Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

11. Bölüm: Kütüphane

Kıymet'e sarılmayı bıraktım ve bir adım geriye gittim.

"Beni nasıl buldun?" diye sorduğumda ise ortamı sessizlik sardı. Kıymet bıyık altı gülümseyip konuştu.

"Attığın mesajın konumundan." dedi ve ufak bir kahkaha attı.

***

Hava kararmıştı. Cebimden anahtarımı çıkardıktan sonra anahtarı kilit yuvasına soktum. Anahtarı birkaç kez çevirdim ve kapıyı açıp içeri girdim. Evin hiçbir ışığı açık değildi. Elimi duvarda gezdirdim ve bir süre ışığı açmaya çalıştım.

"Şeker teyze!" diye bağırdığımda kimse karşılık vermemişti. Sonunda elim ampulün anahtarına çarptığında artık etrafımı görebiliyordum. Gözlerim bir süre karanlıkta kaldığından ışık açıldığında fazlasıyla acımıştı. Odama çıkmak için merdivenlere yöneldim ve merdivenleri hızlıca tırmandım.

Odama girdiğimde her şey normaldi. Masanın üstünde olan küçük bir kağıt gözüme çarpınca masama yanaştım ve kağıdı elime aldım.

-Toplantım olduğu için bu gün eve geç geleceğim, Şeker izinli. Kendine dikkat et.

-Baban

Kağıdı okuduktan sonra masaya bırakıp yatağımda uzandım. Biraz sonra gözlerim kendiliğinden kapanmıştı.

Uyku beni birdenbire esir aldı...

Gözlerimi araladığımda saatin kaç olduğuna bakmak için telefonuma uzandım. Saatin okul başlangıç saatine yaklaştığını fark ettiğimde zar zorda olsa sımsıcak yatağımdan çıkmaya karar verdim. Zar zor doğrulurken pencereyi döven yağmurun çıkardığı sesler bir süre beni oyaladı. Tabii bu mükemmel sesi ikide bir bölen Siyahın seslerini saymazsak.

Banyoya girip yüzümü yıkadıktan sonra siyah bir tişört, üstüne kamuflajlı bir gömlek geçirdim. Ardından ise siyah bir pantolon giydikten sonra aşağı indim. Babam elindeki gazeteyi okurken diğer yandan da telefonuyla uğraşıyordu. Kapıya ilerleyip dışarı çıkacağım sırada kulağımla buluşan sesle yerimde durdum.

Birdenbire "Dün yemek molasından sonra derse girmemişsin." dedi babam.

"Evet." dedim ve dışarı çıkmak için küçük bir hamle yaptım.

Kahretsin!

Okuldan kaçtığımı da nereden öğrenmişti? Karnımda bir yerlerde kurşun varmış gibi hissederken bu ağrının biraz daha devam etmemesi için dua ettim.

Babam ciddi bir tavır takınarak, "Bir daha bu tekrarlanmasın!" dediğinde güldüm.

"Ya sen beni ne zamandan beri bu kadar umursar oldun söylesene?" diye sorduğumda bana baktı. Az önce elinde olan gazetesi şimdi kenarındaydı ve telefonunu fazlasıyla sert bir tavırla tutmuştu.

"Haddini aşıyorsun!" diye bağırdığında tekrar güldüm.

"Asıl sen haddini aşıyorsun Ali Öztuna! Hastalığım için beni yetimhaneye vermeyi annem gibi senin de kabul ettiğin günleri ne çabuk unuttun?!" diye bağırdığımda susmuştu. Ona gerçekten geçmişi hatırlatmak gerekiyordu bazen. Dün sahilde geçmişe dair bir şeyler hatırladığımdan dolayı şimdi o anları savunma olarak kullanabiliyordum.

Kapıyı sertçe kapattım. O ikisi de -annem ve babam- bencil insanlardı. Bir hastalık için beni boktan bir yere bırakmışlardı. Yetimhaneye. Üstelik ben henüz fazlasıyla küçükken. O günleri beynime mürekkebi bitmiş tükenmez kalemlerle kazımışlardı. Çünkü yazmak onlara yeterli gelmemişti. Bir daha çıkmaması için kazımışlardı da, kazımışlardı...

Okula doğru yürümeye başlamıştım. Yağmur üzerime şiddetle boşalıyordu. İnsanlar hızlı adımlarla dört bir yana yürüyordu. Hepsinin amacı ise aynıydı; ıslanmamak. Biraz sonra okula varmak üzereydim. Sokaktan sürekli öğrenciler geçiyordu ve neredeyse hepside bizim okula geliyordu. Okul formalarına bakılacak olursa bu çok barizdi. O günlerimden -yetimhane günleri- sonra soğuk sulardan nefret ediyordum. Bir keresinde görevlilerden izinsiz su içmiştim diye bana soğuk suyla işkence yapmışlardı. Biraz düşünecek olursak vişneyede alerjim vardı. Sanırım ben alışılmıştan da sorunluydum.

Okula girdiğimde görmeye alışık olduğum bir manzarayla karşılaşmıştım. Elçin ve adlarını tam olarak ezberleyemediğim arkadaşları çarşaftaydı. Kıymet beni gördüğünde yanıma geldi her zamanki gibi neşeli bir edayla konuştu. "Bu gün derslere girecek gibi görünüyorsun."

Bana gülümseyerek baktığında bende ona gülümsedim.

"Buna ben karar vereceğim kıymalı baklava, görünüşüm değil."deyip bahçede yürümeye devam ettim. Tabiiki bu gün de okulu asmak gibi bir niyetim yoktu.

Kıymet işaret parmağını tehditkar bir biçimde öne, geriye salladı. Yüzünde sinsi bir ifade oluşmuştu. Sonunda ağızındaki baklayı çıkardığında kahkaha attım.

"Bu gün de derslere girmezsen seni müdüre şikayet ederim."

"Bana neden bunu söyledin? Off, ben gece nasıl uyuyacağım?!" dedim ve çardaktakilere selam verdim. Paten sürerken tanıştığım kız -Ceren- bana baksada; bakışlarına aldırmayıp gözlerimi başka yerlere çevirmiştim. Okulda tanıştığım kişilerse, Burak, Serhan, Ayça, Öykü ve birkaç kişiden ibaretti.

Şimdilik hepsi gözümde birer zararsız kişilerdi. Kısa sürede bana alışmışlardı. Bende onlara. Aralarında en çok anlaşabildiğim Serhan'dı. Serhan gerçektende açık sözlü ve çok samimi biriydi. Dün kötü bir tartışma yaşasakta bu ona verdiğim değerim üzerini kapatamaz.

Gözümü Elçin'e çevirdiğimde bir süre birbirimize baktık. Mavi gözler... o gözler herşeylerinde bana okyanusu gösteriyordu. Fakat okyanusun içini... asla. Bana bakmayı kestiğinde bende umursamıyormuş -bu yalanla sadece kendimi kandırabildim- gibi yapıp gözümü kaçırdım.

Umut'ta bize katıldığında Kıymet ve Umut arasında küçük, tatlı bir tartışma patlak vermişti.

"Hiçte bile! Seni gördüğümde yanaklarımın kızarması için bir sebep yok tamam mı?"

Kıymet utanarak bunları izah ederken aynaya bakmasını o kadar çok istemiştim ki... yanakları resmen pişmiş tavuğa dönmüştü. Kıpkırmızı.

Berna ve Akın'da yanımıza geldiğinde bir süre onlarla sohbet ettim. Akın ile dün Berna sayesinde tanışmış ve onunla neredeyse iyi birer arkadaş olmayı başarabilmiştim. Berna saçma sapan hareketler yapsa da fazlasıyla samimi ve iyimser bir kızdı. Bu onu fazlasıyla sevmeme yol açmıştı. Fakat sorun şu ki ben Berna'yla tanıştığından beri Elçin benden biraz uzaklaşmıştı. Bunun nedeninin Berna olmamasını çok büyük bir içtenlikle diliyordum.

Yanlarından ayrılıp sınıfa çıktım. Sınıf fazla kalabalık sayılmazdı. Bu gün Kıymet'in yanına geçmek istediğimden dolayı çantamı oraya bıraktım. Kıymet gelene kadar ise bir şeylerle uğraşmıştım. Biraz sonra Kıymet geldiğinde beni dürttü ve kaymamı işaret etti. Biraz kayıp ona yer açtığımda oturmuş ve ardından dirseğini sıraya, başını ise eline yaslamıştı.

Suratında bir mahvolmuşluk vardı.

Bir şey olmuştu. Bu belliydi. Kıymet hiçbir şekilde konuşmuyor, bakmıyor ve tepkisiz duruyordu.

"Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda cevap vermedi. "Sana soruyorum Kıymet, bir şey mi oldu?" dediğimde bu sefer başını kaldırıp bana baktı.

"O,"dedi.

Hiçbir şey anlamamıştım. O kimdi? Kimden bahsediyordu bu kız?

Sabırsızca "O kim?" diye sorduğumda bıkkın bir şekilde gözlerini devirdi.

"Umut! Onu başka biriyle gördüm. Bana o kadar şeyler söyledikten sonra onu başka biriyle gördüm,"dediğinde olayı azda olsa anlamıştım. Biraz sonra tekrar devam etti. "Bu sefer ona güvenmiştim, beni seviyor sanmıştım ama onun tuzaklarına bir daha düşmeyeceğim." dedi. Sesi boğazındaki düğümü zar zor çözebilmişti.

Bir gün bir kadının boğazına düğüm olmamak dileğiyle...

Kızlar hep mi böyleydi? Onlara değer vermeyen bir insan için her zaman bu kadar çabalarlar mıydı? Kıymet'in gözünden yaşlar süzülmeye başladığında kollarımı ona sardım ve kafasını boynuma yaslamasına izin verdim. Öğretmen birkaç dakika sonra sınıfa girdi ve direkt derse başladı. Kıymet kendini toparlayıp derse katılmıştı.

Teneffüs zili çaldığında yanımda olmayan kitapları almak için kütüphaneye doğru yürüdüm. Koridor git-gide kalabalıklaşıyordu. Teneffüs zilini yeni yeni duyan sınıflar henüz kapılarını yeni aralıyorlardı. Gözüm Umut'u bulduğunda ona doğru ilerledim.

Beni gördüğünde yerinde durdu ve diyeceklerimi dinledi. "Lafı uzatmayacağım. Bir daha o kızı ağlatırsan olacaklardan ben sorumlu değilim." dediğimde beni takmadan yanımdan geçti. Arkamı döndüm Umut'a doğru yürüdüm. Arkanı dön ve kütüphaneye git diyen iç sesimi güçlükle de olsa dinlemeyi başarıp tekrar önüme döndüm ve kütüphaneye gittim.

Kütüphaneye kocaman bir odadan oluşuyordu. Kocaman odanın içinde sayısız cevherler vardı. Her bilgi birer cevherdir. Fazlasıyla raf vardı. Benim bulmam gereken kütüphane bölümü ders kitaplarının bulunduğu taraftı. Birkaç kişiye sorduktan sonra ders kitaplarının en arka tarafta olduğunu öğrenmiştim.

Kütüphane fazla kalabalık değildi. Zaten kalabalık olsada herkes masalarda oturup kitap okuduğundan göze çarpan bir kalabalık olmuyordu. En arkadaki rafı bulduğumda gözümle bana lazım olan kitabı aradım. Şu lanet ders kitabını bir türlü bulamamıştım.

Ah, aptal kafam! Gözüm kitaba çarptığında dakikalardır kitabın gözümün önünde olduğunu fark edip söylenmeye koyulmuştum. Hızlı davranmaya çalışıp hemen elimi kitaba uzattım. Benden hemen sonra biriside elini kitaba uzatınca ellerimiz birbiriyle çarpışmıştı. Bu ten çok tanıdıktı. Beni heyecanlandıran tendi bu. Başımı elin sahibine döndürdüğümde karşımda Elçin'i gördüm.

İşte bu ten ona aitti. Bana her değdiği inde bana dünyanın en özel gününü yaşatan tenim sahibi buydu. Kitabı elime aldım. Ellerimiz hala üst üsteydi. Elçin çok karmaşık gözüküyordu. Elini yavaşça elimden uzaklaştırınca bende ona kitabı ona uzattım.

"Şey, gerek yok. Ben başkasını bulurum." dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Al şunu." dedim ve kitabı alacağını düşünerek bir süre gözleriyle oyalandım. Fakat kitap hala elimdeydi ve Elçin hiçbir şekilde kitabı almamıştı. "Yani, şey... lütfen." deyip sırıttığımda kitabı gülümseyerek elimden aldı.

"Ya sen? Sen hangi kitapla gireceksin derse?" diye sorduğunda ona baktım. Sanırım birkaç dakika bakışmıştık. Bu süre zarfında her on saniyede bir başını raflara çeviriyor ve bir şey inceler gibi yapıp bakışlarımdan kurtuluyordu.

"Ah, boşversene!" dediğimde bana bakmaya devam etti.

Bir çift göz neden her bakıldığında sadece size ait olan bir okyanusa dönüşürdü?

O benim için fazlasıyla özeldi. Çünkü o bana ait olan tek okyanustu.

Gözleri birkaç kez yandaki raflara kayarken "Iıı... Peki o zaman." dedi ve yanımdan yavaşça uzaklaştı.

Bunun sonu ne olacak bende bilmiyordum. Kaçınılmaz bir sona gidiyordum. İyi ya da kötü bir son... sanırsam her ikisinede razıydım.

Şarkı- Katty Perry: Firework

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro