Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

19 - Bir Cinayet Davası

XIX

Bir Cinayet Davası

Max yere düşerken korkunç bir çığlık attı, bu çığlık konusunda kimse yanılamazdı. Eski kaymakamın ailesinin uzak akrabası bir yargıcın oğlu olan Lousteau-Prangin ve Anacadde'nin aşağı tarafında bulunan oğul Goddet, "Max ölüyor!.. İmdat!" diyerek koşa koşa geldiler. Ama hiçbir köpek havlamadı, bu gece kuşlarının hilelerine alışık olunduğu için, kimse yatağından kalkmadı. Bu iki şövalye geldiğinde Max bayılmıştı. Gidip baba Mösyö Goddet'yi uyandırmak gerekti.

Max, Fario'yu pekâlâ tanımıştı ama sabahın saat beşinde, kendine gelip çevresinde birçok insanı görüp yarasının da öldürücü olmadığını hissettiğinde, ansızın bu saldırı olayından yararlanmayı düşündü ve acılı bir sesle bağırdı:

"O lanet olası ressamın gözlerini ve yüzünü tanır gibi oldum!"

Bunun üzerine, Lousteau-Prangin sorgu yargıcı babasına koştu. Max, Cognet baba, oğul Goddet ve uykudan kaldırılan iki kişi tarafından evine taşındı. Madam Cognette ile Goddet baba, sedye ile taşınan Max'ın yanındaydılar. Mösyö Goddet Max'ın yatağa yatırılması konusunda hiçbir şey yapmak istemiyordu. Yaralıyı taşıyanlar, Kouski yataktan kalktığı sırada, doğal olarak Mösyö Hochon'un kapısına bakıp kapı önünü süpürmekte olan Mösyö Hochon'un hizmetçisini gördüler. Adamcağızın evinde olduğu gibi, taşra evlerinin birçoğunda kapı çok erkenden açılıyordu. Max'ın söylemiş olduğu o söz kuşku uyandırmıştı, Goddet baba şöyle dedi bağırarak:

"Gritte, Mösyö Joseph Bridau yatıyor mu?"

— Ah hayır! dedi, saat dört buçukta dışarıya çıktı, bütün gece de odasında gezindi, neyi vardı bilmiyorum.

Bu safça yanıt korku yüklü mırıldanmalara ve haykırışlara yol açtı, bunun üzerine kadın Rouget babanın evine ne götürüldüğünü oldukça merak edip geldi.

— Ee, sizin ressam hapı yuttu! dediler ona.

Ve alay, hizmetçi kadını şaşkın durumda bırakarak içeriye girdi. Kadın Max'ı bir döşeğin üstüne uzanmış, gömleği kan içinde, can çekişirken görmüştü. Joseph'in aklına taktığı ve onu bütün gece huzursuz etmiş olan şeyin ne olduğunu sanatçılar tahmin ederler: Kendisini Issoudun burjuvalarının alay konusu olarak görüyordu; dürüst bir insan, iyi yürekli bir sanatçı sayılmak istediği halde, bambaşka bir şey, bir soyguncu sanılıyordu! Ah! Bir kırlangıç gibi Paris'e uçabilip de dayısının tablolarını Max'ın yüzüne çarpmak için kendi tablosunu verebilirdi. Soyguna uğrayıp da soyguncu sanılmak ha?.. Ne gülünç bir şeydi bu! Bu yüzden sabah sabah sinirlerini gevşetmek üzere Tivoli'ye giden kavaklı yola kendini atmıştı. Bu masum genç avunmak için kendine bir daha buraya ayak basmayacağına söz verdiği sırada, Max ona ince ruhlar için korkunç, onur kırıcı bir şey hazırlıyordu. Goddet baba yarayı muayene edip, bıçağın küçük bir portföy sayesinde yön değiştirdiğini, berbat bir yara açsa da, bereket versin kalbe ulaşmadığını saptadıktan sonra bütün doktorların, özellikle de taşra cerrahlarının yaptıkları şeyi yaptı, henüz Max'ın sorumluluğunu üstlenmeyerek kendisiyle gururlandı, daha sonra bu kötü niyetli kaba askerin yarasına pansuman yapıp çıktı. Bilimin kararı Goddet baba tarafından Suyu Bulandıran Kız'a, Jean-Jacques Rouget'ye, Kouski'ye ve Védie'ye bildirildi. Suyu Bulandıran Kız, iki gözü iki çeşme, sevgili Max'ının yanına geldi; bu sırada Kouski ile Védie kapının önünde toplanan insanlara kumandanın durumunun neredeyse umutsuz olduğunu anlatıyorlardı. Bu haber Saint-Jean Meydanı'nda ve iki Narette sokağında toplanmış yaklaşık iki yüz kişinin gelmesine yol açtı.

— Bir ay yatakta kalacak değilim, bu işi kimin yaptığını da biliyorum, dedi Max, Suyu Bulandıran Kız'a. Ama Parislilerden kurtulmak için bundan yararlanacağız. Daha önce ressamı tanır gibi olduğumu söyledim, dolayısıyla yakında öleceğimi varsayıp Joseph Bridau'nun tutuklanmasına çalışın, onu iki gün içeriye tıktırırız. Anneyi ressamıyla birlikte hemen Paris'e çekip gideceğinden emin olacak kadar tanıdığımı sanıyorum, böylece bizim budalanın üstüne salmak istedikleri rahiplerden korkmamıza artık gerek kalmaz.

Flore Brazier aşağıya indiğinde, vermek istediği izlenimleri almaya kalabalığın çok hazır olduğunu gördü. Yaşlı gözlerle ortaya çıktı ve hıçkırarak yüzünden böyle bir şey yapacağı anlaşılan ressamın Rouget babadan arakladığı tablolar konusunda bir gün önce Max'la adamakıllı tartıştığını anlattı.

— Bu haydut, ki bundan emin olmak için yüzüne bakmak yeter, Max ölürse dayısının servetini kendisine bırakacağını sanıyor; sanki bir kardeş bizim için bir yeğenden daha yakın akraba değilmiş gibi! Max, Doktor Rouget'nin oğlu. Yaşlı adam bunu bana ölmeden önce söylemişti!

— Ah! Bu işi çekip giderken yapmak istemiş olmalı, iyi de ayarlamış; bugün yola çıkıyor, dedi Aylak Şövalyeler'den biri.

— Max'ın Issoudun'de tek bir düşmanı yok, dedi bir başkası.

— Zaten Max ressamı tanımış, dedi Suyu Bulandıran Kız.

— Nerede bu rezil Parisli?. Bulalım onu!.. diye bağıranlar oldu.

— Onu bulmak ha? diyenler de oldu. Mösyö Hochon'un evinden sabahın köründe çıkmış.

Bir Aylak Şövalye hemen Mösyö Mouilleron'un evine koştu. Kalabalık durmadan çoğalıyor ve çıkan seslerin gürültüsü tehdit edici bir hal alıyordu. Coşkulu gruplar bütün Grande-Narette Sokağı'nı işgal etmişlerdi. Başkaları da Saint-Jean Kilisesi önünde duruyordu. Bir topluluk da Petite-Narette Sokağı'nın sona erdiği Vilatte Kapısı'nda bulunuyordu. Saint-Jean Meydanı'nın ne üstünden ne de altından geçilebiliyordu. Bir ayin alayı kuyruğu diyebilirdiniz. Bu yüzden Mösyö Lousteau-Prangin ile Mösyö Mouilleron, polis komiseri, iki jandarma eri ile onbaşısının eşlik ettiği jandarma komutanı Saint-Jean Meydanı'na gitmekte biraz güçlük çektiler; buraya iki insan sırası arasından vardılar; bu insanların haykırışları ve çığlıkları, son derece haksız olarak suçlanan, ama koşulların karşı olduğu Parisli aleyhinde onları etkileyebilirdi, etkilemeliydi de.

Max ile yüksek görevliler arasında bir görüşmeden sonra, Mösyö Mouilleron polis komiseri ile jandarma onbaşısını hukuk dilindeki deyimiyle olay mahallini incelemek üzere görevlendirdi. Daha sonra Mösyö Mouilleron ile Mösyö Lousteau-Prangin, yanlarında jandarma komutanı olduğu halde, Rouget babanın evinden Hochon'un evine geçtiler; bu evin bahçesinin ucunda iki, kapısında da başka iki jandarma bekledi. Kalabalık durmadan çoğalıyordu. Bütün kent anacaddede büyük bir heyecan içindeydi.

Gritte adamakıllı ürkmüş durumda çoktan efendisinin evine koşup ona şöyle demişti:

"Mösyö, evinizi yağma etmeye geliyorlar! Bütün kent ayağa kalktı, Mösyö Maxence Gilet öldürülmeye çalışıldı, ölmek üzere! Hem bu işi Mösyö Joseph'in yaptığı söyleniyor!"

Mösyö Hochon çabucak giyinip aşağıya indi, ama öfkeli halkı karşısında görünce, hemen içeriye girip kapıyı kilitledi. Gritte'i sorguya çektikten sonra, konuğu gencin sabahın köründe dışarıya çıktığını, bütün gece büyük bir heyecan içinde odasında gezindiğini ve eve dönmediğini öğrendi. Ürküp Madam Hochon'un yanına gitti, gürültüden uyanmış olan kadına Saint-Jean Meydanı'nda bütün Issoudun halkını ayağa kaldıran, doğru ya da yanlış o korkunç haberi verdi.

— Kuşkusuz masum o! dedi Madam Hochon.

— Ama masumluğu ortaya çıkıncaya kadar içeriye girebilir, evi yağmalayabilirler, dedi benzi atmış olan Mösyö Hochon (mahzende altınları vardı).

— Agathe ne yapıyor?

— Mışıl mışıl uyuyor!

— Ah ne iyi, dedi Madam Hochon, keşke bu iş aydınlığa kavuşuncaya kadar uyusa. Böyle bir saldırı bu zavallı kızı yıkar!

Ama Agathe uyandı, giyinir giyinmez aşağıya indi, çünkü sorguya çektiği Gritte'in kem küm etmeleri onu şaşkına döndürmüştü. Madam Hochon'u salondaki pencerelerin birinde kocasıyla birlikte solgun ve gözleri yaşlı durumda buldu.

— Cesur ol yavrum, Tanrı bize acılar nasip etmiş, dedi yaşlı kadın. Joseph suçlanıyor!

— Neden dolayı?

— Yapmış olamayacağı kötü bir işten dolayı, dedi Madam Hochon. Agathe, bu sözü duyup, jandarma komutanının, Mösyö Mouilleron ile Mösyö Lousteau-Prangin'in de içeriye girdiklerini görünce bayıldı.

— Haydi, dedi Mösyö Hochon karısıyla Gritte'e, Madam Bridau'yu alıp götürün; kadınlar böyle durumlarda tedirgin edici olmaktan başka bir işe yaramazlar. İkiniz onunla birlikte odanıza kapanın. Oturun beyler, dedi yaşlı adam. Bu ziyaretinize neden olan yanılgı umarım aydınlığa kavuşmakta gecikmeyecektir.

— Yanılgı da olsa, dedi Mösyö Mouilleron, halkın öfkesi o kadar büyük, insanların tepesi o kadar atmış ki kaygılanıyorum sanık için... Onu adliyede gözaltına alıp halkı hoşnut etmek istiyorum.

— Mösyö Maxence Gilet'nin uyandırdığı sevgiden kim kuşku duyabilir ki?.. dedi Lousteau-Prangin.

— Adamlarımdan birinin az önce bana söylediğine göre, şu sırada Roma dış mahallesinden bin iki yüz kişi sokağa dökülmüş, ölüm çığlıkları atıyorlarmış, dedi jandarma komutanı.

— Peki, konuğunuz nerede? diye sordu Mösyö Mouilleron, Mösyö Hochon'a.

— Kırlarda gezintiye çıkmış sanıyorum.

— Gritte'i yeniden çağırın, dedi ciddi ciddi sorgu yargıcı; ben Mösyö Bridau'nun evden ayrılmadığını umuyordum. Kuşkusuz suçun buradan birkaç adım ötede, sabahın köründe işlendiğini biliyorsunuz, öyle değil mi?

Mösyö Hochon, Gritte'i getirmeye gittiği sırada üç görevli birbirine manalı bakışlar fırlattı.

— Bu ressamın yüzünü hiç anımsayamadım, dedi Mösyö Mouilleron'a komutan.

— Kızım, dedi yargıç Gritte'e, onun içeriye girdiğini görünce; Mösyö Joseph Bridau'nun bu sabah dışarıya çıktığını gördüğünüz söyleniyor, öyle mi?

— Evet mösyö, diye yanıt verdi Gritte, bir yaprak gibi titreyerek.

— Saat kaçta?

— Ben kalkar kalmaz; çünkü gece boyunca odasında gezindi, aşağıya indiğimde giyinikti.

— Ortalık aydınlanmış mıydı?

— Alacakaranlıktı.

— Heyecanlı bir hali var mıydı?

— Evet ya! Gerçekten, bana tam da öyle göründü.

— Adamlarınızdan birini zabıt kâtibime gönderin, ona şu tutuklama müzekkerelerinden biriyle gelmesini söylesin, dedi Lousteau-Prangin komutana.

— Tanrım! Acele etmeyin, dedi Mösyö Hochon. Bu gencin heyecanı bir cinayet tasarlamış olmasından başka türlü açıklanabilir: Bugün bir iş dolayısıyla Paris'e gidiyor, Gilet ile Matmazel Brazier onun bu işte dürüstlüğünden kuşkulanmışlardı.

— Evet, o tablolar işi, dedi Mösyö Mouilleron. Dün bu, çok şiddetli bir tartışma konusu olmuş; zaten sanatçılar, denir ya, çok çabuk öfkelenirler.

— Bütün Issoudun'de Maxence'ı öldürmekte kimin çıkarı vardı ki? diye sordu Lousteau. Hiç kimsenin, ne kıskanç bir koca ne de herhangi bir kimse söz konusu, çünkü bu çocuk şimdiye kadar hiç kimseye kötülük yapmamış.

— Peki öyleyse, Mösyö Gilet'nin saat dört buçukta Issoudun sokaklarında ne işi vardı? diye sordu Mösyö Hochon.

— Bakın Mösyö Hochon, izin verin de işimizi yapalım, dedi Mouilleron; her şeyi bilmiyorsunuz: Max ressamı tanıdı.

Bu sırada kentin bir ucundan bir uğultu yükselip Grande-Narette Sokağı'nı izleyerek gök gürültüsü gibi büyüdü.

— İşte o!.. İşte o! Tutuklanmış!

Bu sözler bariton ile bas arası bir ses tonuyla halkın çıkardığı korkunç uğultu içinde net bir şekilde ayırt ediliyordu. Gerçekten de, kahvaltı saatine yetişmek üzere Landrôle değirmeni yolundan rahat rahat dönmekte olan zavallı Joseph Bridau, Misère Meydanı'na geldiğinde, bütün gruplar tarafından aynı zamanda fark edildi. Bereket versin, iki jandarma koşar adımla gelip onu Roma dış mahallesi halkının elinden kurtardı, adamlar ölüm çığlıkları atarak Joseph'i kollarından hoyratça yakalamışlardı bile.

— Buraya! Buraya! diye çağırdı jandarmalar arkadaşlarından öteki ikisini; birini Bridau'nun önüne, ötekini arkasına yerleştirdiler.

— Görüyorsunuz mösyö, dedi onu tutan jandarmalardan biri, şimdi sizinki gibi bizim de hayatımız söz konusu. Suçlu ya da masum olun, Kumandan Gilet cinayetinin neden olduğu ayaklanmaya karşı sizi korumamız gerekiyor. Bu halk sizi bu cinayetten suçlamakla kalmıyor, sizi acımasız bir katil sanıyor. Bu insanlar Mösyö Gilet'ye hayran. Bakın şunlara, kendi başlarına adaleti gerçekleştirmek istermiş gibi bir halleri var. Ah! 1830'da onların vergi memurlarını dövdüklerini de gördük, zavallılar güç durumda kalmışlardı gerçekten!

Joseph Bridau'nun benzi ölü gibi sarardı; yürüyebilmek için bütün gücünü topladı.

— Ne de olsa, dedi, masumum ben, gidelim!

Ve "Haç Taşıyan İsa" sahnesini gerçekleştirmiş oldu bizim sanatçı da! Misère Meydanı'ndan Saint-Jean Meydanı'na kadar yuhalarla, küfürlerle, ölüm tehditleriyle karşılaştı. Jandarmalar kendilerine taş atan öfkeli kalabalığa kılıç çekmek zorunda kaldılar, az kalsın yaralanıyorlardı, atılan bazı taşlar da Joseph'in bacaklarına, omuzlarına ve şapkasına isabet etti.

— Geldik! dedi komutanına jandarmalardan biri, Mösyö Hochon'un salonuna girince. Bu iş de kolay olmadı komutanım.

— Şimdi bu kalabalığı dağıtmak gerek, ben de bunun için tek bir yol biliyorum beyler, dedi subay. Mösyö Bridau'yu adliyeye sizin aranızda götürürüz, ben ve bütün jandarmalar etrafınızı çeviririz. Karşımızda altı bin öfkeli adam varken, hiçbir şeyin sorumluluğunu üstümüze alamayız.

— Haklısınız, dedi altınları için hep kaygı içinde olan Mösyö Hochon.

— Eğer bu, Issoudun'de masum insanları korumanın en iyi yolu ise, dedi Joseph, bunun için sizi kutluyorum. Biraz önce, az kalsın taşa tutulup öldürülecektim.

— Konuk olduğunuz eve saldırılıp evin yağma edilmesini mi görmek istiyorsunuz? dedi komutan. Adaletin yöntemlerini tanımayan, kuyruk olmuş öfkeli kimselerin kışkırttığı bu insan seline kılıçlarımızla nasıl karşı koyacağız?

— Ah! Haydi beyler, sonra açıklama yaparız, dedi bütün soğukkanlılığına yeniden kavuşan Joseph.

— Tamam dostlarım! dedi komutan, tutukludur o; adliyeye götürüyoruz onu!

— Adalete saygı gösterelim dostlarım! dedi Mösyö Mouilleron.

— Onun kafasının uçurulduğunu görmeyi tercih ederdiniz, öyle değil mi? diyordu jandarmalardan biri tehditler savuran bir gruba.

— Evet, dedi kızgın biri, kafası uçurulacak.

— Kafası uçurulacak, diye yineledi kadınlar.

Grande-Narette Sokağı'nın ucunda şöyle deniyordu:

"Kafasını uçurmak için götürüyorlar onu; bıçağı da bulundu!

– Ah serseri!

– İşte sana Parisliler!

– Bunun cinayet işleyeceği yüzünden okunuyordu!

Joseph, kanı beynine sıçramış olsa da, Saint-Jean Meydanı'ndan adliyeye kadar olan yolu dikkate değer bir dinginlik ve kendine güven içinde yürüdü. Bununla birlikte, Mösyö Lousteau-Prangin'in bürosunda bulunmak da onu oldukça mutlu etti.

— Beyler, sanırım size suçsuz olduğumu söylemem gerekmiyor, dedi Mösyö Mouilleron'a, Mösyö Lousteau-Prangin'e ve zabıt kâtibine seslenerek. Sizden yalnızca suçsuzluğumu kanıtlamaya yardımcı olmanızı rica edebilirim. Bu olay hakkında hiçbir bilgim yok.

Yargıç Joseph'e aleyhinde olan bütün kanıtları ayrıntılarıyla anlatıp, sözlerini Max'ın açıklaması ile bitirince, Joseph yıldırımla vurulmuşa döndü.

— Ama ben, dedi, evden saat beşten sonra çıktım; ana caddeye geldim ve saat beş buçukta bölge kiliseniz Saint-Cyr'in cephesini seyrediyordum. Burada az önce angelus duasını haber vermek için çan çalmış olan zangoçla sohbet ettim, bana tuhaf ve tamamlanmamış gibi görünen bina hakkında sorular sordum ona, sonra Sebze Pazarı'nın içinden geçtim, pazarda şimdiden kadınlar vardı, sonra Misère Meydanı'ndan devam edip Anes Köprüsü'nden geçerek Landrôle değirmenine vardım, burada beş altı dakika boyunca rahat rahat ördekleri seyrettim; değirmende çalışanlar herhalde beni fark ettiler. Çamaşırhaneye giden kadınlar gördüm, hâlâ orada olmalılar, yakışıklı olmadığımı söyleyerek bana güldüler; ben de onlara, çirkin yüzlerde ne güzellikler gizlidir, diye yanıt verdim. Oradan iki yanı ağaçlı ana yolu izleyerek Tivoli'ye kadar yürüdüm; Tivoli'de bahçıvanla sohbet ettim. Bunların doğru olup olmadıkları araştırılsın, beni de tutuklamayın, çünkü siz suçsuzluğumdan emin oluncaya kadar burada, büronuzda kalacağıma söz veriyorum.

Hiç duraksamadan, davasından emin bir insana özgü rahatlıkla yapılmış bu konuşmanın görevlilerin üzerinde belli bir etkisi oldu.

— Haydi, bütün bu insanları bulup buraya çağıralım, dedi Mösyö Mouilleron; ama bu bir günlük iş değil. Öyleyse, çıkarınız açısından, adliyede ayrı bir hücrede kalmaya razı olun.

— Yeter ki anneme, zavallı kadına, iki satır yazabileyim. Ah! Mektubumu okursunuz.

Bu istek geri çevrilemeyecek kadar haklı bir istekti, Joseph de şu kısa mektubu yazdı:

"Sevgili anneciğim,

Hiç kaygılanma; kurbanı olduğum yanlışlık kolayca anlaşılacak, bununla ilgili bilgileri verdim. Yarın ya da belki bu akşam salıverileceğim. Seni kucaklıyorum, Mösyö Hochon ile Madam Hochon'a hiçbir rolümün olmadığı bu karışıklık yüzünden çok üzgün olduğumu söyle, çünkü bu, hâlâ anlayamadığım bir rastlantının eseri."

Mektup geldiğinde Madam Bridau sinir krizi geçiriyor, ölüp ölüp diriliyordu; Mösyö Goddet'nin ona yudum yudum içirmeye çalıştığı ilaçlar fayda etmiyordu. Bu yüzden bu mektup yüreğine su serpti. Birkaç kriz atağından sonra Agathe, bu tür krizleri izleyen ruhsal çöküntüye girdi. Mösyö Goddet hastasını yeniden görmeye geldiğinde, onu Paris'ten ayrıldığına pişman olmuş buldu.

— Tanrı beni cezalandırdı, diyordu gözleri yaş içinde. Vaftiz anneciğim, kardeşime güvenmem ve mirasını onun iyilikseverliği sayesinde elde etmeyi beklemem gerekmez miydi?

— Madam, oğlunuz suçsuzsa, dedi Agathe'ın kulağına Mösyö Hochon, Maxence da tam bir rezil; bu işte en güçlüler biz değiliz, öyleyse siz Paris'e dönün.

— Peki, dedi Madam Hochon Mösyö Godet'ye, Mösyö Gilet'nin sağlığı nasıl?

— Yarası ağır ama öldürücü değil. Bir aylık tedaviden sonra iyileşir. Onu oğlunuzun salıvermesini istemek için Mösyö Mouilleron'a mektup yazarken bıraktım madam, dedi hastasına. Ah, Max iyi bir çocuktur. Ona ne durumda olduğunuzu söylediğimde, kendisine saldıranın giyimindeki bir ayrıntıyı anımsadı, bu ayrıntı da ona bu kişinin oğlunuz olmadığını kanıtlamıştı: Katilin ayaklarında keçe ayakkabılar vardı, oysa oğlunuzun çizmelerle sokağa çıktığı çok kesindi.

— Ah! Tanrı onun bana yaptığı kötülüğü bağışlasın.

Geceleyin bir adam Gilet'ye dökme harflerle yazılmış bir mektup getirdi. Mektupta şöyle deniyordu:

"Yüzbaşı Gilet bir suçsuzu adaletin ellerinde bırakmamalı. Eğer Mösyö Gilet, Mösyö Joseph Bridau'yu asıl suçlunun adını vermeden özgürlüğüne kavuşturursa, bu işi yapan kişi bir daha böyle bir işe kalkışmayacağına söz veriyor."

Max bu mektubu okuyup yaktıktan sonra Mösyö Mouilleron'a yazdığı bir mektupta Mösyö Goddet'nin görüşünü de bildirip ondan Joseph'i salıvermesini ve kendisinin olayı açıklayabilmesi için evine gelmesini rica ediyordu. Bu mektup Mösyö Mouilleron'a ulaştığında, Lousteau-Prangin, zangocun, sebze satıcısı bir kadının, çamaşırcı kadınların, Landrôle değirmeninde çalışan işçilerin ve Frapesle'deki bahçıvanın tanıklıklarına dayanarak Joseph'in anlattıklarının doğruluğunu çoktan kabul etmişti. Max'ın mektubu da sanığın suçsuzluğunu ayrıca kanıtlamış oluyordu; bunun üzerine Mösyö Mouilleron, Joseph'i Mösyö Hochon'un evine götürdü. Joseph annesi tarafından o kadar büyük bir sevgi gösterisi ile karşılandı ki, La Fontaine'in o masalındaki koca nasıl bir hırsıza[72] minnettar olduysa, değeri anlaşılamamış bu çocuk da kendisine bu sevgi gösterilerini sağlayan beklenmedik bir tersliğe minnettar oldu.

— Ah! dedi Mösyö Mouilleron becerikli bir adam tavrıyla, o öfkeli ayaktakımına bakış biçiminizden sizin suçsuz olduğunuzu elbette hemen anladım; buna inanmıştım, ama bakın, Issoudun kentini tanıyorsanız, sizi korumanın en iyi çaresi sizi alıp götürmekti; biz de bunu yaptık. Ah! Gururlu bir davranış gösterdiniz.

— Ben başka şey düşünüyordum, dedi özentisiz bir biçimde ressam. Bir subay tanıyorum; bir sabah gezintiden dönerken, aşağı yukarı aynı koşullarda, Dalmaçya'da ayaklanmış bir ayaktakımı tarafından yolunun kesildiğini anlatmıştı. Bu benzerlik zihnimi meşgul ediyordu, bütün bu insanlara 1793 ayaklanmasının resmini yapmak düşüncesiyle bakıyordum... Kısacası, kendi kendime şöyle diyordum: "A serseri! Atölyende kalıp resim yapacak yerde miras aramaya gelmekle işte hak ettiğin şeyi buldun!"

— Size bir öğüt vermeme izin verirseniz, dedi savcı, bu akşam saat on birde size menzil amirinin ödünç vereceği bir arabaya binip Bourges'a giderek oradan posta arabasıyla Paris'e dönün.

— Ben de sizinle aynı fikirdeyim, dedi konuğunun yola çıktığını görmek arzusuyla yanıp tutuşan Mösyö Hochon.

— Benim de en büyük arzum Issoudun'den ayrılmak, ama burada biricik dostumu bırakıyorum, dedi Agathe, Madam Hochon'un elini tutup öperek. Acaba sizi bir daha ne zaman göreceğim?

— Ah yavrum, artık birbirimizi ancak gökyüzünde görebileceğiz! Bak, dedi Agathe'ın kulağına, bu dünyada Tanrı'nın bize merhamet edeceği kadar acı çektik.

Kısa bir süre sonra Mösyö Mouilleron Max ile konuşmasını bitirdiğinde, Gritte Mösyö Rouget'nin geldiğini haber vererek Madam ve Mösyö Hochon'u, Agathe'ı, Joseph'i ve Adolphine'i çok şaşırttı. Jean-Jacques kız kardeşine güle güle demeye ve ona arabasını önermeye gelmişti.

— Ah, tablolarınız başımıza büyük iş açtı! dedi Agathe.

— Sizde kalsın onlar kardeşim, diye yanıt verdi hâlâ bu tabloların değerli olduklarına inanmayan adamcağız.

— Komşum, dedi Mösyö Hochon, en iyi dostlarımız, en güvenilir savunucularımız akrabalarımızdır, özellikle de bunlar kız kardeşiniz Agathe'a ve yeğeniniz Joseph'e benziyorlarsa!

— Olabilir! dedi şaşkın yaşlı adam.

— İnsan Hıristiyanca ölmelidir, dedi Madam Hochon.

— Ah Jean-Jacques! Ne gün ha!

— Arabamı kabul ediyor musunuz? diye sordu Rouget.

— Hayır kardeşim, dedi Madam Bridau, teşekkür ederim, size esenlikler diliyorum.

Rouget kız kardeşinin ve yeğeninin kendisini kucaklamalarından sonra onlara soğukça güle güle deyip çıktı. Baruch, büyükbabasının bir sözü üzerine, hemen posta arabaları konaklama yerine gitmişti. Akşam saat on birde iki Parisli, bir posta arabacısının kullandığı sorgun ağacından bir atlı arabaya binip Issoudun'den ayrıldılar. Adolphine ile Madam Hochon'un gözleri yaşarmıştı. Agathe ile Joseph'in gitmelerine onlardan başka üzülen yoktu.

— Gittiler, dedi François Hochon, Suyu Bulandıran Kız'la Max'ın odasına girerken.

— Eh, oyun bitti! dedi ateş yüzünden güçsüz kalmış olan Max.

— Peki, sen Mouilleron babaya ne söyledin? diye sordu Max'a François.

— Ona katilime neredeyse beni bir sokağın köşesinde beklemek hakkını verdiğimi söyleyip, işin ardına düşülseydi, bu adamın tutuklanmadan önce beni bir köpek gibi öldürecek karakterde olduğu da anlaşılacaktı diye ekledim. Dolayısıyla, Mouilleron ile Prangin'den açıkça çok etkili araştırmalara girişmelerini, ama öldürüldüğümü görmek istemedikçe, katilimi rahat bırakmalarını rica ettim.

— Umarım Max, dedi Flore, bir süre geceleri rahat durursunuz.

— Sonunda Parislilerden kurtulduk, diye bağırdı Max. Beni yaralayan bize bu kadar büyük hizmette bulunacağını hiç bilmiyordu.

Ertesi gün, Mösyö ve Madam Hochon'un fikirlerini paylaşan son derece rahat ve ihtiyatlı kişiler dışında, Parislilerin gidişi, her ne kadar üzücü bir yanılgıya bağlı olsa da, bütün kentte taşranın Paris'e karşı bir zaferi olarak kutlandı. Max'ın bazı dostları Bridau'lar hakkında oldukça sert konuştular.

— Ee, bu Parisliler de sanıyorlar ki biz budalayız ve içine yağmur gibi miras yağması için insanın şapkasını uzatması yeterli!

— Yün almaya gelmişlerdi, ama kırkılmış olarak geri dönüyorlar, çünkü yeğen dayının hoşlanacağı biri değil.

— Hem şu işe bakın, danışman olarak Parisli bir dava vekilleri varmış...

— Ya! Bir plan yapmışlar demek?

— Elbette canım, Rouget babayı buyrukları altına alma planı bu, ama Parislilerin buna gücü yetmedi, davavekili de Le Berry'lilerle alay edemeyecek.

— Bunun iğrenç bir şey olduğunu biliyor musunuz?

— Parisliler işte böyledir!

— Suyu Bulandıran Kız'a saldırıldı, o da kendini savundu.

— Çok da iyi yapmış...

Tüm kent halkı için Bridau'lar Parisliydi, yabancıydı. Max ile Flore onlara yeğleniyordu.

---

[72]: La Fontaine'in "Koca, Karı ve Hırsız" adlı masalına gönderme.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro