
3 | ❝kaderde kıvırcık ömer olmak da varmış❞
Neredeyse bir gün.
Gerçekten neredeyse bir gün.
Karantina bitip okula gitmeme yalnızca bir gün kalmıştı ki başıma bir felaket daha geldi. Hayır yeniden korona olmadım. Hayır kolumu kırmadım. Hayır boynum halterin altında kalmadı. Hayır, hayır hafızamı falan da kaybetmedim.
Lakin keşke bunlardan birisi başıma gelseydi dediğim bir şey yaşadım. Saçlarımı kestirmek durumunda kaldım. Böyle bir trajedi başıma nasıl gelmiş olabilir, merak ediyor olmalısınız. Size bunu anlatacağım ama onun öncesinde, bir saniye, burnumu silmem gerekiyor. Tamam, nerede kalmıştık?
"Ben bu acıyla nasıl başa çıkacağım?"
Kahvaltı masasından yeni kalktığı için elinde ince belli çay bardağı ile oturan annem, feryat figan ağlayan bana bakarak bir kez daha kaşlarını çatıp sabır çekti. Kahvaltının başından henüz kalkmamış olan, her zamanki mağrur ifadesi ile hareketlerimi gözlemleyen Banu Atladagel ise acımdan ve mutsuzluğumdan sadistçe zevk alan bir ruh emici gibi kıkırdayıp telefonuna geri döndü.
"Neden ben?"
Sabah yemeğini büyük bir kibirle mideye indiren Banu Altaladagel'in en az kendisi kadar sevimsiz süs balığı Clara, akvaryumun camına yaklaşıp sağ gözünü bana doğrulttu ve pörtlek dudaklarına sinsi bir gülüş yerleştirip şılop şılop sesiyle kıçını kıvıra kıvıra uzaklaştı. Bir emekli fizik öğretmeni olan babamsa, benim yüzümden sabahın köründe ayaklanmış olmanın huysuzluğunu yaşayan anneme ve acımı iplemeyen diğer aile bireylerine kıyasla daha iç acıtıcı bir tepki vererek gri renkli sabahlığının üstünü salya ve sümükle kirletmem için bana omzunu açtı.
"Kamuran dünden beri ağlayıp duruyorsun. Kökü sende değil mi? Uzar elbet kızım. Döktüğün şu yaşa değer mi?"
Başımı iki yana sallayıp kafamı babamın kolundan çektim ve ellerimi havaya kaldırarak bayılır gibi koltuğun diğer ucuna düştüm.
"Bu nasıl bir acıdır ey Hak..."
"Ahmet kalk şuna bir peruk al."
"Şu saatte nereden bulayım peruğu Nezaket?"
Annem ayağa kalkarak bana doğru geldi. Ardından başını kınarcasına üzerimde gezdirip babamla aramdaki boşluğa oturdu.
"Şu üstünün başının haline bir bak. Terden sırılsıklam oldun, ateşin çıkacak şimdi."
Elini alnıma koyup bir kez daha ateşimi teyit ettiğinde, elini başımdan çekerek daha büyük bir ateşle başa çıkmaya çalıştım.
"Hayallerim... Gece gündüz kurduğum hayallerim..."
Banu Atladagel ve bir gün büyük bir zevkle vahşi denize salacağım süs balığı gülmeye devam etti.
"Ben Japonların karşısına bu şekilde nasıl çıkarım anne?"
Gözyaşlarım şiddetlenirken annem popoma bir fiske atarak söylendi. "Biz burada kendisi için endişelenelim şu eşek sıpasının dediğine bak Ahmet." Annemi tınlamayarak ayağa kalkıp bu kez de bedenimi diğer koltuğa attım. Narutolu sarı pijama altım ters dönerek vücudumda garip bir şekle girmişti.
"Ben nerelere öleyim?"
Fatma Girik misali elimi koynuma koyup ağlamaya devam ettiğimde annem tarafından yüzde doksanlık bir açıyla atılmış yastık şak diye sırtıma isabet etti.
"Kamuran sinirleniyorum artık. Şunun şurasında dersinizin başlamasına yarım saat kaldı ve sen hala ağlıyorsun."
"Benim güzel kıvırcık saçlarım..."
"Kamuran tepemin tası atıyor bak."
Annemi gözlerimdeki yaştan 148p kalitede görürken "Hababam Sınıfı'ndaki Kıvırcık Ömer gibi görünürken okula nasıl gideyim anne?" deyip bağırdım.
"Banu buraya gel."
Ben daha ne olduğunu kavrayamadan annem yardakçısını yanına çağırarak beni kolumdan tuttu. Saniyeler sonra diğer kolumdan da Banu Atladagel tutmuştu. "Bırakın beni," diyerek var gücümle haykırdım. Fakat acımadılar. Küçük bedenim saniyesinde yukarı kaldırıldı. Ardından otuz beş numaralı minnak ayaklarım havayı arşınlarken itiş kakış odama götürüldüm.
"Tut şunu Banu."
Annem dolabıma yönelirken ablam kollarımı tutarak tekmelerimi savuşturdu. "Bu yabani kızın rahat durmuyor anne." Bir tekmeyi kaburgasına savurduğumda ciyakladı. "Düzgün dur, pis çöpçatan seni!"
Elinde okul formamla gelen annem tüm çabama rağmen pijamamı üzerinden sıyırıp eteği bacaklarımdan yukarı geçirdi. Mavi badim de üzerimden çıkacakken can havli ile ablamın kolunu ısırdım ve birinci düşmandan kurtuldum. İz kalacak paniği ile cırlayan ablam annemin dikkatini dağıttı. Nihayet kıskaçlarından kurtularak pencere tarafına doğru kaçtığımda nefes nefeseydim.
"Yaklaşmayın atarım kendimi vallahi aşağı!"
Kaşlarını çatmış olan Banu Atladagel bana oldukça kötü bir bakış attı. "Deli senin bu kızın," diyerek annemi fitnelediğinde annem elbette her zamanki gibi ona tav olarak bana söylendi. "Kamuran eşek kadar kız oldun, şu yaptığına bak."
"Saçımı kestiniz!" Gözlerimden ateş çıkarken bağırmaya devam ettim. "Canımı aldınız!"
"Saniye teyzenin torunu saçına sakız yapıştırmıştı Kamuran. Ne yapsaydık?"
"Yeter! Bana o küçük domuzdan söz etmeyin!"
"Şu dediğine bak. Daha küçücük çocuk o kızım."
"Çocuk değil o. Şeytan! Şeytanın oğlu! Saçıma o iğrenç şeyi yapıştırdıktan sonra bana attığı bakışı görmediniz mi?"
Annem ofladı. "O saç illaki kesilecekti. Ya sakız daha yukarılara gelseydi. Maazallah üçe vurdurmak zorunda bile kalabilirdik." Cık cıklayıp başını iki yana sallarken gözlerimi baydım. "Hem ne güzel oldu işte annecim. Kırpık da kesti Melahat teyzen."
Ablam yüzünün bir kısmını eli ile kapatarak "Kahkül demek istiyor," diye mırıldandığında annem ona kötü bir bakış attı.
"Aman ne kurtarış, ne kurtarış(!) Iron Man bile senin kadar fedakarlık yapamadı anne." Annem yüzüme anlamsız bakışlar atarken ablam kıs kıs güldü. "Şu tipime bir bakın! Evlat olsam sevilmem."
Banu Atladagel küçük burnunu kıvırıp "Zaten sevilmiyorsun," diyerek hıhladı. Annem dönüp bacağını çimdiklediğinde ancak susabilmişti.
"Kıvırcık saçın kuruduktan sonra kısalacağını bilmiyor muydunuz?" Elimi gözümün önüne düşen kıvırcık saçlarıma atıp çekiştirdim. "Abimin yolda yürürken muz kabuğuna basıp da kafasını kıran, sonra da başının yarısı tıraşa verilen askerlik arkadaşı Bıcırık Mehmet'e döndüm."
Ablam yatağıma oturarak sırtını yastığıma yasladı. "O sırada bayılmakla meşguldün şekerim. Sana haber veremediğimiz için kızma lütfen." Parlatıcı sürdüğü tırnaklarına bakarak, sanki sıradan bir olayı anlatırmış gibi davranması tepemi daha çok attırdı.
"Senin başının altından çıktı bu değil mi?"
Ablam omzunu hafifçe silkerek dudağını sağa kıvırdı. "Yediğin beddualar yüzünden olmuştur. Benim bunda ne suçum var?" Sinsi, fettan, aşağılık şıllık!
"Seni geberteceğim!"
"Üstüme iyilik sağlık, daha neler?"
"O sarı saçlarını tek tek yolacağım."
Banu Atladagel "Hele bir dene..." diyerek gözlerini kısıp tehdit savuracakken suratımdaki kararlılığı görüp korku içerisinde anneme döndü. "Anne."
"Kamuran abartıyorsun. Omzuna geliyor saçların. Düzleştirdiğinde daha da uzun görünür."
"Hiç," dedi ablam. "Boşu boşuna ortalığı ayağa kaldırıyor."
"Kısa saçtan nefret ettiğimi biliyorsunuz!"
"Bir de iyi tarafından bak," dedi Banu Atladagel, mavi gözleri sevecenlikle parıldıyordu ama ben onun içini biliyordum. Düpedüz benimle dalga geçmekteydi. "Halter kaldırırken eskisi kadar terlemeyeceksin."
"Seni var ya!"
Ablama doğru atlayıp intikam almak istercesine saçlarına yapışacakken aynadaki aksimi görerek sustum.
Gözlerim kocaman açıldı. Vücudum buz gibi oldu. Sırtımdan kayan ılık bir ter damlası bel gamzeme doğru yol aldı. Dudaklarım titrerken iç çektim.
Birinci sınıf travmam yükleniyordu.
Saçlarım oğlan traşı. Altımda üşütüp hasta olmayayım diye giymek durumunda kaldığım ispanyol paça kot pantolonum, üzerinde diz kapağımdan bir karış kısa mavi bir önlük, onu tamamlayan dantel beyaz bir yaka ve olmazsa olmazımız, çirkinlikten yıkılan kırmızı bir süveter.
Birinci sınıf anılarım birer birer kafamda canlanırken can havli ile haykırdım.
"Ölürüm de bu eteği giymem!"
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro