Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

17 - Maxence-Machiavel

XVII

Maxence-Machiavel

Gece yarısı Aylak Şövalyeler gölge gibi birer birer Baron Bulvarı'ndaki ağaçların altına gidiyor, orada alçak sesle sohbet ederek geziniyorlardı.

— Ne yapacağız? Birbirlerine yanaştıklarında her birinin ilk sözü buydu.

— Sanıyorum, dedi François, Max'ın tam bir içtenlikle niyeti bize ziyafet çekmek.

— Hayır, çünkü Suyu Bulandıran Kız ve onun için durum ciddi. Kuşkusuz Parislilere karşı bir oyun tasarlayacaktır.

— Onları geri göndermek yeterince kibar bir davranış olacaktır.

— Zaten evde iki boğaz daha olmasına çok öfkelenen dedem, dedi Baruch, bir bahaneye sevinçle sarılır.

— Pekâlâ şövalyeler! diye seslendi yavaşça Max, geldiği zaman; ne diye yıldızlara bakıyoruz ki? Bize kiraz rakısı damıtmayacaklar ya. Haydi Cognette'in yerine! Cognette'in yerine!

— Cognette'in yerine!

Hep bir ağızdan çıkan bu haykırış öyle korkunç bir uğultuya neden oldu ki sanki kentin üstünden saldırıya kalkan bir ordunun naraları gibi geçti, sonra çok derin bir sessizlik çöktü. Ertesi gün birçok kimse yanındakine şöyle demek zorunda kaldı:

"Dün gece, saat bire doğru, o korkunç çığlıkları duydunuz mu? Bir yerde yangın var sandım."

Cognette'in yerine yaraşır bir akşam yemeği yirmi iki davetlinin gözlerine bayram ettirdi. Tarikat tam kadro oradaydı. Saat ikide, Aylakların sözcüğü olan ve şarabın tadını çıkararak yudum yudum içmeyi betimleyen yudumlamaya başladıklarında, Max söz aldı.

— Sevgili çocuklar, bu sabah Fario'ya arabasıyla oynadığımız o ünlü oyun dolayısıyla tahıl tüccarı, üstelik de İspanyol olan bu aşağılık adam tarafından şefinizin şerefine öyle ağır bir darbe indirildi ki (ah o cezaevi olarak kullanılan eski gemiler!..) bu rezile, eğlence sınırlarımız içinde kalarak, öcümün ne kadar ağır olduğunu hissettirmeye karar verdim. Bütün gün boyunca bunu düşündükten sonra, güzel bir oyunu, onu çıldırtacak bir oyunu uygulamaya koymanın çaresini buldum. Benim kişiliğimde darbe almış Tarikat'ın öcünü almak üzere, Mısırlıların kutsal saydıkları hayvanları, ne de olsa Tanrı'nın yaratıkları olan, ama insanların haksız olarak kıydıkları o hayvancıkları besleyeceğiz. İyilik kötülüğün oğlu, kötülük de iyiliğin oğludur; en yüce yasa budur! Dolayısıyla hepinize emrediyorum, mütevazı şefinizin hatırını kırmadan, elinizden geldiğince gizlice, her biriniz erkek ya da hamile dişi yirmi sıçan bulsun, Tanrı'nın izniyle. Üç gün içinde payınıza düşeni bir araya getirin. Daha fazlasını bulabilirseniz, bu fazlaların da başımızın üstünde yeri var. Bu ilginç kemirgenleri alıkoyun, ama onlara hiçbir şey vermeyin, çünkü bu sevgili hayvancıkların doymak bilmeyecek derecede açlık duymaları çök önemlidir. Şunu da dikkate alın: Fareleri ve yersıçanlarını da sıçan olarak kabul ediyorum. Yirmi ikiyi yirmiyle çarparsak dört yüz kırk eder ve bunca suç ortağını Fario'nun satın aldığı bütün tahılları koyduğu eski Kapüsenler Kilisesi'ne salıverirsek, bu tahılların belli bir bölümünü yiyeceklerdir. Ama elimizi çabuk tutalım! Fario tahılın büyük bir bölümünü herhalde sekiz gün sonra teslim edecek, bu yüzden çevreye iş için gidip gelen İspanyolumun o kilisede korkunç bir fire bulmasını istiyorum. Baylar, bu icadın onuru bana ait değildir, dedi herkesin kendisine hayranlık gösterdiğini görerek. Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verelim.[65] Bu, Kutsal Kitap'taki Samson'un tilkilerinin bir taklididir. Ama Samson kundakçı, dolayısıyla da pek az insan severdi, oysa Brahmanlara benzeyen bizler ezilmiş ırkların koruyucularıyız. Matmazel Flore Brazier daha önce bütün fare kapanlarını kurdu, benim sağ kolum Kouski de yer sıçanlarını avlamakla meşgul. İşte bu kadar.

— Tek başına kırk sıçana bedel olacak bir hayvan biliyorum, dedi oğul Goddet.

— Hangi hayvan bu?

— Sincap.

— Ben de bir maymun öneriyorum, maymun buğdaya bayılır, dedi toy biri.

— Olmaz! dedi Max. Bu hayvanların nereden geldikleri ortaya çıkar.

Oğul Beaussier de şöyle dedi:

— Geceleyin komşu çiftliklerin güvercinliklerinin her birinden bir güvercini damda açılacak bir delikten geçirerek oraya getirebiliriz, çok geçmeden binlerce güvercin gelecektir.

— Öyleyse bir hafta boyunca Fario'nun ambarı Gece Tarikatı'nın olacak, diye bağırdı Gilet gülümseyerek, iri kıyım oğul Beaussier'ye. Biliyorsunuz ki Sainte-Paterne Kilisesi'nde erken kalkılır. Hiç kimse oraya o altı düz, hafif keçe ayakkabılarını giymeden gitmesin. Güvercinlerin mucidi şövalye Beaussier bu işi yönetecek. Bana gelince, buğday yığınlarının içine imzamı atmayı ihmal etmeyeceğim. Siz de sıçan beyefendilerin bekçileri olun. Eğer ambar görevlisi o Kapüsenler Kilisesi'nde yatıyorsa, onu arkadaşların ustalıkla sarhoş etmesi gerekecek, öyle ki adam o kemirici hayvanlara çekilen ziyafet sahnesinden uzak bir yerde olsun.

— Parisliler hakkında bize hiçbir şey söylemeyecek misin? diye sordu oğul Goddet.

— Ah! dedi Max, onları incelemek gerek. Bununla birlikte, bana İmparator'un armağanı, Versailles yapımı bir şaheseri, iki bin frank değerindeki o güzel av tüfeğimi bu Parislilere bir oyun oynamanın yolunu bulacak kişiye armağan edeceğim; ama öyle bir oyun olmalı ki Madam ve Mösyö Hochon'la araları bozulsun ve bu iki yaşlı onları kovsun ya da onlar kendiliklerinden çekip gitsinler, ama elbette benim iki dostum Baruch ile François'nın atalarına fazla zararları dokunmadan.

— Tamam! Ben bunu düşüneceğim, dedi heyecan ardında koşmayı seven oğul Goddet.

— Eğer bu oyunu bulacak kişi tüfeğimi istemezse, atımı alabilir! diye dikkati çekti Max.

Bu yemekten başlayarak yirmi beyin, bu programa uyarak, Agathe'a ve oğluna bir oyun oynamak için zorlandı. Ama, uyulması zorunlu koşullar işi o kadar güçleştiriyordu ki yalnızca şeytan ya da bir rastlantı sayesinde başarı elde edilebilirdi.

Ertesi sabah, Agathe ile Joseph saat onda verilen ikinci kahvaltıdan bir süre önce aşağıya indiler. Yatakta ya da yataktan kalkar kalkmaz yapılan, üstüne tereyağı sürülmüş bir dilim ekmekle bir fincan sütten oluşan kahvaltıya ilk kahvaltı deniyordu. Yaşına karşın, XV. Louis dönemi düşeslerinin tuvaletlerine gösterdikleri aşırı özen kadar tuvaletine özen gösteren Madam Hochon'u beklerken, Joseph karşıdaki evin kapısında, ayakta dikilip durmakta olan Jean-Jacques Rouget'yi gördü, doğal olarak onu annesine gösterdi, kadın kardeşini tanıyamadı, çünkü onu terk ettiği sıradaki haline çok az benziyordu.

— İşte kardeşiniz, dedi Adolphine, girmesi için kolunu büyükannesine uzatırken.

— Ne budala ha! diye bağırdı Joseph.

Agathe ellerini kavuşturup gözlerini gökyüzüne dikerek şöyle dedi:

"Ne duruma sokmuşlar onu! Tanrım, elli yedi yaşında bir adam mı bu?"

Kardeşine dikkatle bakmak istedi ve bu yaşlı adamın arkasında Flore Brazier'yi gördü: Saçı yapılmıştı, dantellerle süslü bir atkının tülü altında kar beyazı bir sırt ve göz kamaştırıcı bir göğüs görülüyordu, zengin bir kibar fahişe gibi bakımlıydı, o zamanlar moda bir kumaş olan ipekten, kolları omuz başlarında kabarık ve bileklerde görkemli bileziklerle sona eren, korseli bir elbise giymişti. Bir altın zincir Suyu Bulandıran Kız'ın vücudunun üst bölümünde ışıldıyordu, kadın nezle olmaması için Jean-Jacques'a ipek takkesini getirmekteydi: Kuşkusuz hesaplanmış bir sahneydi bu.

— İşte, dedi Joseph, güzel bir kadın! Hem de az bulunur türden! Hani denir ya, resmi yapılmak için yaratılmış! O ne güzel ten rengi! Ah, ne güzel tonlar! Ne yüzeyler, ne yuvarlaklıklar, ya o omuzlar! Bu harika bir karyatid![66] Tiziano'nun Venüs'ü için eşsiz bir model olabilirdi.

Adolphine ile Madam Hochon Eski Yunanca konuşulduğunu sandılar; ama oğlunun arkasında olan Agathe onlara bu deyime alışık olduğunu söyler gibi bir işaret yaptı.

— Elinizden bir serveti alan bir kadını güzel buluyorsunuz ha? dedi Madam Hochon.

— Bu onun güzel bir model olmasını engellemez! Kalçaların ve vücut hatlarının görünümü düzgün olduğu gibi, özellikle de oldukça tombul...

— Dostum, dedi Agathe, atölyende değilsin, hem Adolphine de burada...

— Doğru, hatalıyım, ama ben de Paris'ten buraya kadar, bütün yol boyunca, yalnızca maymun suratlı kadınlar gördüm...

— Ama sevgili vaftiz anne, dedi Agathe, kardeşimi nasıl görebileceğim? Çünkü o kadınla birlikte...

— Boş ver! dedi Joseph, onu görmeye ben gideceğim! Tiziano'nun bir Venüs'üyle gözlerini bayram ettirecek zekâya sahip olduğuna göre artık onu o kadar budala bulmuyorum.

— Budala olmasaydı, dedi bu arada ortaya çıkan Mösyö Hochon, rahatça evlenebilir, çocukları olabilirdi, sizin de mirasına konmak şansınız olmazdı. Şanssızlığın bir işe yaradığı da oluyor.

— Oğlunuz güzel bir fikir attı ortaya, dayısını ziyarete ilk önce o gidecek, dedi Madam Hochon. Siz giderseniz, ona yalnız olması gerektiğini anlatacaktır.

— Ama siz Matmazel Brazier'yi incitmiş olmayacak mısınız? dedi Mösyö Hochon. Hayır, hayır madam, bu acıyı sineye çekin... Mirasın tamamına sahip olmasanız da, en azından küçük bir pay almaya çalışın...

Hochon'lar Maxence Gilet'ye karşı savaşacak güçte değillerdi. Kahvaltının ortasında Polonyalı, efendisi Mösyö Rouget tarafından kız kardeşi Madam Bridau'ya yazılmış bir mektup getirdi. Madam Hochon'un kocasına okuttuğu mektupta şöyle deniyordu:

"Sevgili Kardeşim,

Issoudun'e geldiğinizi yabancılardan öğrendim. Mösyö ve Madam Hochon'un evini benim evime tercih etmenizin nedenini anlıyorum, ama beni görmeye gelirseniz, benim evimde de gerektiği gibi karşılanacaksınız. Bu sırada sağlığım beni evde kalmaya zorlamasaydı, ilk önce ben sizi ziyarete gelecektim. Sizden içtenlikle özür diliyorum. Yeğenimi gördüğüme çok sevineceğim, onu bugün benimle akşam yemeği yemeye davet ediyorum, gençler birlikte olma konusunda kadınlar kadar alıngan değildirler, bu yüzden Mösyö Baruch Borniche ve Mösyö François Hochon'la birlikte gelirse memnun olurum.

Vefalı kardeşiniz,

J.J. Rouget"

— Kahvaltıda olduğumuzu, Madam Bridau'nun az sonra yanıt vereceğini ve davetin kabul edildiğini söyleyin, dedi Mösyö Hochon hizmetçisine.

Ve yaşlı adam herkesi susmaya zorlamak için bir parmağını dudaklarının üstüne koydu. Sokak kapısı kapandığında, iki torununun Maxence'la olan dostluğundan kuşkulanacak durumda olmayan Mösyö Hochon en kurnaz bakışlarından birini karısına ve Agathe'a fırlattı:

— Bunu yirmi beş altın lira verecek durumda olduğum için yazmış... Biz o askerle yazışacağız.

— Bu ne demek oluyor? diye sordu Madam Hochon. Ne olursa olsun, yanıt vereceğiz. Size gelince mösyö, diye ekledi ressama bakarak, siz o yemeğe gidin, ama eğer...

Yaşlı kadın kocasının bir bakışı karşısında sustu. Mösyö Hochon, karısının Agathe'a olan sevgisinin ne kadar büyük olduğunu kabul ederek, vaftiz kızı, Rouget'nin mirasından hiçbir şey alamazsa, kızına bir miktar miras bırakmasından korktu. Bu cimri adam, karısından on beş yaş daha büyük olsa da, ondan kendisine bir şey kalacağını ve bir gün kendisini bütün malın mülkün başında göreceğini umuyordu. Bu umut onda saplantı halindeydi. Bu yüzden Madam Hochon onu bir vasiyetname imzalamakla korkutarak ondan bazı tavizler koparmanın yolunu pekâlâ bulmuştu. Mösyö Hochon, dolayısıyla, konuklarının tarafını tuttu. Zaten çok büyük bir miras söz konusuydu; toplumsal adalet anlayışıyla da, bu mirasın saygıya layık olmayan yabancılar tarafından yağma edilecek yerde doğal mirasçılara gitmesini istiyordu. Kısacası, bu sorun ne kadar çabuk çözülürse, konukları da o kadar çabuk çekip gideceklerdi. O zamana kadar karısının zihninde tasarı halinde olan, mirası kapmak isteyenlerle mirasçılar arasındaki savaş gerçekten başladığından bu yana, Mösyö Hochon'un taşra yaşamı yüzünden uykuya dalmış zihinsel etkinliği uyandı. Madam Hochon, daha o sabah kocası yaşlı Hochon'un vaftiz kızı hakkında söylediği sevgi belirten birkaç sözü duyup bu o kadar becerikli ve kurnaz adamın Bridau'lardan yana olduğunu fark ettiğinde oldukça hoş bir şaşkınlık duydu.

Öğlene doğru, Mösyö ve Madam Hochon, bu iki yaşlı insanın sözcüklerinin seçiminde bu derecede titiz davrandıklarına oldukça şaşan Agathe ve Joseph akıllarını birleştirip sadece Flore ve Maxence'ı hedef alarak aşağıdaki yanıtı kaleme aldılar:

"Sevgili Kardeşim,

Buraya geri dönmeden ve burada hiç kimseyle, hatta sizinle bile ilişkide olmaksızın otuz yıl uzakta kaldıysam, bunun suçu yalnızca babamın bana beslediği o tuhaf ve yanlış düşünceler değil, aynı zamanda Paris'te yaşadığım mutsuzluklar ve mutluluktur, çünkü Tanrı kadını mutlu yaratmışsa da, anneyi fazlasıyla cezalandırmıştır. Oğlumun, yeğeniniz Philippe'in İmparator'a bağlılığı nedeniyle büyük bir suçlama karşısında olduğunu herhalde biliyorsunuz. Dolayısıyla, geçinmek için bir piyango bileti satış bürosunda ufak bir işi kabul etmek zorunda kalmış dul bir kadının, doğumunu bile görmüş insanlardan teselli ve yardım istemeye gelmiş olduğunu öğrenmek sizi şaşırtmayacaktır. Bana eşlik eden oğlumun içinde bulunduğu durum, sonuç almak için en çok yetenek, en çok özveri, en çok çalışma isteyen durumlardan biridir. Burada ün servetten önce gelir. Bununla size Joseph'in, ailemizi ünlü kıldığında, hâlâ yoksul olacağını söylemiyorum. Kız kardeşiniz, sevgili Jean-Jacques, babasının yapmış olduğu haksızlığın sonuçlarına sessizce katlanabilirdi, ama bir annenin size iki yeğeniniz olduğunu anımsatmasını bağışlayın; Montereau Savaşı'nda İmparator'un buyruklarını taşıyan ve Waterloo'da İmparatorluk Muhafız Birliği'nde hizmet etmiş olan yeğeniniz şimdi hapiste, öteki ise on üç yaşından bu yana yeteneği sayesinde güç, ama parlak bir mesleği sürdürüyor. Bu nedenle, kardeşim, mektubunuza hem kendi hesabıma hem de kuşkusuz davetinize katılacak olan Joseph hesabına candan ve yürekten teşekkür ediyorum. Hastalık her şeyi haklı gösterir sevgili Jean-Jacques, dolayısıyla evinizde sizi görmeye geleceğim. Bir kız kardeş erkek kardeşinin evinde her zaman rahattır, bu erkek kardeşin benimsediği yaşam biçimi ne olursa olsun. Sizi sevgiyle kucaklıyorum.

Agathe Rouget"

— İş tamamdır. Gittiğinizde, dedi Mösyö Hochon Parisli kadına, ona açıkça yeğenlerinden söz edebileceksiniz.

Mektubu Gritte götürdü, on dakika sonra geri gelip, taşra âdetine göre, efendilerine öğrenmiş ya da görmüş olabildiği her şeyi anlattı.

— Madam, dedi, dün akşamdan bu yana bütün ev yeniden düzene sokulmuş, madamın bıraktığı...

— Hangi madam? diye sordu yaşlı Mösyö Hochon.

— Efendim, evde Suyu Bulandıran Kız'a böyle sesleniliyor, dedi Gritte. Daha önce salonu ve Mösyö Rouget ile ilgili her şeyi acınacak bir durumda bırakıyormuş, ama dünden beri ev, Mösyö Maxence'ın gelişinden önceki durumuna kavuşmuş. İnsan her yerde kendini aynada seyrediyor adeta. Védie bana Kouski'nin bu sabah saat beşte atına binip gittiğini, yiyecek içecek alıp saat dokuzda geri döndüğünü söyledi. Kısacası, bu yemek en iyi akşam yemeği, sanki Bourges başpiskoposu için verilen bir akşam yemeği gibi olacak. Küçük kaplar büyük kapların içine konuyor, her şey yerli yerinde mutfakta: "Yeğenimi çok iyi ağırlayacağım" diyormuş adamcağız her şeyi hesaba katarak! Anlaşılan Rouget'ler gelen mektuptan pek övünç duymuşlar. Madam buna bana kendisi söyledi. Ah! Öyle bakımlıydı ki! Hem de ne bakım! Şimdiye kadar daha güzel hiçbir şey görmedim, gerçekten! Madamın kulaklarında, Védie'nin dediğine göre, her biri bin ekü değerinde elmas küpeler var, üzerinde de danteller! Parmaklarında yüzükleri, kollarında bilezikleri de var, sanki bir ermişin terekesiyle donanmış, bir de ipek elbisesi var ki bir sunak önü kadar güzel!.. Madam şunları da ekledi: "Mösyö kız kardeşinin bu kadar iyi karakterli olduğunu öğrenince çok sevindi, kendisini layık olduğu gibi ağırlamamıza izin vereceğini umut ediyorum. Oğlunu nasıl karşıladığımıza bakarak hakkımızda iyi düşüneceğine güveniyoruz... Mösyö yeğenini bir an önce görmek için çok sabırsızlanıyor." Madamın ayaklarında siyah satenden küçük ayakkabılar vardı ve çorapları... Bu kadarı mümkün değil, harika! İpeğin içinde sanki çiçekler, dantel diyebileceğiniz delikler bulunuyor, bunlar arasından pembe teni görünüyor. Kısacası, önündeki pek güzel minik önlükle, iki dirhem bir çekirdek! Védie bana bu önlüğün iki yıllık ücretimizin değerinde olduğunu söyledi...

— Haydi bakalım, giyinmek gerek, dedi ressam gülümseyerek.

— Ee, ne düşünüyorsun Mösyö Hochon?.. dedi yaşlı kadın, Gritte dışarıya çıktığında.

Madam Hochon vaftiz kızına başı ellerinin arasında, dirseği koltuğunun kolunda, düşüncelere dalmış kocasını gösteriyordu.

— Karşınızda o Gonin Usta gibi çok kurnaz, becerikli, hileci biri var! dedi yaşlı adam. Düşüncelerinizle, delikanlı, diye ekledi Joseph'e bakarak, Maxence gibi feleğin çemberinden geçmiş, yaman bir adama karşı savaşacak güçte değilsiniz. Size ne söylesem, yine budalalık edeceksiniz, ama hiç olmazsa bütün gördüklerinizi, işittiklerinizi ve yaptıklarınızı bu akşam bana anlatın. Haydi bakalım!.. Tanrı yardımcınız olsun!.. Dayınızla yalnız kalmaya çalışın. Eğer bütün zekânıza karşın, bunu başaramazsanız, planları hakkında bir bilginiz olacaktır; ama olur ya, bir an onunla başkası sizi dinlemeden baş başa kalırsanız, pek iyi olmayan durumu hakkında ağzından ustalıkla laf almalı ve annenizin davasını savunmalısınız...

Joseph saat dörtte Hochon'ların eviyle Rouget'lerin evi arasındaki boğazı geçti, burası iki yüz kadem uzunluğunda ve Grande-Narette Sokağı kadar geniş, iki yanı ıhlamur ağaçlı bir tür yoldu. Yeğen kendini tanıttığında, Kouski, boyalı çizmeleri, siyah kumaştan pantolonu, beyaz yeleği ve siyah ceketi ile onun geldiğini haber vermek için önden gitti. Sofra salonda çoktan kurulmuştu, Joseph doğrudan doğruya, kolayca tanıdığı dayısına giderek onu kucakladı, Flore'la Maxence'ı selamladı.

— Doğduğumdan bu yana hiç görüşmedik sevgili dayıcığım, dedi neşeyle ressam; ama geç olsun da güç olmasın.

— Hoş geldiniz dostum, dedi yaşlı adam yeğenine şaşkın şaşkın bakarak.

— Madam, dedi Joseph, Flore'a sanatçılara özgü bir coşkuyla, bu sabah sizi her gün hayranlıkla seyredebilmek zevkine eriştiği için dayımı kıskanıyordum!

— Güzel kız, değil mi? dedi donuk gözleri neredeyse parlayan yaşlı adam.

— Bir ressama modellik yapacak kadar güzel.

— Yeğenim, dedi Rouget baba, Flore'un dirseğiyle dürtmesi üzerine, Mösyö Maxence Gilet'yi tanıştırayım. Kendisi kardeşin gibi İmparatorluk Muhafız Birliği'nde İmparator'a hizmet etti.

Joseph ayağa kalkıp eğildi.

— Sanırım kardeşiniz beyefendi süvariydi, oysa ben piyadeydim, dedi Maxence.

— Süvari ya da piyade, dedi Flore, iki şekilde de hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz.

Joseph, Max'ı onun da kendisini incelediği kadar inceliyordu. Max o zamanlar kibar gençlerin giyindiği tarzda giyinmişti, çünkü Paris'ten giyiniyordu. Gök mavisi kumaştan çok geniş, iri plili bir pantolonun paçalarından mahmuzlu çizmelerinin yalnızca burunları görünüyordu. İşlemeli altın düğmeli ve arkadan kemer işlevi görmek üzere bağlanmış beyaz yeleği beline sıkı sıkı oturmuştu. Yakaya kadar düğmeli bu yelek onun geniş göğsünü pek güzel ortaya çıkarıyor, siyah satenden yakası onu askerler gibi başını dik tutmaya zorluyordu. Kesimi çok güzel hafif bir siyah ceket giymişti. İçindeki yassı saatin şöyle böyle göründüğü yelek cebinden güzel bir altın zincir sarkıyordu. Max Breguet'nin[67] icat etmiş olduğu çekirgeli denen bir anahtarla oynuyordu.

— Bu çocuk çok hoş, dedi Joseph içinden, Max'ın soylu babasından aldığı canlı yüzüne, güçlü görünüşüne ve zeki gri gözlerine hayran kalarak. Dayım çok can sıkıcı biri olmalı, bu güzel kız bir denge arayışı içinde olmuştur, işte üçlü bir aile söz konusu. Bu ortada!

Bu sırada Baruch ile François geldiler.

— Henüz Issoudun Kulesi'ni görmeye gitmediniz mi? diye sordu Flore, Joseph'e. Yemeğe ancak bir saat sonra oturacağımıza göre, bu arada küçük bir gezinti yapmak isterseniz, kentin bu çok ilgi çeken yerini size gösterebiliriz.

— Sevinirim, dedi bunda hiçbir sakınca göremeyen ressam.

Flore şapkasını, eldivenlerini takmak, kaşmir şalını üstüne geçirmek üzere çıktığı sırada Joseph tabloları görünce, sanki bir büyücü kendisine değneğiyle dokunmuş gibi, ansızın ayağa kalktı.

— Ah! Tablolarınız da var ha dayıcığım? dedi ilgisini çekmiş olan tabloyu inceleyerek.

— Evet, dedi adamcağız, bunlar bize Devrim sırasında Le Berry'de dini kuruluşların ve kiliselerin eşyalarını satın almış olan Descoings'lerden kaldı.
Joseph artık dinlemiyor, her tabloya hayranlıkla bakıyordu.

— Harika! diye bağırdı. Ah! Şu tabloya bakın. Hiç de fena değil! Haydi ama, hepsi birbirinden güzel!

— Tavan arasında yedi sekiz tane çok büyük olanları var, çerçeveleri nedeniyle orada sakladık bunları, dedi Gilet.

— Gidip görelim, dedi ressam. Maxence onu tavan arasına götürdü.
Joseph hayran kalmış durumda yeniden aşağıya indi. Max, Suyu Bulandıran Kız'ın kulağına bir şey söyledi, o da zavallı Rouget'yi pencere aralığına çekti; Joseph alçak sesle söylenen, ama onun için yararsız olmayan şu sözü duydu:

— Yeğeniniz ressam, bu tabloları siz ne yapacaksınız, incelik gösterip bunları verin ona.

— Demek ki, dedi adamcağız Flore'un koluna dayanıp, yeğeninin bir Albani[68] tablosu karşısında kendinden geçmiş olduğu yere gelerek, demek ki ressamsın...

— Henüz sadece çaylağım, dedi Joseph.

— Ne demek bu? dedi Flore.

— Acemi demek, dedi Joseph.

— Eh, öyleyse, dedi Jean-Jacques, bu tablolar bir işine yarayacaksa, veriyorum onları sana. Ama çerçevesiz olarak. Ah! Çerçeveler yaldızlı çünkü, hem de hoş, belki ilerde kullanırım.

— Elbette dayıcığım! diye bağırdı pek hoşnut olan Joseph, onların içine size göndereceğim aynı boyutlardaki kopyalarını koyarsınız.

— Ama bu zamanınızı alır, hem tuvale, boyaya da gereksiniminiz olacak, dedi Flore. Para harcayacaksınız. Bakın Rouget baba, yeğeninize tablo başına yüz frank verin, yirmi yedi tablonuz var burada. Sanıyorum tavan arasında da on bir tane bulunuyor, ama çok büyükler, onlar için iki misli ödeme yapmalısınız... Tümü için dört bin frank verin gitsin... Evet, dayınız o kopyalar için elbette dört bin frank ödeyebilir, çünkü çerçeveleri alıkoyuyor! Kısacası, size de çerçeve gerekecek, çerçevelerin de tablolardan daha pahalı olduğu söyleniyor, anlaşılan altın değerindeler! Söylesenize mösyö, dedi Flore adamcağızın kolunu dürterek. Ne dersiniz ha? Pahalı değil, yeğeninize o eski tablolarınızın yerine yepyeni tablolar için dört bin frank ödemiş olacaksınız... Bu, dedi onun kulağına, ona dört bin frank vermenin dürüstçe bir biçimidir, pek güç bir şey gibi de gelmiyor bu bana...

— Pekâlâ yeğenim, sana kopyalar için dört bin frank ödeyeceğim.

— Hayır, hayır, dedi dürüst Joseph, dört bin frank, bir de tablolar, bu çok fazla, çünkü bakın, tablolar değerli.

— Canım, kabul etsenize budala çocuk, dedi Flore, karşınızdaki nihayet dayınız...

— Öyleyse kabul ediyorum, dedi Joseph yaptığı bu işin sarhoşluğu içinde; bu arada Perugino'nun[69] bir tablosunu da tanımıştı.

Bu yüzden ressam çıkarken, girmesi için kolunu da Suyu Bulandıran Kız'a verdiği sırada neşeli bir tavır takındı; bu da Maxence'ın niyetlerine pek güzel hizmet etti. Issoudun'de ne Flore, ne Rouget, ne Max, kimse tabloların değerini anlayamazdı; kurnaz Max da Flore'un zaferini yok pahasına elde ettiğini sandı. Flore efendisinin yeğeninin kolunda, onunla uzlaşma içinde, şaşakalmış bütün kentin önünde büyük bir gururla dolaştı. Suyu Bulandıran Kız'ın aileye karşı kazandığı zaferi görmek için herkes kapılara koştu. Bu olağanüstü olay derin bir heyecan uyandırdı, Max da buna güveniyordu. Böylece dayı ve yeğen saat beşe doğru eve döndüklerinde, bütün evlerde Max ile Flore'un Rouget babanın yeğeni ile tam bir anlaşmaya vardıkları konuşuluyordu. Kısacası, armağan edilen tablolar ve dört bin frankla ilgili haber çoktan yayılmıştı. Yargıçlardan biri olan Lousteau'nun ve Issoudun belediye başkanının katıldığı yemek çok görkemliydi. Beş saat süren o taşra yemeklerinden biri oldu. İçilen çok nefis şaraplar konuşmaları canlandırdı. Tatlı ve meyveye sıra geldiğinde, saat dokuzda, Flore ile Max'ın arasında, dayısının karşısına oturmuş olan ressam dünyanın en iyi insanı olarak gördüğü subayla neredeyse arkadaş olmuştu. Joseph saat on birde aşağı yukarı çakırkeyif durumda eve döndü. Rouget'ciğe gelince, Kouski onu zilzurna sarhoş durumda yatağına götürdü. Tıka basa yemiş, çok içmişti.

— Ee, dedi Max, gece yarısı Flore'la yalnız kaldığında, böylesi onlara surat asmaktan daha iyi değil mi? Bridau'lar iyi karşılanacaklar, ufak armağanları olacak, lütuflara boğulunca da, artık bizi övmekten başka bir şey yapamazlar; bizi rahat bırakıp sakince çekip gideceklerdir. Yarın sabah Kouski ve ben, ikimiz bütün o tabloları söküp, uyandığında eline geçmesi için ressama göndereceğiz, çerçeveleri de tavan arasına koyacağız, salonun duvar kaplamalarını, Telemakhos'un öyküsünden sahneleri içeren cilalı kâğıtlar koyarak yenileyeceğiz; bunlardan Mösyö Mouilleron'un evinde görmüştüm.

— Bak, bu çok daha güzel olacak, diye bağırdı Flore.

Ertesi sabah, Joseph öğleden önce uyanamadı. Daha yatağındayken, üst üste konmuş, kendisi hiç fark etmeksizin getirilmiş tabloları gördü. Tabloları yeniden gözden geçirdiği ve ressamların tarzlarını inceleyip imzalarını da arayarak bu başyapıtları tanıdığı sırada annesi, ressamın bir gün önce yaptığı bütün budalalıkları öğrenince Bridau'ların davası konusunda umutsuzluğa kapılan yaşlı Hochon'un teşvikiyle kardeşini görmeye ve ona teşekkür etmeye gitmişti.

— Hasım olarak karşınızda kurnaz insanlar var, dedi Mösyö Hochon. Ömrümde bu askerinkine benzeyen bir kıyafet görmedim: Anlaşılan savaş, gençleri geliştiriyor. Joseph kendisini ele geçirmelerine izin verdi!.. Suyu Bulandıran Kız'la kol kola dolaştı. Kuşkusuz ağzını şarapla, o kötü tablolarla, dört bin frankla kapadılar. Sizin ressam Maxence'a pahalıya mal olmadı!

Basiretli yaşlı adam karısının vaftiz kızına, Maxence'ın düşüncelerine katılmasını ve Jean-Jacques'la kısa görüşmeler yapabilmesi için, bir tür yakın dostluk kurmak üzere Flore'u pohpohlamasını söyleyerek, tutacağı yolu çizmişti. Madam Bridau kardeşi tarafından çok iyi karşılandı; Flore efendisine bu konuda gerekli talimatı vermişti. Yaşlı adam yataktaydı, bir gün önceki aşırılıklardan ötürü hastalanmıştı. Agathe hemen ciddi konulara giremediği için, Max iki kardeşi yalnız bırakmayı uygun ve yüce bir davranış olarak görmüştü; bunun da doğru bir hesap olduğu ortaya çıktı. Zavallı Agathe kardeşini o kadar kötü durumda buldu ki Madam Brazier'nin gösterdiği özenden onu yoksun bırakmak istemedi.

— Zaten, dedi yaşlı bekâra, kardeşimin mutluluğunu borçlu olduğum bir insanı tanımak istiyorum.

Bu sözden adamcağız açıkça hoşlandı, Madam Brazier'yi çağırmak için zili çaldı. Flore, düşünebileceği gibi, uzakta değildi. İki dişi hasım birbirini selamladı. Suyu Bulandıran Kız en kölece, en titiz sevecenliğini açığa vuran bir özen gösterdi, mösyönün başını çok alçakta bularak, yastıkları yeniden yerleştirdi, sanki yıllardır karısıymış gibi davrandı. Bu yüzden yaşlı bekâr çok duygulandı.

— Bu kadar uzun süredir kardeşime gösterdiğiniz bağlılıktan ve onun mutluluğunu gözetme tarzınızdan dolayı, matmazel, size çok minnet borçluyuz.

— Doğru, sevgili Agathe, dedi adamcağız; Flore bana mutluluğu yaşattı, zaten o üstün nitelikleri olan bir kadındır.

— Kardeşim, bu yüzden, matmazeli iyi ödüllendirebildiğiniz söylenemez, onunla evlenmeliydiniz. Evet! Ben sizin dinin gereklerine uyduğunuzu görmek isteyecek kadar dindar bir kadınım. Her ikiniz de yasalar ve ahlak kurallarıyla sürekli çatışma içinde olmadan daha rahat ederdiniz. Kardeşim, büyük bir üzüntü içindeyken sizden yardım istemeye geldim, ama servetinizi nasıl kullanacağınız konusunda size en ufak bir uyarıda bulunmayı düşündüğümüzü sanmayın...

— Madam, dedi Flore, babanız beyefendinin size haksız davrandığını biliyoruz. Kardeşiniz beyefendi de bunu size söyleyebilir, diye ekledi gözünü kurbanına dikerek, tartışmalarımız yalnızca sizinle ilgili oldu. Benim zavallı velinimetimin size haksızlık edip ödemediği pay olan servetin yarısını mösyönün size borçlu olduğu düşüncesini destekliyorum. Babanız velinimetimdi (sesine ağlamaklı bir ton verdi), onu her zaman anımsayacağım... Ama kardeşiniz, madam, doğruyu gördü.

— Evet, dedi zavallı Rouget baba, vasiyetnamemi hazırlarken sizi unutmayacağım.

— Bütün bunlardan söz etmeyelim kardeşim, henüz benim nasıl bir karaktere sahip olduğumu bilmiyorsunuz.

Bu başlangıca bakıp ilk ziyaretin nasıl geçtiği kolayca düşünülecektir. Rouget kız kardeşini daha ertesi gün için akşam yemeğine davet etti. Bu üç gün süresince Aylak Şövalyeler çok sayıda sıçan, fare ve yersıçanı yakalayıp bunları güzel bir gecede, aç karnına, bol miktardaki yiyeceğin arasına saldılar; sayıları dört yüz otuz altıyı bulmuştu, birçoğu da hamileydi. Fario'ya bu pansiyonerleri sağlamakla yetinmeyen şövalyeler Kapüsenler Kilisesi'nin damında bir delik açıp buradan içeriye on farklı çiftlikten topladıkları on kadar güvercini de saldılar. Bu hayvanlar burada düğün bayram ettiler, çünkü Fario'nun deposunun bekçisi rezil herifin biri tarafından ayartıldı ve bu herifle birlikte sabahtan akşama kadar, efendisinin tahıllarına hiç aldırış etmeden içip sarhoş oldu.

Madam Bridau, yaşlı Hochon'un düşüncesinin tersine, kardeşinin henüz vasiyetnamesini düzenlemediğini sandı; onunla baş başa dolaşabileceği ilk seferde, Matmazel Brazier konusunda niyetinin ne olduğunu sormayı düşünüyordu; çünkü Flore ve Maxence onu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan bu umutla oyalıyorlardı. Şövalyelerin tümü iki Parisliyi kaçırmanın bir yolunu arasalar da, akıllarına uygulaması olanaksız çılgınlıklardan başka bir şey gelmiyordu.

DİPNOTLAR:

[65]: Matta'ya göre İncil, 20/21.

[66] Karyatid: Antik mimaride kadın heykeli biçimindeki sütun.

[67] Max Breguet: Ünlü İsviçreli saatçi (1747-1823). Birçok icadı vardır.

[68] Albani: Francesco Albani (1578-1660). İtalyan ressam.

[69] Perugino: Pietro Vannucci Perugino (1495/1450-1523). İtalyan ressam.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro