Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

{Bölüm 11}

                                          * * *

Tony ile kahvaltımızın ardından garip bir şekilde bugünlük işlerini bir kenara bırakmaya ve benle vakit geçirmeye karar vermişti.

Ortak salondaki rahat köşe koltuğa yayılmış scrabble oynuyorduk. Yüzündeki ciddi ifadeyle beni yenmeye çok kararlı gözüküyordu, meydan okuma kabul edilmişti.

"Bu bir kelime mi emin değilim."

Gözlerimi abartılı bir şekilde yuvarladım, bunu yedinci kez söylüyordu. Başımı koltukta geriye doğru atarak bir süre öyle kalmaya karar verdim. Kahkahası odayı doldurduğunda ben de gülümsememe engel olamamıştım, gülüşlerinin gerçekten de bulaşıcı bir özelliği vardı.

Kelimeyi kabullenmiş olacakki elindeki harflere baktı, bir süre düşündü ve sonrasında bir harfin iki yanını doldurarak üç harflik bir kelime yazdı. Bu pek de bir puan etmezdi, hala önde olan bendim.

"Eğer bu eli alırsam,"

Sırıtarak bakarken taşlardan beş tanesini elime aldım, üzerinde 11 puan yazan yere denk gelecek şekilde A harfinin kenarına taşları koyarak kelimemi yavaşça yazdım.

"Bugün ben ne istersem onu yaparız."

Tony Stark bana gözlerini kısarak şüpheci bir bakış attı. Bunun tehlikeli olduğunu biliyordu, her istediğimi yerine getiremezdi, getirmemeliydi. Belki bazı kurallar çerçevesinde bunu yapabilirdi?

Başını yavaşça sallayıp beni onayladığında tepkimi belli etmemek adına dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Aşırı bir tepki vererek kararından vazgeçmesine sebep olmak istemiyordum.

Elinde kalan son harflere baktı ve yenilerini çekmek için elini yeşil torbaya doğru uzattı. Gözüm skoru tuttuğumuz küçük deftere kaydığında sırıttım, bu eli kazanmasının mümkünatı yoktu.

*

Tony, arabasının ön koltuğunda kemerimin bağlı olduğuna emin olduktan sonra motoru çalıştırdı. Üssün otoparkından dışarı doğru sürmeye başladığında heyecandan dizlerimi kıpırdatıyor, yerimde duramıyordum. Oyunu farkla kazanmış, ondan beni eğlence parkına götürmesini istemiştim.

En son ne zaman bir tanesine gittiğimi hatırlamak zordu. Bazı anılar ne kadar diri kalıyorsa bazıları da bir o kadar buğuluydu. Bazı şeyleri hayal veya gerçek diye ayırmak zorlaşmıştı.

Bay Stark ilk söylediğimde bu fikri kafasında bir süre tartmıştı. Sebebi belliydi, bir şey beni çok heyecanlandırır veya korkutursa bunun içinden çıkmamız zor olurdu.

"Dönüşte dondurma da alabilir miyiz?"

Elbisemi çıkarıp yerine giydiğim kot şortun bacağındaki kıvrımla oynarken bakışlarımı kaldırıp yüzüne sahip olduğum en masum bakışı attım. O ise daha bana bakmadan başıyla beni onaylamış, yüzümü gördüğünde ise dudakları anında yukarı doğru kıvrılmıştı.

"Hız treni yok ve yüksek olan herhangi bir şeye binmek yasak."

Yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdi, bana yandan bir bakış atarak anladığımdan emin olmaya çalıştı.

"Dönme dolap da mı yok?!"

Ani tepkim üzerine kıkırdadı, direksiyonu sola doğru kırdı. Geçen zamanda kafasında kısa bir değerlendirme yaptığı belliydi.

"Tamam, dönme dolaba izin var."

Küçük bir alkış tuttuktan sonra bakışlarımı yola doğru çevirdim. İki yanından ağaçlar uzanıyordu, trafik yoktu ve güneş neredeyse batmak üzereydi. Bu öyle huzurlu bir manzaraydıki içime uzun süredir orada olmayan bir sakinlik vermişti.

Parka yaklaştıkça sesler duyulmaya başlanmıştı. Rahatsız edici bir boyutta değildi, altından kalkabileceğim türdendi.

Tony, arabayı otoparka çektiğinde sabırsızca kemerimi çözdüm, onunla beraber arabadan indim ve yanına doğru adımladım.

"Yanımdan ayrılmayacağın konusunda sana güvenebilir miyim?"

Bugün bir kez daha, kelimeleri üzerine gözlerimi yuvarladım.

"Abartmıyor musunuz? Birde elinizi tutayım isterseniz."

Gözlerim, parktan gelen ışıkların altında parlayan kahverengi gözleri ile buluştuğunda zorlukla yutkundum. Şimdi bu söylediğim şey hiçte kötü bir fikir gibi hissettirmiyordu.

Tony sırıttı, elimi kibarca kavrayarak parmaklarını benimkilerin arasına geçirdi.

"Gayet iyi bir fikir."

Alt dudağımı yavaşça dişleyerek sırıtışımı gizlemeye çalıştım, bakışlarımı yüzünden çektim ve kararan havanın ortasında ışıl ışıl parlayan parka döndüm. Derin bir nefes alırken kafamda binmemiz gereken şeylerin listesini yapmaya başlamıştım.

Ondan önce davranarak, elini bırakmadan, parka doğru adımladım. Gözlerimi hızlıca etrafta yürüyen insanlarda, sol yanda uzanan küçük dükkanlarda ve çeşitli oyun makinelerinde gezdirdim. Bu duyguyu ne kadar çok özlediğimi tarif bile edemezdim.

"Atlı karıncadan başlamaya ne dersiniz?"

Tony bir kez daha başıyla beni onayladı. Onu biraz ilerimizde duran, kırmızının hakim olduğu alete doğru yönlendirdiğimde bilmediği tek bir şey vardı.

"Siz de bineceksiniz, biliyorsunuz değil mi?"

Atlı karıncanın etrafına çekilmiş olan demirlere kollarını yasladı, küçük değerlendirmesinin ardından hafifçe kıkırdadı. Nasıl oluyordu da beni neredeyse hiç reddetmiyordu?

"Sana nasıl hayır diyebilirim, küçük hanım?"

Ona eşlik ederek ben de kıkırdarken dönen atlı karınca durdu, insanlar birer birer indi ve sıra bize geldi.

Tony tekrar elimi tutarken beni alete doğru yönlendirdi. Elimle işaret ettiğim güzel atı gördüğünde ellerini nazikçe belime yerleştirerek yüksek olan atın üzerine çıkmama yardımcı oldu. Kendisi ise hemen yanımda duran bir diğerine binmişti.

Tur başladığında bir elimle sıkıca atın üzerindeki metal çubuğa tutunuyor, diğerini ise boşluğa doğru açıyordum. Kahkalarımız etrafımızı dolduruyor, çocuklar gibi eğleniyorduk.

Benden yaşça büyük bu adam, yanımda tam bir çocuğa dönüşmüştü. Turun bitmesine yakın, dışarı doğru açık olan elimi yakaladı, dudaklarına götürerek elimin üzerine bir öpücük kondurdu. Tony Stark, bu oyuncak atın üzerinde tam bir prens gibi gözüküyordu.

"Sıradaki durağımız neresi, leydim?"

Küçük bir kahkaha attım, Avengers binasındaki insanların bana sesleniş şekillerine bayılıyordum.

"Tıpkı Thor gibi konuştunuz."

Yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı, etrafa kısaca bir göz attı ve çarpışan arabaları işaret ederek bana sorarcasına baktı.

Hafif sarsıntılıydı ama altından kalkamayacağım bir şey yoktu. Elini sıkıca kavrayarak gösterdiği tarafa doğru koşmaya başladığımda o da bana ayak uydurdu.

Tony, sanki kendisini temsil etmesini istercesine kırmızı bir arabaya binerken ben ise pembe bir taneyi seçmiştim. Derin bir nefes aldım, yüzüne meydan okurcasına bir bakış attım ve arabamı sürmeye başladım.

Birbirmize defalarca kez çarpıyor, kahkalarımızı hiç eksik etmiyorduk. Biri bana çarptığı an da Tony yüzlerine sinirli bir bakış atıyor, insanlara kim olduğunu hatırlatıyor ve onları korkutmaya çalışıyordu.

Küçük savaşımız bittiğinde bu sefer elini tutan ben olmuştum. Dakikalar geçtikçe ona biraz daha yakın hissediyor, daha az çekinmeye başlıyordum.

"Dönme dolaba!"

Bir kez daha koşmaya başladığımda önce bana ayak uydurdu, sonra elimden hafifçe çektirerek beni durdurdu.

"Yavaş ol, güzelim. Düşmeni istemeyiz, değil mi?"

Nefes nefese kalmıştım, hafifçe kıkırdayarak bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Yaşlandım demiyorsunuz da..."

Stark'ın gözleri irice açıldı, bana büyük bir şaşkınlık ile baktı ve başını yavaşça iki yana doğru salladı. Bakışları, 'buna çok pişman olacaksın' diyordu.

Dönme dolabın turu bitti, önümüzdeki birkaç kişi bindi ve sıra sonunda bize geldi. Tony önden binerek elimi tuttu, beni yanına oturttu ve kemerimi bağladı.

"Bunun sorun olmadığından eminsin, değil mi Aceline?"

Gülümseyerek başımı onaylarcasına salladım. Bunu yapabilirdim, şehre yukardan bakmak istiyordum.

Makine çalıştığında Tony'nin gerginliği her halinden belli oluyordu. Ben bu kadar kasılmamışken ona ne oluyordu? Benim için bu kadar mı endişeleniyordu?

Yavaşça yükselmeye başladığımızda etrafa bakarken midem hafifçe bulanıyor, beni biraz da olsa huzursuz ediyordu. Tony sanki bunu fark etmişcesine konuştu.

"Sorun yok, Aceline. Burdan düşmemizin imkanı yok. Hem öyle bile olsa, sen yanında kimin oturduğunun farkında mısın? Bir hareketime bakar, seni burdan uçurur götürürüm. Düşmene asla izin vermem."

Kelimeleri üzerine tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi yavaşça bıraktım, hafifçe tebessüm ettim. Bakışlarımı yüksek boşluktan yüzüne doğru çevirdiğimde gördüğüm endişe alışık olduğum türden değildi. Yanımda oturan bu adam, benim için gerçekten endişeleniyordu.

Kollarımı yavaşça belinin etrafına doladığımda vakit kaybetmeden bedenimi sardı, bir elini saçlarıma doğru götürdü ve başımı göğsüne yaslamama izin verdi.

Avengers ekibindeki herkesin sahip olduğu en büyük süper güç bu olmalıydı. Yerden metrelerce yüksekte olmama rağmen daha önce hiç olmadığım kadar güvende hissetmeme sebep oluyordu.

-

Selamlar, umarım bölümü sevmişsinizdir

Açıkçası bu hikaye benim beklediğimden çok daha fazla ilgi gördü... Seviyorsanız eğer sevme nedeniniz nedir? Merak ediyorum

Bu kadar okunmasaydı çoktan yayından kaldırmıştım sanırım...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro