{Bölüm 12}
* * *
Üsse geri döndüğümüzde saat iyice geç olmuştu, benim için nerdeyse uyku vaktiydi. Tony esnediğimi duyduğunda hafifçe kıkırdadı.
"Anlaşılan o kadar yorulmuşsunki bu gece süt içmeye bile ihtiyacın yok?"
Uykulu gözlerim irice açılırken başımı iki yana doğru salladım, böyle bir fırsatı nasıl kaçırırdım? Tabiki de süt içecektim.
"Esniyor olmam uyuyabileceğim anlamına gelmiyor, Bay Stark."
Bu sefer daha yüksek sesle güldü, bana bir bakış attı ve adımlarını mutfağa doğru yönlendirdi. Buzdolabından sütü çıkarırken benimle aynı anda, aynı cümleyi kurdu.
"Bu seferki sade olsun."
Birbirimize bakıp kıkırdarken başımı hafifçe öne doğru eğdim, yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Eğlence parkında dondurma yediğimiz için ikimizde üstüne bir de bal veya tarçınlı sütün iyi olmayacağını düşünmüş olmalıydık.
Tony hızlıca sütü ısıttı, kupalardan birini almak için yeltendiğimde buna izin vermeyerek gözleriyle kapıyı işaret etti ve beni ortak salona yönlendirdi, kendisi de arkamdan geliyordu.
Ayakkabılarımı çıkarıp geniş beyaz koltuğun üzerinde bağdaş kurduğumda mavi kupayı dikkatlice bana uzattı, sonrasında kendiside yanıma oturdu.
Bir süre sessizce sıcak sütlerimizi yudumladıktan sonra aklıma gelen şey ile öyle heyecanlanmıştımki, nerdeyse içtiğim yudumda boğuluyordum.
"Yarın Bayan Romanoff ile ikinci bale dersimiz var! Bu sefer siz de izlemek ister misiniz?"
Tony gülümseyerek başını beni onaylarcasına salladı. Sonrasında aklına bir şey gelmiş olmalıki kaşları hafifçe çatıldı, bana sorarcasına baktı.
"Geçen sefer başka biri mi izlemişti?"
Sütten bir yudum daha alırken bardağın üzerinden ona bir bakış attım. Geçen sefer olanlar aklıma geldiğinde gülümsemeden durmak çok zordu.
"Bay Rogers izlemişti ama onu ben davet etmemiştim. Spor salonuyla dans salonu birbirinden bir cam ile ayrılıyor, siz benden daha iyi bilirsiniz. O sırada kendisi spor yapıyordu, sonra bizi izlemeye başladı."
Tony bir şey demeden anlayışla başını salladı, sütünü içmeye devam etti. Oluşan ikinci bir sessizliğin ardından bu sefer ilk konuşan oydu.
"Bu arada, Aceline, bana Tony diyebilirsin. Hepimize karşı böyle saygılı ve kibar oluşun gerçekten çok hoş ama eminimki bu binadaki herkes onlara isimleriyle hitap etmeni sorun etmez."
Dudaklarımı hafifçe büzdüm, ona sorgularcasına, 'emin misiniz?' dercesine bir bakış attım. Burdaki neredeyse herkes benden yaşça büyüktü. Steve de bana daha önce adıyla hitap etmemi söylemişti ama hala bazen ağzımdan kaçıyordu.
"Evet, eminim."
Tony dile getirmediğim sorumu cevapladıktan sonra sağ gözünü kırptı ve gülümsedi.
"Bayan Romanoff bile mi sorun etmez?"
Bu sefer başını arkaya yatırarak büyük bir kahkaha attı, güzel sesi tüm salonda yankılandı. O güldüğünde ben de istemsiz olarak gülmeye başlamıştım.
"Hem de hiç etmez. Hala Natasha'dan korkuyor musun?"
Dudaklarımı birbirine bastırıp birkaç saniye düşündüm, sonrasında başımı yavaşça iki yana doğru salladım. Küçük pijama partimizden beri ona olan çekingenliğim oldukça azalmıştı.
Son yudumumuda aldıktan sonra boş bardağımı yavaşça önümde duran sehpaya bıraktım. Tony'e doğru dönerek oturdum ve bir kez daha esnerken sağ yanağımı koltuğun sırt kısmına yasladım.
Gözlerim yavaş yavaş bir kapanıp bir açılırken yüzünü, bardağı tutan elinin hareketlerini izliyordum. Benimkilerle nerdeyse aynı tonda olan gözleri üzerimde geziniyor, içlerinde tarif edemediğim bir şevkatle parlıyorlardı.
Tereddüt ederek elini kaldırdı, koltuğun üzerine koydu ve temkinli bir şekilde başıma doğru yaklaştırarak saçlarımı okşamaya başladı. Verdiği rahatlık hissi gözlerimi tamamen kapamama, huzurla gülümsememe sebep olmuştu. Ben uykuya dalana kadar saçlarımı hareketlerinin tüm kibarlığı, narinliği ile okşamaya devam etti.
*
Friday'in sakin bir şarkı olarak seçtiği alarm odamı doldurduğunda gözlerimi yavaşça açtım, doğruldum ve sırtımı yatağa yasladım. Birkaç saniye etrafa boş bakışlar attıktan sonra parçaların yerine oturmasıyla beraber tebessüm ettim.
Ortak salonda uyuya kalmış, büyük ihtimalle Tony tarafından odama taşınmıştım. Bu saate kadar deliksiz uyumamı ona borçlu olduğumu biliyordum.
Komodinimin üzerindeki küçük saate bir göz atarak hızla yataktan kalktım. Sabahki rutinimi fazla oyalanmadan yerine getirdim, bale kıyafetim ile kahvaltı yapmakta hiçbir sorun olmadığını düşündüğümden dolayı hızla, bir o kadar da dikkatlice, küçük pembe elbiseyi ve çoraplarını üzerime giydim. En az ilk derski kadar, hatta belki de daha da fazla heyecanlıydım.
*
Yemeğimi yemiş, ilaçlarımı içmiştim ve dans odasındaki küçük taburede uslu uslu oturarak Natasha'yı bekliyor, bir yandan da ayakkabılarımı bağlamaya çalışıyordum.
Aniden kapının sesi duyulduğunda hafifçe irkildim, boğuştuğum ipleri bıraktım ve göğsüme çekmiş olduğum bacağımı indirdim, en az benimki kadar güzel bir elbise içinde bana doğru gelmekte olan güzel kadına baktım. Merak ediyordum, acaba onun elbisesi de benimkini yapan aynı tasarımcıya, Bruce Banner'a mı aitti? Bu düşünceye gülmemek için yanaklarımın içini ısırmam gerekmişti.
"Bana bırak."
Saçları arkadan tek bir örgü haline getirilmiş, örgüsünün ucu sol omzunun üzerinden sarkıtılmıştı. Kızıllarının arasına karışan küçük sarılarla saçları, üzerindeki kırmızı elbise ile mükemmel bir uyum yakalamıştı.
Gülümseyerek önümde eğildi, nazik ama hızlı bir şekilde ayakkabılarımı bacaklarımın etrafına dolayarak bağladı. Ayağa kalkmadan önce başını yukarıya çevirip bana göz kırpmaktan çekinmemişti.
"Hazır mısın?"
Başımı salladığımda benimle birlikte pozisyon aldı, nasıl duracağımı, ne yapmam gerektiğini bana kibarca ve sabırla anlatıyordu. Gözleri spor salonuna bakan geniş cama iliştiğinde bakışlarını kaçırdı, dans ederken izlenmeyi pek sevmiyor gibiydi.
"Bugün izleyicilerimize yeni bir tanesi daha eklenmiş."
Bakışlarım önce kollarını göğsünde çaprazlamış, yüzündeki büyük gülümsemeyle bizi izleyen Tony'i, sonrasında da arkada ağırlık kaldıran, bunu yaparken ise gözleri bizden ayrılmayan Steve'i buldu. Bir tanesiyle baş edebilirdim belki ama ikisinin birden bizi izliyor oluşu yanaklarımın kızarmasına, hatta stresten midemin biraz da olsa bulanmasına sebep oluyordu. Kaptan Amerika'nın bugün de burda olabileceğini hesaba katmamıştım.
İkisinede el sallayarak gülümsedim ve derin bir nefes alarak Natasha'ya döndüm. Hangi ara tutmuş olduğunu fark etmediğim ellerimize, ardından da yüzüne baktım. Beni yönlendirmesine izin vererek kollarımı şekle sokmasını izledim, adımlarını takip ettim.
"İstersen onları gönderebilirim."
Alt dudağımı dişlerken kıkırdadım, dürüst olmak gerekirse bunu nasıl yapacağını izlemeyi çok isterdim ama hayır, onları göndermenin çok ayıp olacağını biliyordum.
"Tony'i ben davet ettim... Rahatsız oldunuz mu?"
Gece onu çağırırken Natasha'nın bundan hoşlanıp hoşlanmayacağını hiç düşünmemiştim. Sonuçta yıllardır birliktelerdi, onu dans ederken görmüş olmalılardı.
"Sen mutluysan benim için sorun yok."
Güzel gülüşünü bir kez daha gözler önüne serdi. Ne kadar aksi olduğu söylenirse söylensin, Natasha en az Steve ve Tony kadar anlayışlıydı.
Friday'in açmış olduğu şarkıyla beraber dansımızda bittiğinde Natasha alkışlayarak beni utandırmayı ihmal etmedi.
"Bugün çok iyiydin, güzelim. Sanırım ders sayımızı artırmalıyız, seni çok istekli görüyorum."
Heyecanla onu onaylarak başımı salladım. Onunla her gün dans etmekten başka ne isteyebilirdim?
Biz daha dans odasından çıkamadan kapı açıldı, önce Steve, arkasından da Tony içeri girdi. Tıpkı Natasha gibi ikiside küçük bir alkış tuttu.
"Harikaydın, Aceline. Beni davet ettiğin için teşekkür ederim."
Steve, Tony'nin cümlesi üzerine ona bir bakış attı ve sonrasında bana döndü.
"İlk derse göre çok fazla gelişmişsin. Bunu kutlamak için bu akşam dışarıda yemek yemeye ne dersin?"
Steve'i teklifini kabul etmek için dudaklarımı araladığım sırada Tony benden önce davrandı. Kaşlarını çatarak yanında duran, ondan uzun olan adama baktı.
"Bunu ben teklif edecektim, Steve."
Yüzü normale döndü, gözleri beni buldu ve bakışları yumuşarken yüzüme sorarcasına baktı.
Ne söylemem gerekiyordu?
-
Umarım bölümü sevmişsinizdir (:
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro