması gerektiğini söylemişti. Taehyung da doğal olarak kendisine verilen ön ödemenin bir kısmını çoktan kendi babasına yedirmiş, biriken faturaları ödemiş ve döndüğünde satacağı resimler yapabilme adına yeni ve pahalı malzemeler almıştı.

Bay Jeon onun için şimdiye kadar yaptığı hiçbir şeyin karşılığını istememişti ama Taehyung oğlunu ona geri götüremezse tüm bu maddi yükün altından nasıl kalkardı, işte cevabından en çok korktuğu soru da tam olarak buydu.

**

Seokjin-ie hyung'u için aldığı onlu sigara kartonunu bavulunun içine tıktıktan sonra içinde birkaç dal kalmış olan kendi sigara paketini çıkarıp Londra'nın yağmurlu havasında bir taksi çevirmeden önce kuru bir köşe bulmuştu. Kore'yle arasında dokuz saatlik bir fark olduğu için babasını ve hyung'unu aramak yerine yolculuğunun iyi geçtiğini belirttiği bir mesaj atmış ve dudaklarının arasından süzülen dumanla etrafı izlemeye başlamıştı. Hava, Kore'ye göre fazlasıyla soğuktu ama insanlar buna alışmış gibiydi. Kat kat giyindiği halde diğerleri günlük işlerine devam ederken Taehyung'un mosmor olmuş parmaklarıyla baştan aşağı titremesi belki de bu yüzdendi. Alışmamaktan.

Acıkmıştı, yolculuk olduğundan uzun hissettirmişti ve şimdi ne yapacağı konusunda da hiçbir fikri yoktu. Başka işi yokmuş gibi duraksayıp acaba sigarayı dönüşte mi alsaydım, diye düşündü; kendince olup bitenlerle, daha doğrusu olmayıp bitmeyenlerle böyle başa çıkabiliyordu. Onları görmezden gelerek.

Derin bir nefes alıp montunun şapkasını başına geçirdi ve dış hatlar kapısının bulunduğu kaldırıma dizilmiş olan taksilerden birine ilerlemeye başladı. Pekala, İngilizcesi bu kadarına yeterdi. Son üç haftada ezberlediği adresi taksi şoförüne söyleyebilir ve istediği noktaya ulaşınca da adamın söylediği miktarı anlayıp parasını verebilirdi.

Peki Jeon Jungkook'un kapısı açıldığında ona ne söyleyebilirdi? Herif elbette Korece biliyordu ama Taehyung hiçbir dilde ne söyleyeceğini bilmiyordu.

Taksinin arka koltuğunda otururken oflayarak nefesinin altından bir küfür savurdu, nasılsa şoför anlamıyordu. Babası için geldiğini söyleyecekti. Jeon Jungkook onu doğduğuna pişman edecekti ama söyleyecekti, tüm bu işe yalan ve entrika katmadan çözmeye çalışacak, gerekirse Jeon Jungkook'un kapısında yatacaktı ama Bay Jeon'un son dileğini yerine getirecekti.

Adrese ulaşıp ücreti öderken bile dönmemişti kararından. Apartmana doğru attığı adımları kesindi, doğruları söyleyecekti. Ne yapabilirdi ki, hadi ama? Taehyung'u döver miydi? Taehyung daha önce dayak yememiş değildi ki? Taehyung'u ülkeden mi sürerdi? Junghyun'un söylediğine göre Jungkook'un vatandaşlığı yoktu, Taehyung'la aynı konumdaydı. Asansörle yükselirken bu düşünce dudaklarının kıvrılmasına yol açtı, o an için soyadı Jeon olan biriyle aynı statüdeydi.

Kata vardı, kapıyı çaldı ve son olasılık da o an geldi aklına. Jeon Jungkook onu siteden attırabilirdi zira Seokjin-ie hyung'unun planındaki bir diğer boşluk şuydu ki, Taehyung bu binaya taşınmamıştı.

Titredi, terlemeye başladı. Kapının ardından yükselen adım sesleriyle beraber geriye doğru adımlayıp çoktan başka bir kata gitmiş olan asansörü çağırmak ve buradan son hızla uzaklaşmak istedi.

Ama hareket edemedi.

Bilinmeyen bir numara onu aradığında telefonu cevaplamaya korkan Kim Taehyung, Jeon Jungkook'un kendisini doğduğuna pişman etmesini bekledi.

Adımlar durdu, kapının ardındaki her kimdiyse delikten Taehyung'u gözetlemiş olmalıydı çünkü kapının açılması birkaç saniye sürmüştü. Fotoğraftaki genç kadındı bu. Madeline Albert.

"Merhaba?" dedi soru soran, şüpheli bir ses tonuyla.

"Merhaba," diye karşılık verdi Taehyung ve kekelemediği için kendini tebrik etti içten içe. "Apartmana yeni taşındım da... Güvenlik görevlisi bu dairede Korece bilen birinin yaşadığını söyledi, İngilizcem pek iyi değil..."

Genç kadın onu baştan aşağı süzdü, gördüğü şeyi beğenmiş gibi havalandı tek kaşı ama tedbiri yine de elden bırakmadı. Hadi, diye düşündü Taehyung. Sevgilini çağır ve bana yardımcı olmasını söyle. Hadi!

"Üzgünüm," dedi Maddie dudaklarını büzerek ama aslında üzgün olmadığı öylesine barizdi ki... "Yanlış söylemişler. Korece bilmiyorum."

"Tek mi yaşıyorsun?" diye sordu, bir gramer hatası yaptığına emindi ama bunun hakkında düşünmeye fırsatı olmamıştı çünkü genç kadın konuşmanın bu yöne kaymasından hoşlanmamış gibi kaşlarını çatmış ve "Bu evde Korece bilen yok." diyerek kapıyı Taehyung'un yüzüne çarpmıştı.  

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro