Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

~7~KAÇTIĞIMIZ VE SEÇTİĞİMİZ YOLLAR

Otele sürerken bir yandan olabilecek senrayoları düşünüyordum. Ya fark ederlerse, ya olursa... ama yinede başarılı olmak zorundaydım, zorundaydık yoksa bizi yaşatmazlardı.

Otele geldiğimizde derin düşüncelerimden çıkıp odaya doğru ilerlemeye başladım.

Odaya geldiğimizde hızla bilgisayarı açıp ilk önce şirketteki virüsü temizledim. Sonuç olarak şu an işteydik ve virüsü temizliyorduk. En azından onlar öyle biliyorlardı.

Derek Pride

Catherine bana daha hiçbir şekilde adam gibi açıklama yapmamıştı. Evet genel hatlarıyla bunun açıklamasını yaptı fakat adam gibi konuşarak bir açıklama yapmadı. Neden anlayamıyorum ama ona karşı bir korumacılık hissediyorum. Benimle bazı şeyleri paylaşmaması sinirimi bozuyor ve onun için biraz endişeleniyorum çünkü kolay bir görevde değiliz zaten. Ama hep kendini ön plana atmasından ve benden bir şeyler saklayarak kendi kendine birşeyler yapmasından sıkıldım. Bende bir insanım aynı zamanda iş arkadaşıyım. Bu duruma artık dur demek için "Catherine bana neler oluyor adam gibi anlatır mısın?" Dediğimde kafasını bilgisayardan bana doğru çevirdi. "Derek şu an çok işim var hem seninde şu an bilgisayarı açıp..." lafını hızla keserek "Hayır Catherine! Ben senin emirerin değilim! Onu yap bunu yap... ben senin hizmetçin mi yoksa görev arkadaşın mıyım? Şu konumda ikincisi daha mantıklı. Eyer şu an bana adam gibi neler olduğunu açıklamazsan dediğin hiçbirşeyi yapmayacağım ve bende kendi yöntemlerimle ilerleyeceğim." Bana şaşkınlıkla bakarken bir anda duyguları sinire doğru evrildi. "Sen beni hangi hakla tehtid edersin Derek Pride! Kendi yöntemlerinle mi ilerlemek istiyorsun ilerle." Ona biraz şaşkınlıkla bakıyordum. "Ne dizlerine kapanıp nolur gitme Derek mi diyeceğimi zannettin? Siz erkekler zaten hep bizi küçük gören taraf olmuşsunuzdur..." yine birşeyler söyleyecekken ona yaklaştım. O sandalyede yan biçimde otururken bir elimi sandalyenin başına diğer elimi ise masaya dayayarak daha fazla yakınlaştım. Aramızda o kadar az bir mesafe vardı ki nefeslerimiz birbirine değiyordu. Lafa giren ilk ben oldum "Bana bak Catherine, ben senin gördüğün erkeklere benzemem. Benim hakkımda yorum mu yapmak istiyorsun? Önce tanı. İkinci olarak kimsenin hele ki kadınların asla ayaklarıma kapanmasını istemem, izin vermem. Çünkü her kadın en iyisini hak ediyor, hele ki bu devirde. Ondan dolayı eyer birşey söylüyorsam doğru düzgün, detaylarıyla cevap ver. Çünkü sana birşey olursa görev yanar ve bende aynı şekilde." Üzerinden geri çekildiğimde şaşkınlığı çoktan sonra ermiş, beni ifadesizce dinliyordu. O şu ana kadar gördüğüm hiçbir kadına benzemiyordu. Neden onun şu an en eşsiz olduğunu anlayabiliyordum. Beni zorluyordu ve bazen bunu seviyordum.

Yanımdaki sandalyeyi çekip oturduğumda "Şimdi her şeyi anlatıyorsun Catherine, her detayıyla." Sustuğumda ilk başta gözlerime ciddi misin dercesine bakıyordu. İfademi bozmadan aksine dahada ciddileşerek amacımı belli ettim. "İlk önce haklısın, bir insanı tanımadan yorum yapmamalısın. İkinci olarak eyer şu ana kadar benim dediklerimi yapmış olmasaydın şu an ya ölü ya da daha beter bir halde olurduk. Ve olanlar anlattığım gibi. Sırasıyla mı istiyorsun? Al sana sırasıyla." Bana sandalyesinden hafifçe kalkıp yaklaşarak "İlk önce lavaboya gittim sonra havalandırmayı açtım ardından 1 dakika sürünerek gittim. Sonra bir yol ayrımına çıktım. Ve ilk sağdan girdim. Ardından iki adam odaya girdi ve William denen adam Antoinette Noir, Andre Noir'ın evinde birden bire kameraların kesildiğini ve o zaman kim eve girdiyse büyük ihtimalle o olabilieceğini söyledi. Ve herşey biz geldiğimizden beri başladığını o yüzden bizden şüphelendiğini söyledi. Andre Noir o kadar kurnazmış ki yakınındakiler sadece bilirmiş. Hızla seni uyarmaya gelmek için geri geri sürünürken yine o yol ayrımıma geldim ve bu seferde sol taraftan boğuk boğuk sesler geliyordu. Bu seferde bilgi toplamak için önemli olduğunu düşünerek sola girdim. Yine havalandırma kapağına geldiğimde bir kadın ve bir erkek vardı. Onlarda bir şaraba ilaç katmışlardı ve bu ilaç ne bilmiyordum. Eyer ilaçları fark edersek bizim onlara sadakatli olduklarımızı düşüneceklermiş fakar Andre Noir'ın kurnazlığı nasıl bunları bildiğimizi sorgulayacaktı. Eyer fark etmemiş gibi yapsaydık bizde ateşe kendimizi atacaktık. Belkide ölürdük. Eyer biz içmeseydik kesinlikle emin olurlardı ve bize istediklerinin yaparlardı. Ordan kolayca çıkamazdık. Ondan dolayı yaptığım yöntemi seçerek ondan daha fazla olan kurnazlığımı konuşturdum." dedi kışkırtıcı sessizliğiyle. Kulağıma yaklaşarak "Eyer ben birşey yapıyorsam Derek, sonucu her zaman başarıya ulaşır. Merak etme tehlikeye düşmezsin." diyerek geri çekildi. "Açıklamamı yaptım. Şimdi ise bilgisayarın başına geçip senden sahte iki kimlikli bir karavan ayarlamanı istiyorum. Bende işime izninle devam edeceğim." dedikten sonra normal bir şekilde geri yerine oturdu ve dediği gibi işine yoğunlaştı. Bense dediğini yapmaya koyuldum ve bunun nedeninide sormayı unutmayacaktım.

Laptop'un başına geçtim ve açtım. Laptop'un kapağı gümüş, kalan yerleri ise beyazdı. Laptop açıldıktan sonra şifreyi girdim ve ana ekran açıldı. Nu sadece yanıltmaca bir sistemdi. Bu Laptop yetiştirmenin ürettiği sistemli bir Laptop. Yani içindeki herşeyi sadece yetiştirme bakabilir. Ona da yetkililer dahil. Biz ise sadece görevimizi ilgilendiren alanı kullanabiliriz. Eyer üst bir düzeyde erişim istersek yukarımıza danışarak geçerli bir neden ise sadece bir kere verirlir ve görevi gereğini yaptıktan sonra ise geri alınır. Benim için şu anlık bir gerekçem olmadığı için yetkilerim dahilinde sahte kimlikler için hazırlamaya başlamam lazımdı. Şu an aklım öyle doluydu ki... İş miydi başka birşey miydi bilmiyorum...

Kimlik işini hal ettiğimde sadece karavan işi kalmıştı. Karavanı ayarlamam ise çok vaktimi almadı ve Laptopu kapatıp eşyalarımı hazırlamaya başladım.

Catherine Dean

Laptop'ta işlerim bittiğinde bende kalktım ve eşyalarımı toparlama başladım. Karavanla gideceğimiz için Antoinette Noir, Andre Noir'a işlerin dahada ciddileştiğini o yüzden uçakla Almanyaya gitmemiz gerektiğini ve bundan dolayı çok üzgün olduğumuzu fakat evlilik yıl dönümünüzdeki davete gelmeye çalışacağımızı söyledim. Tabikide onlarda bunu anlayalışla karşıladıklarını ve gelebilirsek çok mutlu olacaklarını söylediler. Eşyalarımı toplamayı bitirdiğimde "Derek, hazır mısın?" Diye seslenerek beklemeye başladım. "Hazırım, gidebiliriz. Ama arka çıkıştan çıkacağız ve şu an kılıklıllarımızda değişiklik yapmamız lazım." Dedi ve bende kızarak "Niye daha önce söylemedin? Şimdi birde onunla uğraşacağım." Oda gülerek "Ah siz kadınlar... o zaman işini acele tutsa iyi olur ajan Catherine. Yoksa seni burda bırakırım." Dedi alayla. Benim sinirlerim dahada hoplarken hemen makyaj odasına gittim ve kısa bir düzeltme yaptım.

Dikkatlice göz farımı silerek kahverengi bir far sürdüm. Ve dudaklarımdaki ruju çıkararak kahverengi ruj sürdüm. Saçlarımdaki peruğu çıkararak doğal saçlarımı açtım ve doğal dalgalarıyla bırakıp çıktım. Derekle aynı anda çıktığımızda bana bir an öyle baktı ki ama hemen yüz ifadesini geri düzeltti. Ardından "Çıkabiliriz." Dedi. Oda üstündekilerini değiştirmiş ve yüzündeki yuvarlaklık veren plastik makyaji çıkarmış.

Birlikte ilk önce odanın gizli kapısından çıktık ardından gizli merdivenlerden inip arka kapıdan çıktık. Karavana geçtik.

Otelde her ne kadar Noirlar bir şeyleri ayalamasına izin verilsede otelde yetiştirmenindi ve Noirların birşeyleri çakmaması için bizimle ilgili yapılacak her şeye izin verilmişti. Bizde bundan dolayı hızlıca ve gizlice karavana rahatlıkla gidebilmiştik. Kamera kayıtlarıda bizimle ilgili olan her şey yok ediliyordu. Üstün bir montaj sistemiyle bizi siliyorlardı.

Karavana bindiğimizde ise Derek sürmeye başladı. Bende plan kurmak ve birşeyler yemek için arkaya geçtim. Yani varsa...

Buzdolabını açtığımda çok şeyler yoktu fakat su, soda ve birkaç içecek daha vardı. Bende sodayı aldım.

Buzdolabının kapağını kapattığımda koltuğa geçtim ve kullanacağım eşyaları çıkarmaya başladım.

Olanları aklımda göz geçridikten sonra şimdi yalacaklarımı düşünmeye başladım. Yapacağım şeyin planını aklımda detaylarıyla düşünüp aklıma yazmaya başladım. Sonra ise Derek'e "Ben biraz uzanıcam. Haberin olsun." Diye seslenerek arkaya geçtim. Sonuç olarak iyi uyumam lazımdı.

Derek Pride

Yolda sürmeye devam ediyordum. Catherine hangi ormana gideceğimizi söylemişti. Tabiki her zamanki gibi ağızından laf almak kolay olmadı fakat navigasyon için dediğimde en sonunda söylemişti. Gitmemize beş saat vardı ve anlaşılan ajan Catherine yorulmuş. Tabi her şeyi tek üstlenmeye çalışırsa yorulur. Banada birşeyler verse veya haber verse işlerin daha hızlı ve iyi yürüyeceğine inanmıyor. İllaki kendi yapacak ve bende söylediklerini yapacağım. Ama en son çektiğim restten sonra biraz daha paylaşmaya başlamıştı. En azından zorlada olsa..

Ormana vardığımızda güzel bir yere park ettim ve Catherine'e seslendim. "Catherine geldik." Ses seda yoktu. Arabadan inmeye vaz geçip yanına doğru gitmeye başladım.

Yanına vardığımda sayıklılıyordu. "Catherine, Catherine." Ona dokunduğumda ufak bir çığlık atıp yerinden sıçradı. "İyi misin? Ben bir su getireyim." Diyerek onu kendisiyle baş başa bıraktım. Bu ne kadar doğruydu bilmiyorum fakat şu an için kendiyle baş başa kalması daha doğru gelmişti.
Onu ilk defa bu kadar savunmasız ve duygularını dısa vurmuş görmüştüm. Kabul oda neticesinde bir insan ama insan ilk defa görünce bir afallıyor. Onu su getirdiğimde "Teşekkür ederim, gerçekten buna ihtiyacım vardı." Demesiyle suyu kafasına dikti. Neydi aceba onu bu kadar etkileyen? Neydi aceba rüyasında gördüğü?

"Ormanı gezelim. Hem kaç saatir yoldayız biraz bacaklarımız açılsın." Demesiyle bozuntuya vermeden beraber karavandan indik.

Yürümeye başladığımızda etrafımızı çevreleyen up uzun ağaçlar, yem yeşil çimenler ve muhteşem doğal açık gök yüzü ile insanın ruhunu dinlendiriyordu adeta. "Evet Derek Pride, sana olanları anlattım. Aklında birşeyler var mı?" Diyerek bana bakmaya başladı. Benim aklımda bu konuyla ilgili birkaç fikir vardı aslında ve aralarından en mantıklısını seçerek "İlk önce evlilik yıl dönümlerindeki gecelerine giderdim. Ordaki bilgileri toplayarak diğer maskemdeki bilgilerle birleştirip ilacı alma yolunda ilerlerdim." Diyerek lafı kısa kestim. Gülerek bana bakıyordu. Gülmesine anlam veremeyerek gerçek duygularımı ortaya koymuştum. "Ne? En sade ve anlaşılır biçimde sana söyledim. Söyleyende kabahat." Dediğimde dahada fazla gülmeye başladı. Ona gülmek çok yakışıyordu. Ama bunu ona söylemeyecektim. Gülmesi azaldığında "Sana gülüyorum çünkü aklımızdakiler çok benzer. Birde hiç düşünmüyorsun biz karavanla gittik ama Noir'lere bir yere gideceğiz dememiştik ki. İşimizi halledip hala onlarla görüşüyor olabilirdik." Bunları söyleyince kendime o kadar kızdım ki. Bunları nasıl unutabilirdim? Bunlar çok önemli bir detaylardı. "Kendine kızma Derek. Bak neyse ki ben varım. Sana söylemiyorum ama sende belli ki çok düşünmüyorsun." Diyerek aklınca bana laf sokuyordu. Buna normalde karşılık verirdim fakat hiç veresim yoktu. Şu an mutluydu ve neden olduğunu bilmiyorum ama bunu bozmak istemiyordum. "Ne oldu? Benim bildiğim Derek Pride hep cevabını yapıştırırdı." Ona gülerek "Catherine, şansını zorlama. Canım cevap vermek istemedi. Şimdi planını anlat bakalım." Diyerek asıl konuya dönmeye başladım. Ciddileşerek "haklısın. Fazla geyik yaptık. Planım şu: Bizi şu an almanyada zannediyorlar fakat biz almanyada değiliz ve birkaç gün burada takılmak zorundayız. O sırada da virüsle ilgileniyor gibi gözükeceğimiz için bir yandanda birbirimizle dövüş çalışabiliriz. Sonuç olarak kaç gündür çalışmıyoruz ve bu bize iyi gelecektir. Almanyadan geri döndüğümüzde ise evlilik yıl dönümlerine gideriz. Ardından ise zaten kolayca döneriz. Bir işimiz kalmayacağı için kalmakta saçma olur. Sonrasında ise diğer kimliklerimizi kullanarak şirkete gireriz ve ordaki bilgilerle diğer maskemizdeki bilgileri birleştiririz." Diyerek planı anlatmayı bitiridi. Ben ise "olabilir. Ama şu an bir diğer önemli konuysa yemek konusu." Bir anda durdu. "Herşeyi ayarladım. Ben bunu nasıl unutabilirim!" Diyerek kendi kendine kızmaya başladı. Onu sakinleştirmek istercesine "Tamam sakin ol. Balık tutarız ve yeriz." Bana nerdeyse ağlayacak gözlerle bakarken "ama ben balık tutamam ki." Birden durdu ve çocuk gibi ayaklarını yere vurmaya başladı. Onu şaşkınlıkla izlerken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Çok tatlı ve aslında o kadar hayat ve enerji dolu ki... bende ona ayak uydurarak önüne geçerek diz üzerimr çöktüm ve "tamam ajan Catherine. Ben öğretirim sana. Hadi geri karavana oltaları almaya." Böyle dedikten sonra normale döndü ve ikimize karavana doğru ilerlemeye başladık.

Karavana doğru ilerleme başladık. Karavana doğru geldiğimizde Catherine'in burdada beklemesini söyleyerek garaja doğru gittim. Garajdan oltaları ve su dolu kovayı aldığımda geri geldim ve Catherine orada beni bekliyordu. "Hadi gidelim. Şimdi bir yer bulmalıyız." Dedikten sonra yürümeye başladık.

Yürürken birden Catherine konuşmaya başladı "Derek, biliyorum görev sırasında kişisel sorular sormak yasak ama merakta ediyorum..." diyerek sustu. Bende ona "yetiştirmeye küçükken bebekken alınıyor bilirsin. Bende öyle alındım. Peki sen Catherine, sen nasıl alındın?" Dedim merak ve endişeyle. Bilmiyorum ama o normal değildi ve onda farklı kılan şeyler vardı. Eyer geçmişini öğrenebilirsem belki ona dahada ulaşabilirdim... belki onu iyileştirebilirdim... Tanrım! Ne düşünüyorum ben. O sadece iş arkadaşım. İş arkadaşım... en azından şimdilik öyle olması gerekiyor...
"Onu bir sonraki konuşmamıza bırakalım. Söz sana birgün anlatırım ama o gün bugün değil." Dedi kafasını benim aksi yönüne döndürerek. Bu seferde ben ona sordum "Peki hayatını ister miydin? Böyle olacağını bilsen bile birdaha ister miydin hayatını?" Bana kafasını döndürerek "Tanrı bize hayatını kabul ediyor musun diye sormaz. Seçim şansı yoktur. Kaderin zaten yazılmıştır. Sadece nasıl yaşayacağını seçebilirsin veya yaşamayacağını. Oda bir seçenek. Ahlak veya alçaklık diye birşey yoktur. Hayatının sonlanana dek, sona dek yalnızca sen ve senin kuralların vardır." Dediğinde ona "haklısın. Bu hayatta bu kadar güçlü durduğun için kendinle gurur duyman lazım. Çoğu kişi bunun farkında bile değil. Ve bence herkes bunu fark etmeli." Dedim. Çünkü bunlar önemli şeylerdi. İnsanlar bunları fark etmediği sürece diğer insanlar ya onları kendilerine bağlayabiliyor ya da malipüle edebiliyor.

Biraz daha yürüdüğümüzde karşımıza küçük bir göl çıkmıştı. "Evet, sonunda bulduk. Şimdi sana nasıl tutulacağını öğreteyim." Dedikten sonra ona iki adım yakınlaştım ve elindeki oltayı aldım. "Bu oltanın öncelikli gereken işlemleri yapıldığı için bu kısmı başka bir zamana bırakıyorum." Diyerek göz kırptım. Sonrasında ise "ilk önce oltanın ucuna yem bağlıyoruz ardından ise atıyoruz ve birşeyin çekmeyi hissetiğini başladığında hızla oltanı yukarı kaldır ve kovaya koy." Diyerek bitirdim. "İlk önce beni izle ardından sen dene ajan Catherine." Diyerek dediklerimi yaptım. İlk bir kaç dakika balık gelmedi fakat sonra oltamda güçlü bir çekilme hissetim. Sanırım bugün bereketliyiz. Oltamı dikkatlice hemen havaya kaldırarak su dolu kovaya koydum ve "bu kadar basit. Sıra sende ajan Catherine." Oda bana hırsça bir bakış atıp aynılarını yaptı. Fakat onunkinden daha az balık çıkmıştı. "Başlagıça göre gayet güzel." Diyerek kendini avutmaya çalışıyordu. Bugün çok güzel bir akşam olduğu için "evet. Başlangıça göre gayet mükemmel." Diyerek buna ortak oldum. Bana gülerek karşılık vererek "sağol." Dedi. Bu işlemi birkaş kere daha yaparak işlemi birdik.

Karavana geri dönmeye başladığımızda "tutmayı öğretmesi senden, yemekği hazırlamasıda benden o zaman." Dedi bana gülümseyen gözlerle. "Tek olmaz şefim. Beraber." Dediğimde ise itiraz etmedi. Ben ona öğretmiştim şimdi ise beraber yemeği hazırlıyacaktık.

Karavana geldiğimizde ise su kovasıyla birlikte içeri girdik ve Catherine "tamam şimdilik çıkabilirsin. Burası çok dar ve ancak bir kişi olur. Ben sana gel dediğimde gelirsin." Dediğinde itiraz etmedim ve dışarı çıktım.

Catherine Dean

Yoldan beri çok mutluyum. Hayatımda ilk defa bu kadar saf bir şekilde eğlenmiştim. Ve Derekle olmak... bilmiyorum ama garip bir şekilde huzurlu ve güvende hissediyordum. O nasıl desem... şu ana kadar gördüğüm erkekler arasında en muhteşemi diyebilirim ve onu eşsiz kılan başka binbir özellikleride vardı. İlk önce balıkları başka bir kaba aldım ve o kabada temiz su koydum. Ardından yanıma temiz bir kesme tahtası alarak masaya doğru geçtim. Balıkların ayrılması gereken kısımlarını ayırıp kesme tahtasına koymaya başladım. Bu işlem bittiğinde ellerimi kokladım ve balık kokuyordu. Sonra hissen biraz da olsa rahatlamak için kalkıp ellerimi hiçbir yere sürmeden muslukta yıkadım. Sonrasında bir tepsi çıkartım ve yağlı bir kağıdı üzerine serdikten sonra balıkları ayrı ayrı dizerek üzerine zeytinyağı, kekik, karabiber, kırmızı biber koydum. Ardından evde patates varmı diye bakmaya başladım. Az da olsa patates bulduktan sonra bir tabak çıkartım ve küp küp kesmeye başladım. Kesme işlemi bittikten sonra onlarıda tepsiye koydum ve hepsini bir kaşıkla karıştırdım. Üzerine tuz serperek fırına sürdüm.

Karavandan çıktığımda "yemek pişiyor. Şimdi sadece bekleyebiliriz. Ama tabi kırmızı şarap varsa içebiliriz de." Dedim. Oda "tamamdır. Şarapları hemen getiriyorum." Dediğinde arkasından "kaç tane getirdin!" Diye bağırdım. Oda "bilmiyorum. Ne kadar varsa." Diyerek beni yine bir belirsizlikte bıraktı.

Bir saat geçmişti ve yemekleri tabağa koyuyorduk. Tam çıkacakken aynı anda gittiğimiz için dengemiz biraz sarsıldı. Derek hemen geriye çekilerek "önden hanımlar." Diyerek centilmenlik gösterip ilk ben geçtim.

Yemek yemeye başladığımızda konuşmuyor ve etrafı seğrediyorduk. Konuşmayı ilk başlatan o oldu. "Etraf ne kadar güzel değil mi Catherine?" Dedi Huzurlu bir sesle. "Evet. Çok güzel. Özellikle değerli bir insanla paylaşmak dahada güzel." Dedim gökyüzünü seğrederek. Bana dönerek "Catherine, normal bir hayatın olsa ne olmak isterdin?" Diye bir soru yönelti. Ben ise ona bakarak "Oyuncu olmak isterdim. Çünkü başka dünyalara girip başkalarını canlandırmak ve bunun sonunda ölüm olmaması çok güzel birşey. O ortam, o zamanlar... ama şu an sadece bir hayal... peki sen Derek? Sen ne olmak isterdin?" Diye bu seferde ben ona soru yöneltim. "Ben olsaydım yazılımcı olmak isterdim. O
mantık,matematiğin dili... bu tip şeylere bayılıyorum. O yüzden yazılımcı olmak isterdim. Ama şimdi ise bir hayal..." diyerek oda konuşmayı bitirdi. Bense ortamın şu an üzüntü içerisine girmemesi için "ama şu an sahte değil. Şu an gerçek ve kimliklerimiz gizli değil." Diyerek onu rahatlatmaya çalıştım ama benim içim... "haklısın. Şu an gerçek ve önemli olan her zaman andır. O zaman şu anın gerçekliğine." Diyerek kadehlerimizi tokuşturduk.

Birkaç saat böyke sohbet ettikten sonra yatmaya gittik. "Ben koltukta yatarım. Sen yatakta yat." Dedi ve kendisi koltuğa yerleşti.

Saat gece bir civarları kalktım ve Derekin uyuduğundan emin olduktan sonra ajan kıyafetkerimi geçirdim ve ellerime eldiven ve kafama da bir kar maskesi geçirdim. Bu kadar hazırlanmama gerek yoktu zaten öleceklerdi. Sessizce karavandan çıktım ve bir numarayı çevirdim. Açtığında "motor dediğim adreste değil mi?" Diyerek karşıdaki cevabı bekledim. Karşıdaki bir dakika sonra "evet dediğin adreste ve istediğin gibi." Dedikten sonra telefonu kapattım ve dediğim adrese yürümeye başladım.

Selammmm. Nabersiniz? Umarım iyusinizdir😁 şaşırdınız değil mi bu kadar uzun bölüm yazdığıma? Merak etmeyin bende şaşırıyorum ama bunu yazmak iki günümü aldı ve şu an büyük yazarları daha iyi anlayabiliyorum. Bir süre sonra parmaklarınızı durduramıyorsunuz ve her içinizden geleni yazasınız geliyor. O zaman dilerseniz sorulara geçelim

Sizce Catherine neden motor çağırdı?

Sizce Catherine nereye gidiyor?

Sizce olayda Derek mi haklı yoksa Catherine mi?

Yeni bölümlerde görüşmek üzere. Görüşürüzzzzz😁😁😁😁😁

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro