Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

16.Bölüm "Kalp"

Merhaba. Nasılsınız? Ben yokken bile gösterdiğiniz destek için size çok teşekkür ediyorum. Oyunuzu ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz lütfen.

-----

Şarkı = Emir Can İğrek - 1001

''Geçmişin ipleri ellerindeyken, geleceğine yön veremezsin.''

Geçmişin ipleri...

Kollarıma bağlı olan geçmişin iplerinden kurtulmaya çalıştıkça bileklerimdeki uçları daha sıkı bir hal alıyordu. Mutlu olmak haram gibi bir şeydi benim için. Değer verdiğimi hissettiğim bir adamın bana yaklaşmasından korkmuştum. Kalbim ağzıma atmıştı ve Orkun'un yüzü gözlerimin önünde belirmişti. Dudaklarımı öperken iğrendiğim anlar, beni zorla yanında tutuşu, zorla ağzıma tıkmaya çalıştığı yemekler. Hepsinden iğrendim. Her şeyden, nefes almaktan bile...

Kafamı biraz daha yastığa bastırdım ve ağlamaktan puslu gören gözlerimi ovuşturdum. Mahir aralıksız kapıya vuruyordu ama yerimden kalkacak halim bile yoktu. Yüzüne bakmaya utanıyordum. Kalbim kırıktı ve o pisliğin bana yaşattıklarını silemiyordum. Dudaklarımdan hıçkırık döküldüğünde Mahir kapıya daha sert vurmaya başladı. Kapıyı kırmaması için zar zor yerimden kalktım ve kapının kilidini açtım. Kapıyı açtığında ağlamaktan helak olmuş gözlerime baktı bir süre. Ardından öpmeye çalıştığı dudaklarıma ve tekrardan gözlerime. Mahcup bir ifade ile ona bakarken onu öpmek istediğimi fark ettim ama yapamadım. Eli çeneme değdi. Parmak uçları ile yanağımı okşarken avuç içi yüzümü kapladı. Gözlerimi kapattım ve onun teninin sıcaklığına bıraktım kendimi. Elimi gelişigüzel ona doğru uzattım ve belini tuttuğumu hissettim. Ne ara bu hale gelmiştik biz? Ya da bu hale gelmeye hazır mıydı bu ruhların sahipleri?

''Geçecek ve ben yanında olacağım. Söz Umut. Sana söz veriyorum.'' Diğer eliyle belimi çekingen bir tavırla sardı. Tekrardan gitmemden korkuyor gibiydi ama şu an gitmek istemiyordum. Bana sarıldığında karşılık verdim. Yanağımı tutan eli ensemi buldu ve saçlarımı okşadı. ''İyi ki geldin Umut.''

Ona dokunmaktan bile korkarken kalbime dokunan kelimeleri ile nasıl başaçıkacağımı bilmiyordum. Ruhumun her zerresinin titrediğini hissediyordum. Bana gerçekten beni sevdiğini söyleyen bir insanı uzun zamandır görmemiştim. Bana söyleyenen süslü sevgi kelimeleri kalbime işlememişti, yüzeyde bile asılı kalmamıştı. Şimdi ise sert gözüken karakterinin altında naif bir adama karşı ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Tüm kelimeler dilimin ucunda lal olmuştu. Ona bir şey diyemiyordum. Kalbimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak dudaklarımı yanağına doğru yaklaştırdım. Kulağıma vuran nefesi bedenimi tekrardan titretmeye yetmişti. Elimi bu sefer ben ensesine götürdüm ve bir kere daha düşünmeye fırsat vermeden dudaklarımı yanağına bastırdım. Gözlerimi kapattım ve diğer elimi göğsüne koydum. Elimin altında hızla atan kalbi beni daha da çok heyecanlandırdı. Dudaklarımı geri çektiğimde yüzüne bakacak cesareti bulamadım ve ona sarıldım. Bedeni bedenimde alev alıyormuş gibi hissettim. İlk kez birisinin bana dokunmasından rahatsız değildim. O acıları tedavi edendi. Ölümcül hastalığıma bulunan mucizeydi.

"Umut, nefes alamıyorum." Mahir'in boğuk çıkan sesi beni kendime getirdi. Ona ne kadar sıkı sarıldığımı fark etmemiştim. Kollarımı gevşettim ve bedenimi bedeninden ayırdım. Yüzüne bile bakmadan sırtımı çevirdim ona karşı. Çok heyecanlanmıştım ve bunu kendime bile zor itiraf ediyordum.

Dudaklarımda oluşan aptal gülümseme bana kendimi iyi hissettirse bile bunu görmesini istemiyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Hâlâ arkamda olduğunu hissediyordum. Onu kırmamak için gitmesini söyleyemiyordum ama utanıyordum da...

"Şey ben o zaman gideyim?" güldü. "Sen yüzüme bakmayacak isen yani." bu zamana kadar tanıdığım sert imajlı Mahir bir anda yumuşamıştı. Kafamı ona çevirdim ve dudaklarında oluşan gülümsemeyi yakaladım. Bunu fark ettiğimi anlayınca boğazını temizleyip ciddi olmaya çalıştı. "Ben gideyim."

"Sen git o zaman."

"Gideyim mi gerçekten?" bir anda çatık kaşları yumuşadı. Gitmek istemiyor gibiydi. Benden kal dememi bekliyordu ama bu kadarı bile benim için fazlaydı. Bir şey diyemiyordum. Söyleyeceğim her bir kelime boğazımda tıkılı kalmıştı sanki.

Bir süre boyunca sessiz kaldığımda, Mahir dik omuzlarını düşürdü ve kapıya yöneldi. Benden cevap almadığı için gidiyordu. Boğazımza hâlâ bir el sarılı gibi hissederken, derince bir nefes alıp verdim. Gevşediğimi hissedince ona doğru uzandım ve omzuna sardım elimi. Kafasını çevirip bana baktığında gülümsedim. "Beni anladığını hissediyorum." elimi çektim ve devam ettim. "Cevap veremediğim zamanlarda beni anlıyorsun değil mi Mahir?"

Mahir kafasını olumlu anlamda salladı ve güven verircesine bakış attı bana. Odadan çıkıp kapıyı kapattığında olduğum yerde dönmeye başladım. Mutlulukta çığlık atmak istiyordum ama bunu yapamıyordum. Sahi ben hiç mutluluktan bağırmamıştım bile. Bağırmak bana sadece acı veriyordu. Bu yüzden bağırmak yerine kendimi yere atıp sırt üstü yattım ve gülümsedim. Bedenimde gezen ürperti kendini rahatlamaya bırakmıştı. Kalbimde olan bu hareketliliğin adını bilmezken gülümsemeye devam ettim. Kendi kendime, deli gibi. Bunda hiçbir sorun görmüyordum. Ben kendi yaralarımı saran Ahu Umut, şimdi kendi kendime gülüyordum.

~~~

Karanlığa ilk girdiği zaman korkardı insan. Bir süre boyunca hiçbir aydınlık yer göremez ve bunun öylece sürüp gideceğini düşünür. Gözleri hiç alışmayacak zanneder ve birden etraftaki nesneleri seçmeye başlar göz bebekleri. O andan itibaren içindeki o gerginlik yerini rahatlamaya bırakır derince bir nefes alıp verirdi. Tıpkı benim de yapacağım gibi. Uzun bir süre boyunca karanlıkta kalmıştım ve gözlerim hiç alışmamıştı. Etraftaki şeyleri seçememiştim. Gözlerimin alışmasını beklerken daha da karanlık karşılaşmıştı beni ama ben bunu kabul etmemiştim ve buna hiç alışamamıştım.

Ta ki kaçmayı kafama koyduğum o gün... O gün kapı arasından ışık hüzmesi girmişti. Bana aydınlığı, adımdaki umutu bahşetmişti. Mahir gelmişti ve ben tamamen aydınlığa kavuşmuştum. Bunların hepsini ben yapmıştım. Tek başıma. Kimsesiz. Karşımdaki adamın nasıl birisi olduğunu bilmeden onun arabasınw saklanmıştım. Deli işiydi. Şimdi ise bu adam yanımda oturmuştu, benim için her şeyi yapabilirmiş gibi hissediyordum. Benim önümde beni korumak için durmuyordu, benim yanımda benim ile birlikte savaşıyordu. Ona minnettardım. Bunca imkanı bana sunmuştu.

"Ne düşünüyorsun?" dedi Mahir yanımdaki koltuktan bana bakarken. Denize bakan gözlerimi ona çevirdim. Açık kahve gözlerini içine bakarken onlarında mavi denizler kadar güzel olduğunu fark ettim. "Bütün bunları. Kaçmamı, seni, bana yardım edişini. Sana gerçekten minnettarım."

Mahir koltuğun en ucuna geldi ve elini bana uzattı. Çekingen bir tavırla elimi onun avucuna koydum. Diğer eliyle de elimin üzerini kapatıp hafifçe sıktı. "Bana minnettar olmana gerek yok. Bunların hepsini kendim başardın. Sen çok güçlüsün Umut."

Onun ilk günlerde tanıdığım adamdan farklı olması beni bir hayli şaşırtırken bana söylediği kelimeler beni mutlu etti. Yine de merakıma yenik düşüp sordum. "İlk tanıştığımız günlerdeki somurtkan insana ne oldu çok merak ediyorum."

Mahir güldü. Artık gülümsemesine şaşırmıyordum. "İlk gördüğün zamanlarda ki adam kabuktan ibaretti. Ben tanımadığım, güvenmediğim insanlara mesafeli davranırım. Çünkü yanlarında rahat olamam. Her zaman diken üzerinde davranırım. Her an her şeye önlem alırım. Seni bırakamazdım ama sana güvenmedim de. Kim olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden yani."

"Peki şimdi bana güveniyor musun?"

"Güveniyorum Ahu."

Gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum. "Ne değişti?"

Gülümsedi. "Çok şey."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro