27. Bölüm: Resim
Öğlen molasından sonra dersler çok çabuk geçmiş ve çıkışa kadar Elçin'le tatlı tartışmalar yaşamıştık. Onun dışında bir ekşın yaşamamış ve şimdi spor salonuna çıkan merdivenleri tırmanıyorduk.
Elçin koluma girmiş ve kendini bana sokuştururken bende onun bu halinden faydalanarak kokusunu doya doya içine çekmiştim. Spor salonuna girdiğimizde daha Toprak hocanın gelmediğini ve öğrencilerinde kendi aralarında voleybol oynuyor olduklarını görmüştük. Elçin kendini yavaşça benden çekerken önümüzde düşen topu almak için eğildi ve kolumdan çıktı. Topu havaya kaldırdıktan sonra sert bir servisle topu düz bir şekilde karşıya gönderdi. Karşıdaki çocuk topa manşetle karşılık verdiğinde top bana doğru gelmişti. Hızlıca doğulup elimle topa vurduğumda top bu kez Kıymet'e gitmiş, Kıymet'te topa gelişigüzel bir biçimde vurmuştu. Bu paslaşma toprak hoca gelene kadar böylece devam etmiş ve toprak hoca geldiğinde düz sıra olmuştuk.
"Evet, çocuklar! Bu günün eleme günü olduğunu biliyorsunuz." Dedi ve bizi süzdü Toprak hoca. Emin olmayan bir sesle "Biliyorsunuz değil mi?" Diye devam ettiğinde öğrenciler evet diye bağırdılar. Toprak hoca elindeki voleybol topunu defalarca sektirip tekrar biz öğrencileri süzdü ve ardından konuştu. "Elemeler için bir maç yapacağız. Geriye sadece on kişi kalacak. Ve bu arada velilerden çok soran olduğu için cevaplayayım. Bu yıl okullar arası voleybol turnuvalarında kız-erkek karışık yapılması kararına varıldı. Yani kızlar ve erkeklerden ayı takımlar oluşturmayacağız. Maç için ısınabilirsiniz yarım saate başlayacağız. İyi şanslar." Toprak hoca konuşmasını bitirip salondan çıktı.
"Karnım ağrıyor ya." diyen Kıymet'e ben ve Elçin aynı anda döndüğümüzde Kıymet'in eğilmiş ve karnını tutuyor bir şekilde durduğunu görmüştük.
Elçin hızla Kıymet'in kolundan tutup ona destek olurken tıpkı Kıymet gibi eğildi ve Kıymet ile aynı hizaya geldi.
"Strestendir belki de." dediğimde Elçin başıyla bana onay vermişti.
Elçin, Kıymet'i oturttu ve su içmeye zorladı.
Öyle ve böyle maç sonunda başlamıştı. Kıymet her ne kadar kötü olsa da maça katılmak ve şansını denemek istemişti. Elçin, ben, Umut ve tanımadığım birkaç kişi daha aynı takımda; Kıymet, Serhan ve Ceren ise karşı takımdaydı.
Maç başladığında karşı takımdan gelişi güzel bir servis gelmişti ve bu servisi Elçin yere çömelerek manşetle karşılamıştı. Karşı takımdan manşete karşı bir atak daha gelmiş ve top bu kez arkada duran kıza geldiğinde arkada duran kız topu yakalayamamıştı. Sayı karşı takımda olduğundan topu karşıya gönderdim ve başlamalarını bekledik. Bu kez başlayan Serhan'dı. Serhan topu havalandırıp sert bir servis vurduğunda top fazlasıyla yukarıma gelmişti. Zıplayıp topa bende servis vurduğumda en az Serhan'ın ki kadar sert vurmuş ve topun filenin ardına geçip hızla yere düşmesini sağlamıştım.
Sayı.
Elçin başladığında Kıymet'ten güzel bir karşılık gelmiş ve top Umut'a gelmişti. Umut zıplayıp topu havalandırdıktan sonra havalandırdığı topa ben de Elçin'de aynı anda zıplamış ve çarpışmıştık. Biz yere çakılırken topta ardımızdan yere çakışmıştı. Bizim takımdan "Aa!" sesleri yükseldiğinde utançla birbirimize baktık. Fakat geri kalan zamanda maçı sürekli ben ve Elçin çevirmiş ve bu da az önce yaşanan utanç dolu anları insanlara unutturmuştu. Maç sonunda Toprak hoca elenenlerin isimlerini okurken, benim de ismim okunacak diye korkmadan edemiyordum.
"Helin Seven, Beyza Kamacı..."
Sonunda liste bittiğinde ne benim ne de Elçin'in ismi okunmuştu. Elçin sevinçle kolunu boynuma doladığında tüm salonun gözü üzerimize odaklanmıştı. Bende Elçin'in bu içten sarılışına karşın onun sırtını sıvazladığımda bir süre sonra ayrılmıştık.
Elçin'le soyunma odasına gitmek için salondan çıktığımızda yan koridora sapıp soyunma odasına gitmek için ayrılmıştık. Soyunma odasındaki duş kabininde göz gezdirdikten sonra üstümü çıkarıp duş kabinine girdim. Soğuk suyu açtıktan sonra bir süre suyun altında kaldım.
Aklıma Elçin'in anne ve babasının ölümüne sebep olan kişiyi bildiğim aklıma geldiğinde birden donakalmıştım. Şimdi suyun soğukluğu ne bedenime işliyordu ne de ruhuma. Ruhum bu düşünceyle birlikte cayır cayır yanmaya başlamıştı sanki.
O kişiyi biliyordum. Elçin'in ailesine çarpan kişiyi biliyordum. Ve bunu biliyor oluşum ruhuma acı veriyordu. En kötüsüde bu Elçin'den ruhen uzakmış gibi hissetmeme sebep oluyordu. Eğer Birkan benden kaza gecesi bu kazayı görmemiş gibi davranmamı istediğinde red etseydim şimdi bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı belki de.
Bu gerici düşüncelerin ardından kendime zarar vere vere çıkmayı başardığımda birden soğuk suyun bedenime çarpmasıyla titredim. Soğuk suyun verdiği şokla sadece kabinin içinde kenara çekilebilmiştim. Suyu kapatmak birkaç dakika boyunca aklımın ucundan bile geçmemişti.
Belime bir havlu sardıktan sonra kabinden çıkıp kıyafetlerimi üzerime geçtim. Aynanın yanında duran saç kurutma makinesini bir süre saçıma tuttuktan sonra sonra soyunma odasından çıktım. Ben odadan çıkarken benle aynı anda kızların soyunma odasından çıkan Elçin'le göz göze gelmiştim.
Onun gözlerine bakmak bu kez okyanustan korkmama sebep olmuştu. Fakat okyanustan korksamda bu hiçbir şeye yaramayacaktı. Bir balığın sudan korkması gibiydi bu kez okyanustan korkmam.
Elçin bana yaklaşırken kaşlarını çatmış ve bir süre yüzüme bakmıştı.
Telaşlı bir sesle "Kuzey ağladın mı sen?" diye sorduğunda tek kaşımı kaldırdım. Elimle iki gözümü de sildim ve ardından başımı iki yana salladım.
"Bilmiyorum. Yani demek istiyorum ki ağlamadım. Duş aldım sadece güzelim." dedim ve ardından gözlerinin içine baktım.
İki elimle başından narince kavrayıp ardından alnını alnıma dayadım. Elçin'de iki elini benim ellerimin üzerine koyup bir süre ellerimi okşadı. Sıcak nefesi yüzüme çarparken gözlerimi kapattım ve bu kez gözlerimi araladığımda okyanusun eski haline dönmesi için dua ettim. Gözlerimi tekrar açtığımda okyanus tonundaki gözleri bu kez beni büyüleyebilecek kadar güzeldi.
"Beni hiç bırakma, olur mu?" diye sorduğumda oda benim gibi yapıp gözlerini kapadı ve bir süre sonra tekrar araladı.
"Zevkle." dedi ve dudağıma küçük öpücükler bıraktı. Ardından ise kollarını boynuma sardığında bende beline ellerimi kenetledim. Hemen arkamızdan öksürme sesi geldiğinde ikimizde aynı anda birbirimizden uzaklaştık. Hatta Elçin o anın telaşıyla beni hışımla ittirmiş ve bende yere düşmemek için kendimi zor tutmuştum.
Arkamı döndüğümde Toprak hocayı görmüş ve telaşım iki kat daha artmıştı.
Pürüzlü bir sesle "Çocuklar, haftalık program ve turnuvalar başlayana kadar yapacaklarımızı açıklayacağım. Spor salonunda bekliyorum." demişti Toprak hoca.
Toprak hoca arkasına dönüp salona doğru ilerlerken Elçin'le aniden gözlerimiz birbirini bulmuş ve önce korkuyla baksakta ardından kıkırdamaya başlamıştık.
Spor salonuna gittiğimde sıraya girmiş öğrencilerin bize karşı olan meraklı bakışlarıyla karşılaşmıştık. Bu bakışları aldırmayıp sıraya girdiğimizde Toprak hoca bizim girmemizle bölünen konuşmasına şimdi devam etti.
"Evet çocuklar kaldık on iki kişi. Elemelerden geçmeniz rahat bir nefes alabileceğiniz anlamına gelmeyecek, ne yazıkki. Çünkü henüz yedek oyuncuları belirlemedim. Yedekler belirlendiğinde okul panosuna asacağım. Şimdilik bu kadar. Hepinize iyi tatiller."
Toprak hoca öğrencilerin dağılmasını beklemeden salondan çıktı ve gözden kayboldu. Spor salonundan bahçeye inen merdivenleri yavaşça inerken Kıymet ve Umut'un tatlı tartışmasını dinliyordum. Kıymet iyileşmiş olacaktıki bu denli soluksuz konuşuyordu. Bahçeye indiğimizde etrafta göz gezdirdim.
Birkan. Birkan bahçenin diğer ucunda bulunan bankta Emre ve Mete ile oturuyordu. Arkamı dönüp Elçin'i yokladığımda merdivenleri inmeyi henüz yeni bitirmiş olduğunu görmüştüm. Elçin önüme geçmeden kollarını boynuma sarıp, başını sırtıma yasladığında bu şekilde yürüyüp hızlıca bir banka varmıştık. Elçin'i kendimden biraz uzaklaştırıp ardından elinden tutarak onu banka oturttum. Umut ve Kıymet'te beraber banka yerleşirken bende Elçin'in yanındaki boşluğa oturdum. Kolumu Elçin'in omzuna atarken bir yandanda Birkan'lara bakıyordum. Hala orada oturmuş ve boş bir şekilde bize bakıyorlardı. Birkan sanki aniden burnundan solurken ateş saçacakmış gibi görünüyordu. Okul binasının kapısı açıldığında gözlerim oraya döndü. Kısa bir zaman önce tanıştığım Emirhan kolunda siyah çantasıyla kapıdan çıkmış ve bahçeden okulun dışına uzanan yolu yürümeye başlamıştı. O an ben Emirhan'ı izlerken bahçenin sonunda oluşan bir hareketlilik dikkatimi çekmiş ve bende gözlerimi bir süreliğine bahçenin sonunda dikmiştim. Birkan ayağa kalkmış ve okula doğru yani Emirhan'ın yönüne doğru yürüyordu. Tam yan yana vardıklarında Birkan omzunu kasıtlı bir şekilde Emirhan'ın omzuna geçirmiş ve bu da Emirhan'ın kolundaki çantayla birlikte yere düşmesini sağlamıştı. Gözlerim sinirle sıkılaşırken kolumu Elçin'in omzundan çektim ve her an ayağa kalkmak için kendimi hazır tuttum. Emirhan'ın yere düşmesiyle çantasından kitaplar ve kağıtlar dağılmıştı. Emirhan o anın verdiği şok ve utançla yerde oturakalmıştı. Birkan birden Emirhan'ın dağılan kağıtlarını almak için uzandığında az önce sıkılaşan gözlerim birden gevşemiş ve Birkan'ı izlemeye koyulmuştu. Emirhan'a yardım mı edecekti? Birkan ve yardım etmek mi?
Kağıtlardan birini alıp doğrulduğunda Emirhan birden hışımla ayağa kalktı ve "Ver onu bana!" diye bağırmıştı.
Neler olduğunu anlayamamıştım. Birkan cebinden telefonunu çıkarırken Emirhan'ın kağıdı almak için yaptığı hamlelerden kağıdı kurtarmak için kolunu geri çekip duruyordu. Telefona birkaç kez dokunduktan sonra telefonu kağıdın üstünde odaklamış ve elindeki kağıdın resmini çekmişti.
Tam ayağa kalkacağım sırada Elçin'in elini baldırıma bastırmasıyla tekrar yerime oturdum. Elçin'in yüzüne baktığımda başını eğmiş ve bana lütfen gitme der gibi baktığını görmüştüm.
Bir kez daha ayağa kalkmak için hamle yaptım ve bu sefer Elçin'in baldırıma basmasını aldırmayıp Birkan'a doğru koştum. Birkan hala telefon ve kağıtla ilgilenirken Emirhan ağlamaklı seslerle bağırıyordu.
"Ver onu bana Birkan. Lütfen ver." Emirhan bu cümleyi sürekli tekrarlarken Emre ve Mete'ninde bahçenin sonundan buraya doğru koştuğunu görebilmiştim.
Birkan'ın yanına vardığımda onu ittirdim. İttirişimle birlikte elindeki her şey yerle buluşmuştu.
"Sana ait olmayan şeylere yaklaşma." dedim Elçin'i de ima eder gibi kaşımı kaldırıp.
Birkan yere düşen kağıt ve telefonundan gözünü alıp bana doğrulttuktan sonra düşmek üzere olduğu pozisyondan çıkıp doğruldu. Birkaç adım atıp mesafeyi mesafeyi kapattıktan sonra başını kaldırıp bana baktı.
Sert bir sesle "Yaklaşırsam ne olur?" dediğinde dediklerine karşı güldüm ve ardından sorar gibi iki kaşımıda kaldırdım.
"Ne olur mu?"
Birkan ona sorduğum soruyla birlikte başını aşağı yukarı sallarken iki elimide arkamda birleştirip yumruk biçimine getirdim. Emre ve Mete Birkan'ın yanında yerini alırken dişlerimi sıktım.
"Kuzey, haydi gel. Uğraşmaya değmez." diyerek kolumdan tutup beni geriye çekiştiren Umut'a bakmadım ve dakikalardır olduğu gibi sadece Birkan'a baktım. Emre ve Mete'de Birkan'ı geri çekiştirirken yumruğumu arkamdan çektim ve yavaşça Birkan'ın yüzüne geçirmek için hazırladım.
"Yaklaşırsan ne mi olur? Ha-" cümlem daha bitmeden yumruğumu hızla çenesine geçirdiğimde gözleri birden büyümüş ve darbemle birlikte yere düşmüştü. "İşte bu olur. İstersen yaklaşmayı dene." dedim ve Emirhan'a bakmak için yanıma döndüm. Yoktu. Gitmişti.
Emirhan'ın çantasından düşen bir kağıttan ne çıkabilirdi de Birkan bunun resimini çekme gereği duymuştu? Bilmiyordum.
Elçin'le birlikte Umut ve Kıymet's veda ettikten sonra okuldan çıkmış ve Elçin'in evine giden yolu adımlıyorduk.
İçten bir ses tonuyla "İnan bu kadar trip yiyeceğimi bilsem, senin bacağıma elini bastırmana gerek kalmadan ben kendi hür irademle çocuğu kurtarmazdım." dedim Elçin beni dinliyor mu diye ara sıra göz ucuyla yanıma bakarken.
"Hayır, birde anlamıyorsun. En çokta buna kızıyorum. Sorun Emir'i kurtarman değil." dediğinde hızlıca sanki çok önemli bir şeymiş gibi onun lafını kesip Emirhan diyerek düzeltmiştim, Emir diyişini. "Her neyse. İşte benim sorun ettiğim Emirhan'ı kurtarmış olman değil. Oraya gittiğinde Birkan'la kavga edeceğini biliyordum. Sana zarar gelmesinden korkuyorum." diye konuştu Elçin kedi miyavlaması kadar sevimli çıkan sesiyle.
Kollarımla Elçin'in belini sararken bir yandanda yanağına bir öpücük kondurdum.
"Kıyamam. Sen benim için korktun mu?" diye konuştum sesimi çocuk sesine benzetmeye çalışırken.
Elçin'de sesimi çocuklara benzetmemle birlikte kıkırdarken yol boyunca yükümü vermeden Elçin'e sarılarak yürüdüm. Evinin önüne vardığımızda Elçin az önce bana küsmemiş gibi davranıp yanağıma bir öpücük kondurdu. Bende onun gibi yapıp yanağından öptükten sonra o eve girene kadar beklemiş ve ardından eve doğru yürümeye başlamıştım.
Eve vardığımda kendimi hızla odama atmış ve hızlıca yatağa yatmıştım. Gözlerim sanki üzerlerinde binlerce ton ağırlığında yük varmış gibi kapanırlarken başımı yastığa gömdüm.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro