Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

{Bölüm 9}

                                              * * *

Göz kapaklarımı yavaşça araladım, birkaç kez kırpıştırdım ve nerede olduğumu, kiminle olduğumu idrak etmeye çalıştım. Yaslandığım şey, veya kişi, yastık kadar yumuşak değildi ama en az onun kadar rahattı. Tanıdık kokusu burnuma dolduğunda kim olduğunu görmek için başımı kaldırmama gerek kalmamıştı, Steve Rogers ile uyuduğumu hatırlamıştım.

Hatırladığım başka bir şey ise Natasha'nın da bize katılmış olmasıydı. Yatakta oluşmuş hafif dağınıklıktan ve bozulmuş yorganın üzerine yerleştirilmiş, katlanmış, küçük pembe kağıttan başka ona dair bir iz yoktu.

Yavaşça başımı Steve'in göğsünden kaldırdım, hala uyuyor olması yüzüme bir tebessüm yerleştirirken aynı zamanda şaşırmama neden olmuştu. Sarı saçları pek dağılmamıştı, sadece banamı öyle geliyordu bilmiyorum ama yüzünde huzurlu bir ifade vardı.

Üzerinden kayarak kendimi yatağa bıraktım ve oturarak küçük nota doğru uzandım. Kelimelerin sonuna çizilmiş bir çift bale ayakkabısını gördüğümde tebessüm ettim.

"Sabah erkenden halledecek işlerim olduğu için gitmek zorunda kaldım, bunu gelecek bale dersimizde telafi etmeyi umuyorum

Natasha"

Kıkırdayarak notu tekrar ikiye katladım ve komodinin üzerine koydum. Tahmin ettiğimden fazla hareket etmiş olmalıydımki bu, Steve Rogers'ı uyandırmıştı.

"Günaydın, prenses."

Kelime seçimi yanaklarımın anında ısınmasına neden olurken ellerimle yüzümü saklama isteğime zar zor hakim oldum. Karşısında sürekli böyle olmak istemiyordum.

"Günaydın, iyi uyudunuz mu? Bütün gece sizi burada tuttuğum için özür dilerim, büyük ihtimalle yapacak daha önemli iş-"

Sık sık yaptığım gibi gerçek olmayan şeylere endişelenip, fazla düşünüp, düşüncelerimi tek tek ona sayarken sanki alıkoyduğu bir rehineymişimcesine elini ağzıma bastırdı ve beni susturdu. Bu hareketi hafif gerilmeme ve gözlerimin genişçe açılmasına sebep olduğunda elini geri çekti.

"Uzun süredir olmadığı kadar iyi uyudum, Aceline. Hatta, kendime bunu daha önce neden yapmadığımızı sormadım da değil. Böyle tatlı bir kızla uyumayı kim istemez? Natasha bile sana karşı koyamamış."

Küçük kahkaham odayı doldururken bundan cesaret almış olacakki belimden yakaladı, doğruldu ve beni sırt üstü yatağa yatırarak karnımın iki yanını gıdıklamaya başladı.

"Steve! Dur lütfen!"

Durmayı hiç niyeti yokmuş gibi gözüküyordu. Beyaz dişleri ortaya çıktı ve kahkahaları benimkilere karışarak odayı doldurmaya başladı.

"Bir daha ne yapmaman gerekiyor?"

Gülmekten sorusuna cevap veremiyordum. Ellerini yakalama girişimlerimin hepsi başarısız oluyordu, adam benim on katım sayılırdı.

"Boş yere endişelenip size böyle şeyler söylememem gerekiyor."

Başını onaylarcasına aşağı yukarı doğru salladı. Beni bir süre daha gıdıkladı ve sonrasında derin bir nefes alarak durdu, doğruldu.

"Dersini aldığına göre kahvaltı için hazırlanmana izin verebilirim."

Nefesimi güçlükle toparlayarak hafifçe kıkırdadım ve ayağa kalktım. Dolabıma yönelmeden önce aklıma gelen şeyle durdum, yüzümün düştüğünü ondan saklamayacaktım.

"Kahvaltıda Tony de olacak."

Belki çoktan yemişti, belki de bugün kahvaltıya inmeyecekti. Ya da şuanda alt katta oturmuş, ekibin geri kalanını bekliyordu. Acaba aklına geliyormuydum ya da beni üzdüğünün farkındamıydı, bilmiyordum.

"Aceline... Tony sadece senin için endişelenmiş ve o yüzden bağırmış. Yüksek seslere ve ani hareketlere hassasiyetin olduğunu biliyorum, eminim oda biliyordur ama bir an aklından çıkmış olmalı. Seni üzdüğü için en az senin kadar üzgün olduğuna eminim."

Bana yumuşak bir bakış attığında yavaşça başımı salladım. Büyütülecek bir şey yoktu. Tony arada bir surat yapan yetişkin bir adam olmasına rağmen bana sinirli kalacak değildi, değil mi?

"Üzerimi değiştirip 10 dakika için de merdivenlerin başında olacağım, tamam mı?"

Bir kez daha onu onaylarcasına başımı salladığımda gülümsedi, yumuşak dudaklarını yanağıma bastırdı ve sol gözünü kırpıp kıkırdamama sebep olduktan sonra odamdan dışarı çıktı.

Kısa bir sürede lavaboyu kullanmış, dolabımda asılı sayısız yeni elbiseden pembe, askılı mini bir tanesini seçmiş ve saçlarımı ellerimle düzeltip odamdan çıkmıştım. Steve'in odasının kapısı benimkiyle aynı anda kapandığında gülümsedim. Kolunu omuzlarımın üzerine atmasına izin verdim ve onunla birlikte merdivenlerden aşağı doğru adımladım.

Mutfağa olan yolumuzun yarısında yara bantlı parmağımı tuttu, parmağıyla nazikçe üzerine bastırdı ve ifademi incelemek istercesine yüzüme baktı.

"Acıyor mu?"

Başımı iki yana doğru salladım, hafifçe sızlıyordu ama abartılacak bir şey yoktu. Vücudumda hissettiğim yaralar hiçbir zaman zihnimdekiler kadar derin olmamıştı.

Kumral saçlarımı boşta olan eliyle düzeltti, arkaya doğru attı ve sanki daha iyi görmek istiyormuşcasına yüzümü ortaya çıkardı.

Üssün geniş mutfağına ulaştığımızda görmeyi beklediğimiz şey kesinlikle bu değildi. Bütün mutfak dağılmıştı, daha önce görmediğim bir kadın yorgun bir şekilde bir şeyleri çırpıyor, pişiriyor aynı zamandada kesiyordu. Yemek masasında oturan tek kişi ise Thor'du. Nasıl bir mideye sahipti?

"Günaydın Kaptan, günaydın Leydi Aceline!"

Güler yüzüyle bizi karşıladı ve her iki yanında duran boş sandalyeleri çekerek bizi yanına davet etti. Yakışıklı ve fit bir adam için oldukça kaba yemek yiyordu, bu hali gülmeme sebep olsada canımı sıkan şey hala aklımdaki yerini koruyordu.

Bu sabah yumurtaları pişiren bir Tony Stark yoktu. Kendisi ortalıkta bile gözükmüyordu. Natasha ise işi olduğunu söylemişti, peki ya Bruce neredeydi?

"Diğerlerine bakınıyorsan, benden rahatsız olduklarını ve burada bulunmak istemediklerini söylediler."

Steve Rogers duydukları üzerine güzel gülüşünü bir kez daha sergilerken iç geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Nasıl oluyorduda bu adam insanların üzerinde böyle bir etki yaratıyordu?

Patates kızartmalarına uzandığım sırada Steve hızla kızarmış bir ekmek aldı, üzerine biraz peynir sürdü, haşlanmış yumurta dilimleri yerleştirdi ve ekmeği tabağıma koydu. Gözlerimin içine kısa birkaç saniye bakarak "önce bunu ye" mesajını verdi ve kendi tabağına bir şeyler doldurmaya başladı.

Sesimi çıkarmayıp uslu bir kız olmaya karar verdim. Patatesleri bıraktım, benim için hazırladığı ekmeği yedim ve sonrasında fıstık ezmesine özlem dolu bakışlar atmaya başladım. En son ne zaman izin almam gerekmeden yiyebilmiştim, bilmiyordum.

Alt dudağımı hafifçe dişledim ve yavaşça, kimsenin beni görmediğini düşünerek fıstık ezmesi kavanozuna uzandım. Ben daha bıçağımı içine sokamadan odada yankılanan robotumsu ses gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.

"Bayan Davies, ilaçlarınızı içmeden tatlı yemeniz yasak."

Gergince nefesimi tutarak kavanozu yerine bıraktım ve kollarımı göğsümde birleştirerek arkama doğru yaslandım. Friday'e beni kontrol etmesini kim söylüyordu?

"Kahvaltınız bittiyse patron sizi odasında bekliyor."

Tabi, başka kim olabilirdi... Beni ağlattığı yetmediği gibi bir de ayağına mı çağırıyordu?

Sandalyemden yavaşça kalktım, elbisemin eteğini düzelttim ve bana güven vermesini istercesine Steve'e baktım. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı, mavi gözleri parladı ve gitmemi söylercesine başını aşağı yukarı doğru salladı. Ona hafifçe elimi sallarken aynısını Thor'a da yaptım ve mutfaktan dışarı doğru adımladım.

Yüzleşmem gereken bir Tony Stark olmasının verdiği stres beni şimdiden bir krize doğru sürüklüyordu.

-

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir, bu hikayeye uzun süredir bölüm atmadığım için herkesten çok özür dilerim

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro