Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

7 - Philippe Kasadan Para Tırtıklıyor

VII

Philippe Kasadan Para Tırtıklıyor

O yaman metresinin ardına düşmeden, Londra'ya gitmesine izin vermek zorunda kalan Philippe, kendi deyimiyle, kışlık karargâhına çekildi, Mazarine Sokağı'ndaki çatı katına döndü. Burada yatar kalkarken karanlık düşüncelere saplandı, içinde bir yıldır yaşadığından başka türlü yaşayamayacağı duygusu uyandı. Mariette'in evinde egemen olan lüks, akşam ve gece yarısı yemekleri, kulislerde geçen akşamlar, zeki insanların ve gazetecilerin neşesi, çevresinde kopan bir tür gürültü, bunun sonucu olarak duyguların ve gururun okşanması; Paris'ten başka bir yerde bulunmayan ve her gün yeni bir şey sunan bu yaşam, Philippe için alışkanlıktan öte bir şey olmuştu, tütünü ve içkisi gibi bir zorunluluk oluşturuyordu. Bu yüzden bu sürekli hazlar olmadıkça yaşayamayacağını kabul etti. İntihar etme fikri aklından geçti, ama bu, kasasında yakında fark edilecek açık yüzünden değil, Mariette ile birlikte ve hoşlandığı zevk ve eğlence atmosferi içinde yaşamanın olanaksızlığı yüzündendi. Bu karanlık düşüncelerle dolu olarak ilk kez kardeşinin atölyesine gitti, onu üstünde mavi iş gömleği, bir tüccar için bir tabloyu kopya etmeye çalışırken buldu.

— Demek tablolar böyle yapılıyor ha? dedi Philippe, konuya girmek için.

— Hayır, diye yanıt verdi Joseph, ama böyle kopya ediliyor.

— Sana ne kadar ödeniyor bunun için?

— Ah! Hiçbir zaman yeterli değil, iki yüz elli frank, ama ustaların tarzını incelemiş oluyorum, bilgi ediniyorum, mesleğin sırlarını keşfediyorum. İşte tablolarımdan biri, dedi fırçasının ucuyla boyası henüz yaş olan bir eskizi göstererek.

— Peki, şimdi yılda cebine ne kadar giriyor?

— Ne yazık ki beni henüz yalnızca ressamlar tanıyor. Schinner beni destekliyor, Presles şatosunda bana iş sağlayacak, ben de Ekim ayına doğru oraya gidip arabeskler, çerçeveler, süslemeler yapacağım, Sérisy kontu çok iyi para verecek. Bu değersiz şeylerle, tüccarların verdikleri siparişlerle, bundan böyle, her türlü masraf çıktıktan sonra, bin sekiz yüz ile iki bin frank arasında bir para kazanabileceğim. Boş ver! Gelecek Sergi'ye şu tabloyu koyacağım, beğenilirse işim iş demektir, dostlarım bundan mutlu olacaklardır.

— Bu işlerden anlamam, dedi Philippe yumuşak bir ses tonuyla, bu ton Joseph'i ona bakmaya zorladı.

— Neyin var senin? diye sordu, kardeşini solgun bularak.

— Portremi ne kadar zamanda yapacağını bilmek istiyorum.

— Durmadan çalışarak, hava da açıksa, üç dört gün içinde bitiririm.

— Çok uzun bu, benim sana vereceğim süre, ancak bir gün sabahtan öğlene kadar. Zavallı annem beni öyle seviyor ki ona bir benzerimi bırakmak istiyordum. Bundan bir daha söz etmeyelim.

— Öyleyse yine çekip gidiyor musun?

— Bir daha geri dönmemek üzere gidiyorum, dedi Philippe, yapmacıktan neşeli bir tavırla.

— Baksana Philippe, neyin var senin dostum? Ciddi bir şey söz konusuysa, aklı başında biriyimdir, budalalık etmem, çetin savaşlara hazırlanıyorum, ağız sıkılığı gerekiyorsa, bunu da yaparım.

— Emin misin?

— Şerefim üzerine yemin ederim.

— Dünyada hiç kimseye hiçbir şey söylemeyeceksin, öyle mi?

— Hiç kimseye.

— Pekâlâ! Kafama bir kurşun yiyip öleceğim.

— Yapma! Demek savaşmaya gideceksin?

— Kendimi öldüreceğim.

— Peki ama neden?

— Kasadan on bir bin frank aldım, yarın da hesap vermem gerekiyor, böylece kefaletim yarı yarıya azalmış olacak, zavallı annemiz de altı yüz frank gelire kalacak. Bu hiç önemli değil, ona bu parayı daha sonra bir servet olarak geri ödeyebilirim, ama şerefim lekelendi! Şerefsiz yaşamak istemiyorum.

— Aldığını geri verirsen şerefin lekelenmiş olmaz, ama işini kaybedersin, nişanından aldığın beş yüz frank kalır yalnızca sana, eh, beş yüz frankla da geçinilebilir.

— Elveda! dedi Philippe çabucak aşağıya inerken ve hiçbir şey duymak istemeyerek.

Joseph atölyesinden ayrılıp öğle yemeği yemek üzere annesine gitti, ama Philippe'in gizi, iştahını kaçırmıştı. Madam Descoings'i bir kenara çekerek ona o korkunç haberi verdi. Yaşlı kadın korkunç bir haykırışla elindeki süt tenceresini yere düşürdü ve kendisini bir sandalyenin üstüne attı. Agathe koşarak geldi. Haykırışlar haykırışları izledi ve uğursuz gerçek anneye itiraf edildi.

— O şerefini lekelemiş ha! Kendisine emanet edilen kasadan Bridau'nun oğlu para almış ha!

Dul kadının her yanı titredi, gözleri büyüdü, bir noktaya takıldı; Agathe sonra oturdu ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

— Nerede o şimdi? dedi hıçkırıklar arasında. Belki de kendisini Seine Irmağı'na atmıştır!

— Umutsuzluğa düşmemeli, dedi Madam Descoings; zavallı çocuk kötü bir kadına rastladı, bu kadın ona çılgınlıklar yaptırdı. Tanrım! Bu sık sık görülüyor. Philippe yurda dönüşüne dek o kadar acı çekti, mutlu olmak ve sevilmek için o kadar az fırsatı oldu ki, onun bu kadına tutulmasına şaşmamak gerekir. Bütün tutkular aşırılıklara götürür! Benim de yaşamımda kendimi bu yüzden bir kez kınadığım oldu, ama yine de namuslu bir kadın olduğuma inanıyorum! Bir kez işlenen hata kötülük sayılmaz! Hem sonra, yalnızca hiçbir şey yapmayan insanlar aldanmazlar!

Umutsuzluğu Agathe'ı o kadar üzüyordu ki, Madam Descoings ile Joseph ona bütün ailelerde böyle şeylerin olduğunu söyleyerek Philippe'in hatasını ufak göstermek zorunda kaldılar.

— Ama o yirmi sekiz yaşında, diye bağırdı Agathe, artık çocuk değil.
Zavallı kadının oğlunun tutumu hakkında ne düşündüğünü açıklayan müthiş bir sözdü bu.

— Anne, seni temin ederim ki o yalnızca sana verdiği acıyı ve yaptığı haksızlığı düşünüyordu, dedi Joseph.

— Ah! Geri dönsün! Yaşasın! Onun her şeyini bağışlarım! diye heyecanla cevap verdi zavallı anne, zihninde Philippe'in sudan ölü olarak çıkarıldığı korkunç bir tablo belirdi.

Bir süre iç karartıcı bir sessizlik oldu. Öğleye kadar vakit en acımasız seçenekleri düşünmekle geçti. Her üçü en ufak bir gürültüde salonun penceresine koşup çeşitli tahminlere kalkışıyordu. Ailesi üzüntü içindeyken, Philippe kasasında her şeyi rahat rahat düzene koyuyordu. Bir felaketten korktuğu için on bir bin frankı evinde sakladığını söyleyerek kasasının hesabını vermek cesaretini gösterdi. Rezil herif, kasasından beş yüz frank daha alarak saat dörtte çıkıp soğukkanlılıkla kumarhaneye gitti. İşe girdiğinden bu yana oraya uğramamıştı, bir veznedarın kumar salonlarına sık sık gidemeyeceğini pek iyi anlamıştı çünkü. Bu çocuk hesap biliyordu. Daha sonraki tutumu zaten o erdemli babasından çok dedesi Rouget'ye çektiğini kanıtlayacaktır. Belki iyi bir general olabilirdi, ama özel yaşamında girişimlerini ve kötü davranışlarını yasallık paravanası ardında ve ailenin kibar çatısı altında barındıran o adamakıllı kötü adamlardan biri oldu. Philippe bu girişiminde bütün soğukkanlılığını korudu. Önce kazandı ve altı bin frank kadar bir toplama ulaştı, ama belirsiz durumunu bir hamlede sona erdirme arzusuna kapıldı. Rulette siyahın on altı kez geldiğini öğrenip otuz-ve-kırk'ı[28] bıraktı, gidip kırmızı üzerine beş bin frank oynadı ve siyah on yedinci kez bir daha geldi. Albay o zaman bin franklık banknotunu siyah üzerine koydu ve kazandı. Talihin bu şaşırtıcı uyumuna karşın, kafası yorulmuştu; bunu hissetti, ama yine de devam etmek istedi. Oyuncuların önemsedikleri, ansızın ortaya çıkıp hemen kaybolan kâhinlik duyusu çoktan bozulmuştu. Sonra sıra oyuncuların kaybettiklerini belirten oyuna ara vermelere geldi. Zihin aydınlığı etkisini güneş ışınları gibi, yalnızca sapmayan doğru bir çizgi şeklinde gösterir, yönünü değiştirmemek koşuluyla etkili olur, şansın sekmeleri sırasında bulanır. Philippe her şeyi kaybetti. Bu kadar güçlü sınamalardan sonra, en gözü pek ruh gibi en aldırmaz ruh da çöker. Bu yüzden Philippe evine dönerken, kendisini öldürme sözü vermiş olmasından çok, hiçbir zaman kendisini öldürmek istemediğini düşünüyordu. Artık ne kaybettiği işini, ne el konulmuş kefaletini, ne annesini, ne de mahvına neden olan Mariette'i düşünüyordu. Eve girdiğinde, gözleri yaşla dolu annesi, Madam Descoings ve kardeşi boynuna sarıldılar, onu öptüler ve neşe içinde şöminenin başına götürdüler.

— Vay! diye düşündü, haber etkisini göstermiş.

Bu canavar, o zaman ciddi ve üzgün bir tavır takındı, çünkü oyun onu derinden etkilemişti. Acımasız gözde oğlunu solgun ve çökmüş görünce, zavallı anne onun dizlerine kapandı, ellerini öpüp yüreğine götürdü ve ona gözyaşları içinde uzun süre baktı.

— Philippe, dedi boğuk bir sesle, kendini öldürmeyeceğine söz ver, her şeyi unutacağız!

Philippe duygulanmış olan kardeşine, gözleri yaşlı Madam Descoings'e baktıktan sonra kendi kendine, "Bunlar iyi insanlar!" dedi; annesini kaldırıp kucağına oturttu, yüreğine bastırdı ve onu öperek kulağına, "Sen bana ikinci kez hayat veriyorsun!" dedi.

Madam Descoings çok güzel bir akşam yemeği hazırlama fırsatını bulup, bu yemeğe iki şişe yıllanmış şarap, biraz da eski dükkânından kalma adalar likörü ekledi.

— Agathe, puro içmesine izin vermeliyiz! dedi sıra tatlı ve meyveye geldiğinde. Ve Philippe'e puro ikram etti.

Bu zavallı iki insan, Philippe'i tümüyle rahat bırakmakla onun evi seveceğini, eve bağlanacağını düşünmüştü, dolayısıyla her ikisi de tiksindikleri tütün dumanına alışmaya çalıştı. Bu çok büyük özveriyi Philippe fark etmedi bile. Ertesi gün Agathe on yıl yaşlanmıştı. Kaygıları yatışır yatışmaz da düşünceler onu yakaladı ve zavallı kadın, o korkunç gece boyunca gözünü kırpmadı. Altı yüz frank gelire kalacaktı. Bütün şişman ve boğazına düşkün kadınlar gibi, kronik nezleye bağlı inatçı bir öksürüğü olan Madam Descoings'in hareketleri git gide ağırlaşıyordu, merdivenlerde adımları odunla vurur gibi sesler çıkarıyordu, dolayısıyla her an ölebilirdi, ölürse dört bin frank da yok olacaktı. Bu kaynağa güvenmek gülünç değil miydi? Ne yapmalıydı? Ne olmalıydı? Çocuklarına yük olmaktansa hasta bakmaya karar veren Agathe kendini düşünmüyordu. Peki ama, Légion d'Honneur nişanı dolayısıyla aldığı beş yüz franka kalan Philippe ne yapacaktı? On bir yıldır, Madam Descoings her yıl bin ekü vererek onun neredeyse iki kez borcunu ödemiş ve Bridau ailesinin çıkarları için torununun çıkarlarını feda etmişti. Agathe'ın bütün namuslu ve katı duyguları bu korkunç felaketin ortasında yaralanmıştı, ama o şöyle söylüyordu:

"Zavallı çocuk! Bu onun hatası mı? Verdiği sözlere sadık. Ben onu evlendirmemekle hata ettim. Ona bir kadın bulmuş olsaydım, o dansözle ilişki kurmazdı. Ne kadar da güçlü bir vücut yapısı var!"

Yaşlı tüccar kadın da gece aile şerefinin nasıl kurtarılabileceğini düşünmüştü. Sabahleyin yatağından çıkıp dostu Agathe'ın odasına gitti.

— Bu nazik işi ele almak ne size ne de Philippe'e düşer, dedi ona. Eski dostlarımız Claparon ile du Bruel öldüler ama, başvuracağımız iyi bir yargılama yeteneği olan Desroches baba var geride. Bu sabah onun evine gideceğim. Desroches, Philippe'in bir dosta güvenmesinin kurbanı olduğunu, bu tür bir zayıflığın onu bir kasayı yönetmeye tümüyse elverişsiz duruma getirdiğini söyleyecektir. Bugün başına gelen yeniden başına gelebilir. Philippe istifasını vermeyi yeğleyecek, dolayısıyla kovulmuş olmayacaktır.

Agathe, bu yarı resmi yalanla oğlunun şerefinin hiç olmazsa yabancıların gözünde kurtulacağını görerek Madam Descoings'i kucakladı, Madam Descoings bu korkunç işi ayarlamak üzere dışarıya çıktı. Philippe dürüst insanlar gibi bir uyku çekmişti.

— Kurnaz biri şu yaşlı kadın! dedi gülümseyerek, Agathe kendisine öğle yemeğinin neden geciktiğini anlattığında.

Bu iki zavallı kadının son dostu olan ve sert karakterine karşın, Bridau tarafından işe alınmış olduğunu hiç unutmayan yaşlı Desroches, tam bir diplomat olarak, Madam Descoings'in kendisine vermiş olduğu nazik görevi yerine getirdi. Aile ile birlikte akşam yemeği yemek ve Agathe'a Vivienne Sokağı'ndaki Hazine binasına giderek satılmış olan gelirin tutarının transferi için imza atması ve kendisine kalan altı yüz franklık kuponu geri alması gerektiğini haber vermek üzere eve geldi. Yaşlı adam Philippe'i Savaş Bakanlığı'na bir dilekçe verip yeniden orduya alınmasını istemeye razı etmeden evden ayrılmadı. Desroches iki kadına dilekçenin durumunu Savaş Bakanlığı bürolarında izleyeceğine ve dükün Philippe'e karşı dansçı kadın nezdinde elde ettiği başarıdan da yararlanıp bu büyük soylunun desteğini sağlayacağına söz verdi.

— Üç aydan önce, Maufrigneuse dükünün alayında albay olacak, siz de ondan kurtulacaksınız.

Desroches, iki kadının ve Joseph'in adamakıllı hayır duasını aldıktan sonra evden ayrıldı. Gazeteye gelince, Finot'nun tahmin ettiği gibi iki ay sonra kapandı. Böylece Philippe'in kusuru çevrede hiçbir yankı uyandırmadı, ama Agathe'ın anneliği çok derin bir yara almıştı. Oğluna olan güveni bir kez sarsılınca, artık sürekli büyük kaygılar içinde oldu; kaygıları, bu kötü korkularının yersiz olduğunu gördüğünde, hoşnutluklarla karışıyordu.

Philippe gibi fiziksel açıdan yürekli olup da tinsel açıdan korkak ve alçak olan insanlar, ahlaklarının aşağı yukarı yok olmasına yol açan bir felaketten sonra, çevrelerinde her şeyin yeniden normal akışına döndüğünü gördüklerinde, ailenin ya da dostların gösterdikleri incelik, onlar için bir teşvik ödülü değerindedir. Cezasız kalmış olmaya güvenirler: Yanlış düşünme yoluna sapmış zihinleri, tatmin olmuş tutkuları, onları toplum yasalarını değiştirmeyi nasıl başardıklarını incelemeye iter ve o zaman son derece usta olurlar. On beş gün sonra yeniden işsiz güçsüz, sıkıntılı duruma düşen Philippe ister istemez kahvehane yaşamına, içkilerle şenlenen yerlere takılmalara, punçlu uzun bilardo partilerine, tam zamanında az bir para koyup da o düzensiz yaşamını sürdürmesi için yeterli bir kazanç elde ettiği kumar gecelerine yeniden döndü. Görünüşte tutumluydu; annesini ve Madam Descoings'i daha iyi kandırmak için, çevresinin ve kenarlarının havı dökülmüş, neredeyse kirli bir şapka, yamalı çizmeler, yakasında uzun süre dura dura kahverengine dönmüş ve içki ya da kahve damlalarıyla lekelenmiş kırmızı rozetinin zar zor parladığı yıpranmış bir redingot giyiyor, yeşile çalan geyik derisi eldivenleri uzun süre dayanıyor, son olarak, saten yakasından da ancak keçeye benzediğinde vazgeçiyordu. Mariette bu gencin tek aşkıydı, bu yüzden bu dansçı kadının ihaneti onun yüreğini çok katılaştırdı. Rastlantı sonucu, ummadığı kazançlar elde ettiğinde ya da eski arkadaşı Giroudeau ile akşam yemeği yediğinde, Philippe kavşakların Venüsü'ne sekse karşı bir tür kaba küçümseme duygusuyla sesleniyordu. Zaten düzenli biri olmuştu, öğle ve akşam yemeklerini evde yiyor ve her gece saat bire doğru eve dönüyordu. Bu korkunç yaşam düzeni içinde geçen üç ay, zavallı Agathe'a yeniden biraz güven vermişti.

Joseph'e gelince, sonradan ününü borçlu olacağı o güzel tablosu üzerinde çalışıyor, atölyesinde yaşıyordu. Söylediklerine bakarak, Joseph'in ünlü olacağına inanan Madam Descoings, bu ressama büyük bir anne özeni gösteriyor; ona sabah kahvaltısını getiriyor, alışverişini yapıyor, çizmelerini temizliyordu. Ressam ancak akşam yemeğinde görünüyor, gece vakitlerini dernek arkadaşlarına ayırıyordu. Zaten çok okuyordu, ancak insanın kendisine bağlı olan, bütün yetenekli insanların da yirmi ile otuz yaşları arasında almaya giriştikleri derin ve ciddi eğitimi, o kendi kendine veriyordu. Joseph'i pek az gören ve onun için kaygılanmayan Agathe, ancak Philippe dolayısıyla yaşıyordu. Philippe, annesine ortaya çıkmış korkularla yatışmış korkuların seçeneklerini sunuyordu; bunlar biraz duyguların yaşamını oluşturur ve hem analık hem de sevgi için gereklidir.

Yaklaşık haftada bir kez eski şefi ve dostunun dul eşini görmeye gelen Desroches ona bir takım umutlar veriyordu: Maufrigneuse dükü, Philippe'i alayına almak istemişti, savaş bakanı kendine bir rapor hazırlatıyordu ve Bridau adı hiçbir polis listesinde, hiçbir saray dosyasında yer almadığı için, gelecek yılın ilk aylarında Philippe yeniden göreve alındığına ilişkin bir mektup alacaktı. Desroches başarılı olmak için bütün tanıdıklarını seferber etmişti; Emniyet Müdürlüğü'ndeki soruşturmalarında, Philippe'in her akşam kumar oynamaya gittiğini öğrendi ve bu gizi yalnızca Madam Descoings'e, ona geleceğin albayına göz kulak olmasını salık vererek açıklamayı gerekli gördü, çünkü böyle bir skandal, her şeyi mahvedebilirdi. Şimdilik savaş bakanı, Philippe'in kumarbaz olup olmadığını araştırmaya kalkışmayacaktı. Oysa albay orduya döner dönmez, işsiz kalmasından kaynaklanan bu tutkudan vazgeçecekti. Akşamları artık yalnız kalan Agathe şöminenin başında dua ediyor, bu sırada Madam Descoings iskambil falına bakıyor, düşlerini kendi kendine yorumluyor ve kabala kurallarını oyuna koyacağı paralara uyguluyordu. Bu inatçı kumarbaz kadın hiçbir piyango çekilişini kaçırmıyor, henüz çıkmamış olan o üç numaraya oynamaktan vazgeçmiyordu. Bu üç numara, yakında yirmi bir yaşına basacak, erginlik yaşına ulaşacaktı. Yaşlı piyango oyuncusu, bu çocuksu duruma çok umut bağlıyordu. Numaralardan biri, piyangonun icadından bu yana, dönen piyango dolaplarının dibinde kalmıştı; bu yüzden Madam Descoings en çok bu numaraya ve bu üç rakamın bütün kombinezonlarına oynayacaktı. Karyolasının şiltesi bu zavallı kadının biriktirdiği paraların deposu olmuştu; şiltenin dikişlerini söküp içine gereksinimlerinden ayırdığı, yüne sımsıkı sarılı altın lirayı yerleştiriyor, sonra yeniden dikiyordu.

Son Paris çekilişinde biriktirdiği bütün paraları o sevgili üç numarasının kombinezonlarına yatırmayı göze alıyordu. Dünyaca o kadar kınanmış bu tutku hiçbir zaman incelenmedi. Hiç kimse bu tutkunun içindeki sefaletin afyonunu görmedi. Dünyanın en güçlü perisi olan piyango, büyülü umutlar vermiyor muydu acaba? Oyunculara yığınla altını ve hazzı gösteren rulete vuruşun süresi, çakan bir şimşeğin süresi kadardı, oysa piyango bu görkemli şimşeğe beş gün[29] yaşam süresi tanıyordu. Sizi beş gün boyunca mutlu kılabilen ve bugün size ideal bir şekilde uygarlığın bütün mutluluklarını sunabilen toplumsal güç hangisidir? Kumardan bin kez daha töredışı vergi niteliğindeki tütün vücudu harap eder, zekâyı kemirir, bir ulusu uyuşturur, oysa piyango bu tür en ufak bir yıkıma yol açmaz. Bu tutku da zaten çekilişler arasındaki uzaklıkla ve her oyuncunun sevdiği dolaba göre ayarlanmak zorundaydı. Madam Descoings yalnızca Paris çekilişinin dolabındaki numaralar üzerine oynuyordu. Yirmi yıldır üstüne oynadığı o üç numaranın kazandığını görmek umuduyla, yılın son çekilişine rahatça para koyabilmek için çok büyük yoksunluklara katlanıyordu. Kabalaya dayalı, gizemli düşler görmüşse (oysa düşlerdeki numaralar piyango numaralarına hiç uymuyordu), gidip bunları Joseph'e anlatıyordu, çünkü Joseph onu dinleyen tek kişiydi; bu sırada onu azarlamıyor, sanatçıların zihnin çılgınlıklarını avutmak için söyledikleri türden, tatlı sözler söylüyordu. Bütün büyük yetenekler gerçek tutkulara saygı gösterir, bunları anlar, bunları kendi kendilerine açıklar ve bunların köklerini yürekte ya da kafada bulurlar. Joseph'e göre kardeşi tütünü ve içkiyi, yaşlı Descoings ana üç numarayı, annesi de Tanrı'yı, oğul Desroches davaları, baba Desroches oltayla balık tutmayı seviyordu. Herkes bir şeyi seviyor, diyordu Joseph; o ise her şeyde ideal güzeli seviyordu, Byron'ın şiirlerini, Géricault'nun resimlerini, Rossini'nin müziğini, Walter Scott'ın romanlarını seviyordu.

— Herkesin zevki ayrıdır ana, dedi. Ancak sizin numaralarda pek iş yok bence.

— Çıkacak, zengin olacaksın, küçük Bixiou'm da zengin olacak!

— Bence her şeyi torununuza verin, diye sürdürdü Joseph. Aslında nasıl isterseniz öyle yapın!

— Heey! Çıkarsa, herkese verecek kadar param olacak! Önce sen güzel bir atölyeye sahip olacaksın; modellerine ve boya aldığın tüccara para ödemek için Les Italiens tiyatrosuna gitmekten yoksun kalmayacaksın. O tabloda, yavrum, bana güzel bir rol vermediğini biliyor musun?

Joseph tutumlu davranıp, yaşlı bir kadın tarafından Venedikli bir senato üyesine getirilmiş genç bir kibar fahişeyi konu alan görkemli bir tabloda Madam Descoings'e poz verdirmişti. Gros'nun kendisinin de bir Tiziano tablosu gözüyle baktığı, modern resmin baş yapıtlarından biri olan bu tablo, genç sanatçıları 1823 Salonu'nda Joseph'in üstünlüğünü tanımaya ve ilan etmeye çok güzel bir şekilde hazırladı.

— Sizi tanıyanlar kim olduğunuzu pekâlâ biliyorlar, diye yanıt verdi ona Joseph neşeyle. Hem sizi tanımayanları ne diye dert ediyorsunuz?

Yaklaşık on yıldır, Madam Descoings renet türü olgun bir elmanın paskalya zamanında aldığı renk tonlarına bürünmüştü. Soğuk ve yumuşacık olmuş bütün etlerinde kırışıklar oluşmuştu. Hayat dolu gözleri hâlâ genç ve canlıydı, ancak hırs düşüncesi denebilecek bir düşünceyle canlanmış gibi görünüyorlardı, çünkü kumarbazların her zaman hırslı bir yanı vardır. Tombul yüzü derin bir sinsiliğin ve yüreğinin derinliklerinde gömülü bir art düşüncenin izlerini taşıyordu. Tutkusu gizliliği gerektiriyordu. Dudaklarının hareketlerinde oburluğun kimi işaretleri görülüyordu. Bu yüzden, her ne kadar tanıdığınız namuslu ve eşsiz bir kadın da olsa, gözler bu konuda yanılabilirdi. Dolayısıyla Madam Descoings yaşlı bir kadın olarak, Bridau'nun resmini yapmak istediği çok hoş bir modeldi. Bridau'nun dostlarından biri, genç şair Lucien de Rubempré'nin genç yaşta ölen, olağanüstü güzellikte bir oyuncu olan metresi Coralie, ona bu tablo fikrini vermişti. Bu güzel yağlıboya resim, üç portrenin görkemli bir düzenlemesi olsa da taklit olmakla suçlandı.

Derneğin gençlerinden biri olan Michel Chrestien, senato üyesi için kendi "cumhuriyetçi" başını önermişti, Joseph de bu başa biraz olgun hava vermiş, aynı şekilde Madam Descoings'in yüz ifadesini değiştirmişti. Çok yankı yapacak ve sonunda Joseph'e duyulan onca nefrete, onca kıskançlık ve hayranlığa yol açacak bu tablo yavaş yavaş ortaya çıkıyordu; ancak Joseph geçinmek için ısmarlama resimler yapmak üzere bu tabloya ara vermek zorundaydı, eski ustaların resimlerini kopya ediyor, böylece onların yöntemlerini iyice öğrenmiş oluyordu; dolayısıyla fırçası en usta fırçalardan biriydi. Sanatçı sağduyusu ona elde etmeye başlayacağı kazançları Madam Descoings'den ve annesinden gizlemeyi salık vermişti, çünkü biri için Philippe'i, öteki için piyangoyu yıkım nedeni olarak görüyordu. Yaşadığı yıkım içinde askerin gösterdiği bir tür soğukkanlılık, sözde kendini öldürme maskesi altında gizli, ancak Joseph'in ortaya çıkardığı planı, bırakmaması gereken bir meslekte yaptığı yanlışların anısı, kısacası kardeşinin tutumunun en ufak ayrıntıları sonunda Joseph'in gözünü açmıştı. Bu kavrayış ressamlarda ender olarak eksiktir: Atölyelerinin sessizliği içinde düşünceyi bir noktaya kadar serbest bırakan işleriyle günlerce uğraşmakla biraz kadınlara benzerler, zihinleri yaşamın ufak tefek olayları çevresinde dönüp durarak onun gizli anlamını kavrayabilir.

Joseph, atölyesinin bir köşesini süslemek için, henüz moda olmamış o görkemli dolaplardan birini satın aldı; atölyesinde ışık alçak kabartmalarda titreşiyor, bütün parlaklığını on altıncı yüzyıl zanaatçılarının bu başyapıtına yansıtıyordu. Joseph bu dolapta gizli bir bölme olduğunu fark etmişti, burada ilerisi için para biriktiriyordu. Gerçek sanatçılara özgü doğuştan gelen bir güvenle, dolabın gözlerinden birinin üstündeki kuru kafa şeklindeki süsün içine de aylık masrafları için ayırdığı parayı koyuyordu. Kardeşinin eve dönüşünden bu yana, yaptığı masraflarla bu paranın miktarı arasında sürekli bir fark buluyordu. Ayın yüz frankı inanılmaz bir çabuklukla yok oluyordu. Ancak kırk elli frank harcadıktan sonra hiçbir şey bulamayınca kendi kendine ilk kez şöyle dedi:

"Anlaşılan paramın uçacağı varmış!"

İkinci defasında, masraflarına dikkat etti; ama Robert-Macaire[30] gibi boşuna hesap yapıyordu, on altı artı beş yirmi üç ediyordu; işin içinden çıkamadı. Üçüncü defa daha büyük bir yanlışı fark ederek bu üzücü konuyu yaşlı Descoings'e açtı. Bu kadın tarafından annelere özgü, sevecen, güvenli, saf, pek içten bir aşkla sevildiğini hissediyordu; tavuğun civcivleri tüyleninceye kadar onlara gösterdiği özen gibi, sanatçının ilk dönemleri için gerekli bu sevgi, her ne kadar iyi yürekli olsa da annesinde yoktu. Joseph yalnızca bu kadına o korkunç kuşkularını açabilirdi. Dostlarından kendinden emin olduğu kadar emindi, Madam Descoings de piyangoya yatırmak için kuşkusuz ondan herhangi bir şey almıyordu; Joseph bu düşüncesini açtığında, zavallı kadın ellerini ovuşturdu; öyleyse ancak Philippe, bu aile içi küçük hırsızlığı yapabilirdi.

— Gereksinimi olan şeyi neden benden istemiyor? dedi Joseph öfkeyle, paletinden boya alıp farkında olmadan bütün renk tonlarını karıştırarak. Ondan parayı esirgeyecek miydim?

— Bu, bir çocuğu soymak demek, dedi yüksek sesle Madam Descoings; yüzünde derin bir dehşet ifadesi vardı.

— Hayır, diye devam etti Joseph; bunu yapabilir, o benim kardeşim, benim param onun parası, ama bana önceden söylemesi gerekirdi.

— Bu sabah oraya belli miktar madeni para koy ve dokunma, dedi ona Madam Descoings, atölyene kimin geldiğini göreceğim; eğer ondan başkası içeriye girmezse, kesin bir kanıya varacaksın.

Hemen ertesi sabah Joseph kardeşinin kendisinden zorla ödünç para aldığını kanıtlamış oldu. Philippe, Joseph'in bulunmadığı sırada atölyeye giriyor ve gereksinim duyduğu az miktardaki parayı alıyordu. Ressam bu küçük hazinesi için kaygı duydu.

— Bekle! Bekle! Seni enseleyeceğim açık göz çocuk, dedi Madam Descoings'e gülerek.

— İyi edersin; onu yola getirmeliyiz, çünkü kimi zaman ben de para kesemde eksilme görmüyor değilim. Ama bu zavallı çocuğun tütüne gereksinimi var, alışmış buna.

— Zavallı çocuk, zavallı çocuk, dedi ressam, ben biraz Fulgence ve Bixiou ile aynı düşüncedeyim. Philippe sürekli olarak bizi tedirgin ediyor, kimi zaman başkaldırılara bulaşıyor, onu Amerika'ya göndermek gerekiyor: Bu gidiş de anneme on iki bin franka mal oluyor; Yeni Dünya'nın ormanlarında bir şey bulmayı beceremiyor ve dönüşü de gidişi kadar paraya mal oluyor. Gidip bir generale Napoléon'un bir iki sözünü yinelemiş olmak bahanesiyle Philippe kendisini büyük bir asker sanıyor ve Bourbon'lara yüz vermemek zorunda olduğunu düşünüyor. Bu arada eğleniyor, yolculuğa çıkıyor, çok yer görüyor; ben onun gibi mutsuzlukların tuzağına düşmüyorum; nerede olursa olsun, durumu kötü bir insan görüntüsü yok onda! Bizim açıkgöze çok iyi bir iş bulunuyor, bir opera dansçısı kadınla zevk ve eğlence yaşamı sürüyor, bir gazetenin paralarını iç ediyor ve annemize ayrıca on iki bin franka mal oluyor. Elbette bu bana vız gelir, ama Philippe zavallı kadını mahvedecek. Beni hiçe sayıyor, çünkü ben Muhafız Birliği süvarileri içinde yer almadım! Belki de bu zavallı, iyi yürekli kadına son günlerinde ben bakacağım; oysa böyle devam ederse, bu kaba askerin sonu bilmiyorum nasıl olacak. Bixiou bana şöyle diyordu: "Senin kardeşin eşsiz bir maskara!" Eh, torununuz haklı: Philippe ailenin şerefini lekeleyecek uygunsuz bir iş yapacaktır, o zaman yine on ya da on iki bin frank bulmak gerekecek! Her akşam kumar oynuyor, eve zilzurna sarhoş döndüğünde, oyunda Kırmızı ile Siyah'ın sıralarını belirtmeye yarayan delinmiş kartları merdivende düşürüyor. Baba Desroches, Philippe'i yeniden orduya aldırmak için çabalayıp duruyor; şerefim üstüne yemin ederim, yeniden hizmete alınırsa sanırım buna çok üzülecektir. Öyle pırıl pırıl, çok güzel mavi gözlere sahip, o korkusuz, kusursuz, efsane şövalye Bayard'ı andıran bu çocuğun bir gün yalancı pehlivan Sacripan'a[31] dönüşeceği aklınıza gelir miydi?

Philippe akşamları oyunlarını akıllıca ve soğukkanlılıkla oynasa bile, ara sıra oyuncuların büyük zarar dedikleri kayıplara uğruyordu. O akşamki oyunun kavı on franka sahip olmanın dayanılmaz arzusuna kapılıp evde kardeşinin parasına el atıyor, Madam Descoings'in orada burada bıraktığı parayı ya da Agathe'ın parasını çalıyordu. Daha önce bir kez zavallı dul da uykuya dalacağı sırada korkunç bir şey görmüştü: Philippe yatak odasına girmiş, giysisinin ceplerindeki bütün parayı almıştı. Agathe uyuyor gibi yapmış, ama gecenin geri kalan bölümünü ağlayarak geçirmişti. İşin iç yüzünü anlıyordu. Bir kez işlenen hata kötülük sayılmaz, demişti Madam Descoings; ama sürekli yeniden işlenen hatalardan sonra kötülük apaçık oldu. Agathe artık şundan kuşku duyamazdı: En sevgili oğlunda ne incelik ne onur vardı. Gördüğü bu korkunç olayın ertesi günü, öğle yemeğinden sonra, Philippe evden çıkmadan önce onu odasına çekip yalvarır gibi bir tonla, gereksinim duyacağı parayı kendisinden istemesini rica etti. Bunun üzerine istekler o kadar sık yinelendi ki, on beş gün içinde Agathe biriktirdiği bütün paraları tüketmişti. Beş parasız kalmıştı, çalışmayı düşünüyordu. Birçok akşam boyunca çalışarak para kazanmanın yollarını Madam Descoings ile tartışmıştı. Şimdiden zavallı anne kanaviçe işlemek için Père de Famille adlı ticarethaneye başvurmuştu, bu iş günde yaklaşık yirmi metelik kazandırıyordu. Yeğeninin adamakıllı ağzı sıkı oluşuna karşın, Madam Descoings onun bu kadın işini yaparak para kazanma isteğinin nedenini pekâlâ keşfetmişti. Agathe'ın yüzündeki değişiklikler zaten yeterince anlamlıydı: O taze yüzü kuruyordu, derisi şakaklarına, elmacık kemiklerine yapışıyordu, alnı kırışmaya başlamıştı, gözleri duruluğunu yitiriyordu; elbette içinde bir ateş onu eritip bitiriyordu; geceleri ağlıyordu; ama en çok yıkıma yol açan, dertlerini, acılarını, kaygılarını dışarıya vurmama zorunluluğuydu. Philippe eve dönmeden hiçbir zaman uyumuyordu; onun sokakta olduğunu anlıyordu; sesinin, yürüyüş biçiminin değişmelerini, kaldırımda sürüklediği bastonunun dilini incelemişti. Bilmediği hiçbir şeyi yoktu. Philippe'in ne derecede sarhoş olduğunu biliyor, onun merdivenlerde sendelediğini duyunca titriyordu; bir gece düştüğü yerden altın paralar toplamıştı. İçip para da kazandığı zamanlar sesi boğuk çıkıyordu, bastonunu sürüklüyordu; ama kaybettiği zamanlar, adımları sert, belirgin, öfkeli bir hal alıyordu, net bir sesle şarkı mırıldanıyor ve bastonunu havada, silah taşır gibi tutuyordu; eğer kazanmışsa, öğle yemeğinde neşeli ve neredeyse sevgi dolu bir tavır sergiliyor, kaba şakalar yapıyor, Madam Descoings ile, Joseph ile ve annesiyle şakalaşıyordu; kaybetmişse, tersine, neşesiz oluyor, kısa ve kesik kesik konuşmaları, sert bakışı, üzgün hali insanı ürkütüyordu. Bu zevk ve eğlence yaşamı, içki alışkanlığı vaktiyle o kadar güzel olan yüzünü günden güne değiştiriyordu. Yüzündeki damarlar kızarmıştı, yüz çizgileri kabalaşıyordu, kirpikleri dökülüyor, gözleri kuruyordu. Kısacası, kendine pek bakmayan Philippe, kahvehanelerin zararlı mikroplarını ve çamurlu çizme kokusunu yayıyordu, bu çizme kokusu bir yabancıya rezilce zevk ve eğlenceye düşkünlüğün damgası gibi görünebilirdi.

— Elbette, dedi Madam Descoings Philippe'e, Aralık ayının ilk günlerinde kendinize tepeden tırnağa yeni giysiler yaptırmanız gerekir.

— Peki ama bunların parasını kim ödeyecek? diye yanıt verdi Philippe sert bir sesle. Zavallı annemin beş parası kalmadı, benim de yılda beş yüz frank gelirim var. Giysi alabilmek için bir yıllık şeref ödeneğim gerekli, bu ödeneği de üç yıl için rehine koydum...

— Peki neden? diye sordu Joseph.

— Bir şeref borcu. Giroudeau bana borç vermek üzere Florentine'den bin frank ödünç almıştı... Doğrusu hiçbir şeyim yeni değil. Ama Napoléon'un Sainte-Hélène'de iken geçinmek için gümüş sofra takımını sattığı düşünülürse, ona sadık olan askerler elbette topukları erimiş çizmelerle gezebilirler, dedi çizmelerini göstererek. Ve dışarıya çıktı.

— O kötü bir çocuk değil, dedi Agathe; iyi duyguları var.

— İnsan İmparator'u sevebilir, ama kendine de bakabilir, dedi Joseph. Kendine ve kılık kıyafetine özen gösterse, bir baldırı çıplağa benzemez!

— Joseph, kardeşine karşı hoşgörülü olmalısın, dedi Agathe. Sen istediğini yapıyorsun, oysa o olması gereken yerde değil.

— Peki neden değil? diye sordu Joseph. Bayrakların üstünde, eğer bu bez parçaları Fransızlara aitse, XVIII. Louis'nin tahtakurularının ya da Napoléon'un guguk kuşunun bulunmasının ne önemi var? Fransa Fransa'dır. Ben şeytan için de resim yapabilirim! Bir asker, eğer askerse, sanat aşkıyla savaşmalıdır. Philippe orduda rahat dursaydı bugün general olacaktı...

— Ona haksızlık ediyorsun, dedi Agathe. İmparator'a tapan baban, ona hak verirdi. Ama ne de olsa orduya geri dönmeyi kabul ediyor! İhanet gözüyle baktığı şeyin kardeşini ne kadar üzdüğünü Tanrı bilir.

Joseph atölyesine çıkmak üzere kalktı; ama Agathe onu elinden tutup, "Kardeşine iyi davran, o kadar mutsuz ki..." dedi.

Ressam atölyesine döndü; arkasından gelen Madam Descoings ona annesinin ne kadar değiştiğini, bu değişikliğin içindeki acıları ne kadar dışarı vurduğunu anlatarak, alınganlığını hoş karşılamasını söylüyordu; büyük bir şaşkınlıkla Philippe'i atölyede buldular.

— Joseph, yavrum, dedi Philippe rahat bir tavırla, paraya çok gereksinimim var. Allah kahretsin! Tütüncü dükkânına purolar için otuz frank borçluyum. Bu parayı ödemeden o lanetli dükkânın önünden geçmeye cesaret edemiyorum. Belki on kez ödeyeceğime söz verdim.

— Bak, bu bence de iyi; o kuru kafanın içinden al.

— Zaten ben de dün akşam, yemekten sonra hepsini aldım.

— Kırk beş frank vardı...

— Ee, öyle, pekâlâ işimi gördü, dedi Philippe. Buldum onları. Kötü bir şey mi yaptım?

— Hayır dostum, hayır, dedi ressam. Zengin olsaydın, ben de senin gibi yapardım, ama almadan önce, bunun uygun olup olmadığını sana sorardım.

— Sormak çok küçük düşürücü bir şey, dedi Philippe. Senin de hiçbir şey söylemeden, benim gibi almanı yeğlerdim. Burada daha çok güven söz konusu. Askerlikte bir arkadaş ölür, bir çift iyi çizmesi vardır, seninse bir çift kötü çizmen. Kendininkini onunkiyle değiştirirsin.

— İyi ama, ölmemişse alamazsın!

— Ah! Küçük şeyler bunlar, dedi Philippe omuz silkerek. Demek paran yok, öyle mi?

— Yok, dedi Joseph; parasını sakladığı yeri göstermek istemiyordu.

— Birkaç gün sonra zengin olacağız, dedi Madam Descoings.

— Evet, numaralarınızın ayın yirmi beşindeki Paris çekilişinde kazanacağını sanıyorsunuz. Hepimizi zengin etmek istiyorsanız önemli bir miktarda para koymanız gerekecek.

— Yalnızca bir numara grubu için iki yüz frank koyarsan üç milyon kazanırsın, başka kombinezonları hesaba katmazsan.

— On beş bin kez de koysan, evet, yine de iki yüz frank gerek! dedi Philippe heyecanla.

---

DİPNOTLAR:

[28] otuz-ve-kırk: 52 kağıtla oynanan ve rulet oyununa benzeyen bir oyun.

[29] Beş gün: Piyango çekilişi her beş günde bir yapılıyordu.

[30] Robert-Macaire: Fransız oyun yazarı Benjamin Antier (1787-1870) ve arkadaşlarının yazdıkları l'Auberge des Andrets ve Robert Macaire adlı oyunların kahramanı. Haydut, çıkarcı, dolandırıcı, alaycı bir tip.

[31] Sacripan: İtalyan yazar Boiardo'nun (1441-1494) palavralarıyla ünlü kişisi.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro