4 | ❝ yakınlaşmadan üstündür yakıştırmalar❞
"Allah belamı versin bir gün yaptığın salaklıklara gülmekten öleceğim."
"Defol git Tuna."
"Cidden cinsiyetini sınıf defterine erkek olarak mı girmiş?" Resmen ağzından tükürükler saçarak gülüyordu. Buna hönkürme diyoruz hanımlar, beyler. "Ulan şu babam da az değil be. Annem bana boşuna şeytanın oğlu demiyor."
"Sen olsan olsan şerefsiz palyaço Pennywice'ın oğlu olursun. Şekilsiz pezevenk."
"Hakaret dağarcığın gittikçe daralıyor bal kabağım."
"Bu bal kabağı gelecekteki çocuklarının akıbeti için diyor ki; Siktir git."
Kolumdan çekiştirerek beni yeni sınıfıma doğru sürükleyen kuzenimden kurtuldum ama çenesinden kurtulamadım.
"TRT1'de biz küçükken bir ressam çıkardı ya Kamuran? Hatırladın mı? Hani Tülay teyzenin kızı Ümran o adam çıktığında böyle ekrana kitlenip kalırdı." Bunu derken gözlerini fok balığı gibi açmıştı beyinsiz. "Sonra da senin gibi kıvırcık olmadığı için saatlerce ağlardı. Oğlum harbi oradaki bonus adama benzedin ha!"
Omzuna sertçe vurup yüzüne tükürürken Tuna her zamanki gibi yüzünü silip "sabahı şerifleriniz hayırlı olsun Kamuran hanım," demeyi ihmal etmedi. Suratına o kadar çok tükürüyordum ki yüzünü yıkamaktan artık kırış kırış görünüyordu geri zekalı.
"Seviyesiz, saygısız köpek."
Beni tınlamadı. Bunun yerine kolunu omzuma atıp kıvırcık saçlarımı karıştırdı. "Gelirim yanına dersten sonra." Yanağımdan bir makas alıp geri geri nöbetçi yerine giderken işaret parmağımı ağzıma sokup kusuyor gibi yaptım. "O senden daha salak olan kas yığınını da yanında getirirsen bu kez kafanla kıçının yerini kesinlikle değiştiririm." Yine de gülümsemeye devam etti salak.
Çünkü o Tuna Özbay'dı. Halamın ikinci ve kesinlikle küçüğünden çok daha salak olan oğlu. O kadar aptaldı ki onu hiçbir okul kabul etmemişti. Bu yüzden de babasının okulunda okumak zorunda kalmıştı. Elbette onu çekemediğimden bu şekilde konuşmuyorum. Ben ve birilerini çekememek? Çarpılırsınız.
Onu görmezden gelip önünde durduğum sınıfın kapısını çaldım. Bu sırada gözlerim müdürümüzün elime iliştirdiği izin kağıdındaydı. Fizikçi beni tanırdı, tanışmamız pek hoş olmasa da. Sonuçta geçen sene sınıf hocamızdı. Yine de her ihtimale karşı izin kağıdı vermişti işte.
"Gir!"
Fizikçinin gür sesini duyduğumda derin bir nefes alıp ağlamaktan dolayı tıkandığını fark ettiğim burnumu çektim ve sınıfın kapısını açtım.
Beni oldukça sessiz ve son derece şaşırtıcı bir sınıf karşıladı. Hak verin. Eski sınıfım bir ahıra benzediği için bu sınıf oldukça garibime gitmişti. En zeki sayısal sınıfına girmek, ne bileyim ilginçti. Erkeklerin çoğunlukta olduğu sınıf yaklaşık on yedi on sekiz kişi gibi görünüyordu. Hepsi o kadar özenli ve o kadar düzgün tiplerdi ki kendimi daha ikinci adımı atar atmaz aşağılık kompleksine sokmuştum.
Ben! Ben! Kamuran!
Telefonda konuştuğum erkeklerin bana attıkları tuhaf bakışlar yüzünden arkama bile bakmadan kaçma fikri şu an acayip cazip geliyordu.
"Kamuran?"
Dokuzuncu sınıftaki fizikçim İnanç hoca bana gülmekle gülmemek arasında kalmış iğrenç bir bakış attığında kısılmış sesimle "evet hocam," dedim. Ve ben daha sözümü bitirmeden dokuzuncu sınıfımın yarısını bana zehir etmiş olan çok değerli hocam koca bir kahkaha patlattı.
"Evladım kendine ne yaptın sen böyle?"
Gözyaşlarım sanki pınarları kuruyan kendisi değilmiş gibi yeniden düşmek için hazırlanırken burnumu çekip başımı havaya kaldırdım ve çantama asılarak gözlerimi kıstım.
Beddualarınız kabul oldu, demek istedim ama diyemedim. Bunun yerine "Acı bir kaza," diyerek geçiştirdim. Bunu derken dudaklarım titremişti.
Hayır. Hayır. Ağlamamalıyım. Yeterince ağladım, olmaz. Burada hiç olmaz. Sikeyim.
Bir damla burnumun ucuna doğru ağırca süzülürken onu hızlıca silip derin bir nefes aldım. Ağlamak yok, ağlamak yok... Sakin ol.
Gözleri gülmekten kızarmış olan İnanç hocaya doğru istifimi bozmadan yürüyüp tam önünde durdum. Elimdeki izin kağıdını sınıf defterinin yanına bırakırken o hala gülüyordu.
"Dersi böldüğüm için özür dilerim hocam. Müdürün odasındaydım."
İnanç hoca elbette benim bok gibi çıkan sesimle yaptığım özre kulak asmadı. Çünkü gülmeye devam ediyordu. Ulan o kadar mı komik görünüyordum? Acıyan gözlerimi baymamak için derin bir nefes aldım. Arkamı dönüp boş bir yere geçmek için hareketlenirken yine o olduğun yere çakılma hissi ele geçirdi bedenimi. İlerleyemedim.
Tüm sınıf beni izliyordu. Cam kenarı ön sırada iki adet şaşkın Cevat ve Erkan, arkalarında tek kaşları havada Barçın ve Gürbüz, onların hemen arkasında ise beni pür dikkat izleyen iki kız vardı. Oldukça şaşkındılar.
Orta sıranın önünde yine cin gibi bakan iki kız, onların arkasında beni kaşları çatık bir şekilde izleyen Paris ve Köksal, en arkada ise diğerleri kadar kötü bakmayan Selami ve Toros vardı.
Duvar kenarı en önde beni ilgiyle süzen Doğan ve Buğra oturuyordu. Hemen arkalarında duyguları birbirine girmiş Yiğit ile Şevket, onların arkasında ise ilginç bakışlar atan Faysal ile tanımadığım bir kız vardı.
Sırtımdan aşağı soğuk bir ter damlası daha süzülürken yutkundum. Yüzlerce kişinin önünde kendi ağırlığımın iki katı bir halteri bile kaldırırken bu kadar terlememiştim. Minnak kalbim totomda atıyordu.
Ben ecel terleri döküp sınıftaki tek boş sıraya -orta sıranın en arkasına- doğru ilerlerken fizikçimizin omzuma dokunması ile irkilerek gözlerimi kapadım.
"Kamuran benim en sevdiğim öğrencilerimdendir gençler."
Övesi tuttu lanet olasının.
Allah'ım şu an. Evet! Tam da şu an canımı alabilirsin. Gıkımı çıkarırsam şerefsizim.
"Geçen sene 19 Mayıs'ta yapılan yarışı hatırladınız mı? Bilek güreşini." Yapma. Bugün olmaz. Bugün o lanet gün için övülmek istemiyorum. "İşte Kamuran o yarışın galibi. Son sınıflardaki Necati'nin bileğini büken gururumuz."
İnanç hoca böbürlene böbürlene geçen seneki sınıfını överken kendimi yere atıp okul bitene kadar ölü taklidi yapmak istedim ama yapamadım. Geçen sene sırf beni rezil etmek için o yarışa sokmuştu ama ben inat olsun diye kazanmaya ant içip birinci olmuştum. Sonra da beklenmedik bir şey gerçekleşmiş ve İnanç hocanın güzide öğrencileri arasına girmiştim. Bu sene de sınıf hocamız o olmalıydı.
Ben böyle şansın içine edeyim!
"İyi de hocam," dedi ön sıradaki sarı saçlı kız. "O sene Necati abiyi yenen bir kızdı."
İnanç hoca omzumu sıkıp beni sarstı. Yüzüne yine o gülünç sırıtışın yayıldığına emindim.
"Ben ne zaman Kamuran'a erkek dedim?"
Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Korkuyla açıyordum ki cam kenarında tok bir gürültü duyuldu, birinin sıraya küt diye düşmesi gibiydi.
"Cevat?"
Gözlerimi açıp cam kenarına baktım. Cevat bayılmıştı. Erkan onu tokatlarken Barçın uyanması için sesleniyordu. Yutkunuşum güçleşti. Gözlerim bana öfkeyle bakan orta sırada kısa süreliğine oyalandı. Selami "Kızmış abi..." diyerek sayıklıyordu. Paris yanağına bir tane geçirdi ama kısa devre yapan Selami'den geri dönüş gelmedi. "Ben ona gay misin diye sordum?"
Bakışlarımı duvar kenarına kaydırdım. Orada durum çok daha farklıydı. Faysal elindeki 0,5 uçlu kalemle donmuştu. Bildiğiniz kaskatı kesilmişti çocuk. Yiğit ile Şevket onu kendine getirmeye çalışıyorlardı.
"Madem biliyordunuz, o zaman neden onu bizim grubumuza eklememizi istediniz hocam?" Diyerek sordu Paris. En büyük şoku o yaşamış görünüyordu çünkü yüzündeki ifadeyi daha önce hiç kimsede görmemiştim. İçim cız etti. "Neden kızların grubunda değildi?"
"Aynı hatayı ikinci kez yapmam," dedi İnanç hoca. Bunu derken omzumu biraz daha sıktı. "Kamuran kızlarla aynı ortamda barınamıyor."
Vurun beni!
"Anlamadım?" Dedi Buğra. "Nasıl barınamıyor?"
"Anlaşamıyor evladım." Ben gözlerimi karşıdaki bordo okul panosuna dikmiş vaziyette, sınıf arkadaşlarımın yüzüne bakamazken İnanç hoca devam etti. "Sizle de anlaşacağını düşünmüyordum ama hala grubunuzda olduğuna göre baya iyi anlaşmış."
Otuz iki diş sırıttığından emin olduğum fizikçimizin dediğine karşı çıkan bir ses tonuyla araya girdi Paris. "Artık değil," dedi sesi beklediğimden daha acımasız çıkarken. "Aramızda bulunması hoş değil. O zaman diğer kızları da alalım sınıf grubu olsun." İnanç hoca bir şey demek üzereyken Yiğit konuştu bu kez de. "Ceren onu kızların grubuna alır. Sorun çıkacağını sanmıyorum. Geçen sene sınıfındaki kızların nasıl olduğunu bilmiyorum ama bizim sınıfın kızları gayet de anlaşılabilir insanlar."
Gözlerimi panodan çekip Yiğit'in gözlerine diktim. Bana tarifi imkansız bir öfkeyle bakıyordu. Aldatılmışlığın ardından gelen öfkeyle. Sanki yalan söyleyen benmişim gibi. Halbuki beni gruba alan kendileriydi. Bana kimse erkek misin diye sormamıştı. Burada günah keçisi ilan edilmem aşırı saçmaydı.
"Gerek yok," dedim kısık sesime rağmen düzgün konuşmaya çaba göstererek. "Gruplar arkadaşlar içindir ve ben görüyorum ki bu sınıfta kimsenin arkadaşı değilim."
Fizikçinin omzumu sıkan kolu gevşerken tutuşundan kurtuldum ve en arka sıraya doğru yürümeye başladım. Bana öfke, nefret, haset, kin ve daha adını söylemeye üşendiğim onca kötü duyguyla bakan sınıf arkadaşlarımı görmezden geldim.
İşte bu yüzden sayısal sınıflarından nefret ediyorum ve etmeye de devam edeceğim. Kendilerini bir halt sanan geri kafalılar. İşi gırgıra alıp gülüp eğlenmek varken sorunu büyütüp içinden çıkılmayacak hale getirmek kanser sebebinden başka nedir ki? Sorunun büyüğü küçüğü fark etmez, her şeyinden nefret eden ben için kesinlikle kanser sebebidir.
Önceki hayatında bir ayna olan insanları bilir misiniz? Hani siz onlara nasıl davranırsanız onların da aynen size o şekilde davrandığı insanlar? Alttan alma duygusu bulunmayan, şak diye lafı yüzünüze yapıştıran, içi de dışı da bir olan insanlar... İşte ben o insanlardan biriyim. Va yemin ederim bana böylesine ezikçe hissettirmelerinin acısını çok fena çıkaracağım.
Kamuran Atladagel'in dostu olmakla düşmanı olmak arasındaki uçurumu anlasınlar da pişmanlıktan gebersinler, alçak deyyuslar!
Sıramın yanındaki boş sıraya çantamı atıp yanındakine de ben oturdum. Fizikçimiz önce şaşkınca bana ardından da öfkeyle sınıftaki erkeklere baktıktan sonra hepimizi tembihler gibi konuştu.
"Tartışma istemiyorum. Önünüze dönün."
Ardından masasına geçip sınıf defterine bugünkü dersin içeriğini girmeye başladı. Sırtımı sıraya yaslayıp son derece sinir bozucu olan ifademi takındım ve başımı dikleştirip hocayı dinlemeyerek bana bakan herkese ben daha kınayıcı bakışlarla baktım.
Toros, Selami ile ilgilenmeyi kesip beklenmedik bir şekilde bana döndü. "Gerçekten erkek değil misin?" Yüzündeki ifade gülmek istememe sebep olacak cinstendi ama kendimi tuttum. "Bunca zaman bize yalan mı söyledin yani?"
Başımı ona çevirip gözlerimi gözlerine diktim. "Erkek misin diye sordunuz da yalan söyleyip erkeğim mi dedim?" Sözlerimle birlikte gözleri sırama düştü, düşünüyordu. Bir şey bulamayınca başını kaldırıp yeniden bana baktı. Gözlerini kısmıştı.
"Gerçekten erkek olmadığına emin misin?"
Sıramda doğrulup hızla yüzüne doğru yaklaştım. Bu hareketimle birlikte nefesini tutmuş ve ağırca yutkunmuştu.
"Erkek gibi mi duruyorum?"
Gözlerinin tam içine bakarken bir kez daha yutkundu. Ardından kızararak geriye doğru çekildi. Dudağımı hafifçe sağa doğru kaydırıp "hıh," dedim. Kibirli bir pislik gibi görünüyor olabilirdim ama ne yaparsınız? Şeytanlık kanımda var. Üstelik bu tavrımı hak etmişlerdi. Otursunlar da, bana attıkları bakışlara ağız burun girişmediğime şükretsinler.
"Yanlış soru. Travesti olup olmadığını sorsana Toros."
Faysal'ın yanında oturan, hemen solumdaki uzun turuncu saçlı kızın sinir bozucu sesi ile gözlerimi yumup dişlerimi sıktım. O kendini bir şeker elma sanan küçük ucube, orta sıranın önündeki kızlara bakıp kıkırtılarına onları da davet ederken nefesimi düzenleyip başımı ağırca ona doğru çevirdim.
Aman ne güzel! İlk can düşmanım görünmüştü.
"Erkek olup travesti gibi görünseydim de senden daha insan olurdum, bayan black."
Kız önce kıkırtısını kesti, ardından hışımla önüne döndü. Eğer tam o anda zil çalmasaydı muhtemelen o çirkin çenesini açar ve beni hocaya ispiklerdi. Neyse ki o daha buna vakit bulamadan İnanç hoca sınıftan çıktı, gitti.
Sadece bir gün öncesine kadar yakın olduğum insanlar bana tuhaf bakışlar atıp yerlerinden kalkarlarken başımı iki yana sallayıp cebimdeki telefona uzandım.
Size şaşıracağınız bir haber vereyim mi? Gruptan çıkarılmıştım.
Yüzümde şeytanlara taş çıkaracak kadar kötü bir gülüş belirirken başımı kaldırıp cam kenarındaki kendini zeki sanan ama konu ilişki olunca hiçbir halt bilmeyen çocuklara baktım. Paris yüzünde bana meydan okuyan gıcık bir gülümse ile doğruca gözlerimin içine bakıyordu. Yüzümdeki gülüşü silip gözlerimi ondan çektim. Normalde olsa bunu asla yapmazdım ama telefonuma gelen bildirim sesi beni bunu yapmak zorunda bırakmıştı.
Günün bilmem kaçıncı güzel haberi! Yeni bir gruba eklenmiştim: 10-A Kızlar WhatsApp Grubu.
Bakışlarımı telefondan çekip az önce benimle uğraşan kıza çevirdim. Ecinni gibi sırıtıyordu. Suratına tahammül edemeyerek kaşlarımı çattım ve başımı arkaya çektim. Bakışları ile telefonu gösterdiğinde gözlerimi kısarak yeniden telefona baktım.
[10-A Kızlar WhatsApp Grubu]
09..........56: Aramıza hoş geldin küçük yalancı. :)
Başımı kaldırıp bana meydan okuyan kıza baktım. Faysal'ı yanından kaldırmışlardı, yanı boştu. Başımı ondan çekip sınıfta gezdirdim. Sınıfta yalnızca duvar kenarı ön sırada toplanmış olan Doğan, Buğra, Toros üçlüsü ve cam kenarında bana haset dolu bakışlar atan Yiğit, Paris, Erkan ve Şevket dörtlüsü vardı. Bir de Ceren denen fitne fücur ile birlikte ben.
Kamuran: Bugün de birilerine dert olmuşum, çok şükür. :)
Gruptan çıkıp yeniden başımı kaldırdım. Yüzündeki sırıtış silinmiş, öfke içerisinde bana bakıyordu. Tam ağzını açıp hakaret taramasına başlayacakken omzuma bir kolun atılması ile dilini yutup başını yukarı kaldırdı. Hayranlık dolu gözleri bana sarılan kuzenimdeydi.
"Ünlü ressam Bob Ross'un kayıp ikizi nasılmış bakalım?"
Tuna'yı üzerimden atmaya çalışırken kaşlarımı çattım. "Hıncımı senden çıkarmamak için def olmanı talep ediyorum Tuna." Çantamı sıranın üzerine atıp beni iplemeyen arsız kuzenim yanıma iyice yerleşti.
Tuna kollarını açıp sarılmam için bedenini uzattı. "Her zaman hıncını çıkarabilirsin beybisu." Öfkelenmemek için kendimi tuttum, bakın gerçekten tuttum ama karşımdaki kişi Tuna şekilsiziydi. Direnmemi beklemeyin. "Hakaret ve iltifat dağarcığımdan kelime arakladığın için sana telif davası açacağım, Allah'ın maymunu." Ardından karnına bir tane geçirip kollarını indirmesine sebep oldum.
"Birilerine boşuna dil bölümünü seç dememişim, ha gençler?"
Duydunuz mu?
İşte bu son derece seksi, erkeksi ve karizmatik sesin sahibi, on altı yıllık hayatım boyunca en çok nefret ettiğim şahsa aitti. Onu zaten tanıyorsunuz. Bir iki hafta önce "Karşıma çıkma," diyerek tehdit ettiğim ama görününen o ki beni bir taraflarıyla dinlemiş olan düşmanım. Allah'ın sünnetsizi, elin gavuru, İngiltere'nin yüz karası, dünya üzerindeki bütün ünlü çöpçatanları bir araya getirseniz de en az Köln Katedrali'nin sivri tonozları kadar düz olan Mert Sean Schwarz!
Kafamı kaldırıp gözlerimi sesini duymaktan nefret ettiğim Mert'e diktim. Her zamanki ultra çekici gülümsemesi yüzündeydi. Kişiliğinden gram etkilenmemiş olan yüzü iki hafta öncekinden çok daha yakışıklı görünüyordu. Yine mükemmeldi ve bu kadar mükemmel olması beni deli ediyordu.
"Sana şu pezevengi yanında getirirsen kıçınla kafanın yerini değiştiririm demedim mi Tuna? Yapamayacağımı mı düşünüyorsun? Yediğin bu yürek nereden? Amerikan malı mı? Dua et ki öyle olsun. Çin malı ise elimde kalacaksın."
Az önceki cadı ile arama perde olan Mert her zamanki gibi müthiş erkeksi kahkahası ile dediğime güldü. Kendisine ana avrat saysam yine gülerdi. Artık şaşırmıyordum. Tuna'nın kankasıydı. Bu yüzden çok yükselmenizi tavsiye etmiyorum çünkü düşüşünüz acıtabilir.
Bakışlarımı faydasız kuzenimden çekip Mert'e doğru çevirirken alnımda bir el hissederek buz kestim. Çay olsam bu kadar hızlı soğumazdım yemin ederim. Elin sahibi gözlerimin önüne düşen kahkülü hafifçe yana doğru kaydırdı ve gözlerimin önünden çekti.
"Böyle de çok güzel olmuşsun."
Doğru bildiniz. Bunu yapan cesareti ancak ben hayalarına tekmeyi basıncaya kadar süren Mert köpeğinden başkası değildi.
Büyük bir farkındalıkla eline vurup kaşlarımı çattım.
"Bana bak çakma Johnny Depp! Bir daha o elin benim iznim olmadan bırak dokunmayı iki santim dahi yanıma yaklaşırsa hiç acımadan o övünüp durduğun fazlalığını koparırım. Böylece dünyaya gelecek bütün genlerini ortadan kaldırarak evreni senin gibi bir pezevengin tüm soyundan men ederim. Duydun mu beni?"
Kızarmış gözlerim onun eğlenen mavi gözlerine öfkeyle bakarken o gülümsemeye devam etti. Bunu yapmamalıydı! Hileli oynuyordu. Bu şekilde nasıl sağlıklı hakaret edebilirdim?
"Henüz doğmamış çocuklarımıza hiç mi acımıyorsun?"
Mert'in kendisi gibi şekilsiz arkadaşları Ahmet ile Fikret katıla katıla gülerken ayağa kalkıp suratına bir tane geçirmek istedim ama Tuna buna engel oldu.
"Ya sen ne laftan anlamaz adamsın. Senden nefret ettiğimi söylüyorum. Karşıma çıkma diyorum. Canını yakarım diyorum. Olmaz diyorum oğlum, olmaz! Bizden bir cacık olmaz. Sen hıyar, ben senden daha hıyar, durumun imkansızlığını göremiyor musun?"
Ahmet'in kahkası Fikret'inkini bastırdı.
"Üstelik seni bir düşman bellemişken."
Bir noktada iradesi sarsılırken pes etmedi. Mert gamzelerini göstere göstere gülümsemeye devam ederken "Allah'ım yarabbim," diyerek söylendim.
"Tuna gözünü seveyim artık daha zeki kişilerle arkadaşlık yap. Yoksa aramıza mesafe koyuyorum diye yemin ediyorum bir gün yanlışlıkla seni de hayatımdan çıkaracağım."
"Sen dert etme," dedi Allah'ın Johnny Depp'i, gülüşü gözlerimi kamaştırırken. Bundan nefret ediyorum. "Ben istersen yoğurt bile olurum."
Eğer hayranı olduğum adama benzemeseydi ve böylesi bir dünya için bu kadar yakışıklı olmasaydı şuracıkta canını alırdım. Johnny'nin yüzü suyu hürmetine sakin kalıyorum. Onu tınlamayıp yine Tuna'ya döndüm.
"Ulan sen de ne geniş herifsin! Burada kuzenini ayak üstü götürüyorlar hala sırıtıyorsun! Ben Gizem kaşarı senin üzerine atladığında böyle mi yaptım pezevenk?"
Tuna gülümsemesini sildi. Aklı sıra ciddi olmaya çalışıyordu ama rol yaptığı acayip belliydi. "Anladım," dedi ayağa kalkıp. Üstünü düzeltirken Mert'e bakıyordu.
"Şükür..." Derin bir nefes alıp alnıma düşen saçlarımı geriye yatırdım. "Neyse ki arada aklın çalışıyor."
"Özel günündesin."
Başımı kaldırıp ciddi misin temalı bakışımla Tuna'ya baktım. "Anladığın şeye sok-" Elimi ağzıma vurup derin bir nefes aldım. "Küfür etmeyeceğim." Gözlerimi kapayıp sakinleşmeye çalışırken tekrarladım. "Küfür etmeyeceğim."
Mert'in yanına doğru ilerleyen Tuna benim hiddetimden kaçarken Mert cücüğü gülümseyişini yüzünden silmedi. Zaten ne zaman siliyordu ki? Ona ne zaman baksam otuz iki diş sırıtıyordu.
O malum konuyu hatırlatmayıp canını yakmadığım sürece...
"Seninle evde hesaplaşacağız," dedim gözlerimi kısıp. "Gidip biraz sevap işle, öteki dünyada lazım olacak."
"Bal kabağım kırıyorsun..."
"Bükemediğim eli kırıyorum biliyorsun."
Tuna hayıflana hayıflana sınıftan çıkarken onu Ahmet ve Fikret takip etti. Mert'in hala yerinde saydığını gördüğümde kindar bakışlarımı ona diktim.
"Hayırdır Bay Çakma Johnny Depp?" Çenemi dikleştirip burnumu havaya kaldırırken onun gülümsemesine daha gıcık bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Hakaretlerimin mükemmel doğallığından dolayı kör mü oldunuz?"
Yüzündeki gülümsemeyi hala silmemiş olan Mert bana doğru yaklaştı. Üzerime eğildiğini fark ettiğimde refleks olarak geriye kayıp başımı onun mükemmel yakışıklı suratından çektim ve her ihtimale karşı kaşlarımı çatıp ellerimi karnımda yumruk yaptım.
"Evet," dedi benim gittikçe sınırları aşan yakınlığından dolayı kocaman açılmış gözlerimin içine bakıp. "O kadar doğalsın ki, güzelliğinden kör oldum."
Kırmızı alarm, pezevenk yine hileli oynuyordu!
Yumruğumu kaldırıp şerefsiz gülümsemesine bir tane geçirecekken, ki bunu o yakışıklı yüz için gerçekten istemiyordum, benim bunu yapmama gerek kalmayacak bir şey gerçekleşti.
Birisi, Mert'i üzerimden alıp Ceren'in çığlıkları eşliğinde duvara doğru fırlattı.
"Ağır ol."
Bedenimin hala geride olduğunu fark ettiğimde hızla doğruldum ve uzun süredir tuttuğum nefesi vererek karşıya baktım. Ceren korku içerisinde sıranın altına saklanmıştı. Önümden çabuk çabuk birileri geçiyordu. Bağrışlar, hakaretler ve itiş kakış sesleri duyuyordum.
Yavaşça ayağa kalktım. Şu an çığlık atmam an meselesiydi. Çünkü hadi ama! Hayatımda ilk defa iki erkek benim gibi bir kız için kavga ediyordu.
Yine de... Elbette bunu yapmadım. Yani çığlık falan atmadım. Diğer wattpad kızları kadar salak olmadığımı hepiniz biliyorsunuz.
Bunun yerine oldukça benlik, doğal bir tepki vererek sakince kavga edenleri, Buğra ve Mert'i izlemeye koyuldum.
"Sana ne oluyor lan?"
"Kamuran'dan uzak duracaksın."
Hadi ama beyler. Daha fazla klişe olamazdınız.
"Yapma ya. O niyeymiş?"
"Kızı rahatsız ediyorsun."
"Burada rahatsız olan biri varsa o da sensin bence." Mert yüzüne sinir bozucu bir gülümseme geçirip Buğra'yı aşağıdan yukarı süzdü. "İkile."
"Bana bak!" Buğra, Mert'in yakalarını kavradı. "Başkasının sınıfına gelip ağalık taslayamaz, kızları taciz edemezsin."
"Taciz mi?" Mert mükemmel sesi ile kahkaha attı. "Sen ciddi misin?"
"Bir daha seni bu sınıfta görmeyeceğim."
Şu an cidden hiç gülmüyorum.
"Siktir oradan." Mert yüzündeki gülümsemeyi silip ağzından çirkin kelimelerin ilkini döktü. "Sen kimsin ki bana emir veriyorsun?"
İşte sahalarda görmek istediğimiz hareketler.
"Bu sınıfın..." dedi Buğra başını yükselen egosuyla kaldırıp. "Başkanı."
"Koduğumun başkanı." Mert, yakasını tutan ellere asılarak Buğra'ya doğru yaklaştı. "Benim kızımın bulunduğu sınırlar içerisinde ancak düdük olursun."
Kızım mı? Sinirden kahkaha atmamak için yanaklarımı dişledim.
"Gebertirim lan seni!"
Buğra yüzüne korkunç bir ifade geçirerek bağırdı. Ondan ilk defa böyle bir tepki gördüğüm için bir fasıl ben de korkmuş olabilirdim.
"Yüreği internetten mi sipariş ettin?" Mert, Buğra'nın ettiği küfre düşmanca güldü. "Büyük gelmiş de."
Mert henüz cümlesini tamamlamıştı ki yüzünde oldukça sert bir yumruk patladı. Ceren sıranın altında güçlü bir çığlık atarken ortamdaki gerilim yüzünden yerimde sıçradım.
"Dalga geçtiğin yüreğin, ağzını burnunu dağıtmasını istemiyorsan çık git sınıftan!"
Mert tabii ki Buğra'yı dinlemedi. Sert bir yumruğu da o Buğra'ya geçirdi. Ceren yeniden çığlık attı, ben yeniden gözlerimi kapayıp sıçradım.
Gözlerimi açtığımda sakinleşmiş olduklarını düşündüm fakat beklediğim gibi olmadı.
Buğra, yakalarını sertçe kavradığı Mert'i duvara dayamış, tehditler savurmaya devam ediyordu. Mert ise yüzünden hiç düşmeyen harika gülümsemesinin üzerine kap kara bir perde çekmiş, öfkeyle Buğra'ya bakıyordu. Manzara oldukça sıradandı ama çöpçatan ruhumda yaşananlar için aynısını diyemeyeceğim.
Kalbim hızlandı.
Başım döndü.
Kelebekler midemi talan etti.
Avuç içlerim terledi.
Boğazım kurudu.
Boynumdan sırtıma doğru ılık bir damla süzüldü.
Vücudum iliklerime kadar titredi.
Yutkunamadım.
Ve millet...
Aman Tanrım!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro