Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

VII

BAŞBAŞA KONUŞMA

 Fitnat Hanım, Şerife Kadını merdiven basma dek uğurladıktan sonra, dönüp Râgıbe Hanimin yanma geldi, oturdu ve Râgıbe Hanımı elinden tutarak ve yüzüyle bir büyük iltifat ve sevgi göstererek:

— Görüştüğümüze ne kadar teşekkür ederim. Sizi pek çok sevdim. Allah bilir ki, sizi on seneden beri tanır gibi öyle sevdim. — Teşekkür ederim, insâniyetinizdendir, bendeniz dahi Hudâ âlim(1) ki, sizi görür görmez hemşirem (2) gibi sevdim. Nezâketinizin, letafetinizin iktizâsı...(3)— Aman hemşirem, bundan böyle bizi unutmayın. Sohbetinizden mahrum (4) bırakmayın. Rica ederim, mümkün olsa her gün görüşelim. Ah! Ben gece gündüz yalnız(ım)! Buraya Şerife Kadın'dan başka kimse gelmez. Ben de çıkamıyorum. Peder efendi pek titizdir! Fakat size gelmek için, me'mûl ederim (5) ki bir şey söylemesin. İnşallah bendeniz de size gelirim.

(1) Biliyor,(2) Kız kardeşim,(3) Gereği,(4) Yoksun,(5) Umarım.

— Hacet (1) yoktur elmasım. Bendeniz her gün gelirim... İnşallah derse de başlarız. — Teşekkür ederim. Ah! Bu ne iyilik! Hem buraya kadar gelmek, hem bana ders vermek! Ve hususiyle, (2) her şeyden tatlı olan sohbetinizle bizi müşerref etmek! (3) — Estağfurullah!.. Bendeniz zâti (4) nakısa çok merakım vardır. Siz kabul buyurduğunuz hâlde, her gün gelmek canıma minnet! — Kız kardeşiniz var mı?— Hayır. — Kardeşiniz? Tal'at Bey bu sorunun nedenini anîde anlayarak: — Evet, benden bir yaş büyük bir kardeşim vardır, dedi. — Bazen setre,(5) bâzan bir kısa mor ceket, bir pantolon giyiyor; sizin boyunuzda, size pek çok benziyor... değil mi? — Evet, evet. — Buradan geçerken görmüşüm. Ne güzel çocuk! Ne de mahcup!(6) O yürümesi... O... pek hoşuma gider. Bunlar böyle tatlı tatlı konuşmaktayken, Emine Kadın kapıdan girdi: — Hoşgeldin kızım, hoşgeldin! diyerek, gidip oturdu. Râgıbe Hanım, Emine Kadınin elini öptü.

(1) Gerek,(2) Özellikle,(3) Onurlandırmak,(4) Aslında,(5) Düz yakalı, önü ilikli bir tür ceket,(6) Utangaç.

 Emine Kadın, bir azdan sonra, Fitnat Hanımın kulağına, ama kapının dışından bile işitilecek bir sesle:

— Şerife Kadın in dediği kız bu mu? dedi. Fitnat Hanım, gülerek: — Evet, hanımefendidir, dedi. — Okumak yazmak bilen bu ha? — Evet, evet. — Haa... Maşallah! Bu yaşta o kadar okumak yazmak! Hem güzel de... Kime nasip olacak! Bunu alacak adam, ne bahtlı! Emine Kadınin kendi kendisine ve yavaş söylemek istediği ve sağır olduğundan bağırarak söylediği bu sözlerden, kızlar birbirine bakarak güldüler. Emine Kadın, daha bir iki masal söyledikten sonra kalkıp mutfağa gitti.

 Tal'at Bey, her ne kadar ki Fitnat Hanımın yanından gitmeye razı olmuyordu, fakat güneşin batmaya yakın geldiğini gördüğü gibi saatine baktı; gördü ki, (saat) onu geçmiş:

— Şimdi bendeniz gideyim, yarın kitap da getireyim de, evimde vardır, yarın ders de yaparız. İnşallah!

— İnşallah! Teşekkür ederim; lâkin (ama) niçin gidiyorsunuz? Erken değil mi daha?

— Aman! Saat onu geçmiş.

— Onu geçmiş? Ne vakit geçti bu kadar saat!

 Bu iki kızcağız dudak dudağa öpüştükten sonra Râgıbe Hanım çarşafa, yemeniye büründü. Bürünürken Fitnat Hanım'a nâzikçe bir çok söz söyledi ve ondan, bin kat daha tatlılarım işitti. Çünkü o başlangıçtaki utangaçlık, korku, iki taraftan dahi gitmişti. Her biri, ötekinin gönlüne güzel sözle hoş etmek istiyordu. Hem kimin gönlünü? Biri, sevgilisinin ve öteki, aslında sevgilisinin ve görünüşte sevgilisinin kız kardeşinin gönlünü yapmak istiyordu... Her biri, ötekisinin sevgi ve ilgisini kazanmak istiyordu. Râgıbe Hanım büründükten sonra ikisi el ele tutuşup merdivenin alt başına kadar indiler. Orada vedalaştıktan sonra Râgıbe Hanım çıktı. Aceleyle Şehzadebaşı'na gidip kılık değiştirdikten sonra, evine gitti.


AŞKIN ETKİSİ 

 Tal'at bu konuşmayı, Fitnat Hanımın kendisini o kadar iyi kabul etmesini, o iltifatı, o görüşmeyi, o güzel sözlerini ve hele o gideceğine yakınki öpüşmeyi hatırına getirdikçe, zavallı çocukcağız, sevincinden çıldıracak dereceye geliyordu. O gün, hep yüzü, dudağı gülüyordu. Yalnız, Fitnat Hanımın kendisine, gerek kız ve gerek oğlan, yâni erkek kardeşi, gözüyle gösterdiği sevgi ve içtenliğinin etkisini hatırına getirdikçe, gönlü bir türlü duygulanıyordu ki, sevinçten mi, yoksa hüzünden mi, her nasılsa gözyaşları dökülüyordu. O gece Tal'at Bey'in bütün düşleri Fitnat Hanım'la görüşmekten başka bir şey değildi.

 Fitnat Hanıma gelelim: Fitnat, Râgıbe Hanimin, sevdiği oğlanın kız kardeşi olduğunu işittiği gibi, hep o benzerliği kardeşliğe yordu. Artık kuşkusu kalmadı. Fakat Fitnat Hanım, Râgıbe Hanım'a mı, yoksa kardeşine mi âşıktı? Kendisi de farkında değildi. Çünkü, pencereden Tal'at B e y i gördüğünde ne türlü etkileniyorsa, Râgıbe H a n i m i dahi gördüğünde de hemen (hemen) o türlü etkileniyordu. Sanki Râgıbe Hanımın görünüşü, Tal'at Bey'in resmiymiş. Zavallı kız, gizli sırdan haberli değildi. Yoksa bileydi ki Râgıbe Hanım sevgilisinin kız kardeşi ya da resmi değil de onun aynısıdır, aşkı böyle çatal olmayacaktı.

 Tal'at ile Fitnat ayrıldıktan sonra, Tal'at'm zihnine gelenleri söyledik. Ya Fitnat Hanım, Râgıbe Hanım gittikten sonra ne düşünüyordu? O gece, hayâli neydi? Düşleri nasıldı?

 Bunu da söyleyelim: Fitnat Hanım, Râgıbe H a n i m i merdivenin alt basma kadar uğurladıktan sonra yukarıya çıktı ve pencereden dahi gözüyle uğurladı.

— İşte, yürümesi de aynı kardeşinin yürümesi! Ah, bu kadar birbirine benzer iki kardeş hiç bir vakit görülmemiş! Çehreleri, yürümeleri bir olduğu gibi ahlâkları da bir olacak!

 Ah, kardeşi de böyle latif,(1) böyle nâzik (2) olacak!.. Onun da sözü, sohbeti böyle tatlı olacak! Acaba bunlar dahi cümle halk-ı âlem (3) gibi bir anadan babadan (mı) doğmuşlar? Yoksa gökten inmiş melek midirler? Ne gariptir ki, insan iyi adamları bir defâ görmekle sever!

 Yanlarından ayrılmak istemez! Ah bir münâsebetim (4) olaydı da bu iki kardeşten bir dakika ayrılmayaydım! İşte, kızla görüşürüm ve inşallah her gün görüşeceğiz, lâkin... Ah! Kardeşi ile de görüşmek mümkün olaydı! 


(1) Hoş, (2) İnce,(3) İnsanlar,(4) İlişkim; bağlantım.

 Bir yanımda Râgıbe Hanım ve bir yanımda kardeşi olsa ve ben aralarında oturup tatlı tatlı konuşsak! Of! Zihnime ne de muhal (1)şeyler gelir!.. O erkek... Delikanlı bir oğlan... Ben, kız... Nasıl görüşebiliriz! Yok... Yok... Muhal...Muhal... Fakat ah! Niçin muhal olsun? Kızlar, sahi, her erkeğe çıkmaz. Her bir erkekle görüşemez. Lâkin her bir kız, bir erkeğe varacak değil mi? Ben de şu oğlana varsam! Beni ona verseler! O beni alsa! Ne olur? İşte o vakit ben de Râgıbe Hanimin evine gideceğim!

 Gece gündüz Râgıbe Hanım ve kardeşiyle...

 Ah, Râgıbe Hanım'dan keski (kardeşinin) ismini soraydım! Ah ne güzel ismi olacak! Gönlümün sayfasında yazacaktım!... Beraber olacağız! Râgıbe Hanım beni, ben(im) onu sevdiğimden ziyâde (2) sever. Bunu pek âlâ bilirim. Fakat kardeşi de beni sevecek mi acaba? Ah, şüphem yok ki o da beni sevecek... "Gönülden gönüle yol vardır," derler. Ben onu o kadar seviyorum da, o beni niçin sevmeyecek? Elbette sevecek... 

(1) Boş,(2) Çok.

 İşte Fitnat Hanım, Râgıbe Hanımı gözüyle uğurlamak için pencereye çıkmıştı. Fakat Râgıbe Hanım, çoktan Fitnat'ın gözünden saklanıp gitmiş ve Fitnat Hanım ise, gözlerini sokağa dikip ve başını koluna dayayıp sözünü ettiğimiz hayâllere dalmıştı. Güneşin küresinin yarısı batmış ve yarısı daha gözüküyordu. O güçsüz ışığı, o kırmızıya çalar rengi, Fitnat Hanımın oturmuş olduğu pencereye yansıyordu. Doğanın bu şaşırtıcı görünüşüyle, Fitnat Hanımın öyle dalgın dalgın oturuşunun ne kadar hüzünlü, ne kadar hoş bir manzara gösterdiği anlatılamaz.

 Sevdiği oğlanla, yani Tal'at Beyle evlenmek konusu o vakte kadar Fitnat Hanımın  hiç hatırına gelmemişti. O gün ilk defaydı, bu hayâli kurdu. Bütün o akşam, o gece bu hayâlle uğraştı. Düşlerinde hep Râgıbe Hanım ve kardeşiyle görüştü.


İKİNCİ GÖRÜŞME

 Ertesi gün saat beşte, Tal'at Bey, Râgıbe Hanım adıyla ve kılığıyla, Fitnat Hanım'ın yarımdadır. Önce nakış işlerler. Nakış bittikten sonra, Tal'at Bey cebinden bir elifba(1) cüz'ü çıkarır, Fitnat Hanım'a ders vermeye başlar. Fakat görür ki Fitnatin elifba cüz'üne gereksinmesi yok; Kelâm-ı Kadîm'i (2) bile iki üç kez hatim etmiş. (3) Fitnat Hanım dedi ki:

— Cüzleri (4) okuyabilirim, fakat Türkçe bir şey olursa ve husûsiyle (5) harekesiz (6) bulunursa, onları kolay okuyamam.

— Öyleyse acemi (7) değilsin. Oh! Pek âlâ.

 Yarın biraderime söyleyeyim sahâf çarşısından bir risâle-i ahlâk (9) alsın da ondan okumaya başlayalım.


(1) Abece alfabe, (2) Kuran'ı,(3) Başından sonuna dek okumuş, (4) Kur'an kitabını oluşturan fasiküller, (5) Özellikle, (6) Osmanlı abecesinde sesli harfleri okutmaya yarayan imler, (7) Deneyimsiz, (8) Kitapçı,(9) Ahlak kitabı. 


 Fitnat Hanım, bu "biraderime" sözünü işittiği gibi, anîden yüzünün rengi değişti ve elinde olmadan "biraderine, biraderine" diye bu sözü iki üç kez, titrek bir sesle söyledi.

 Tal'at Bey, Fitnat Hanimin bu ruh durumuna şaştı! "Erkek olduğumu anlamış olmasın," diye korktu. Rengi sapsarı oldu. Fitnat Hanım'dan daha bir şey işiteyim diye, Fitnat'ın yüzüne sıkı sıkı baktı. Fitnat Hanım'sa, o bir dakikada Tal'atin bu sıkı sıkı bakışına ve renginin değişmesine ne anlam verse iyi? "Biraderini sevdiğimi şu bana gelen durumdan anladı da kıskandı." 


 İşte Fitnat Hanım, Tal'at Bey'in, ya da Râgıbe Hanımın diyelim, o anda düştüğü şaşkınlığına şu anlamı verdi: 

 Evet, evet, şu Râgıbe dediğimiz kız Tal'at Bey'in aynısı olmayaydı, Fitnat Hanımın Tal'at Bey'i sevdiğini elbet de kıskanacaktı. Fakat kim kimi kıskansın? Tal'at Bey kim, Râgıbe Hanım kim? Fitnat Hanımın âşığı kim, Fitnat Hanimin sevdiği kim? Fitnat Hanımı sevdiğinin ve sevgilisinin kız kardeşi kim? Bu saydığımız altı kişi, gerçekte bir kişidir. Fakat zavallı Fitnat, bu gerçeği bilmiyor. Bu bilmecenin çözümünü bulamaz. Râgıbe Hanım'da gözlemlediği pek şaşırtıcı ruh durumuna bir anlam veremez. Çünkü, bir şeye verdiği anlamın temelsiz olduğunu başka bir ruh durumundan anlar. Nasıl anlam versin ki, bu ruh durumlarının tümü, asıl durumu oluşturan ayrılardır. Zavallı, aslından habersizken o durumu oluşturan ayrıntıları nasıl anlayabilir?


  Yukarda dedik ki, Fitnat Hanım. Râgıbe Hanımın yüzünde gördüğü değişime "kıskanç(lık)" ve "rekabet" anlamını vermişti. Bilinmektedir ki, bir erkek, kız kardeşinin bir başka erkeğin sevgilisi olmasını çekemediği gibi, bir kız dahi, erkek kardeşinin bir başka kızın sevgilisi olmasını daha çok çekemez. İşte, Fitnat H a m m burasım düşünmüştü. Fakat bilmiyordu ki bu kural Râgıbe Hanım için geçerli değil. Bundan dolayı, Tal'at B e y e vurgun olduğunu Râgıbe Hanım'a bildirmek istemedi. Çünkü, sanıyordu ki, Râgıbe Hanım bu sözden hoşlanmayacak! Ve belki, kavuşmalarına engel olacak! Ne yazık!

 Fakat Fitnat Hanım böyle kimi hayâller kurmakla, sanılmasın ki Râgıbe Hanım'dan soğumuştu. Hayır. Âşık olan, sevgilisiyle bir az yakınlığı olan insanları, bunlar dünyanın en iğrenç, en nefret edilecek insanları olsa bile sever. Nerede kaldı ki, aşk oklavasıyla açılmış bir yufkaya benzeyen Fitnat Hanım'ın nâzik gönlü, sevgilisine o kadar benzeyen; belki de aynı olan ve o kadar güzel ve o kadar nâzik olan kız kardeşini sevmeyecek! Fitnat Hamm, Râgıbe H a n i m i o kadar seviyordu! O kadar seviyordu ki, anlatılamaz!

 Fitnat Hanım, dünyada iki insanı seviyordu: Biri Tal'at Bey ve biri Râgıbe Hanım. Fitnat Hanimin Tal'at Beye olan sevgisi, Râgıbe Hanım'a olan sevgisinden daha fazla değildi. Ancak, daha etkin, daha güçlü ve bir derece daha kutsaldı. İstiyordu ki, Râgıbe Hanım'la her zaman birlikte olsun, bir dakika ayrılmasın. Tal'at Bey içinse çok da serbest düşünemiyordu. Tal'at Bey aklına geldiği gibi, düşünceleri coşuyordu; sinirleri alt üst oluyordu.

 Bu farkı ortaya çıkaran, ancak kılıklarıydı. Râgıbe Hanım bir kez o berberden almış olduğu saçı atıp da basma bir fesceğiz koyaydı, anîde Fitnat Hanım'ın düşüncelerini değiştirecekti. Hemen Fitnat Hanım, Râgıbe Hanimi, yâni Tal'at B e y i gördüğü gözle görecekti. Sevgi aşka dönecekti. İşte, sevgiyle aşkın farkı, yalnızca budur. Fakat böyle bir dönüşüme Fitnat Hanimin gönlü acaba dayanacak mıydı?

Tal'at Bey'se, Fitnat Hanım'ın yüzünde her dakika ortaya çıkan renklerden her birinin anlamım anlıyordu. Çünkü bu, asıl konuya ve bilmeceye yabancı değildi. Onun için hiç gizli olan bir şey yoktu. Hattâ Fitnat Hanım'ın, kendisine âşık olduğunu da anlamıştı. Çünkü Tal'at Bey, Râgıbe Hanım kılığında olarak, erkek kardeşinden, yani kendisinden söz açtığı zamanlarda, Fitnat Hanım'da yukarda anlattığımız gibi ortaya çıkan ruh durumlarından başka, Fitnat Hanım, bir azdan sonra Râgıbe Hanım'dan kardeşinin adımı da sormuştu ve ikide birde ondan söz açarak, 'Tal'at" ismini sesi titreyerek ve yüzünün rengi değişerek söylüyordu. İşte bu ruh durumları Tal'at Bey'e, Fitnat Hanım'ın kendisine âşık olduğunu haber vermişlerdi.


 Öyle olduğu hâlde, Tal'at Bey niçin Fitnat Hanım'a gerçekten olarak kendi adım ve cinsiyetini göstermiyordu? Niçin o zavallı kızcağızı dahi böyle bir merakta, böyle bir karanlıkta bırakıyordu? Evet, Tal'at Bey'in hatırına bu da gelmemiş değildi. Fakat korkuyordu, utanıyordu, cesaret edemiyordu. Bir de, yukarda denildiği gibi, bu sırrı öğrenmesinin kızı ne türlü etkileyeceğini bilemiyordu. Daha uygun bir vakit, bir fırsat bekliyordu. Bu vakit, ne vakit gelecekti? Bu fırsat, ne vakit ortaya çıkacaktı? Yazık! Bir kara günde!

 İşte Tal'at ile Fitnat her gün görüşüyorlardı. Her günkü görüşmeleri, bu anlattığımız görüşmenin görüşmenin aynısı idi. Tal'at Bey, her ne kadar ki aklı nakışta değildi, biraz nakış işlemeye alıştı. Fitnat Hanım biraz okumaya başladı. Ancak bu görüşmeleri ne kadar sürdü? On gün. Yalnız on gün! O on günün sonunda, yukarda dediğimiz kara gün geldi. Niçin kara gün dedik? Çünkü o gün, Tal'at ile Fitnat'ın mutluluğunu sona erdirdi. Umutlarını söndürdü. Sonunda, ölümlerine de neden oldu! Bu türlü bir güne "kara gün" demeyip de ne diyelim?





Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro