28. Bölüm: İntihar
•
İntihar ölümlerin en acı vereniydi. Çünkü bu kez canınıza kıyan bir başkası değil, sizdiniz.
•
Güneşin yüzümde dans etmesiyle uyanmış ve bir süre yatağımda kıvranadurmuştum. Sonunda gözümü ve yüzümün her bir kenarını istila eden güneşe beyaz bayrak kaldırmış ve yatakta doğrulmuştum. Esnerken istemsizce kollarımı gererken ayağa kalkıp banyoya doğru yürümüştüm. Banyoda elimden geldiğince hızlı hareket etmiştim. Dolabımdan okul üniformamı çıkarırken bir yandanda üzerimdekilerden kurtulmuştum. Üniformayı üzerime geçirdikten sonra aynanın karşısına geçmiş ve saçımı yapmakla uğraşmıştım. Tüm bunlar bittiğinde son olarak boynuma parfüm sıkmış ve odadan hızla çıkmıştım.
Aşağı inerken merdivenin korkuluklarına tutunmuştum. Tam dış kapıyı aralamış dışarıya adım atacaktım ki birden babamın seslenişiyle durakladım.
"Kuzey."
Birkaç adım geri gelip babamı görüş alanıma ekledikten sonra babama bakıp başımı sorar gibi salladım. Babam elindeki gazeteyi bırakırken bir yandanda cebinden telefonunu çıkarmıştı.
Babam sorar gibi bakışlarımdan dolayı konuşmak için doğrulmuş ve dudaklarını harekete geçirmişti. "Okulda kavgalara bulaşma. Lütfen." dedi.
Bu söylediği cümleye cevap vermeden kendimi dışarı attıktan sonra okula doğru yürüdüm. Okula varana kadar yol boyunca kavga ettiğimden babamın nerden haberi olmuştu? diye düşünüp durmuştum.
Okula girdiğimde Elçin ve Berna'nın okul binasının önünde durmuş ve telefonla ilgileniyor olduklarını görmüştüm. Onun dışında bahçede gözüme çarpan kimse olmamıştı. Çantamı sırtımda taşımak her geçen saniye bana daha büyük bir eziyetmiş gibi gelirken okul binasına doğru ilerledim.
Binanın önüne vardığımda Elçin kollarını boynuma dolayıp, "Günaydın." diye söylendi kısık bir sesle.
Elçin'in hemen ardından Berna'da gülümseyerek, "Günaydın." demiş ve ardından elindeki telefonla oyalanmaya devam etmişti.
"Günaydın." diyerek her ikisine yanıt verdikten sonra "Ben sınıftayım. Çantamı bırakacağım." deyip binaya girdim ve sınıfa doğru ilerledim.
Karşı yönden gelen ve kim olduğunu seçemediğim birisi hızla üzerime geliyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ki koşan kişinin ağlıyor olduğunu fark etmiştim. Koşan kişi omzuma çarpıp yanımdan geçtiğinde onun yüzünü seçebilmiştim. Bu Emirhan'dı. Arkamı dönüp kolundan yakalamaya çalışsamda başarısız olmuştum.
"Hey, Dur!" diye bağırırken bir yandan da beni izleyen Tuğçe'yi fark etmiş ve "Nesi var onun?" diye sormuştum.
Tuğçe sorduğum soruyla birlikte ellerini arkasında birleştirip ardından yüzüne mahçup bir ifade takındı. Bu hareketine karşı kaşlarımı çatarken önüme döndüm ve sınıfa doğru yavaşça adımladım.
Bugün herkesin nesi vardı?
Sınıfın kapısından girdiğimde sınıfta fazlasıyla bir kargaşa olduğunu görmüştüm. Sınıfın yarısı panonun bulunduğu tarafta durmuş ve telefonlarıyla bir şeylerin fotoğrafını çekmeye çalışıyorlardı. Kalabalığı yardıktan sonra panoda ne olduğuna baktım.
SINIFTA İBNE VAR!
Bu yazı Emirhan'ın bir fotoğrafının üzerine yazılmış ve panoya asılmıştı. Herkes arasında bu konu hakkında bir şeyleri tartışırken iğneyle panoya sabitlenmiş olan kağıdı hışımla çekiştirdim ve ardından kağıdı elimde buruşturup tuttum.
Yüksek bir sesle, "Bunu kim yaptı?" diye bağırdığımda sınıftaki tüm öğrenciler tartışmayı kesip bana dönmüşlerdi. Her kelimeyi bastıra bastıra, Size soruyorum, bunu kim yaptı?" diye sordum bağırarak. "Siz nasıl insansınız ya? İbne diye andığınız o kişininde duyguları var. O hayatındaki seçimleri size göre yapamaz. Siz tepki vereceksiniz diye hayallerinden vaz geçemez. Ve inanın kimse sizin yüzünüzden ağlamak zorunda değil. Çünkü sizin bir damla gözyaşı kadar insanlığınız kalmamış. O her şeyden önce bir insan. Ve size önerim karşısınızdakini kırmadan önce bir düşünün, acaba bu beni ilgilendirir mi? diye." diyerek konuştum tek tek sınıftaki herkese bakarak. Başımı sinirle salladıktan sonra sınıftan çıktım. Buruşturmuş olduğum kağıdı cebime sokuştururdum ve tuvalete doğru gittim.
Tuvaletin kapısını ittirirken kendimi içeri attım ve elimle saçımı karıştırdım. Beyaz yuvarlak ışıkların yansıdığı aynanın karşısına geçtikten sonra bir süre kendime baktım ve ardından yüzüme birkaç kez su çarptım. Tuvaletten çıkmak için kapıya doğru adımladığımda birden ağlama ve ardından küçük hıçkırık sesleri duydum. Elimi tokmağa atığım sırada işittiğim seslerle olduğum yerde donmuştum sanki. Elim tokmağı kavramıştı fakat kapıyı açmak için bir hamle yapmıyordum. Durmanın bir fayda etmeyeceğine kanaat getirdiğimde tokmağı bıraktım ve seslerin geldiği kabine doğru yürüdüm. Ağlama sesleri gelmeye devam ediyordu. Fakat az önceki kadar duyulur bir şekilde değildi. Sonunda seslerin geldiği kabini bulduğumda kapıya birkaç kez tıklattıktan sonra beklemeye başladım. İçerden gelen ağlama sesleri ben kapıya vurduktan sonra kesilmişti.
Boğuk bir sesle "İyi misin?" diye sorduktan sonra bir kez daha kapıya vurdum.
İçerideki kişi hıçkırıklarının böldüğü sesiyle "Git başımdan!" diye konuştuğunda gözlerim birden şaşkınlıkla kapıya odaklandı.
Kaşlarım benden istemsiz çatılırken ayağımın titremesine engel olmak elimde değildi. Ayağımda başlayan titreme yukarı doğru yayılırken kapıya sert bir şekilde vurdum.
"Emirhan çık şuradan." diye bağırdım. Bu onun sesiydi. İçeride ağlayan kişi Emirhan'dı
İçeriden gelen ağlama sesleri birden acı bir inlemeyide konuk ettiğinde kapıya bir kez daha vurmakla yetindim.
"Onlar için pes mi edeceksin?" diye sordum bir yandan kapıyı nasıl açabileceğimi düşünürken.
Gözlerim birden beynimde dönüp duran kapı açma planlarından kurtulmak isteyip tuvaletin fayansına kaydığında sinirle yerimden sıçramadan edememiştim.
"Siktir, siktir!" diye bağırdım Emirhan'ın bulunduğu tuvaletin kapısının altından akan kanlara bakarken. "Ne halt ediyorsun sen?" diye telaşla sorarken bir yandan da tekrar gözlerimi git gide hızlanan kan birikintisine diktim.
İçeriden cevap gelmeyince elimi arkamdaki fayanstan duvara yasladım ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Sinirden başımın gerildiğini ve tüm damarlarımın sanki birden derimi parçalayacakmış gibi kabardığını tahmin edebiliyordum. Ayağımı kaldırdım ve Emirhan'ın bulunduğu tuvaletin kapısına tek vuruşta araladım. Kapı duvara çarpıp ardından birkaç kez duvar ve az önceki yeri arasında gidip gelmişti. Kanların üzerine basa basa kapıyı elimle sabitledikten sonra içeri baktım. Emirhan klozet kapağının hareketsiz halde oturmuş ve başını duvara yaslamıştı. Gözleri kapalıydı. Ağızımdan onlarca küfür savururken tuvalete girdim ve ardından hışımla Emirhan'ın bir kolunu omzuma dolayıp diğer kolunu da elimle kavrayıp onu binbir zorlukla tuvaletten çıkardım. Onu bu şekilde revire kadar götürmeyeceğimi bildiğimden beklemeden arkasına geçtim ve elini bırakıp bacaklarından tuttum. Diğer elimlede boynundan kavrayıp onu kucağıma almıştım. Tuvaletten Emirhan kucağımdayken en fazla ne kadar hızlı çıkabilirsem o kadar hızlı çıkmıştım. Koridora çıktığımda herkesin tuhaf, şaşkın ve delici bakışları bana dönmüştü. Revire doğru attığım her adımda Emirhan'ın kestiği kolundan akan kanlar ardımızdan iz bırakıyordu. Koridoru bir sessizlik kaplamış ve herkes bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Serhan kalabalığı yarıp şaşkın bakışlarla üzerime geldiğinde güçlükle bir adım daha attım.
"Nesi var bunun?" diye soran Serhan'a cevap vermemiş ve sadece revire doğru yürümekle yetinmiştim.
Elçin bahçeden okula geçen kapıdan okula girerken birden korkutucu sessizliği işitmiş ve gözleri beni bulmuştu.
"Kuzey!" diye çığlık attığında Emirhan düşmesin diye onu daha sıkı kavramıştım.
Berna'da Elçin'in çığlığıyla beni fark ettiğinde gözlerini pörtlemiş ve kaşlarını çatarak bana bakmıştı.
Elçin'den gözümü alıp "Ne oluyor burada?" diyerek koridora giren müdüre çevirdim gözlerimi.
Kimse daha cevap vermeden müdür gördükleriyle sorduğu sorunun cevabını almış olacaktıki sadece koşup Emirhan'ı kucağımdan almakla yetindi. Müdür kucağına aldığı Emirhan'la birlikte emin adımlarla yürürken ben sadece az önce Emirhan'ı taşırkenki olduğum pozisyonda kaldım.
Serhan kolumdan beni çekerken, "Kuzey gel tuvalete gidelim." diye fısıldamıştı. Beni kolumdan çekip ona dönmemi sağlarken kolumu ondan kurtardım.
Sinirle "Bırak!" diye bağırıp tekrar öğrencilerin toplandığı alana döndüm. "Mutlu musunuz?" diye kızarak sordum karşımda duran öğrencilere. Ardından dudağımı mutsuzca büküp "Bu da soru mu?" dedim.
Berna koridorun ortasına doğru yürürken "Hepimizle dalga geçildi Kuzey. Hiçbirimiz intihar etmedik. Çünkü intihar etmek bir çözüm değil." deyip kaşlarını çatarak bana bakmıştı. Arkasındaki öğrenciler aralarında fısıldaşmaya başlamıştı bile.
Dudaklarıma alaycı bir gülümseme eklerken, "Evet, haklısın. İntihar etmek bir çözüm değil. Çünkü Karakan Kolejinde sorunların hiçbir çözümü yok." dedim. Arkamı dönüp tekrar tuvalete girdim ve elime bulaşmış olan kan izlerini temizlemeye çalıştım. Ben elimi temizlemekle uğraşırken birden tuvaletin kapısı açıldı ve ardından tekrar kapandı. İçeri kimin girdiği umrumda değildi. Elimi biraz daha suda tutup ardından aynaya baktım. Aynaya bakar bakmaz bir şoka uğramıştım. Çünkü arkamda Elçin duruyordu. Yavaşça arkama döndüm. Elçin dudağının birini ısırmış, kazağınıda parmak uçlarına kadar çekmişti. Gözlerine döndüğümde... Öncesinde bana okyanusu gösteren gözleri şimdi sadece okyanusun dibini gösteriyordu.
Gözlerinde akmaya hazır olan yaşlar duruyordu. Gözlerini kapattığı anda akacaktı gözyaşları aşağılara doğru. Birkaç saç teli yüzündeki terlemeden dolayı alnına ve yanaklarına yapışmıştı.
"Elçin, bir şey mi oldu güzelim?" dedim kaşlarımı çatarken.
Elçin gözlerini pörtletirken dudaklarını birbirine bastırdı.
"Sana güvenmiştim." dedi ağlamaklı çıkan sesiyle. Bir göz yaşı firar etmiş ve yanaklarında süzülüyordu. "Sana bana yalan söylemeyeceğin adına güvenmiştim. Sen ahmağın tekisin, Öztuna!" dedi soy ismimi bağıra bağıra söylerken.
Birkaç kez göğsüme vurup ardından artık sayısı sayılamayacak kadar çoğalan gözyaşlarını koluyla sildi.
"Sana söylemek istedim." dedim boğuk ve zorlukla çıkan bir sesle.
Gözleri beni bulurken kaşlarını çatması o saniyede gerçekleşmişti. Burnunu çekti. Boğazını temizledi.
Bahsettiğimiz yalan, güven kırma meselesi... hepsi Birkan'ın Elçin'in ailesine çarpmasını ve öldürmesini gizlememdi.
"Ama söylemedin." dedi başını sağa sola sallayıp. "Bitti." dedi ve arkasına dönüp gidecektiki kolundan kavradım.
"Gitme." dedim emin bir sesle.
"Üzgünüm. Duramam."
Mavi gözleri, gözlerimin hedefi olurken birden o okyanusun içinde kaybolmuş ve hatta dalgaların sesini bile işitir gibi olmuştum. Fakat biraz sonra gözlerimi araladığımda duyduğum sesin elimi yıkarken açık bıraktığım musluktan başka bir şey olmadığını gördüm. Gözlerimi kaldırıp aynaya dikerken Elçin'i arkamda görmeyişime sevinip musluğu kapattım. Tuvaletten çıktıktan sonra sınıfıma gitmek için koridordan sınıfa giden yolu yürüdüm.
Birinin ismimi bağırdığını duyduğumda hızla sese döndüm. "Kuzey!" Karşımda okul müdürünü görünce kaşlarımı çatıp sorar gözlerle baktım. "Odama gel lütfen." Konuşmasını yapıp arkasına döndü ve odasına doğru yürüdü.
Bende müdürün peşine takılırken müdür odasının kapısını sonuna kadar açmış ve benim girmemi bekliyordu. Ben girdikten sonra kapıyı kapatıp masasına gitti.
Bir süre odaya sessizlik hakim olduğunda konuştum. "Beni buraya ne için çağırdınız?"
Müdür sorumu işitince dudaklarını büzüp başını salladı. Düşünür gibi bir hali vardı.
Düşünür gibi bir hali vardı fakat dudakları birkaç kez konuşmak için hamle yapmıştı. Ve sonunda bu hamlelerin birinde başarışı olmuş ve konuşmaya koyulmuştu. "Kamera kayıtlarına baktım ve ben Emirhan'ı götürdükten sonra öğrencilerle bir tartışma yaşadığını gördüm. Tartışmanın sebebi Emirhan mı, yoksa Emirhan'ın özel bir sebebi mi?" Sorduğu soruyla gözlerimi onun gözlerinden alıp masaya diktim. Onun Emirhan'ın gay olduğundan haberi olup olmadığını bilmiyordum. Bu sebeplede bunu anlatmaktan çekinmiyor değildim. Çünkü Emirhan burada olsaydı bunu anlatmamı istemezdi. Benim neden konuşmadığımı anlamış olacaktıki açıklama yapmaya koyuldu. "Emirhan'ın intihar ettiği tuvaleti gördüm. Duvarlarda iğrenç yazılar var. Emirhan ibnenin teki, okulda ibneler var... Söyle bana Kuzey. Emirhan bu laflar yüzünden mi intihar etti?"
Bir süre gözlerime baksa da ben yerdeki parkeyi süzmüş ve ardından başımı kaldırıp, "Bunu uyandığı zaman Emirhan'a sorarsınız." dedim. "Soracak başka bir şeyiniz yoksa çıkabilir miyim?" diyerek oturduğum yerden doğrulduğumda dudaklarını büzüp başını tamam anlamında salladı.
Kalktıktan sonra kapıya doğru ilerlemiş ve arkama bakmamıştım. Tam kapıyı aralayacağım sırada tekrar müdürün sesini duymuştum.
"Kuzey," Elimi kapıdan çekip arkama döndüm, yavaşça. Müdür elindeki kalemle önündeki kağıda bir şeyler yazarken konuştu. "Yarın okul panosuna intihar etmenin çözüm olmadığıyla ilgili afişler astırmak istiyorum. Normal durumlarda afişleri öğrenci temsilcileri asar fakat bu kez belki de... sende katılmak istersin diye düşündüm." dedikten sonra kalemi kağıdın üzerine bırakıp gözlerini gözlerime dikti. Arkamı dönüp yürümek için hazırlanırken başımı onay verir gibi salladım. Odadan çıktığımda yavaşça boş koridorda yürüdüm. Dersliklerden gelen öğretmenlerin ders anlatış sesleri kulağıma şimdi o kadar boğuk geliyordu ki... onların ne dediklerini bile anlayamıyordum. Aslında bir bakımdanda anlamak istemiyordum. Sınıfa giden koridorda yürüyordum. Attığım her adım koridorda tok bir sesin yankılanmasını sağlarken birden sanki Emirhan'ı sabah intihar etmek için gittiği tuvalete koşarkenki gibi görmüştüm. Fakat gördüklerimin sadece hayal olduğunu anladığımda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü denebilirdi.
Tam sınıfa gireceğim sırada öğlen molasının zili boş okul koridorlarında yankılanmış ve ardından sırasıyla sınıfların kapısı açılıp kapılardan öğrenciler dışarı akın etmeye başlamıştı. Sınıfa girdiğimde tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissedebilmiştim. Sırama doğru ilerlerken birden omzumda bir el hissetmiş ve aniden arkamı dönmüştüm. Karşımda yaşlı tarih öğretmenini görünce yüzümdeki telaşı silip gözlerimi öğretmene diktim.
"Eğer konuşmak istersen biz buradayız canım. Tüm öğretmenlerin."
Kadın içten olmayan seslerle bunu söyledikten sonra iki gözüylede samimi olduğunu sandığı bir şekilde bana göz kırpıp sınıftan çıkmıştı. Gözlerim sınıfta Elçin'i ararken bir yandanda sırama ilerledim. Gözlerim birdenbire Elçin'in mavi gözlerine takıldığında radara takılmış gibi durakladı ve ardından bir süre mavi gözleri izledi. Sırama vardığımda gözlerimi Elçin'in gözlerinden alıp çantama odakladım. Çantamdan çıkardığım suyun kapağını açtıktan sonra yudumlayıp sıraya bıraktım. Arkamı dönüp sınıftan çıkacağım sırada gözüm birden sırada duran birkaç kes katlanmış kağıda rastlamıştı. Kaşlarım bana sormadan çatılırken neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Kağıdı sıradan alıp tam açacağım sırada birinin bana dokunmasıyla kağıdı elimle arkama götürdüm ve afallamış bir halde arkamı döndüm. Karşımda Elçin'i gördüğümde yüzümdeki afallamış ifadeyi kapatmaya çalışsamda bunu pek becerememiştim.
"Ben yemekhanede olduğumu söyleyecektim." dediğinde söylediklerine onay verir gibi başımı salladım. Umarım şu an elimde ondan gizlediğim bir kağıt olduğunu fark etmiyordur. "Bir şeyin mi var?" Diye sorduğumda yanaklarımda bir terleme hissetmiş ve kaşlarımı inandırıcı olsun diye çatmıştım.
"Ne gibi bir şey?" diye sorarken kazağımda yanağımdaki terlemeyi silmiştim.
"Bilseydim bunu sana sormazdım, Kuzey." diye kızgın bir sesle açıklama yapan Elçin dudaklarını büzüp gözlerini benden kaçırdı.
"Hiçbir şeyim yok güzelim. Ben yemekhaneye gelirim." deyip elimle yanağını okşadığımda az önce astığı yüzünden eser kalmamış ve gülümseyerek sınıftan çıkmıştı. Kağıdı açtığımda kağıtta bir şeylerin yazılı olduğunu görmüştüm. Yazıyı okuduğumda ise gözlerimi pörtletmiş ve sinirle kağıdı sıkmakla yetinmiştim.
Ağızını kapalı tut. Tıpkı kaza gecesi yaptığın gibi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro