{Bölüm 13}
* * *
Ne cevap vermem gerektiğini düşündüğüm saniyeler içinde Natasha benden önce davrandı, hızlıca konuştu.
"Neden hep birlikte gitmiyoruz?"
Yüzüme büyük bir gülümseme yayılırken başımı hızla aşağı yukarı doğru salladım ve bir Steve'e, bir de Tony'e baktım. İkisinin de Natasha'nın üzerinde olan bakışları birbirlerine döndüğünde aynı anda başlarını sallayıp teklifi kabul ettiler. Kararın verdiği rahatlamayla derin bir nefes aldım ve gülümsemeye devam ederken alt dudağımı dişledim.
"O zaman... Ben üzerimi değiştirmeye gidiyorum."
Büyük salondan dışarı çıkmak için adımladığım sırada Bayan Romanoff ondan hiç beklemediğim kelimeler ile beni durdurdu.
"Kıyafet seçimi için yardıma gelmemi ister misin?"
Birkaç saniye boyunca yüzüne boş bir ifadeyle bakarak duyduklarımın doğru olup olmadığını sorduladım. İfademe karşılık kaşları havalanıp bana bir cevap beklercesine baktığında hızla başımı salladım, bu teklife nasıl hayır diyebilirdim?
Gülümseyerek arkamdan geldiğinde salondan çıkmadan önce son bir kez arkamızda kalan iki adama doğru döndü, işaret parmağını havaya kaldırdı.
"15 dakikaya aşağıda olmazsanız sizi beklemeden gideriz beyler."
Her ikiside üst bir mevkiden emir almışcasına ciddileştiler, hızla başlarını salladılar ve hemen arkamızdan odadan çıktılar.
*
"Seçim yapmak çok zor, hepsinin içinde çok sevimli gözükeceğine eminim."
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve utanarak başımı önüme doğru eğdim. Ben sorduğum için saçlarımı örmesi bir yana, kendi isteğiyle bana kıyafet seçmesi bir yanaydı. Natasha'nın iyiliği beni her gün biraz daha şaşırtmaya devam ediyordu.
"Geldiğimden beri merak ediyorum, bu kıyafetleri kimin seçtiğini biliyor musunuz?"
Sonunda kırmızı, mini bir kot elbisede karar kıldı ve askıyı yavaşça çekip çıkardı. Boşta olan elini kumaşın üzerinde gezdirirken kısa bir süre düşündü.
"Dolabının güzelliğine bakılırsa Tony olmalı, aramızda en zevklimiz o diyebilirim."
Bir kez daha alt dudağımı dişlerim arasına aldım, yara yaparsam fark edip bana kızmalarından korkuyordum ama kendime hakimde olamıyordum. Gerçekten zamanını ayırıp benim için, ben daha buraya gelmeden, hiç tanımadığı bir kız için tüm bu kıyafetleri seçmiş miydi?
"Buna ne dersin?"
Kırmızı elbiseyi elinde çevirerek bana doğru tuttuğunda onu onaylarak başımı salladım. Kabarık kısa kolları ve hoş bir göğüs kesimi vardı, bir süredir giymek istediğim bir elbiseydi.
Natasha gülümseyerek elbiseyi yanıma, yatağın üzerine bıraktı. Kendide giyinmek üzere odamdan çıkmak için adımladığında çekinerek kelimelerimle onu durdurdum.
"İşiniz bittiğinde..."
Sözümü kesti ve bana doğru döndü.
"Saçlarını öreceğim."
Sağ gözünü kırptı ve kapıyı arkasından kapatarak beni giyinmem için yalnız bıraktı.
*
"Nereye gittiğimizi hala söylemedin Steve! Lütfen sağlıklı yemeklerin bulunduğu bir yer olduğunu söyleme."
Zıplayarak en önde yürümekte olan Kaptan Amerika'nın yanına yetiştim, hızımı alamayarak onu geçmek üzere olduğumda elimden yakalayarak beni yanına çekmesine izin verdim. Arabayı biraz geride bırakıp yolun geri kalanını yürümeye karar vermiştik.
"Seveceğin bir yere gidiyoruz."
İç geçirdim, elimi tutmayı sürdürdüğünde ben de elini kavradım ve yürürken hafifçe zıplamaya devam ettim. Natasha bu sefer saçlarımı iki parça halinde örmüştü, hareket ederken örgülerim zıplayarak daha çok eğlenmemi sağlıyordu.
Tony ve Natasha bize yetiştiklerinde Steve sonunda bir restoranın önünde durdu. Doğru görüp görmediğimden emin olmak için iki kez bakmam gerekmişti. Gerçekten de bizi bir pizzacıya mı getirmişti? Ben daha da heyecanlanmadan önce ciddi bir ifadeyle uyarısını yaptı.
"Abartmak yok."
Onu onaylarken elini daha sıkı tuttum ve hemen arkasından restorana girdim. Şekerli yiyecekler kadar olmasada yağlı yemeklerde bazen çok yediğimde rahatsız olmama neden olabiliyordu. Üstelik bu uzun bir süredir bir ilk olacaktı.
Fazla kalabalık olmayan mekanda birkaç bakış üzerimize döndüğünde hiçbiri onlara aldırmadı. Steve bizi cam kenarında bir masaya yönlendirdi ve önce benim oturmamı bekledikten sonra yanıma oturdu.
Tony tam karşıma, Natasha ise onun yanına oturmuştu. Bay Stark eline ilk gelen menüyü bana doğru uzattı, sonrakini ise kendine aldı ve incelemeye başladı.
İçeceklere baktığımı fark ettiğinde bana kısa bir bakış yolladı.
"Kola yok."
Gözlerimi kısarak ona dik dik bakmaya başladım. İyiliğimi düşündüklerini biliyordum ama bu bazen canımı sıkıyordu.
"Portakal suyu o zaman."
Tony sırıttı ve sol gözünü kırparak mırıldandı.
"Uslu kız."
Menüsüne döndüğü sırada kolundaki saat bir uyarı verircesine çalmaya başladı. Kaşları çatıldı, menüyü bırakırken dikkatle saate döndü ve susturduktan sonra hemen ayağa kalktı.
"Peter'ın yardıma ihtiyacı var, tek başına halledemeyecek gibi gözüküyor."
Yüzünü endişeli bir ifade kapladığında önce Natasha'ya, sonra da Steve'e baktı.
"Nerde?"
Natasha hemen arkasından ayağa kalktı ve gitmek için hazırlandı. Ben geldiğimden beri bildiğim kadarıyla hiçbir göreve gitmemişlerdi ama anlaşılan bazen hala onlar ihtiyaç duyuluyordu.
"Sadece iki blok ötede."
Endişesi şimdi dahada büyüdü, Steve de ayağa kalktığında eliyle onu durdurdu ve sert bir şekilde konuştu.
"Aceline'i üsse götür ve sakın yanından ayrılma."
Bay Rogers başını sallarken elini bana doğru uzattı. Güçlükle yutkunarak yavaşça yerimden kalktım, Peter her ne ile savaşıyorsa durum bu kadar ciddi miydi? Aklıma gelen felaket senaryoları ile gözlerim dolmaya başladı, ben dikkatli olmalarını söylerken onlar çoktan restorandan ayrılmıştı.
"Hey, sorun yok güzelim."
Steve Rogers ellerini yanaklarıma yerleştirerek bakışlarımı ona doğru çevirmemi sağladı ve çoktan yanaklarımdan süzülmüş olan yaşları baş parmakları ile sildi.
"Büyük ihtimalle küçük bir sorundur, hemen halledip sağ salim döneceklerinden emin olabilirsin."
Başımı hızlıca salladığım sırada yer sarsıldı, büyük bir patlama duyuldu ve Steve ile beni hemen arkamızda duran duvara doğru fırlattı. Kaptan Amerika beni kollarının arasına alıp sırtımı göğsüne çarpmamı sağlayacak kadar hızlıydı. Şimdi onunda yüzünü endişeli bir ifade yayılmıştı. Her ne oluyorsa küçük bir sorun değildi.
Boğazım daraldı, nefesim kesildi ve yaşlar gözlerimden hızla akmaya devam etti. En son yaşanan benzer bir olay benden ailemi almıştı, şimdi yine aynısı mı olacaktı?
Steve beni kucağına aldı, sıkıca sarmaladı ve hızlı adımlarla restorandan çıktı. İnsanlar çığlık atarak bir yana doğru koşuyor, korkuyla biraz ilerimizde kalan binaya bakıyorlardı.
İri kollarıyla beni saran adamın mavi gözleri binada kilitlendi. Oraya girip yardım etmek istediği belliydi ama beni koruma dürtüsü bundan önce geliyor gibi gözüküyordu. Daha fazla oyalanmadan adımlarını ters tarafa, şansımıza öteki tarafta kalan arabaya doğru yönlendirdi.
Büyük adımlarıyla kısa bir sürede otoparka ulaştı ve beni dikkatlice yolcu koltuğuna oturttu. Geri çekilmeye çalıştığı sırada tişörtünü nasıl sıkı kavradığımı ikimizde yeni fark ediyorduk.
Nefes nefese kalmıştı, havayı içine çekti ve vakit kaybetmeden, hızlı hareketlerle beyaz tişörtünü kavrayan ellerime iki küçük öpücük kondurdu. Yumruklarımı kibarca açarak göğsünden uzaklaştırdı, emniyet kemerimi bağladı ve sürücü koltuğuna geçti.
Arabayı çalıştırıp dışarı sürdüğünde iki yanımızda uzanan binaların döndüğünü görmüş, çığlık atmaya başlamıştım. Bu gerçekten oluyor muydu, yoksa sadece benim başım mı dönüyordu, söylemek zordu.
Attığım çığlıklarla beraber arabayı hızlandırdı, bana sakin olmama dair anlamadığım bir sürü kelime mırıldandı.
Başıma keskin bir ağrı girdi, yanımda duran Steve'in endişeli yüzü binalarla birlikte dönmeye başladı. Vücudum daha da büyük bir şiddetle titredi, titreyen bedenim kendini geriye, koltuğa doğru sertçe çarptı ve bilincimi kaybetmeme neden oldu.
-
Umarım bölümü sevmişsinizdir^^
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro