Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

7.Bölüm "Geçmiş Sarmalı"

13 Eylül 2016

Solgun bir surat. Elmacık kemikleri iyice çıkık, yanaklarında çukurlar çene kemiğine yapışmış gibi. Çirkin değil ama fazla zayıf, saçlarının sarısı solmuş zavallı. Gözlerinin yeşilini çalmışlar, kurumuş yaprak gibi gözüküyor. Göğüsündeki kemikler zayıflıktan, tişörtünden bile belli oluyor. Saçları kırık, tıpkı kalbi ve sırtındaki görünmez kanatları gibi. Elleri kurumuş, çatlak, aynı dudakları gibi. Beyaz teni daha da beyaz. Donuk. Damarında akan kan gibi...

Bu bendim.

Beni bu hale getirmişti.

Ellerini omuzlarıma koyduğunda aynadaki ona baktım. Karşı koymaya bile halim kalmamıştı. Ölüydüm. Gücüm yoktu. Elleri, benim ellerimin aksine nemli, yumuşak elleri omuzlarımı sıkar iken rahatlamak yerine daha fazla kasılıyordum. Rahatsız ediciydi. Sarı saçları ıslaktı. Yeni duştan çıkmıştı. Damlalar saçlarının ucundan, çıplak olan omzuma düşüyordu. Nefesi boynuma doğru çarptığında yutkundum. Dudaklarını boynuma bastırdığında gözlerimi kapattım ve bir an önce bu anın son bulmasını istedim. Ama bulmadı. Öpüşleri kulağımın arkasına kadar devam etti. Midem bulanıyordu. İstemiyordum ama karşı koyacak sadece kelimelerim vardı. Gücün kırıntısı bile yoktu bende. "Dokunma." ağlar gibi söylediğim kelime ile durdu ve kafasını boynuma yasladı. Şampuan kokusu burnuma dolduğunda kendimi çekmek istedim ama omuzlarımdan bastırdı. Aynadaki yansımamıza bakarken içim resmen kan ağlıyordu. Ona baktığımda, ışıl ışıl sağlıklı bir dış görünüş görüyordum, kendime baktığımda ise bir ölü. Halbuki beni öldüren onun takıntılı psikolojisiydi. İyi görünebilirdi ama beyninde çok büyük sorunlar vardı.

Kafasını kaldırdı. Tuttuğum nefesimi dışarı bıraktım ama bu kısa sürdü. Yüzümü elleri arasına aldı ve alnımı öptü. Dudaklarını geri çekti ama yüzü hâlâ yüzüme yakındı. Midem alev alev yanıyordu. Bir an önce gitmesi için her şeyi yapabilirdim. Ama yapamıyordum. "Sende beni sevmeyi denesen her şey çok güzel olacak." okyanus mavisi gözleri ile gözlerimin içine baktı. Solmuş yeşil gözlerimin hayat dolu ferini çalmıştı o benden. Adımdaki umudu silmişti. "Sevsene beni." Acı bir gülüş vardı dudaklarında. Bir şey demedim. Sadece ruh gibi ona bakmaya devam ettim. Göz bebekleri büyümeye devam ederken beni tuttu ve kafamı sıkıca göğsüne bastırdı. Hızla atan kalbi, kulağımda atıyor gibiydi. Ona karşılık vermedim. Bir şeyde demedim. Sadece beni bırakması için bekledim ama o bırakmadı. Daha çok sarıldı. Aç bir kurt gibi.

"Dinle." parmakları saçlarımın arasında gezindi. Yine bir şey demedim. Çünkü biliyordum. Beni bırakmayacaktı ve ben çok yorulmuştum. Saç diplerime nefesi vuruyordu. Dudaklarını saçlarıma bastırdı. "O kalp senin için atıyor. Sende beni sevsen Ahu. Sende mutlu olabilirsin. Mutlu olabiliriz." tekrar tekrar öptü saç diplerimden. Benden bir cevap beklediğini biliyordum ama cevap vermedim. En sonunda beni bedeninden uzaklaştırdı ve parfüm kokusu yerine tatsız, temiz hava ciğerlerime ulaştı. Tekrardan gözlerime baktığında, ikimizde de acı vardı." Mutsuz bir adamsın. İstenmeyen bir sevgi besliyorsun ve bana da cehennemi yaşatıyorsun." gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Yutkundum. Onun yüzünden kendimden nefret ediyordum. "Kimse mükemmel değil Orkun. Bende değilim." gözümden yaşlar döküldüğünde bu defa susan oydu. Her ağladığımda baktığı gibi bakıyordu bana. Devam ettim. "Değilim. İnsan sevdiğinin mutsuzluğu ile mutlu olamaz. Bu böyle gitmez." iki elimi de kollarına sardım ve denedim. Bir kere daha denedim. "Ne olur bırak beni gideyim." hıçkırıklara boğulmuş iken o beni yine dinlemedi. Çenemden tuttu ve yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Ardı ardına yanaklarımı ıslatan göz yaşlarına öpücükler kondurdu. "Ağlama. Lütfen ağlama." o öptükçe kendimden daha çok tiksindim. Yüzümden, bedenimden, her zerremden. Ama o durmadı. Öpmeye devam etti. Dudaklarım hariç yüzümün her zerresini öpmeye devam etti. Ağlamaya devam ediyordum. Hem kendime, hem de onun aç öpüşlerine.

Bana saatler gibi gelen birkaç dakika sonra çenemi bıraktı ve derince bir nefes alıp verdi. Kızarık dudaklarına baktığımda onda yaşayan her bir zerreme küfür ettim. Gözlerimi dudaklarından çektim ve mavi gözlerine baktım. Bir şey demedim, sadece bana yaşattığı acıyı hissetsin istedim. Ama o hissetmiyordu. Nasıl bir saniye bile bu yaptıklarını düşünmüyordu. Sevgi adı altında benim kalbimi sömürüyordu. Canımı yakıyordu, kendi canının arzusu için. Beni sevdiğini söylediği her vakit kulaklarımda çığlık beliriyordu. Ben kimseyi sevemezdim. Bunca yaşananlardan sonra. Ondan sonra.

Kendimi geriye çektim ve camın yanındaki köşeye oturdum. Bacaklarımı mideme doğru çektim ve kendimi içime kapattım. Gitmeliydi artık. Daha fazla dokunuşuna katlanamazdım. Sevemezdim onu. Hissedemezdim bana hissettirdiği tek şey acı iken...

Sessizce ağlamaya devam ederken ciğerlerimi yandığını hissediyordum. Kendime oluşturduğum bu küçük boşlukta bile nefes almak zor geliyordu. 6 Aydır gün yüzü görmüyordum. Uğraşlarla kazandığım okulumu bırakmıştım. Bir kişi de çıkıp "bu kız nerede?' dememişti. Hoş. O kadar kişi arasında görünmez kalmıştım. Belki de hâlâ okula giden Orkun herkese bir şeyler uydurmuştu. O usta bir yalancıydı. Ben hariç herkesi manipüle edebilirdi. Dışarıya çizdiği imaj sayesinde de kimse ondan şüphe etmezdi.

Kapının ne açılma ne de kapanma sesini duymuştum. Hâlâ buradaydı biliyordum. Kendi sessiz çığlığımın içinde boğulmuştum onun nefes alışverişlerini bile duymuyordum. Gözlerimi açtım. Kollarımı bacaklarımdan çektim ve ona baktım. Yatağın üzerine uzanmıştı. Uyumuş muydu? Histerik bir gülüş ile ona baktım. Uyumuş olması için Tanrı'ya yalvardım. Cebindeki anahtarı almak istiyordum. Belki bu sefer şans benden yana olurdu. Sırf bir haftada 3 Kere kaçmayı denedim diye beni bu odaya kapatmıştı. Kapının anahtarı da ondaydı. Şimdi onu almak için hareket etmem gerekiyordu.

Burnumu çektim ve elimin tersi ile göz yaşlarımı sildim. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve parmak uçlarımda ilerleyip ona yaklaştım. Parmağımı burnuna doğru uzattığımda nefesinin sıcaklığı çarptı. Kahretsin ki ölmemişti ama en azından düzenli nefes alışverişine bakılır ise uyuyordu. Elimi giydiği kumaş pantolonum cebine doğru uzattım. Ellerimin titrediğini hissediyordum. Elimi yumruk yaptım ve buna karşı koydum. Yapacaktım. O anahtarı alacaktım. Elimi tekrardan açtım ve parmaklarımı hafifçe cebine soktum. Anahtarın metali parmaklarımın ucuna değdiğinde kalbim deli gibi attı. Elimi biraz daha yakınlaştırdım ve anahtarı iki parmağımın arasına sıkıştırdım. Kendime doğru çekmeye başlamış iken anahtar parmaklarımın arasından kaydı ve tekrardan cebin en dibine düştü. Kolumu çeken el ile afalladım. Sırtım sertçe yatağa çarptığında, Orkun tepeden yüzüme bakıyordu. Korku ile ona baktığımda yataktan kalkmak istedim ama elleri ile beni sabit tuttu. Kalbim kulaklarımda atıyordu. Bana dokunması benim tamamen ölümüm demekti. "Yalvarırım dokunma bana."

Orkun kafasını iki yana salladı. "Sana dokunmam. Sen istemediğin sürece sana dokunmam demiştim." yüzünü bana yaklaştırdı. "Kastettiğim buydu." dudakları, dudağıma çok yakın tarafa geldiğinde nefesimi tuttum. Üzerime doğru eğildiği için kollarımdaki elleri daha sıkıydı. Kendimi geriye doğru çekmeye çalıştım ama yapamadım. Öptü. Bir kere daha öptü beni. Ellerimi kıpırdatmaya çalıştım. Bileğimi tüm gücümü toplayarak kaldırdım ve elimi boğazına yapıştırdım. Afallamasını fırsat bilerek diğer elimi de boğazına yapıştırdım. Kurtulmak istemenin verdiği güç ile çullandım üzerine. Sırtı yatağa değen oydu. Dizimi midesine bastırdım, ellerimi de boğazına. Katil olabilirdim. Gram acımazdım. Böyle yaşamaktan daha iyiydi. Rengi kıpkırmızı olmuştu. Tırnaklarını bacağıma geçirdiğini hissettim. Uzun tırnakları etime batıyordu. Canımın acısı ile yüzümü buruşturdum. Bütün gücünü veriyor olmalıydı. Yüzümü daha çok ekşittim. Ellerini bacaklarımdan çekti ve bileklerime sarıldı. Ben boğazına bastırmaya çalışır iken o bileklerimi iki yana doğru açtı ve üzerine düşmemi sağladı. Derince öksürürken bende üzerine çullanmıştım. Hızla bileğimden tuttu ve beni üzerinden alıp yan tarafa attı. Elini boğazına götürdü ve öksürmeye devam etti. Başaramamıştım.

Gözlerimi bacaklarıma diktiğimde tırnaklarının geçtiği yerlerin, bazılarının kanadığını fark ettim. O an nasıl ok gibi derime battığını bu kadar fark etmemiştim. Ama şimdi acısını hissediyordum. Orkun gözlerini bana çevirdiğinde yataktan kalktım ve duvara doğru yaklaştım. Üzerime doğru yürümeye başladığında onun kafasına atabileceğim bir şey aradım ama lanet olsun ki yoktu. Yırtıcı bir hayvan gibi üzerime geliyordu. Olduğum yerden, duvarın içinden geçip kaybolmayı diledim ama öyle bir gücüm yoktu. Yaklaştı, yaklaştı. Bana vurmasını ya da daha kötüsün yapmasını bekler iken o bacaklarıma baktı.. Tişörtünü çıkardı ve kanayan yerleri sildi. "Canın çok yanıyor mu?" inanamaz gözler ile ona baktım. "Manyak mısın sen?" delirmiş gibi güldüm. "Seni az kalsın öldürüyordum ama sen bana, kendimi savunduğun için özür diliyorsun." tişörtü aldım ve bir köşeye attım. "Ruh hastası. Saplantılı." Bacağıma dokunan elini ittirdim. "Acıyan bedenim değil, beynim ve kalbim." derince bir nefes alıp verdim ve delirmemek için gözlerimi hızla kapayıp açtım.

"Gel temizleyelim onları." Orkun kolumdan tuttuğunda onu itmek istedim ama bu sefer olmadı. Kollarını bacaklarımın altından geçirdi ve beni odadan çıkardı. Kucağında çırpınır iken yere düşmeyi deniyordum ama o sımsıkı tutuyordu. Banyoya geldiğimizde beni kıyafetlerim ile küvetin içine oturtturdu ve kapıyı kilitledi. Küvette çıkmak için çıkardığım ayaklarımı geri küvete soktu. "Bir bu eksikti. Bırak beni." kapıyı işaret ettim. "Ya da çık dışarı ben kendi kendimi tedavi edebilirim. Sen önce kendimi tedavi et."

Ellerini saçlarıma getirdi ve hafiften geriye doğru çekip yüzüne bakmam sağladı. Kolu yüzüme değiyordu. Gözleri gözlerimi deliyordu. Kurumuş olan sarı saçları gözlerinin önündeydi. Onca lafa rağmen gülümsedi. Musluğu açtı ve tepeden gelen su suratıma çarptı. Soğuk su bütün bedenime işlemiş iken nefes almaya çalıştım. Beni bırakması için elini tuttum ve çektim o ara dengemi kaybedip su dolu küvetin içine iyice battım. Geri çıktığımda nefes nefese kalmıştım. Gözlerimi Orkun'a diktim. "Orkun siktir git. Çabuk."

"Burada emirleri ben veriyorum." bacağımı tuttu ve küvetin dışına çıkardı. Elindeki katı sabunu bacağıma sürer iken, bacağımda oluşan yanma ile yüzümü ekşittim. "Allah'ın belası bırak ben kendim yaparım." elindeki sabunu aldım ve suyun içine attım. Üzerime yapışan kıyafetler bedenimi belli ettiği için iyice suya gömüldüm. Sadece boynumda yukarısı dışarıdaydı. "Çabuk. Çık." elimi musluğa götürdüm ve suyu kapattım. Gözleri gözlerimin içine bakar iken mavilerinde ölmesini diledim.

Oturduğu tabureden kalktı ve ellerini teslim olmuş gibi yukarıya kaldırdı. Gözlerini tekrardan bana çevirdi ve gülümsedi. Ne yapacağını kestiremedim. Aniden eli yanağıma değdi ve beni sertçe kendine çekip dudaklarıma yapıştı. Karışıklık bekler iken ne yapacağımı bilmiyordum. Dudaklarımı iyice biri birine bastırdım ve öpüşüne karşılık vermedim. Suyun içinde olan elimi hızla saçlarına getirdim ve onu geriye doğru çektim. Kırmızı dudakları ile bana gülümserken ıslak elimi suratına geçirdim. Yüzü sinirle kasıldı. Anın şoku ile hâlâ titriyordum. Yanağı, dudağından daha da fazla kızarmıştı. Geriye doğru çekildi ve hızla banyodan çıktı. Kapıyı de üzerime kilitledi. Ne yapacağımı bilmeden titreyen ellerime sahip çıkmaya çalıştım. Hipotermi geçiriyormuş gibi hissediyordum. İçerisinde olduğum su ilk aktığındaki gibi soğuk değildi ama ben donuyordum. Beni öpmüştü. Yüzümde tek öpmediği yer kalan dudaklarımı, ben istemeden öpmüştü. Bunu da yapmıştı. Kalbim beni soluksuz bırakmak istedi. Kriz geçiriyordum. Derince nefes almaya çalıştım ama iç çekmekten farksızdı bu. Elim ile suyun içerisinde atmış olduğum sabunu aradım. Sabunu bulduğumda ise hızla bedenime, bastıra bastıra sürtmeye başladım. Köşede duran lifimi de aldım ve boynumu kazırcasına lifledim. Artık canımın yandığını bile hissetmiyordum. Sabunu life daha çok sürttüm ve boynumu yırtarcasına liflemeye devam ettim. Onun dokunuşlarını silmek için çırpındım. Lifi dudaklarıma götürdüm ve hızla dudaklarımı aşındırdım. Ölüyor gibi hissediyordum. Durduramıyordum kendimi. Onun izlerini atmak adına ligi dudaklarıma daha çok sürüyordum. Bir daha, bir daha ve bir daha...

Bir süre sonra lifi bir kenara attım ve suya damlayıp yok olan kan damlalarını izlemeye başladım. Ruh gibiydim. Köşedeki aynaya baktığımda dudağımdan akan kanları izledim. Dudağım kana boyalıydı. Dişlerimin arasına akıp kan genzime doluyordu. Boğazıma dolan kanı tükürdüm ve boş gözler ile aynaya bakmaya başladım. Daha 19 Yaşındaydım. Hâlâ yaşımın ilk rakamı 1 idi. 20 bile değildim. Sadece 19. Acıları sırtına yüklemiş bir 19.

Gözlerimi kapattım ve o şarkıyı fısıldadım.

Ne güzel şeysin sen hep yaşın 19.

Fısıltıma gözyaşlarım eşlik etti.

Gel yanıma sar beni. Bugün var yarın yokuz.

Gözlerimi daha çok sıktım ve her şeyin rüya olmasını diledim. 19 yaşında bunları yaşıyor olmamayı diledim.

🕊️

21 Mart Günümüz

Radyodan çalan o şarkı kulaklarımı doldurduğunda o günün yaşadığım her bir anısı gözlerimin önüne geldi. Ellerimi dudaklarıma götürdüm. İyileşmişlerdi. Eskisi kadar iyi olmuşlardı hatta. O günde bir sonra sayısız kez tekrar buluşmuştu hatta onun dudakları ile...

Gözyaşlarım yanaklarımdan kayıp gider iken geriye dönüp 19 yaşıma sarılmak istedim. Ona kocaman sarılmak istiyordum. Solgun sarı saçlarını okşamak ve ismindeki umudun hâlâ var olduğunu söylemek. Ona bu şarkıyı en güzel şekilde söylemek isterdim. Onu o gün o küvetten çıkarıp saçlarını kurutmak ve iyi günlerden bahsetmek isterdim. Ona Ahu değil, Umut olduğunu söylemek isterdim.

Şarkı bittiğinde bedenimi yatağa attım ve gözlerimi kapattım. Her şey bitmişti işte. O gün ki gibi yatarken ağzımın içinde kan tadı hissetmiyordum artık. Sürekli tükürmüyordum. Geçmişti işte. Bende sürü ile acı bırakmıştı ama ben başarmıştım. Ellerimi kafamın altına koydum ve şarkıyı mırıldandım.

Ne güzel şeysin sen hep yaşın 19.

Gel yanıma sar beni. Bugün var yarın yokuz.

Nefesimi dışarıya verdim ve gözlerimi açtım. Camın kenarına yaslanmış olan Mahir'i gördüğümde kendimi toparladım. Yattığım yerden kalktım ve ona baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş ve bana bakıyordu.

"Bir şey mi oldu?" dediğimde kafasını olumsuz anlamda salladı. Gözlerini camdan dışarıya dikti. "Öğlen oldu ve odadan çıkmadın." tekrardan bana baktı. "Merak ettim."

Mahir ve merak etmek. Bir anlığına garip diye düşünsem bile onunda insan olduğunu aklıma getirdim. Benim gözümde Orkun hariç herkes insandı ne de olsa.

Geçmiş sarmalına gidip gelmiştim diyemedim. Gözlerimi boş boş ona diktim. "19." radyoyu işaret ettim parmağım ile. "O şarkıyı dinliyordum. Sever misin?" anlamsız gözler ile bana baktığında şarkının tam adını söyledim. "Hep Yaşın 19." Bu sefer beni anladığını düşünüyordum. Kafası ile onayladı. "19 Yaşında iken dinlerdim." gözlerini yere dikti. "11 sene oldu." ardından tekrar bana baktı. "Bayağı da olmuş."

30 Yaşındaydı.

Ayağa kalktım ve bende camın diğer tarafına yaslandım. "19." dedim tekrardan. "Bana acı veriyor." derince bir nefes alıp verdiğimde nefesimin ciğerime battığını hissettim. Gözlerini bana çevirdiğinde ela gözlerine baktım bende. Nefesini dışarıya verdi. "Sana ne yaptı?"

"Ne yapmadı ki?" sesimin titrediğini hissettim. "Bedenime dokunmak yerine her şeyi yaptı. Bedenime veremediği hasarı zihnime verdi." Ona bunları neden anlattığımı bilemiyordum. Kimseye anlatmamıştım çünkü kimsesizdim. Kimsem yoktu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. O berbat günde ne çok şey yaşamıştım. Onun yanında kaldığım günlerin en berbat günlerinden biri olabilirdi o gün.

"Güçlüsün." dedi düz bir ifade ile. Sanki çok fazla konuşmuş gibiydi. Benden daha kapalı kutuydu. "Fazla." diye de ekledi. Camdan uzaklaştı ve kapıya doğru adım attı. Odadan çıkacak iken ona seslendim. Bana baktığında 19.yaşımda ki gibi hissettim. Sığınacak bir liman arayan. Kurtuluşu arayan. Onun için adımlarımı attım ve Mahir'e sarıldım. Kollarımı boynuna sardım. Bana karşılık vermedi ama önemsemedim. Bu karşılık vermesini istediğim bir şey değildi. Sadece 19'u mutlu etmek istediğim bir şeydi. "İyi ki geldin." hızlıca geri çekildim ve yüzüne bile bakmadan yatağa uzanıp kıvrıldım. Utanmıştım ama bu içimden gelmişti. Bunda da pişman olmayacaktım.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro