1; 곰돌이
"Taehyung-ssi?" İsmini duymasıyla beraber oturduğu koltuktan kalkmış ve bekleme odasının kapısına doğru yürümeye başlamıştı. "Bay Jeon sizi odasında bekliyor."
Şirkete geleli iki saate yakın oluyordu, geldiğinde Bay Jeon'un büyük oğluyla görüşmesi gerekiyordu ancak oğlu babasının hastalığı sebebiyle şirket işleriyle oldukça yakından ilgilenmeye başlamış ve bunun getirisi olan toplantılardan birine girmişti; Taehyung'u daha yeni çağırıyordu yanına.
Kapıyı tıklattı, içeriden kendisine seslenilmesini bekledi ve beklediği şeyi duyunca da boğazını temizleyerek içeriye girdi. Dev masanın ardındaki dönen koltukta oturan kendi yaşlarındaki yakışıklı adam kaldırdığı kaşlarıyla onu baştan aşağı süzmüş ve en sonunda da masanın Taehyung tarafındaki koltuklardan birini işaret etmişti. "Geç bakalım."
Çantasının askısını sıkıca tutup işaret edilen koltuğa çöktü Taehyung gergince. Kendi yaşında insanlar şirket yönetiyordu, Taehyung'sa üniversiteyi daha yeni bitirmiş bir işsizdi. "Merhaba, Bay-"
"Junghyun."
Yutkundu. "Junghyun-ssi. Kardeşiniz hakkında bilgi alabilmem için beni size yönlendirdiler."
Masanın ardındaki adam burukça gülümsedi. Bakışları birkaç saniyeliğine de olsa odanın dev penceresine yönelmiş ve Taehyung'u karşılıksız bırakmıştı. Taehyung da ne kadar ciddi olduğunu kanıtlamak istercesine çantasından not defteri ile kalemini çıkarıp karşı taraftan bir yanıt beklemeye devam etti.
"Jungkook'u getiremezsin." dedi adam en sonunda, derin bir nefes alıp Taehyung'a üzgünce bakmadan hemen önce. "İmkanı yok."
"Denemeden bilemeyiz, değil mi?" diye sordu Taehyung gergince, ortamı az da olsa yumuşatma umuduyla.
"İsmin neydi?"
"Kim Taehyung."
"Taehyung-ssi," dedi Junghyun bu sefer. "Jungkook'u getiremezsin. Çoktan kendine kurduğu bir düzeni, memnun olduğu bir hayatı var."
Taehyung iç geçirdi. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmaya yeltendi ama geçen hafta kestirdiğini hatırlayınca alışkanlıkla havalanan eli not defterinin üzerine düştü. Alışkanlıklar zor geçiyordu, kurulu düzenler zor bozuluyordu. Bazen insan, sırf babası uğruna sevdiği şeylerden vazgeçmek zorunda kalıyordu ama günün sonunda kendini buruk bir mutlulukla gülümsemekten alıkoyamıyordu.
Not defterini ve kalemini masanın üzerine bırakıp oturduğu koltukta bedenini biraz daha çevirdi Junghyun'a doğru, o iri gözlerini kararlılıkla dikti karşısındaki adamın gözlerine. "Babanız için denemek zorundayım." dedi o derinden gelen yumuşak sesiyle. "Babanız sayesinde bugün olduğum adamım ben. Oğlunu bulup getirmemi istedi, hayatımda böylesine iz bırakan bir adamın benden şimdiye kadar istediği tek şeyi nasıl geri çeviririm?"
**
"Hyung!" Kapıdan giren arkadaşına el sallayarak dikkatini çekmeye çalıştı ve meraklı bakışlar üzerine konunca da genişçe, dikdörtgen şeklinde sundu gülümsemesini. Kim Seokjin irislerine dolan şaşkınlık mürekkebiyle geldi Taehyung'un oturduğu masaya. "Taehyung-ah?"
"Çok acıkmıştım, yemekleri söyledim-"
"Saçlarına ne oldu?" diye sordu Seokjin karşısındaki sandalyeye oturarak. "Ne güzel uzatmıştın!"
"Sıkıldım," diyerek yalan söyledi omuzlarını silkerken, hemen ardından da bakışlarını masanın üzerindeki menüye indirdi. "Sana da jajangmyeon söyledim."
"Görüşmen nasıl geçti?" diye sordu Seokjin, deri ceketinin üst ceplerini kurcalarken. En sonunda sigara paketini çıkarıp masaya bırakmış ve bu sefer de çakmağını bulmaya girişmişti. Taehyung duyduğu soruyla beraber iç geçirerek hyung'unun masaya bıraktığı kutudan bir sigara alıp parmaklarının arasına sıkıştırdı. "Bir şeyler öğrenebildin mi?"
"Hayır." Seokjin çakmağını bulunca sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip yakabilmek için hyung'unun eline doğru eğilmişti. İlk nefesi dışarı verip konuşmaya devam etti. "Büyük oğlu yardımcı olamayacağını söyledi ve küçüğün yerini onun dışında kimse bilmiyor."
Dumanı üflerken çenesini hafifçe kaldırıp sırtını sandalyesine yaslamıştı Seokjin. "O zaman küçüğün arası abisiyle iyi olmalı."
"İşin garip yanı, abinin arası da babayla iyi? Neden yardımcı olmuyor ki?" Dirseğini masaya, çenesini de eline yasladı. "Bay Jeon'u hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum."
"Neden kaçıp gitmiş, biliyor musun?"
"Hayır."
Yemekleri gelene kadar ikisinden de ses çıkmadı, sadece gün batımını izleyerek sigaralarını içmeye devam ettiler. Garson tabaklarını ve mezelerini getirip yanlarından ayrıldığında Seokjin Taehyung'a babasının nasıl olduğunu sormuş ve konu Jeon ailesinden ayrılıp tamamen kendi hayatlarına yönelmişti. Saatler geçti, masanın üzerindeki kül tablası doldu taştı.
Taehyung'un telefonunun ekranı bilinmeyen bir numarayla aydınlandığında, Seokjin ikinci kahvesini içiyordu. "Açmamı ister misin?"
Taehyung yutkundu, tanımadığı numaralardan gelen aramaları yanıtlayamamak gibi saçma bir korkuya ciddi anlamda ev sahipliği yapıyordu yüreği, bu sıkıntı son birkaç yıldır peşini bırakmıyordu. "Lütfen."
Seokjin telefonu tel hamlede eline alıp yanıtlayarak kulağına götürmüştü. "Alo?"
Taehyung korku dolu iri gözleriyle Seokjin'e bakıyor ve kötü haberi duymayı bekliyordu. Sırf bu korkusu yüzünden zil sesini rahatlatıcı, sakin bir şarkı seçmiş ve kaygı dolu kafasını boşaltabilmeyi dilemişti.
"Bir saniye," Seokjin bir anda telefonu kendisine uzattığında Taehyung korkuyla geriledi. "Korkma," diye fısıldadı Seokjin elini telefonun mikrofon kısmına yaslarken. "Jeon Junghyun arıyor."
"Ne?"
"Seninle konuşmak istiyormuş." Cihazı Taehyung'un parmaklarının arasına tutuşturup ayağa kalkmasını işaret etti. "Sessiz bir yere geç."
Heyecanla ayaklanıp elinde telefonla birlikte kafenin bahçe kısmından çıktı. "Junghyun-ssi?"
"Jungkook Londra'da."
Duyduğu şeyle birlikte adım atmayı kesmiş ve olduğu yerde kalakalmıştı. Bay Jeon ondan oğlunu bulup getirmesini istediğinde Taehyung çocuğun Busan'da olduğunu falan düşünmüştü, hayal edebildiği en uzak yer Jeju adasıydı. "Kız arkadaşıyla birlikte yaşıyor, ona her ay ben para yolluyorum."
Bay Jeon'un dileğini gerçekleştirmek istiyordu ama parası yokken bunu nasıl başaracaktı ki? Londra elini kolunu sallayarak gidebileceği bir yer değildi. Pasaport, vize, uçak biletleri... Bay Jeon'un ömrü yetecek miydi Taehyung'un başarısını görmeye? Düşünce buz kesmesini sağladı, gözleri doluyordu. Bu hafta yalnızca üç resim satabilmişti, Londra'ya nasıl giderdi?
"Yarın şirkete uğra, bütün prosedürleri halledelim." diye devam etti Jeon Junghyun hattın diğer ucunda. "Başaramayacağını biliyorum ama en azından babam denediğini görmüş olur."
"Junghyun-ssi! Bekleyin-" Gözlerini sıkıca yumup derin bir nefes aldı. "Neden imkansız olduğunu düşünüyorsunuz? Hangi evlat babası böyle bir durumdayken onu geri çevirir?"
"Babam için gittiğini söyle ve seni aynı saniye içinde doğduğuna pişman etsin," dedi Junghyun gülerek. "İyi geceler, Taehyung-ssi."
**
"Ben geldim." Ayakkabılarını çıkarıp terliklerini giyinmiş ve kapıyı arkasından kapatmıştı. "Geç kaldığım için üzgünüm."
"Sigara kokuyorsun." dedi babası onaylamaz bir tavırla, Taehyung mahcupça gülümseyip onun karşısındaki koltuğa attı bedenini. "Yoruldun mu?"
"Bay Jeon'un büyük oğluyla görüştüm bugün, biraz zahmetliydi."
"Sonuç?" diye sordu babası ilgiyle. "Bilgi alabildin mi?"
"Çocuk Londra'da." Elini yine saçlarına atmış ve artık uzun olmadıklarını hatırlayınca da üzgünce iç geçirmişti. "Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok."
Babası burukça gülümseyip kollarını açtı. "Taehyung-ie, gel buraya." Babasının cümlesi biter bitmez Taehyung kendini onun oturduğu üçlü koltuğa adeta fırlatmış ve başını da babasının dizlerine koymuştu. Babası onu sıkıca kucakladı ve "Saçlarını niye kestin sanki?" diye azarlamıştı, parmakları geçen haftaya kadar oğlunun buklelerinde dolaşmaya alışmıştı çünkü.
Alışkanlıklar...
Taehyung babasını mutlu görmeye alışmıştı, onu ayna karşısında saçları döküldüğü için ağlarken görmeye dayanamamıştı.
"Bay Jeon'un son isteği bu, doktorlar bu yılı bitiremeyebileceğini söylüyor." derken sesi titremişti, gözleri dolmaya başlıyordu. "Ona çok üzülüyorum ve oğluna da daha tanımadan sinirliyim."
"Anlaşamadıkları bir şey olmuş olmalı."
Uzandığı yerde dönerek bakışlarını babasına çevirdi, babası şimdi onun alnını pat patlayarak seviyordu. Kendisininkinin kopyası olan koca burnuna burukça gülümsedi. "Kız arkadaşıyla kaçmış."
"Kız konusunda anlaşamadılar demek ki," dedi babası gülerek, Taehyung da dayanamayıp onun şakasına gülümsemişti. "Şimdi ne olacak?"
"Büyük oğlu beni yeniden şirkete çağırdı, yarın gideceğim." İç geçirdi. "Londra'ya nasıl giderim? Pasaportum bile yok."
"Taehyung, Bay Jeon şimdiye kadar senden, senin için yaptıkları karşılığında bir kuruş bile almadı." diye hatırlattı babası işaret parmağını Taehyung'un çenesine yaslayarak. "Mutlaka bir şeyler düşünmüştür."
"Umarım." Esneyerek kalktı uzandığı yerden. "Ben uyuyacağım. Sabah erken kalkmam lazım." Tam koltuktan kalkıyordu ki babası onun suratını yakalayıp kendine çekmiş ve dudaklarını yapış yapış, sulu bir öpücük için Taehyung'un yanağına gömmüştü. "Baba!" diye ciyakladı Taehyung. Yanağını elinin tersiyle silerek odasına yürürken de kıçına isabet eden terlikle ufladı.
Babası sadece güldü, Taehyung küçükken iyi geceler öpücüğü almadan uyuyamazdı. "İyi geceler, ayıcık!"
Alışkanlıklar.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro