Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

9 | ❝egoistler gizli ucubelerdir❞

Bazen insanlara gerçekten fazla mı taviz veriyorum diye düşünmeden edemiyorum. Bana her ne sebeple yaklaştıklarını hala anlayamasam da yakınlık kurduktan sonra ateşe değmiş gibi kaçtıklarının farkındayım. Orta bir zekaya sahip olmamın belki de en acı verici kısmı budur. Farkındayım ve bu yarım yamalak farkındalık canımı sıkıyor.

Beni, içi en derin korkularla dolu gizemli bir kutuya benzetiyorlar. Korkuları meraka dönüşüyor, kutuya yaklaşıyorlar. Sonra kutu açılıyor ve PUF!

İçerisi bomboş...

Sürpriz yumurtanızın içerisinin boş çıktığını hayal edin; ne büyük öfke, ne büyük lanet, ne büyük mutsuzluk, öyle değil mi? Yalana dolana gerek yok. Hepimizin, marketteki kasiyerinden tutun da yumurtayı pazarlayan şirketine kadar büyük bir hakaret seremonisi bestelediğinizden haberi var.

Kibar insanların ezik gibi göründüğü bir dünyada benim gibi birisinin nasıl göründüğünü elbette umursamıyorum. Dünyada benden daha aptal insanlar var ve onları bilirsiniz. Dünyanın en zeki insanı onlar(!) Muhtemelen beni de okulun kabadayısı falan olarak görüyor ve bu nedenle beyaz çizgiye yaklaşıyorlar, aradıklarını bulamayınca da toz oluyorlar. Dediğim gibi, umurumda değiller.

Yine de bazen canımı sıkmıyor değiller. Sonuçta benim de bir kalbim var. Üzülerek söylemeliyim ki içerisi pamukla doldurulmuş bir Will Byers değilim. Hayatım süper kahraman dizilerinin veya filmlerinin ögelerini içermiyor. Sıradan bir lise öğrencisinin, sıradan bir şekilde bitirmek zorunda olduğu bir eğitim hayatına sahibim. Popüler Amerikan dizilerinde bile artık son derece trajikomik gelmeye başlayan ponpon kızlar, futbolcu çocuklar, gotik gruplar, zorbalar, köleler ve daha nice saçma sapan olaya kapı açan sınıf farkı yok. Kendisini besin zincirinin üstünde sanan kertenkeleler dışında herkes eşit ve herkes lanet olası lisenin bitmesini bekliyor.

"Sen öyle san."

İç konuşmama verilen cevapla birlikte okulun iki kilometre ötesinde duran ikiz kulelerden gözlerimi çektim ve tutuyor olduğum korkuluğu sıkıca kavrayıp korkuyla arkama döndüm. Kaşlarım olası bir tehdide karşı otomatik olarak çatılırken bedenimi tamamen arkaya çevirerek sesin geldiği çevreyi taramaya başladım.

Görünürde hiçbir şey yoktu. Biraz önce baktığım kulelerin istikametinde yer alan basketbol sahasındaki oyuncular dışında kimsenin sesi çıkmıyordu. Zaten okulun arka bahçesine bu saatlerde bir ben bir de seçmeleri yaklaşan basketbolcu çocuklar gelirdi.

Zihnimde gittikçe büyümekte olan saçmalık balonuna iğneyi geçirip yeniden başımı kulelere çevirdim. Hatice'nin bağımlısı olduğu Wattpad'deki herkesin dilinde olan hikayelerde olduğu gibi benimle sürekli didişen bir iç sesim yoktu. Kendi sorularıma yine en uzlaşmacı cevapları kendim verir ve konuyu uzatmadan kapatırdım.

"Bu konuyu kapatmadık ucube!"

Az önceki ses, desibelini yükselterek kulağıma ulaştığında bu kez korkuyla değil panikle arkama döndüm. Ablam delirdiğim konusunda haklı olabilir miydi? Bir günde iki defa böyle saçma bir olay yaşamam normal değildi. Başımı iki yana sallayarak yutkundum ve elimi korkuluktan çekerek sesin nereden geldiğini aramaya koyuldum. Böyle şeyler yalnızca kitaplarda, filmlerde veya ne bileyim dizilerde falan olurdu. Benim başıma gelmesi mümkün değildi.

"Belki de mümkündür!"

Gözlerimi kocaman açarak zihnime doğru öfkeyle cevap verdim. "Yuh ebesinin tekeri!" On altı yaşında süper güçlerini keşfeden kızlardan birisi olmam şu an hiç de imkansız gelmiyordu.

"Sen de duydun mu?"

"Neyi?"

"Bir kız sesi."

Pekala, anlaşılan on altı yaşına bastığında süper güçlerini keşfedecek bir kız değildim. Bu konuyu on yaşından on bir yaşına kadar günlerce bıkmadan usanmadan beklediğim ancak on iki yaşına girmeme rağmen bir türlü elime ulaşmamış olan, alçak Dumbledore tarafından kandırıldığımı düşündüğüm ve bir muggle olduğumu asla kabul edemediğim Hogwarts Davet Mektubu mevzusunda çözmüş olmalıydım. Görünen oydu ki, hala kapatılmamış bazı bahislerimiz vardı.

Farklı tonlardaki sesler gittikçe yaklaşmaya başladığında hızlı bir refleksle kimseye görünmeyeceğim bir açıya geçerek saklanmaya koyuldum. Bunu neden yaptığımdan emin değildim. Sadece yapıvermiştim işte.

"Ben kimseyi görmüyorum."

"Bana öyle geldi her halde."

"Neyse, birilerine yakalanmadan bitirelim şu işi."

Sesler yeniden uzaklaştığında gözlerimi kısarak başımı hafifçe duvarın arkasından çıkardım ve kendi aralarında konuşmakta olan iki kızın arka profillerini izlemeye başladım. İkisi de ortalama benim boyumdaydı, sadece soldaki sarışın diğerinden biraz daha uzundu. Hareketlerinden anladığım kadarı ile hoş tipler gibi görünmüyorlardı. Çok fazla insan tanıdığım söylenemezdi elbette ama bunlar o tuhaf tartışmalardan tanıdıklarım arasında da değildi. Durum bana gittikçe garip gelmeye başladığında ayaklarımı kımıldatarak onların bulunduğu yere doğru ilerledim. Kendime yeni bir mekan belirlediğimde ise durup kızları izlemeye başladım.

Yalnız değillerdi. Yanlarında onlardan biraz daha uzun ve güzel bir kız vardı. Başını elinde tuttuğu kağıt parçalarına eğmiş, dalgalı kumral saçlarının gölgelediği yazıları tarıyordu. Kızı bir yerden gözüm ısırıyordu ama onu nerede gördüğümü hatırlayamadım.

"Benimki tamamdır," dedi başını kağıttan kaldırıp saçları omuzunda biten siyah küt saçlı kıza bakarak. "Sizinkiler de tamamsa gidelim artık."

Siyah saçlı, en az benim kahkülüm kadar garip bir kahküle sahip kız başını salladı. Yüzündeki ciddiyet kağıtlara bakınca silinmişti.

"Fena değiller." İçlerinden birisine doğru konuştu ama burada ne döndüğünü anlayamadığım gibi bunu hangisine dediğini de anlamadım. "Bir daha ki sefere son güne bırakma."

"Buket'in ödevini aldınız mı?" Sarı, düz saçlı kız başını kumral saçlıya dönüp sorduğunda korkuyla ekleme yaptı. "Unutursak bizi öldürür."

Kumral saçlı kız çantasını gösterip omuz silkti. "Unutmadım, unutursam da problem değil." Başını aşağıda bir noktaya eğdi ve gülümsedi. "Her zaman suçlayacağım birileri vardır."

"Şeytanın tekisin."

"Melekler eskisi kadar popüler değil şekerim."

Ben kumral saçlı kızın az önce baktığı noktayı tararken kızlar söz ettikleri ödevleri çantalarına attılar ve benim kendimi paralamama dayanamamışlar gibi aynı noktaya yeniden baktılar.

"Bu ikinci geciktirişin oldu." Ayağıyla yeri ya da benim göremediğim bir şeyi, birisini hafifçe tekmeledi. "Üçüncüye seni bu okuldan sürerim ucube."

Ardından çantalarını sırtlarına takıp ön bahçeye doğru ilerlemeye koyuldular. Çevirdikleri iğrenç işi anladığım ama kime zorbalık yaptıklarını anlamadığın kızlar ilerideki duvardan köşeyi döndüklerinde gizlendiğim duvardan çıktım ve uğraştıkları kızın yanına doğru ilerlemeye başladım.

Görüntü ben adım attıkça netleşti. İkinci adım, üçüncü adım, dördüncü adım derken az önceki aptal kızlara sesini çıkarmayan kızın görüntüsü artık daha belirgindi.

Kız önce dizlerini, ardından eteğini ve daha sonra ceketinin kollarını çırparak başını kaldırdı. Yerdeki çantası da üstünkörü bir temizliğin eşyaları arasına karışıp sırtına yerleşirken gözlerinin önüne düşen kızıl saçlarını çekti. Onu tanımak için gözlerimi kıstım ancak o ceketinin kirlenmiş bilek kısmıyla gözlerini gelişigüzel silerek yüzünü perdeledi. Daha net görebilmek adına siması tanıdık gelen kıza doğru sessizce iki adım daha attım atmasına ama o varlığımı hissetmiş gibi hızla ellerini gözlerinden çekti ve o an, işte ikimizden birisinin, bir diğerinin en feci sırrına şahit olduğu o büyük an, şaşkın bakışlarımızı birleştirdi.

"Ceren?"

Besin zincirinin en tepesinde olduğunu sanan bir kertenkele olduğunu düşündüğüm o ultra sevimsiz kız, Ceren, benim karmakarışık bakışlarıma büyük bir şok içerisinde baktı. Sınıftaki huysuzluğundan oldukça farklı olan yüz ifadesi önce korku, ardından telaş ve en son öfke trenine binerek uzun bir yolculuğa çıktı. Sorularla çıktığı yolculukta sona gelmiş olacak yüzünü derin bir nefret kapladı.

"Bundan birisine söz edersen seni öldürürüm."

Dolu dolu olmuş mavi gözlerindeki hırsla bana yaklaştı ve yüzüme doğru adeta tıslayarak son kelimesini tekrarladı.

"Öldürürüm."

Ardından omzuma sertçe vurup az önce kızların döndüğü köşeden ön bahçeye çıktı.

Yüzümde hala tuhaf bir ifade varken sessizce "yok artık," diyebildim. Gerçekten de o klişe Amerikan dizilerinden birisindeki sahnenin üzerinde bitmiştim. Üstelik baş rolünde en tiki kızlardan birisi yer alıyordu. Buna daha daha daha yok artık diyebilirdim. Bunca yıl, dizilerde hep böyle olayları okulun en ezik görünen kızlarının veya erkeklerinin yaşadığını izlemiştim. Hatta gerçek hayatta da bu olaya tıpkı bu şekilde rastlamıştım. Ceren gibi birisinin başkalarının ödevini yaptığını düşünmek... Tanrım, kıyamet yaklaşıyor olmalıydı.

"Yaklaşıyor. Kaç!"

Az önceki olayın kafa karışıklığı hala üzerimdeyken bıkkınlık içerisinde arkama döndüm ve bu kez kimin iç sesime denk gelen bir konuşma yaptığını görmeye çalıştım. Ancak gördüğüm tek şey yanağımda patlayan sivri bir futbol topu oldu.

Top yanağıma sertçe çarpıp yere düştüğünde acıdan dolan gözlerimle öfke ve şok içerisinde nefes aldım ve bana korku içerisinde bakan on birinci sınıf öğrencilerine doğru buğulu gözlerimi kaldırmaya çalıştım. Ancak bakış açıma onlar değil, Ceren'den daha sevimsiz olan garip bir top girdi. Normal toplardan daha sivri olan top farklı bir açıyla yuvarlanarak ilerledi ve bir çift adidas ayakkabının önünde durdu. Tanıdık gelen ayakkabılarla artan öfkem bir nükleerden daha tehlikeli olduğunda başımı kaldırıp bana endişeyle bakan kişiye, Mert küpeğine gözlerimi diktim.

Yüzüne endişeli bir gülümseme yerleştirip "İyi misin?" dedi. Sol gözüm öfkeden seğirirken dişlerimi sıktım. "Kamuran?" Gün boyu bana arsızca sırıtan o değilmiş gibi yüz ifadesine farklı bir boyut kazandırarak sevimli bir ses tonuyla konuştu. "Sadece Amerikan futbolu."

Elbette Mert'in bu sözleri sabrımın son durağı oldu. Nasıl ve ne şekilde göründüğüme aldırmadan çığlık attım.

"Cidden yok artık!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro