31
minho eğilirken yorgunca bir nefes verdi, vücudunun daha rahat hareket etmesi için eklemlerini esnetti.
alnında küçük ter damlacıkları belirirken saçlarının ucunda birikiyorlardı. zorla bir başka nefes verirken bir elini nemli saçlarına daldırdı.
herkesin koreografisini izleyen dans eğitmeni stüdyodan çıkmak üzereydi. bazı öğrenciler gitmişlerdi bile. geri kalanlar ise oldukça zor hareketleri olan danslarını tamamladıkları için birbirlerini tebrik ediyorlardı.
minho bir kez daha keskin bir nefes alınca nefesi ciğerlerine battı, sonunda ayaklarının üzerinde dikildiğinde hafifçe başının döndüğünü hissetti.
omzunda bir elin varlığını hissettiğinde minho arkasına döndü ve kızarık çilli yanaklarla ve bir çift parlayan yuvarlak gözlerle yüz yüze geldi.
"al," dedi felix ve kendisine bir şişe soğuk su uzattı, "kendi şişeni getirmeyi unuttun sanırım."
felix küçük bir kahkaha atınca minho'nun kalbi teklemişti "e-evet. teşekkür ederim..."
felix sırıttı, minho'dan çok daha sakin nefes alıyor gibi görünüyordu ve aniden minho gözden kaybolmak istedi. kendisi muhtemelen berbat halde görünüyordu, saçları dağılmış, yanakları aşırı olgunlaşmış domates gibiydi ve avusturalyalı çocuğa onu böyle bir halde yakaladığı için acımıştı.
"sen iyi misin? koreografi biraz zordu." felix tekrar kahkaha atınca minho duyduğu sesle göğsünün sıkıştığını hissetti.
"evet iyiyim." minho başıyla onaylarken sırıttı. "sadece... yurt odama gidip duş almam lazım. sonrasında bir şeyim kalmaz."
"bir şeyler de ye, olur mu?" diye emir verdi felix nazikçe ve hafifçe minho'nun kolunu sıvazladı. dokunuşu tenini yakarken kalp atışları daha da hızlanmıştı. "öğlenden beri bir lokma yediğini görmedim."
felix'in yüzünde tamamen acıyan bir ifade belirmişti ve minho bundan nefret etmişti.
"yedim," dedi minho küçük bir yalan söyleyerek. "iyiyim ben."
felix'in kahverengi kaşları çatıldı. "...pekala. ben sadece... güzelce yemek yemeni istiyorum, tamam mı?"
"bana bebekmişim gibi davranıyorsun," dedi minho şakayla, kaburga kemikleri kırılıyormuş gibi hissetmesine rağmen kahkaha attı. "eğer unuttuysan ben senden büyüğüm."
"elbette öylesin hyung." felix ona gülümsedi ve bir anlığına minho sadece felix'in gülüşüne odaklanarak diğer tüm problemlerini göz ardı edebilecekmiş gibi hissetti.
"şimdi gitmem gerek minho. kırk dakika sonra bir dersim var o yüzden gidip üzerimi değiştirmem lazım," dedi felix. minho ona su şişesini uzattığında felix başını salladı. "sende kalsın hyung. bende çok var. neyse, sonra görüşürüz."
"olur," dedi minho ve kısa süre içinde felix gitmişti. bir parçası yabancı çocuğun kalmasını dilemişti ama o parçasını görmezden gelerek kendi yurt odasına geri dönmeye odaklandı.
o öğleden sonra hayal kırıklığına uğramak için çok yorgun hissediyordu.
***
changbin✔️
changbin✔️: kanka, kapının önündeyim
changbin✔️: aç kapıyı
minho: niye burdasın
changbin✔️: sen ciddi misin?
changbin✔️: odana girmeme izin yok mu artık? bunu mu demek istiyorsun yani?
minho: off
minho: hayır tabii ki
minho: açacağım kapıyı, bekle
kısa süre sonra minho küçük yurt odasının kapısına doğru ilerledi ve kilidini açtı.
ve kapının ardında, elinde içinde yemeklerin göründüğü bir poşet tutarak gülümseyen bir changbin dikiliyordu.
"sana felix'in sayesinde yiyecek bir şeyler getirdim! benim sayemde de tabii ki," dedi changbin ve ardından minho'nun odasına girdi. minho başıyla onaylarken yiyecekten bahsettiği an gerilmişti.
"felix yapacak işleri olduğu için bir süre gelemeyeceğini söyledi ve seungmin de bir çocukla randevuya çıktı," diye devam etti changbin ve oturma odasının bir kısmını kaplayan küçük koltuğa oturdu.
"peki," dedi minho başıyla onaylayarak ve ardından kapıyı kapattı. changbin'e doğru döndü ve iç çekti. "pekala, ne getirdin?"
"en sevdiğin sokak yemeği var, acılı pirinç kekleri ve tavuk ve noodle var ve..." changbin büyük plastik poşetin içine göz attı ve gereğinden fazla dramatik bir tepki verdi, "uuu, biraz da içkimiz olabilir."
"uuu, çok ayıp," dedi minho gülerek ve changbin de ardından kahkaha attı.
"seungmin ve felix'in bizimle bu zevki yaşayamamaları çok üzücü ama bana ne," dedi changbin sırıtarak ve koltuğun yanındaki boş yerine vurdu. "en azından birbirimize sahibiz."
"yurda içki sokmamız yasak," dedi minho ama çoktan changbin'in yanına oturmuştu bile.
changbin de ona sırıtarak baktı. "olayın eğlenceli kısmı burası ama değil mi?"
"sanırım," dedi minho omuzlarını silkerek.
"bu arada ciddiyim, bunu iyi vakit geçirmen için aldım. seni üzgün görmekten nefret ediyorum," dedi changbin birkaç saniye sonra ve elini minho'nun bacağına koyarak onu rahatlatmak için hafifçe sıktırdı.
minho dudağını ısırırken elindeki kumandayla televizyonu açtı. "teşekkür ederim ama ben iyiyim."
changbin ona sadece baktı, muhtemelen ona bir gram bile inanmıyordu ama arkadaşının uğruna konuyu kapatmaya karar verdi.
ikisi de televizyon ekranındaki filme odaklanırken aynı zamanda abur cuburları da yemeye başlamışlardı. film komedi filmiydi ve ikisi de oldukça eğlenip gülüyorlardı.
minho hafifçe omuzlarının rahatladığı ve göğsünün hafiflediğini hissederken çok daha rahat bir halde gelmişti.
gece olup karanlık gökyüzünde yıldızlar belirdiğinde changbin ve minho plastik torbadaki dolu alkol şişelerini bitirmişlerdi.
minho içtiği her bir yudumla endişelerinin azaldığını hissederken artık daha fazla gülüyor, özellikle changbin'in harika şakalarına kahkahalar atıyordu.
"sana... sana bir şey söylemem gerek," dedi changbin aniden.
"tabii..." dedi minho başıyla onaylayarak, kafası iyice güzelleşmişti. içtiği alkolden yanakları yanıyor ve kendi bedenine yaslanmış changbin'le birlikte ortam daha da sıcaklaşmıştı. arkadaşının saçları boynunu gıdıklıyordu.
"aslında biraz garip," dedi changbin kıkırdayarak, fakat somurtuyordu. hafifçe minho'nun kolunu dürtünce minho eğilip arkadaşına baktı ve changbin gülümsedi. "ama... bana sarılmanı seviyorum."
"bu gerçekten garip. sen... sen tensel temastan nefret edersin normalde," dedi minho ve ardından hıçkırdı.
"biliyorum. ama... ama bana sarılmanı ve elimi tutmanı istiyorum. aslında sevmiyorum ama nefret de etmiyorum. offf," dedi changbin inleyerek, "böyle olmaktan nefret ediyorum."
ikisinin de deli gibi sarhoş olduğu gün gibi ortadaydı o yüzden minho arkadaşını çok da ciddiye almamıştı.
"vay canına... pekala..."
"ciddiyim minho," dedi changbin kıkırdayarak. "bence... çok tatlısın. şu kocaman gözleriyle masumca bakan yavru kediler gibi. uzuuun bir zamandır öyle olduğunu düşünüyorum."
minho gülümsedi ama o sırada sert bir ağrının başına saplandığını hissetti. "...peki."
"felix'ten hoşlandığın için bunun yanlış olduğunu biliyorum ama ben... ben senden hoşlanıyorum."
minho'nun başı zonklamaya başlarken neredeyse elindeki şişeyi düşürecekti.
"minho... i-iyi misin?" diye sordu changbin. minho'nun elinden şişeyi hızla alırken bakışları endişeliydi. yani, sarhoş bir insanın arkadaşı için ne kadar endişelenebilirse tabii.
minho başıyla onaylarken aniden iyice terlemeye başladığını hissetti. yurt odasının penceresinden dışarı baktı ve ardından tekrar arkadaşına döndü. "sanırım seungmin ve felix bu saatten sonra hiç gelmezler."
"evet, muhtemelen," dedi changbin gözlerini yere dikerek. "sanırım benim de bir an önce gitmemi istiyorsun."
"koltuk var. koltukta uyuyabilirsin," dedi minho şaka yaparak.
changbin koyu saçlı arkadaşına sırıtarak baktı. "tabii, olur."
changbin'in kolları boynuna sarılıp dudaklarını kendi dudaklarının üzerinde hissedince minho başının örümcek ağlarıyla olduğu yere bağlanmış gibi hissetmişti. şaşkınlıkla küçük bir ses çıkardı ama alkol yüzünden normalde vermesi gereken tepkiyi verememişti.
changbin'in yumuşak, pürüzsüz ve dolgun dudakları çok iyi hissettiriyordu ama yine de minho'nun içinde garip bir his vardı. fakat tüm o hisleri bir kenara atmıştı ve arkadaşının vücut sıcaklığına ve dokunuşlarına odaklanıp öpüşüne karşı vermişti.
minho sıcaklık haricinde başka hiçbir şey hissetmemişti ve başka bir yüz, çillerle dolu o yüz aklına gelir gelmez az daha ne yaptığını unutuyordu.
changbin'i daha derin öperken ellerini tişörtünün altına sokarak oldukça belirginleşmeye başlayan kaslarını hissetti, aynı zamanda alkol yüzünden yaptıklarının sonuçlarını düşünmediği için yaşayacağı sorunlardan bihaberdi.
changbin'leyken minho'nun mış gibi yapması kolaydı. o gece ona bu kadar cesaret veren şey belki alkoldü, belki de başkasından görmeyi istediği ilgi ve değeri changbin ona gösterdiği içindi. çünkü ertesi sabah yatağında erkenden uyandığında bildiği tek şey changbin yanında, örtünün altında çıplak bir halde kıvrılmış yatarken kendisinden son derece tiksinmiş hissediyor oluşuydu.
1 yeni mesaj: jisung
[jisung: orospu]
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro