⊹17⊹
"Bugünlük bu kadar, teşekkür ederiz Jeongguk." Güzel sanatlar fakültesinin divası profesör Park Sandara dersi bitirdiğini duyurduğunda onun için hazırlanmış koltukta verdiği poz yüzünden omuzları ağrıyan Jungkook yorgunlukla esnedi. Ders bittiği halde bazı bakışların hâlâ üzerinde gezindiğini hissedebiliyordu ama aldırış etmiyordu. Bu işten kazandığı paraya bakıyordu sadece.
Oturduğu yerden kalktı ve sınıfın giyinmek için kullandığı odasına girdi. Yaklaşık beş aydır çizim dersleri için nü modelliği yapıyordu. Tamamen resmi olduğu için yaptığı iş garip de karşılanmıyordu. Jungkook için ise aldığı paranın yanında artı kazançları vardı işin. Bunlardan biri de ayarladığı randevulardı. Tüm ders boyunca gözler üzerinde gezinir, ondan etkilenenler mutlaka yatma teklifiyle gelirdi. Tüm bu ilgiden memnundu.
İç çamaşırını giydikten sonra üzerine geçirdiği uzun, mavi renkli gömleğini iliklerken odaya birinin girdiğini hissetti. Omzunun üstünden arkasına baktı ve bir saat boyunca bakışlarını bir saniye olsun ondan çekmeyen çocuğu görünce gülümsedi.
Çocuk çekingen tavırlarıyla "Ben, eğer istersen müsait olduğun bir gün bir şeyler yapar mıyız diye sormaya gelmiştim." dediğinde çıplak ayaklarının parmak uçlarında ona doğru yürüdü ve tam karşısında durup çocuğu inceledi. Çekingenliğinin yanında çok tatlı bir yüzü de vardı. Gülümsemesi büyürken "Nasıl bir şeyler?" diye sordu.
Onun bu arsız tavırları çocuğun yutkunmasına neden olmuştu. Jungkook'un tahminine göre ya aynı yaştaydılar ya da çocuk kendisinden birkaç yaş büyüktü. Ama inkar edilmeyecek bir gerçek vardı ki çok da sevimliydi.
"Bir şeyler içebiliriz ya da yemeğe gidebiliriz." Elleri önce adını bile bilmediği çocuğun omuzlarına yerleşti, ardından boynuna dolanıp "Ya da..." diye kışkırtıcı ses tonuyla fısıldadı. "Önce sende bir şeyler içer, sonra da birbirimizi yeriz."
Nefes almayı bile unutan çocuk kendi tükürüğünde boğulmamak için zar zor yutkunmuştu. Elleri kararsızca Jungkook'un beline yerleşti. Uzun zamandır resmettiği bu bedene dokunmanın hayalini kuruyordu ve sonunda o bel tüm inceliğiyle avuçları arasındaydı.
"Ama istersen burada yapmayalım, hm?" Şapşala çevirdiği çocuğun yüz ifadesiyle oldukça eğlenen Jungkook birkaç adım geri giderek tutuşundan kurtulmuş, kenarda duran kot şortunu hızlıca bacaklarından geçirmişti. Son olarak uzun, ince kemeri oversize gömleğinin beline birkaç tur dolayıp tokasını taktı ve converselerini ayağına giyip tam anlamıyla hazır oldu. Hayran bakışları üzerinde hissetmeye devam ederken son olarak çantasını da omzuna aldı ve "Hadi." diye seslendi. "Burada konuşmayalım, kafeye gidelim."
Çocukla birlikte aslen depo görevi gören odadan çıktıklarında sınıf boştu. "Adın ne?" diye sordu aralarında garip bir atmosfer olmasın diye. Fazlasıyla sessiz ve çekingen görünüyordu, eğer Jungkook da pasif kalacak olursa iletişim kuramayacaklardı.
"Hanbin." Gülümsemesini yüzünden eksik etmeden "Ben de Jungkook. Tanıştığıma memnun oldum Hanbin." dedi. Güzel oynuyordu, normalde bu kadar etrafa enerji saçan bir tip değildi. Yine de karşısındaki kişiye iyi ayak uydurduğu gerçeğini kimse değiştiremezdi.
"Biliyorum, adını çok duyuyorum şu sıralar." Beraber fakülte binasından çıkıp kampüsün gözde kafesine doğru ilerlerlerken tam olarak neyden bahsedildiğini anlamadığı için "Resim bölümünde mi?" diye sormadan edemedi. Fakat aldığı cevap tüm bedeninin taş kesmesine neden olmuştu: "Bir profesöre aşık olduğunla ilgili dedikodular vardı."
Jungkook zamanın durduğunu ve bir an için tüm bakışların kendi üzerinde olduğunu hissetti. En çok korktuğu şeylerden biriydi aşağılayıcı bakışların hedefi olmak. Her gün birkaçıyla savaşır, sırf görünüşü ve yönelimi yüzünden onunla dalga geçen insanlara haddini bildirirdi ama üniversite gibi bir ortamda bunları tuhaf karşılayanların sayısı oldukça azdı.
Böyle bir durumda ise... Herkes hakkında konuşur, dedikodular kulaktan kulağa yayılırdı. Ve Jungkook hayal falan kurmuyordu. Sağında, solunda ne kadar insan varsa hepsi ona bakıp yanındakiyle fısıldaşıyordu. Kusma isteğini bastırmaya çalıştı. Midesi yanıyor, başı dönüyordu. Hanbin de ondaki bu tuhaflığı fark etmiş, yanlış bir şeyler söylediğini anlamıştı. Elini Jungkook'un omzuna koymaya çalışırken "Özür dilerim, hadsizlik ettim." demeye çalıştı fakat Jungkook geri kaçarak elinin havada kalmasına neden oldu.
Şu an en ufak bir temas, kendisine yönelik en ufak bir laf istemiyordu. Tüm bedeni titremeye başlamıştı. Yalan olduğunu, aslında aşk diye bir şeye inanmadığını kendi içinde biliyordu ama bunu hepsine açıklamak imkansızdı. Kimse inanmayacaktı ona. Dedikoduyu kim yaydıysa ona inanmayı tercih edeceklerdi.
Ve Jungkook bu dedikoduları kimin yaydığını tahmin edebiliyordu. Bir anda öfkeyle doldu. İşi gücü yoktu ve kendisiyle uğraşmak için böyle saçma şeyler yapıyordu. Gerçekten artık dayanamadığını hissetti. Öğleden sonra girmesi gereken dersleri boş verip hızla evin yolunu tutarken bir yandan da çantasını kurcalayarak telefonunu buldu.
Artık bu duruma bir dur demesi gerekiyordu.
🪞
Ayy sonunda yazabilmenin heyecanıyla çok kontrol edemeden paylaşacağım hatalarımı görmezden gelirseniz sevinirim. Biraz böyle beklemeler, aksaklıklar olabilir çünkü sık sık düzyazı gereken yerlere geldik.
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro