Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

10; kapı onda kilitlenir

 Cardiff'teki randevularının üzerinden birkaç hafta geçmişken o sabah pansiyonun zemin katındaki yemek odasında hep birlikte kahvaltı yapıyorlar, George'un ayrılışının ardından aralarına yeni katılan David'in yaptığı şakaya gülüyorlardı ki, Taehyung'un masanın üzerine bıraktığı telefonu çalmaya başladı. Genç adam ekranda gördüğü Bay Jeon yazısını Jungkook'un görmesine fırsat bırakmadan telefonunu alarak oturdukları masadan panik içinde ayaklanmış, "Açmam gerekiyor." diyerek dışarı koşmuştu.

"Bay Jeon?" diyerek yanıtladı aramayı, arkasından kimsenin gelmediğine emin olmak istercesine omzunun üzerinden geriye bakarken. Sahile çıkmıştı, eli ayağı birbirine dolaşırken ne yapacağını bilemeden kumun üzerine bağdaş kurdu.

"Taehyung, oğlum?" dedi hattın diğer ucundaki adam. "Uyandırmadım, değil mi? Saati hesaplamalarını istedim ama..."

"Ah, hayır, Bay Jeon," diye yanıtladı Taehyung, adamın sesindeki yorgun ton moralini bozmuş, omuzlarının çökmesine yol açmıştı. "Kahvaltı yapıyorduk."

Kullandığı çoğul kişi ekiyle hatta birkaç saniyelik bir sessizlik çökmüş, sonraki an Bay Jeon iç geçirmişti. "Gelmek istemiyor, değil mi?" diye sordu.

Taehyung bu soruyu nasıl cevaplayacağını bilemedi. Jungkook'un gelmek istemeyeceğini düşünüyordu ama konuyu genç adama henüz açamamıştı. Muhabbet ederlerken ne zaman baba kelimesi geçse (ki özel olarak Jungkook'un babası olmasına gerek yoktu, Taehyung'un veya Rita'nın babası da buna dahildi) Jungkook'un yüzünü garip bir ifade kaplıyor ve Taehyung bu ifadeyi yalnızca iki duygunun karışımıyla açıklayabiliyordu: üzüntü ve öfke. Bay Jeon, Jungkook'a ne yapmıştı, Taehyung'un bu konu hakkında hiçbir fikri yoktu ama Jungkook'un ilk günkü gibi kızgın olup üzüldüğü gözünden asla kaçmamıştı.

"Sen dönüyor musun?" diye sordu Bay Jeon, sessizlikten rahatsız olarak.

Taehyung'un görüşü karardı, başından aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Bay Jeon'un isteği üzerine Bay Jeon'un maddi imkanlarıyla geldiği bu yerden eli boş dönmek. Eski hayatına, babasına ve Seokjin-ie hyung'una, boyayıp sattığı tuvallere dönmek.

Jungkook'un olmadığı hayatına dönmek.

"Hayır." Sesi panik doluydu, parası ve buradaki hayatı elinden alınacaktı ama Taehyung'un hayır deme sebebi bunlar değildi. Hayır, demişti, çünkü Jungkook elinden alınacaktı. Arkadaşı Jungkook. Flörtü Jungkook. Sabahları birlikte koşmaya alıştığı, haftada iki üç kere birlikte resim çizdiği Jungkook. Daha ikinci randevularına çıkıp da fotoğraf çekimi yapamadığı Jungkook. Taehyung evet, dediği takdirde arkasında bir enkazdan farksız halde yere çökeceğini bildiği Jungkook.

Kuşun sırtında şövalye zırhıyla bulutların üstünden ve altından birlikte uçtuğu Jungkook.

"Hayır," diye tekrarladı, bu sefer sesi titremiyordu. Derin bir nefes aldı. "Jungkook'u Kore'ye getireceğim, Bay Jeon."

Onun kararlı tavrı karşısında Bay Jeon'un dudakları dünyanın diğer ucunda kıvrılmıştı. "Teşekkür ederim." dedi yaşlı adam, duygulu bir sesle. Birazdan ağlamaya başlayacaktı.

"Ne zaman bilmiyorum, ama oğlunuzu size getireceğim Bay Jeon." diye devam etti Taehyung ve içinden ekledi: sizin için değil ama, kendim için.

Kim Taehyung bu saatten sonra Jeon Jungkook olmadan yapamazdı. Genç adamı henüz bir aydır tanıyordu ama yapamayacağını biliyordu. Onu sürekli özleyeceğini, Jungkook'un rüzgarda uçuşan uzun saçlarının yumuşaklığını, güneşin piercing'inden yansıyıp gözünü alışını ve diğer birçok şeyi. İstediği şeyi çizemeyince büzülen dudakları, sabah koşarlarken Taehyung'u geçince aynı dudaklara yayılan kendini beğenmiş gülümsemeyi, Taehyung sırnaşık kedi moduna geçince koltukta yayılarak onu kollarına çekişini...

Bay Jeon yeniden teşekkür etmiş ve arama sonlanmıştı. O sırada Taehyung arka tarafından gelen seslerle merak içinde başını çevirmiş ve pansiyonun bahçesinde telefonla konuşan Rita'yı görmüştü. Genç kadın şimdi susmuş, bahçede bir sağa bir sola yürürken hattın diğer ucunda konuşan kişiyi dinliyordu. Telefonu tutmayan eli dudaklarındaydı, başparmağını dişlerinin arasına almıştı ve oldukça üzgün görünüyordu. Taehyung endişeyle bedenini oturduğu yerde onun olduğu yöne çevirmeye çalıştı, bir yanı gidip genç kadını teselli etmek istiyor, bir yanıysa özel hayatına saygı duyması gerektiğini fısıldayarak hareketlerini kısıtlıyordu. Rita yanına gelip de Taehyung Bay Jeon'la konuşurken onu rahatsız etmemişti sonuçta.

Tam o sırada Rita Taehyung'un kendisi hakkında düşündüğünü biliyormuş gibi bakışlarını kumsal tarafına çevirmiş ve genç adamın artık telefonla konuşmayıp merakla kendisini izlediğini görünce oturduğu yere doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Taehyung kocaman açtığı gözleriyle onu izledi, Jungkook ve David yemek masasında yalnız kalmıştı ve ikisinin de endişelendiğini tahmin ediyordu.

Rita Taehyung'un heman dibine tıpkı onun gibi bağdaş kurarak oturdu ve boştaki elini beklemeden Taehyung'un bacağındaki ellerinin arasına bıraktı, Taehyung da mesajı almış ve genç kadının elini destek verircesine tutmuştu, Rita'nın alt dudağı titriyordu. Hattın diğer ucunda bir kadın olduğunu çıkarmıştı Taehyung ama kullanılan kelimeleri seçemiyordu.

Rita en sonunda gözlerini yumarak derin bir nefes almış ve "Tamam." demişti. "Tamam, geliyorum."

Kullandığı kelime Taehyung'un içinde bir şeyleri kırdı.

Rita pansiyondan ayrılıyordu.

Telefonu kumun üzerine bırakıp boşalan eliyle gözlerini kurulamaya başladı Rita. "Annem."

"Bir sorun mu var?"

"Ameliyat olacakmış." İç geçirdi. "Diğer çocukları bakmak istememiş, beni çağırıyor."

Taehyung bir şey diyemedi. Kendi annesi şeytanın çocuğuyda ama Taehyung herkesin annesinin aynı olmadığını biliyordu, Seokjin-ie hyung'unun annesi buna en güzel örnekti. Şimdi Rita'nın böyle nefret dolu konuşması bu yüzden Taehyung'un garibine gitmişti. Annesi kötü biriyse Rita gitmezdi, Taehyung bunu kendinden biliyordu. Jungkook babası kötü biri olmadığı halde hasta adamın telefonlarını açmıyordu, herkesin başına gelenlere verdiği tepki farklıydı. "Annen nasıl biri?" diye sordu Taehyung çekinerek.

Jungkook'un yanlarına geldiğini fark etmemişti. En küçükleri şimdi ikisinin arasında ama arkasında kalacak şekilde kumlara oturmuş, başını Rita'nın omzuna yaslayarak ikilinin muhabbetini dinliyordu, kendisini gören Taehyung'a burukça gülümsedi.

"Annem sekiz yaşındayken beni yetimhaneye bırakıp evlenmeye giden biri." dedi Rita kısaca.

Taehyung duyduklarına inanamıyordu. Kendi annesi en azından Taehyung'u babasına bırakmıştı. "Yıllar sonra beni buldu. Tanımadığım kardeşlerimden biri hastaymış, benden birkaç şey istemişlerdi." Jungkook'un konuyu tamamen bilmediğini hatırlayınca başını çevirip ona baktı. "Kookie, ben Amerika'ya dönüyorum."

Bakışlarının titremesi dışında Jungkook hiçbir fiziksel tepki vermedi.

"Rita." Taehyung konuşunca diğer ikilinin bakışları ona dönmüştü. "Gitme. O kadın seni hak etmiyor."

"Biliyorum, biliyorum..." diye karşılık verdi Rita burnunu çekerek. "Ama gitmek zorundayım. Belki bir gün size sebebini anlatırım." Derin bir nefes alıp Taehyung'un ellerini bıraktı ve ayaklanıp poposuna yapışan kumları silkeledi. "Gidip uçak bileti bakacağım. Toparlanmam da lazım. Akşam birlikte bir şeyler yapar mıyız?"

"Yaparız." dedi Jungkook.

Rita burukça gülümseyip pansiyona doğru yürümeye başladı, arkasında iki üzgün genç bıraktığının farkında değildi. Jungkook oturduğu yeri değiştirip Taehyung'un tam yanına geldi ve Taehyung Rita'nın gidişini izlemeye devam ederken bakışlarını denize dikti.

"Ben gitmezdim." dedi Taehyung bir anda. Jungkook ona baktı, Taehyung'un dudakları büzülmüştü. "Benim biyolojik annem beni çağırsaydı, gitmezdim."

"Biliyorum." diye karşılık verdi Jungkook. Taehyung'un kötü bir insan olmadığını biliyordu ama aynı zamanda Taehyung'un kendisi gibi olduğunu da biliyordu. Jungkook da gitmezdi.

"Ameliyat olmayı bırak, ölecek olsa, acısından yerlerde sürünecek olsa dahi gitmezdim." diye devam etti.

"Biliyorum." diye tekrarladı Jungkook. "Eee? Bugün ne çiziyoruz?"

**

"Patlayacakmışım gibi hissediyorum, hyung," dedi Taehyung ağlayarak. "Bugün o kadar çok şey oldu ki, kafayı yiyeceğim!"

"Yah, sakin ol, dur..." Seokjin'in sesi oldukça uykulu geliyordu ama Taehyung'da şu an saat farkını hatırlayacak hal yoktu. "Bir yanda ölüm döşeğindeki Bay Jeon, bir yanda Kore'ye dönmeye ikna edemediğim Jungkook."

"Konuştun mu?" diye sordu yaşça büyük olan şaşırarak.

"Hayır, hayır ama..." Hıçkırıklarını kontrol altına almaya çalıştı.

"Taehyung?"

"Konuşmak istemiyorum!" diye haykırdı en sonunda. "Ben kendi anneme gitmezdim, Jungkook'tan babasına gitmesini nasıl isterim?"

"Taehyung, kapat çeneni." Seokjin'in dünyanın diğer ucunda kaşlarını çattığına yemin edebilirdi, anında hyung'unun sözünü dinlemiş ve kırmızı dudaklarını sıkıca birbirine bastırmıştı. Bazen böyle oluyordu. Her zaman değil ama, bazen böyle oluyordu. Başkasının gülerek atlatacağı şeyler Taehyung'un başına geliyordu ve Taehyung atmosferde soluyacak oksijen bulamıyordu ve her şeyi aynı anda düşünüyordu ama aslında düşünemiyordu e doğal olarak karar veremiyordu sonra karar veremeyince hareket edemiyordu ve hiçbir şey duymuyordu ve boğazını sıkan eller vardı şimdi her şey çok hızlı gelişiyordu bir de-

Seokjin-ie hyung'unun "Nefes al." dediğini duydu. "Kim Taehyung? Nefes al, küçüğüm."

"Dayanamıyorum." diye fısıldadı.

"Taehyung, senin annen kötü biri. Anne kelimesini bile hak etmeyen biri." dedi Seokjin. "Bay Jeon'un oğluna ne yaptığını bilmiyoruz ama şimdi pişman olduğunu biliyoruz. Değil mi? Sana karşı iyi olduğunu biliyoruz, seni okuttuğunu, babana ve sana yardım ettiğini biliyoruz."

"Biliyoruz..."

"Annen asla pişman olmadı Taehyung." dedi Seokjin üzülerek. "Özür dilerim. Ama annen asla pişman olmadı. Pişman oldum, diye yalan söyledi sadece. Annenle Bay Jeon'u; kendinle Jungkook'u bir tutma."

Taehyung derin bir nefes aldı.

"Bay Jeon en azından ölmeden önce oğlunu görüp ondan özür dilemeyi hak ediyor." dedi Seokjin son kez. "Anlaştık mı?"

Taehyung Seokjin'in göremeyeceğini unutup başını sallayarak onayladı onun söylediklerini. Hatta birkaç saniyeliğine, iki tarafı da rahatsız etmeyen bir sessizlik çöktü. Seokjin Taehyung'un nasıl da panik olduğunu, korktuğunu biliyordu. Bu sessizliği ona hediye etmişti ama Taehyung yeniden konuşmak için fazla beklememişti.

"Jungkook'tan hoşlanıyorum."

Yeni bir sessizlik. Seokjin'in nefesini tutuşu. Taehyung'un sertçe yutkunuşu.

"Hyung," diye fısıldadı. "Çok hoşlanıyorum."

"Taehyung..."

"Bay Jeon'un küçük oğlu Jeon Jungkook'tan değil," diye devam etti Taehyung. "Her sabah birlikte koştuğum, her hafta birlikte resim çizdiğim, ona resmi öğretip ondan film ve fotoğrafçılığı öğrendiğim Jungkook'tan hoşlanıyorum."

Birkaç saat sonra pansiyonun kapısından çıkıp kumsalda yanan ateşin etrafına kurulan arkadaşlarının yanına yürürken Taehyung düşünmeye ve Seokjin'e söylediklerine yeni yeni şeyler eklemeye devam ediyordu. Artık saçları omuzlarını geçen Jungkook'tan hoşlanıyorum. Kollarındaki resimlerden hoşlanıyorum, benim avcuma resim çizerken parmağının dokunduğu yerdeki karıncalanmadan hoşlanıyorum. Geçen gün kasabaya gittiğinde bana sosisli ekmek getirmesinden hoşlanıyorum. Bazı geceler bana yeni bulduğu bir şarkının linkini yollayan bu genç adamdan hoşlanıyorum. Tanrı şahidim, çok ama çok hoşlanıyorum. Beni gördü, omzunun üzerinden pansiyonun kapısına bakıyordu. Beni mi bekliyordu? Beni görünce parlayan gözlerinden hoşlanıyorum.

Yanına oturup gözlerine bakarken burukça gülümsedi, neyse ki son cümleyi sesli düşünmemişti: Jungkook, senden çok hoşlanıyorum.

"Kookie?" Gruptan birisi seslendiğinde Taehyung ve Jungkook'un bakışması bölünmüş, Jungkook Taehyung'un buna ihtiyacı olduğunu biliyormuş gibi elini avuçlarının içine bırakırken kendisine seslenen kişiye dönmüştü. "Hm?"

"Petunia'dan izin alsan?" diye sordu arkadaşları. "Bugün kapıyı onda kilitlemese?"

Taehyung parmaklarını onunkilere kenetlerken Jungkook iç geçirmişti. "Geçen noel pansiyonda sadece ben vardım ve Petunia yeğenlerinde kalmaya giderken kapıyı üzerime kilitledi." diye karşılık verdi Jungkook. "Kapı onda kilitlenir."

Saat sekizi geçtiği için herkes hayal kırıklığı dolu sesler çıkardı, Jungkook bir an için Rita'nın olduğu tarafa bakmış ve pes edercesine ayaklanmıştı. Taehyung'un eli bacaklarına düştü. "Dua et seni seviyorum." dedi Jungkook parmağını Rita'nın olduğu yöne sallayarak, oyuncu bir tavırla. Rita kocaman gülümsedi. "Geliyorum şimdi." Pansiyona gitmeden önce parmaklarını Taehyung'un saçlarının içinden geçirdi.

Jungkook Petunia'yla konuşmaya gitmişken ortamda Rita'ya keşke gitmeseydin, gibi cümleler yağıyordu ama Rita ailevi bir mesele olduğunu söylediği için kimse üsteleyemiyordu. Uçağı yarın, öğleden sonraydı. "Birkaç ay daha kalacaktım, yazı burada geçirmek istiyordum."

"Yazın burası çok güzel oluyor," diye onayladı her sene mayıs ayında buraya gelen Stefan. Çaprazladığı bacaklarına bir gitar yaslıydı.

"Neyse ki hava bugün güzel." dedi Rita. "Kookie'nin ateş başında şarkı söylediğini duymadan gitseydim üzüntüden ölürdüm."

Jungkook birkaç dakika içinde pes edercesine geri dönmüştü. Elini beline koyup Petunia'nın taklidini yaptı. "Kapı onda kilitlenir, şekerim."

"Of ya!"

"Saat ona kadar buradayız, sonra içeride devam ederiz." dedi birisi. "Hadi Kookie!"

"Ne?"

"Şarkı! Şarkı! Şarkı!" Hepsi bir ağızdan el çırparak konuşunca Jungkook utanarak Taehyung'un yanındaki yerine geri çökmüştü. Başını Taehyung'un gülüşüyle sarsılan gövdesine sakladı ve diğer herkesin kahkahalarla gülmesine yol açtı.

Ertesi gün Rita'yı uğurlarlarken Taehyung ve genç kadın ağlıyor, Jungkook'sa düz bir yüz ifadesiyle onların vedalaşmasını izliyordu. "Her şey için çok teşekkür ederim," dedi Rita.

"Bir daha görüşmeyecekmişiz gibi konuşma." dedi Taehyung dudaklarını büzerek.

"TaeTae..." Rita burukça gülümsedi.

"Freud'u haklı çıkaramam Rita..." Rita onun söylediğine gülerken Taehyung onun yanaklarını avuçlamış, gözyaşlarını silmişti. "Araşırız, tamam mı? Canını sıkma."

"Tamam..."

Rita'nın bavullarını taksiye yükleyen Jungkook yanlarına geri dönmüştü. "Hadi, Rita."

Rita Taehyung'un yanağını öpüp Jungkook'a dönmüş, küçük olanın beklemeden ona sarılmasına izin vermişti. "Kookie, ben seni bırakmıyorum." dedi Rita iç geçirerek.

"Biliyorum." diye karşılık verdi Jungkook, Taehyung onun yalan söylediğini fark etti.

"Seni çok seviyorum."

"Ben de seni." Jungkook en sonunda kucaklaşmalarını bölüp genç kadını taksiye sürükledi.

Artık yalan söyleyip söylemediğini bile ayırt edebiliyorum, diye düşündü Taehyung, Jungkook kasabaya giden yolda uzaklaşan taksiye el sallarken. Araç gözden kaybolunca çöken omuzları ve aşağı sarkan dudaklarıyla bedenini Taehyung'a çevirdi.

Taehyung kendisine uzanan kolları geri çevirmedi. Nasıl çevirirdi? Jungkook'un ellerini tutup genç adamı sıkı bir kucaklamaya çekti, kollarını beline sardı.

Ben o taksiye binip de seni arkamda başkasının kollarına bırakamam, diye düşündü parmakları Jungkook'un saçlarına tırmanırken. Jeon Jungkook, ben senden çok hoşlanıyorum. 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro