15.Bölüm "Kelebek"
İyi Okumalar dilerim.
Teori de yapabilirsiniz hoşuma gidiyor kekdkd
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz lütfen sizi seviyorum.
🕊️
"Kanadın kırık kuş, uçmak en çok senin hakkınken..."
Nasıl bir insan olduğumu bilmiyordum. Nelerden hoşlandığımı, Orkun haricinde nelerden nefret ettiğimi bilmiyordum. 25 yaşına girmek üzereydim. Kendim hakkında çok fazla tecrübem olmalıydı şu ana kadar. Çünkü artık 20. Yaşıma daha yakın değildim. 30. Yaşıma doğru yaklaşıyordum ve ben hayatımda kendime dair hiçbir şey bilmiyordum.
19 yaşındayken en sevdiğim tatlı kadayıftı bunu biliyordum ama mesela şimdi neydi? Ne zaman yemiştim en son o tatlıyı? Hayatım Orkun'un sevdikleri, evetleri ile geçmişti ve ortak sevdiğimiz şeylerden bile nefret etmiş, sevmez olmuştum. İnsan birisinden nefret ediyorsa onun sevdiklerinden de nefret ederdi. O beni severken, kendimden de nefret eder hale gelmiştim. Bende neyi beğeniyor ise onları ortadan kaldırmak için çabalamıştım. Uzun saçlarımı sevdiğini söylediği ilk aylarda saçımı kesmiştim, kırmızı sana çok yakışıyor demişti ve bir daha kırmızı giymemiştim. Elimde olsa beğendiği yeşil gözlerime de lens takardım ama sahip değildim. Çünkü esaret ile kavrulmuş bir hayata sahiptim.
Şimdi ise kendi hayatımı şekillendirmeye hazırdım. Yeni şeyler keşfetmek istiyordum. Yeni yerler görmek istiyordum ve bir daha o evdeki eşyalardan hiçbirine sahip olmak istemiyordum. Mahir'e bağlı yaşamak istemiyordum ama ona ihtiyacım vardı. Çünkü o benim yanımda olmayı istemese Orkun beni çekip alırdı özgürlüğümden. Ona muhtaç değildim. Gücüne ihtiyacım vardı.
Bana neden yardım ettiğini bilmiyordum. Hiç bilmediğim bir adamın arabasına saklanıp kaçmıştım. Bu tamamen delilikti ve kendimi şansa bırakmıştım. Mahir, ondan daha kötü birisi de olabilirdi çünkü ama değildi. Kaçmasaydım onun zehirli elleri daha da ileriye gidecekti. Kaçmasaydım hayatımda en nefret duyduğum kişi ile evlenecektim. Bunun hayalde bile olma düşüncesi midemi bulandırmaya yetiyordu.
Midemi bulandıran kişilik bana bir nefes ötedeydi. İçimdeki endişeyi inkar edemezdim. Mahir'de evde değildi. Kapıya birkaç adam dikmişti ama fırsattan istifade Orkun her an gelebilir, beni o cehenneme götürebilir gibi hissediyordum.
Artık hayatımda kimse olmadan ayakta durmak istiyordum. Biliyordum ki hiçbir insana ihtiyacım olmadan bir gün duracaktım. Dizlerimin üzerinden kalkıp yara bere içinde olan dizilerimi temizleyecektim. Kafamı kaldırıp gökyüzüne özgürce bakacaktım. Biliyordum ki ben özgür olacaktım.
Kafamın içerisinde sarmaşık misali dolanan düşünceleri koparıp aynadaki yansımama baktım. Solgun yüzüme canlılık getirmek adına aynadaki kendime gülümsedim. Biraz olsun mutlu olmak, mutlu gözükmek istiyordum. Hayattaki bütün zorlukları rafa kaldırıp bugün Mahir'e hazırlayacağım yemeği düşünmeye başladım. Yemek yapmayı çok bilmiyordum ama yapmayı bildiğim yemekleri de güzel yapıyordum. Yine de abartı ve ağır yemek yapmayı tercih etmezdim. Güzel soslu spagetti ve tavuk olabilirdi. Uyumu konusunda hiçbir fikrim yoktu ama ikisini bir arada yemeyi şahsen ben seviyordum.
Dalgınca baktığım aynadan gözlerimi ayırıp üzerimdeki eşofman ve tişörte baktım. Böyle yemek yemek benim için sıkıntı değildi ama karşımdaki kişiye değer verdiğimi belli etmek adına kendime de çekidüzen vermem lazımdı. İnsanlara saygısız bir adamın yanında esarete maruz kalmış olsam bile kendi saygımı kaybetmemiştim. Onun yanında yok olmayan birkaç şeyden biriydi bu...
Akdeniz'in güzel deniz kokusu burnuma dolarken gülümsedim. Bu sahte bir gülümseme değildi gerçekti. Bir şeyler için heyecanlanmak uzun zamandır tatmadığım duygulardan biriydi.
Ellerimi beyaz dolabın kapağına uzattım. Burası beni ilk getirdiği ev değildi. Dolapta ne olduğu konusunda bir fikrim yoktu ama yine kız kardeşlerinin odasından birine yerleşmiştim. Kızların bedeni bedenime uyuyordu, bu benim için güzel bir avantajdı çünkü Mahir'in yeni kıyafetler almasını istemiyordum. Ona daha fazla mahcup olmak en son istediğim şeylerin başında geliyordu.
Askıların arasında parmaklarımı gezdirirken, bordo elbisenin üzerinde durdurdum parmaklarımı. Askısından tutup elime aldım ve aynanın karşısına geçtim. Elbiseyi üzerime tuttum. Hiç fena değildi. Düz bordo vücudu saran askılı bir elbiseydi. Tam dizlerime geliyordu. Ne çok uzun, ne çok kısaydı. İdeal ve şıktı. Evdeki bir yemek için çok abartılı değildi. Elbiseyi yatağın üzerine koydum ve odadan çıktım. Merdivenlerden inerken aşağı katta Mahir'i görmem ile yalandan kaşlarımı çattım. "Sen gitmemiş miydin?" Mahir önce çatmış olduğum kaşlarıma sonra da gözlerime baktı. "Henüz değil." açık olduğunu fark etmediğim gömleğinin son 3 düğmesini iliklerken gözlerim göğsüne doğru kaydı. Birkaç saniye sonra tekrardan yüzüne baktım. Yanlış anlamasını istemiyordum. "Biraz hızlı gidersen iyi olur. Ve tahmini 2 saat sonra da gelirsen iyi olur."
Mahir alaycı bir gülümseme ile son düğmeyi ilikleyip bana baktı. "Benim evimden beni mi kovuyorsun?" dişlerini göstererek güldü. "Bir de gelmem için komut veriyorsun demek." omuz silkti. "Peki öyle olsun bakalım."
Gülümseyerek ona baktım. "Komut değil. Rica." Bir sene önceki bugüne bakıldığında şu an gerçekten hayal gibiydi. Yanımda güvenebildiğim bir yabancı dost ve cesaretsiz bir hayat. Güzeldi. Özgür hissettiriyordu.
Mahir alışık olmadığım hoş tebessümünü bana armağan ettikten sonra konsolda duran araba anahtarını alıp bana son bir bakış attı ve gitti. O gider gitmez içimdeki tedirginlik uykusundan uyanmıştı. Sanki diken üstündeydi, hazır bekliyordu. Onun yanında güvende hissediyordum. Muhtaç olma fikri canımı sıksa bile Mahir bana kol kanat germişti ve bu düşünce, bunu hissetmek bana iyi geliyordu.
Derince bir nefes alıp verdim ve kendi kendimi telkin ettim. O gelse bile hiçbir şey olmayacak. Sen ondan daha güçlüsün. Son cümlem bana alayla gülümsedi ama bunu bastırdım. Kendime güvenen bir hisle birlikte mutfağa gittim. Ben yenilmeyecektim. O kaybedecekti.
Kendimi toparladıktan sonra ani değişen ruh halimi önemsemeden saçlarımı topladım ve ellerimi birbirine sürttüm. Makarnayı haşlarken bir yandan da tavukları halledecektim. Yanında içki içmek yerine kola servis etmeyi planlıyordum. Lüks bir masa yerine samimi akşam masası yemeği tercih etmiştim. Lüksten nefret etmiştim artık, samimi şeyler bana daha iyi hissettiriyordu...
Mutfakta işim bittiğinde leziz kokular karnımı bir kere daha guruldattı. Açlıktan ölecektim. Mahir' de birazdan burada olur diye düşündüm. Üzerimi giyinmek için mutfaktan çıktığımda anahtar sesini duymam ile adımlarımı hızlandırdım. Merdivenlere doğru hızla ilerlerken dengemi kaybetmemle birlikte ellerim basamağa yapıştı. Avuç içlerimin hafif acısı ile yüzümü buruşturdum.
''Düştün mü?'' Mahir'in yakından gelen sesiyle birlikte basamaktan kalktım ve hızla adımlarımı atmaya devam ettim. ''Sayılır.'' odanın kapısını kapatırken alaycı gülümsemesi kulaklarıma rüzgar gibi dolmuştu. O rüzgar bütün bedenimi sardı ve beni mutlu hissettirdi.
Bordo elbiseyi ellerimin arasına aldığımda heyecanlanmıştım. Uzun zamandır isteyerek bir şeyler yapmıyordum ve son zamanlarda kendi isteğim ile yaptığım şeyler bana inanılmaz bir haz veriyordu. Bir bebeğin yardımsız ilk adımlarını atması ya da bir çocuğun bisikleti tek başına sürmesi gibiydi sanki bu sevinç ve mutluluk. Sonsuza kadar sürmesini istiyordum.
Elbiseyi üzerime geçirdim ve fermuarını zorda olsa kapattım. Kısa sarı saçlarımı tarayıp ensemde dağınık bir şekilde topuz yaptım. Hafif rimel ve ruj sürdüm. Aynadan son kez kendime baktığımda gözlerim çıplak ayaklarıma takıldı. Ayakkabı giymeliyim diye düşünürken omuzlarımı yukarıya çektim. Evde ayakkabı ile dolaşmayı sevmiyordum. Çıplak ayakla kalmak en iyisiydi hem sadece makarna ve tavuk yiyecektik. Aslında bu elbise bile bu yemeğe fazla gibiydi.
Derince bir nefes alıp verdim ve odanın kapısını açtım. Merdivenlere doğru yürürken sebepsizce heyecanlanmıştım. Hafif nemli elim ile merdivenin korkuluğuna tutundum. Yavaş adımlarım atıp aşağıya kadar indim. Arkası dönük bir şekilde duran Mahir'in bana dönmesi için hafifçe öksürerek boğazımı temizledim. Gözlerini bana çevirdiğinde ellerimi arkamda birleştirip gülümsedim. Şaşkın suratına daha da çok gülerken bu aralar çok gülümseyen dudaklarında yine bir gülümseyiş yakaladım. ''Çok şık olmuş Umut.''
Sürekli unuttuğum, tarihin tozlu raflarında kalan ismimi inadına bana hatırlatması çok hoşuma gidiyordu. O bana. beni hatırlatıyordu. Özüme kavuşmama yardımcı oluyordu. ''Teşekkür ederim.'' elimle yemek masasını işaret ettim. ''Geçelim istersen.'' dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı. Mutfağın yakınındaki boş alanda duran yemek masasına doğru ilerledim. Onun oturacağı sandalyeye ondan önce ilerleyip sandalyesini çektim. Birkaç saniye bana baktıktan sonra oturdu. ''Bunu benim yapmam gerekmiyor muydu?'' Kendi sandalyeme doğru geçerken cevap verdim. ''Cinsiyet rollerini yıkmak gerekiyor. Seni ben davet ettim, centilmenlikte bana ait.'' Yüzüne baktığımda verdiğim cevap ile keyiflendiğini hissettim. ''Güzel görünüyor.'' dediğinde başta boş boş ona baktım. Ardından gözüyle tabağını işaret ettiğinde gözlerimi yumdum. Ben servisi yarım saat önceden mi yapmıştım? Soğumuş tavuk parçasından bir parça aldım. Çiğnerken servisi neden yarım saat önceden yaptığımı düşünerek kendime sinirlendim. ''Çok soğumuş mu?'' kafasını olumsuz anlamda salladı. ''Soğuk yemek yemeyi daha çok severim.''
Soğuk yemek yemek mi?
Gerçekten mi?
Soğuk yemek yemek o kadar da hoşuma giden bir şey değildi ama o sevdiği için günü kurtarmıştım en azından...
Yemeklerimizi bitirdikten sonra tabağımın yanındaki peçete ile dudaklarımı sildim. Peçeteyi köşeye koyduktan sonra dirseklerimi masanın üzerini yerleştirdim ve ellerimi yumruk yapıp çenemin altına koydum. ''Şimdi ne yapıyoruz?''
''Bundan sonrası bende.'' Oturduğu yerden kalktı. ''Amelie.'' dedi. ''Sever misin?'' Kafamı olumsuz anlamda salladım. ''Hiç izlemedim. Bilmiyorum.'' Telefonunu ellerinin arasına aldı ve holü hoş bir piyano sesi kapladı. Ellerini bana uzattığında şaşkınca ona baktım. ''Hadi gelsene.'' deyip gülümsedi. Bu kadar sık gülümserse beni öldürecekti. Hafifçe parmaklarımı ellinin arasına uzattı. Beni tutup yavaşça kendine çekti. Tıpkı esaretimde de olduğu gibi.
''Bu kadar naif biri olduğunu bilmiyordum.'' dedim. Çünkü ben karşımda sert, ciddi bir insan görmüştüm şu ana kadar. Az gülen çok somurtan bir yüz...
''Naif değilim.''
''Ama şu an çok naifsin.''
Sustu. Bende sustum. Mükemmel piyano melodisi beni kendi benliğine doğru çekerken Mahir'in adımlarını takip etti adımlarım ezberlemişçesine. Onun ahengine bıraktım kendimi ve kuğu gibi süzüldüğümü hissettim. Bir nehrin kenarında balık beslemek gibi huzurluydu şu an, ağaçlar, doğa, kediler gibi...
Gözlerimi kapattım ve omzunu daha sıkı tuttum. Ritme göre hızlanırken nefesinin yüzüme çarptığını hissettim. Gözlerimi açtığımda dudaklarının dudaklarıma yakınlığıyla birlikte yutkundum. Gözlerimi tekrar kapattığımda bir rüzgar bedenimi ele geçirmiş gibi titredim. Bir anda gerçeklik algım yerini kabuslara bıraktı. Aklımda canlanan mavi gözler ile onu ittim. Bir anlığına yüzüme çarpan nefesin sahibinin Orkun olduğunu düşünmemle birlikte mahvoldum. Gözlerimi açtığımda Mahir şaşırmış bir ifadeyle bana bakıyordu. Boğazım düğümlenmişti. Atmosferin güzelliği toz bulutlarıyla yok olup gitmişti. Birkaç adım daha geriledim. Gözlerimden ardı ardına yaş yanaklarıma düştü. Başımın döndüğünü hissediyordum. ''Özür dilerim.'' dedim zar zor çıkan sesimle. Mahir öylece bana bakarken arkamı dönüp odaya doğru koştum.
''Sırtında bir yük var kelebek. Kanatlarını bıraktı belki ama uçman için gereken tozlar katilinin elinde kaldı. O yüzden bu sendelemen.''
Bu kitabı keyfine yazıyorum hata varsa düzeltebilirsiniz.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro