21. Bölüm: Kriz
Kıymet bize doğru yürümeye başladığında herşeyi mahveden Ceren'e baktım. Şimdi ne olacaktı? Kıymet her şeyi öğrenmişti. Ceren'in beni sevdiğini ve beni öptüğünü... Ceren bunu umursamamıştı, sonuçta burada onun yiyeceği bir laf yoktu. Çünkü Kıymet'i biraz bile tanıyorsam Ceren'in beni öpmesine değil benim buna izin vermeme kızacaktı.
Kıymet yanımıza vardığında elindeki telefonu cebine sokuşturdu. Kıymet'in neler diyeceğini tahmin edebiliyordum. "Az önce duyduklarım hakkında bir açıklama yapar mısınız, yoksa ben mi size ne duyduğumu anlatıyım?"dedi Kıymet.
Kıymet konuştuktan sonra birkaç dakika boyunca ortama sessizlik hükmetmişti. Kıymet'in ne duyduğunu bilmediğimiz için açıklama yapmıyorduk. Kıymet konuşmayacağımızı anladığında kollarını göğsünde birleştirip konuştu:
"Ceren'in seni öptüğünü ve sana aşık olduğunu duydum Kuzey." dedi ve bana baktı Kıymet.
Ceren hala duruma el atmak için bir şey anlatmıyorken onun bir şey yapmasını bekledim. Sonuçta Ceren beni öpmüştü ve onun açıklama yapması daha mantıklı olurdu.
Kıymet bir süre bizi beklesede ikimizde ağızımızı açıp tek kelime etmemiştik. Kıymet öksürdüğünde ben konuşmak için dudaklarımı araladım. "Kıymet neyi anlatmamızı istiyorsun, zaten duyacağın her şeyi duymuşsun." dediğimde Ceren'de bana hak verircesine başını salladı.
Kıymet yutkunup bana baktı. "Peki Kuzey, gel biz gidelim istersen." dedikten sonra koluma girdi Kıymet. Ceren yanımızdan ayrıldığında ikimizde birbirimize baktık. "Kuzey biz küsken başından neler geçti hemen anlat!" diye bağırdı Kıymet.
Tek nefesle konuşmuştu.
Eve doğru yürürken, sokakta kimsenin olmaması dikkatimi çekmişti. Saat geç olabilirdi ama genelde bu sokaklar tıklım tıklım olurdu. Çünkü şehrin en işlek sokağında yürüyorduk. Fakat sonrasında siteye girdiğimizde sokakların boş oluşunu yadırgamamıştım. Kıymet'e yaşananları anlattığımda şaşkın gözlerle beni dinlemişti. Ceren'in başından beri benden hoşlandığı ortadaydı zaten. Paten günü çarpışıp yere düştüğümüz gün bile belliydi bu. Bana bakışları her zaman bir şeyler ima ediyordu.
Ama ben o bakışlarda hiçbir zaman kendimi görmedim. Çünkü ben Cerene karşı bir şey hissetmiyordum. Kıymet'le vedalaştıktan sonra bende eve geçtim. Mutfaktan gelen
kakao kokusu burnumdan içeri süzülürken kokuyu takip ettim.
Mutfağa girdiğimde kurabiyeleri fırından çıkaran Şeker teyzeyi gördüm. Şeker teyze bana dönüp "Hoşgeldin oğlum..." dedikten sonra kurabiyeleri bir tabağa boşalttı. Bana tekrar bakıp "...Oğlum sen odana çık, ben sana şimdi sıcak sıcak kurabiyeler getiririm." dedi.
Buraya gelmemin sebebi kurabiyeler değildi. Babamı arıyordum. "Babam nerede?" diye sorduğumda Şeker teyze kurabiyeleri dolaba boşaltıp bana döndü.
Şeker teyze "Sen gelmeden biraz önce çıktı oğlum."dediğinde üst kata çıktım.
Odamın kenarındaki masaya oturup pek sevmediğim test kitaplarını çıkardım. Yaklaşık bir saat boyunca test çözmüştüm. Şeker teyze o arada bana sıcak kurabiye ve süt getirmişti. Ders çalışırken kurabiyeleri bitirmiştim. Ne yazıkki süt pek favorim değildi.
Kurabiye ve süt bardağının içinde bulunduğu tepsiyi elime aldıktan sonra mutfağa doğru indim. Ben tam mutfağa geçeceğim sırada babamda Şeker teyzenin açtığı kapıdan içeri kapıdan giriyordu. Şeker teyze kapıyı kapatıp elimden tepsiyi aldı. Babamı takip edip onunla birlikte salona girdikten sonra beyaz koltuğa oturdum.
Babam beni anlamaz bir ifadeyle izlerken karşıma oturup beni bekledi. Beni onunla birlikte görmeye pek alışmamıştı anlaşılan. Çünkü ben hiçbir zaman babamla birlikte bir yerlere gitmemiş veya babamla birlikte oturmamıştım. Onunla oturmayı pek sevmiyordum.
Çünkü onunla oturduğum vakit sürekli onunda tartışıyordum ve tartışma iyi bir yerlere gitmiyordu.
"Dün gelen kadın kimdi?" diye sordum sert olmasını umduğum bir sesle.
"Hiç, deli bir çalışan." babam bozuntuya vermeyen bir sesle konuşup sonrasında elindeki telefonla oyalanmaya başladığında onu izledim.
"Bu yalanla beni kandırabileceğini mi sanıyorsun." deyip gülümsediğimde gözleri hızla bana döndü.
Yalan söylüyordu. Çalışan olan bir kadın beni nereden tanıyabilirdi ki?
"Hım, bilmem. Bence kanman gereken bir durum yok. Emin ol." deyip o da benim gibi gülümsediğinde sinirle yumruğumu sıktım.
"Bak, dün gelen kadının annem olduğundan şüpheleniyorum. Hani şu hastayım diye beni terk edip giden annemden bahsediyorum." deyip az önce gülümsediğim dudaklarımı düz bir çizgi haline getirdim.
Babam ben konuşurken benle hiçbir şekilde göz teması kurmamıştı. Fakat ben konuşmamı bitirdikten hemen sonra gözlerini bana doğrultmuştu.
Babam sinirli bir sesle "Kuzey saçmalama," dedi. Ardından ise oturduğu yerde doğruldu ve elindeki telefonu oturduğu koltuğun kenarlığına bıraktı. "Bak dün bağıran benim eski bir çalışanımdı. Aylardır benden avans istiyor ve bende veriyorum ama olay diğer işçilere de yayıldı ve içiler kendi aralarında grev gibi bir şey başlattı. Bende o kadını işten çıkarmak zorunda kaldım. Sonrası malum."
Anlattıklarından sonra kıkırdadım. Fakat bu tamamen ona inanmadığımın göstergesiydi.
"Yarına kadar annem gelsin. Yoksa ben onu bulurum." dediğimde babam beni sıkkınlıkla dinledi.
Biraz sonra babamın cevap vermeyeceğini anladığımda ayağa kalktım ve cebimden çıkardığım telefonu kulağıma götürdüm. "Serpil!"diye seslendim telefonun diğer ucuna.
"Kuzey, bir şey mi oldu tatlım?"
Serpil beni çocukluğumdan beri büyüten kadındı. Fakat aylar önce babamla ayrıldılar ve ben de babamla babamın işleri yüzünden onun peşinde buraya sürüklendim.
Babam usulca sehpaya oturup diyeceklerimi bekledi. Kelimeler ağızıma mühürlenmişti. Ne yapsam bilmiyordum.
Ağızımı konuşmak için araladım.
Ayağa kalktım. Babamın gözleri çok bilmiş ve sinirle bakarken bende ona baktım. "Senin pisliklerinin hepsini öğreneceğim. Sakladığın bir sır bile bırakmayacağım Ali Öztuna! Seni bunları yaptığına pişman edeceğim." deyip babamın yanından geçmek içine adım attığımda babam kolumu tutup beni ittirdi.
"Kendine gel artık Kuzey. Birkaç yıl önce yaşadığın sorunlu hayatın yok. Buraya geldik, temiz bembeyaz bir sayfa açma şansın varken sen tekrar pisliklere karışmayı hastalıklarınla uğraşmayı seçtin. Senin bakışların birkaç yıl önceki Kuzey'in anlamsız ve nefret dolu bakışları değil. Kim olduğunu bil."diye bağırdı babam.
Bu cümleler biraz olsun kendime gelmemi sağlamışken bacaklarım yerden kesildi ve kendimi koltukta buldum. Gözlerimi açmakta zorluk çekiyordum. Başım patlayacak kadar ağrıyordu ve bu bana ciddi bir acı veriyordu.
Babam ve Şeker teyze adımı söylüyorlardı. Bayılmış değildim henüz. Bayılmış olsam etrafımda olup bitenleri duyamazdım. Sadece gözlerim yorgun düşmüştü ve bu sıkça olurdu.
Yanağımda hissettiğim sıvı burnuma ilişince gözlerim kendiliğinden açıldı. Karşımda babam ve Şeker teyze vardı. Şeker teyze yanımızdan koşarak ayrılıp biraz sonra elinde ilaç paketiyle geldi. Babam masadaki sürahiden bardağa su doldurup bana uzattı.
Şeker teyzeden aldığım ilaç paketinden bir hap alıp ağızıma attıktan sonra babamın uzattığı suyu içtim. İlaç ağızımda kötü bir tat yayarken gözlerimin üzerinden bir yük kalkmış gibi hissettim.
Babam telaşla bana bakarken ayağa kalkmaya çalıştım. Şeker teyze kolumdan tutup kalkmama yardım ederken elimi koltuğa bastırıp doğruldum. Sendeleyerek odama doğru ilerlemeye başlamıştım.
Şeker teyze benle birlikte yukarı çıkarmak istesede çıkabileceğimi söyleyip tek başıma çıkmayı tercih etmiştim. Odama girdiğimde oyalanmadan yatağa uzandım. Yorganı üstüme çekip gözlerimi kapattım.
***
Sabah uyandığımda ne kadar sıcak yatağımdan çıkmak istemesemde çıkmam gerektiğini biliyordum. Yorganı üstümden çektikten sonra odayı aydınlatan güneş ışınlarının vurduğu halının üzerine adım attım.
Banyoya gidip yüzüme birkaç kez su çarptıktan sonra bir süredir aşağıdan gelen Serpi'in sesini dinledim. Demek gelmişti. Siyah'a doğru ilerlemeye başladığımda önümdeki kıvrımlı halıyı görmememle ayağım halıya takıldı ve ben yere kapaklandım.
Siyah "Vık! Bög!"diye bir şeyler söylerken ben hiç bir şey olmamış gibi ayağa kalkıp kafesi açtım. Siyah büyük bir zevkle kanatlarını çırpmaya başlamıştı bile. Siyah'ın aydınlıktan hoşlanmadığını bildiğimden perdeyi sona kadar çekip eve güneş ışınlarının girmesini engelledim.
Siyah odada biraz dolanıp sonrasında omzuma konduğunda bende aşağı doğru yürüdüm. Siyah arada bir bir şeyler söylensede onu umursamayıp salona girdim. Konuşan kişinin Serpil olduğuna artık tam olarak kanaat getirdiğimde Serpil ayaklanıp bana sarıldı. Sarılma merasiminden sonra geri çekildim ve Serpil'e baktım.
"Neden burada olduğunu biliyorsun değil mi?" diye sordum.
Serpil önce bana anlamaz gözlerle baksa da ardından başını sallamış ve babama dönüp mimik yapmıştı.
Serpil ürkek ürkek "Kuzey anlıyorum bir takım olaylar yaşanmış tatlım fakat babanın açıklaması senin iddialarına nazaran daha mantıklı geliyor." dediğinde sinir damarlarıma enjekte edilmiş gibi hissetmiştim. Bir süre öyle kalakaldım ve Serpil'e baktım.
"Serpil buraya gelmenin sebebinin olayı yorumlaman olmadığını biliyorsundur umarım." diye imalı bir şekilde sorduğumda Serpil geri çekilip koltuğa oturdu ve babamın tehditkar gözlerine maruz kaldı.
"Annemin yerini biliyorsun. Bana adresi ver yoksa bir daha yüzümü göremezsin."
Serpil bir süre durdu ve bekledi. Her defasında dudaklarını konuşmak için aralayıp sonra ise başarısızlıkla tekrar kapatıyordu.
Tekrar o kriz... Vücudum benden bağımsız haraketler ediyordu. Bu seferki sinir kriziydi. Ayağa kalkıp vitrindeki tüm eşyaları elimde yere savurdum. "Bana herşeyi anlatın! Anlatın! Anlatın!" diye sayıklıyordum damarlarımda karıncalar dolaşıyormuş gibi hissederken.
Kavradığım vazoyu evin camına fırlattığımda kırılma sesi kulağımı doldurdu. Buda umrumda değildi. Yanımdaki koltuğu elimle ve ayaklarımla ittirip yere fırlattım. Babam ben nereye gidersem peşimden geliyor beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Babamı itip benden uzaklaşmasını sağladıktan sonra ayağımla ortadaki beyaz sehpayı parçaladım. Salondan ayrılıp hızla odama çıktım. Bu sırada Siyah'ta peşimden geliyordu. Odama girip kapıyı kilitlediğimde Siyah hariç herkes odanın dışından bağırıyordu.
Kapıma vuruyorlardı ama bunu yapmayacaktım. Bu kapıyı açmayacaktım. Kapıya yaslanıp yavaşça yere çöktüm. Elimi yere bastırıp bir yerleri çizdim. Parmağımda akan kan topluluğu yere doğru süzülüyordu.
Güneş hala odamı aydınlatıyordu. Güneşin ışıkları ne yazıkki yetmiyordu karanlığımı aydınlatmaya. Siyaha tutsaktım ben. Öyle bir gün gelecekti ki siyah özgür kalacaktı. Hem içimdeki siyahım hem de baykuşum. Baykuşumu kendi hayatıma tutsak etmiştim. Yetmezmiş gibi ona bir isim vermiştim. SİYAH.
Ayağa kalkıp Siyah'ın peşinde dolaştım. Her elimi kapattığımda onun bir tüyü elimde kalıyordu ama o hala uçuyordu.
"Hadi Siyah!" dediğimde aklıma gelen 'hadi baba' reklamıyla gülümsedim. Krizimin bitmiş olması beni rahatlatırken bir kez daha elimi hızla kapattım. Onu tekrar yakalayamamıştım. Mahmut Tuncer halayına dönmüştüm. Yürüyordum ama nereye gideceğim de gittiğimde belli değildi.
Sonunda Siyah'ı yakaladığımda onu elimden kaçırmamaya dikkat ederek kafese yöneldim. Metal kafesin ince demirleri, boşluklarla ard arda dizilmişti. Kafesin küçük kapısını açıp Siyah'ı oraya sokuşturduğumda Siyah isyan edercesine sesler çıkarmıştı.
"Seni gidi Halil Sezai!" deyip kafesi kapattım. Kafesin üstteki tutma yerinden iki parmağımı geçirip diğer elimi kafesin altından geçirdim. Odadan çıkıp aşağıya iner inmez kimseyle karşılaşmadan evden çıktım.
Onu bu gün özgür bırakacaktım. Bu gün o gündü. Siyahın Özgürlüğü'nün günü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro