1.ᤴ Esaret Altındaki Ejderha
❗️UYARI: Bu bölüm rahatsız edici ve uygunsuz sahneler içermektedir. ❗️
• Kuzey Araven, Gomad •
ATASAGUN
↷♛↶
Araven'in kuzeyi, soğuğu en ücra köşelerine kadar yaşadığı günlere boyun eğiyordu itirazsız şekilde. Bitmek bilmeyen kış aylarının başlangıcındaydı ancak bu bir sorun değildi. Hiçbir zaman da sorun olmamıştı. Soğuk topraklar olarak da adlandırılan Kuzey Araven'in aksine sıcak kalpli halkı bile soğuktan, kıştan ve kardan pişmanlık duymazdı çoğu zaman. Burası onların toprağıydı ve her şeyiyle onu severlerdi. Evlerinden nasıl pişmanlık duyabilirlerdi ki?
Duyamazlardı.
Eğer gidecek bir eviniz varsa, nasıl görünürse görünsün severdiniz. Kötüsüyle ya da iyisiyle; yaşamınızı geçirdiğiniz, anılar biriktirdiğiniz topraklar adına kötü düşünceler barındırmanız çok zor olurdu.
Evi çalınmış ve yaşamını sürdüğü topraklardan sürülen birisi ise bunu umursamazdı bile. Onun yaşadığı, ona ait topraklar değildi. Neden iyi düşünceler barındırmalıydı ki?
Atasagun'un da bu konuda tek düşündüğü buydu. Kış ya da yaz fark etmeksizin umurunda değildi Kuzey Araven. Burası onun evi, onun doğup büyüdüğü topraklar değildi. Umursamak için geçerli bir tane bile nedeni yoktu ama umursamamak için bir sürü neden sıralayabilirdi.
Gomad'da bulunalı tam dört yıl oluyordu. Dört yıl önce bu lanet yere gelmişti ve hayatı hiç olmadığı kadar batmıştı.
Gomad Kuzey Araven'de bulunan bir bölgeydi ve buraya gönderilen kişiler suçlu, cezalı veya sürgün edilmiş kimselerden oluşurdu. Gomad'da kesinlikle masum bir insan bulamazdınız. Burası öyle kişilere uyacak bir yer değildi. Ya hayatta kalmak için ne kadar olabiliyorsanız o kadar kabalaşırdınız ya da bir böcek gibi ezilir ve oyuncak olurdunuz. Atasagun daha ilk geldiği günlerde ne olacağına karar vermişti ve hâlâ nefes almayı başarıyordu.
Gomad'da bulunan kadın sayısı fazla değildi. Bununla beraber birçoğu da erkeklerin arasında birer eğlence kaynağı olalı çok olmuştu.
Atasagun öyle değildi.
Bir kadın olmasına rağmen içinde her zaman vahşi yanını da barındırırdı ve bu vahşi yanını göstermekten de hiç mi hiç çekinmezdi. Sert, umursamaz, vahşi ve en az Kuzey Araven kadar soğuktu. Bir kadına göre bu yanı ona hiç yakışmıyordu belki ancak dört yıl boyunca Gomad'da sağ kalmasının da en iyi nedeni buydu: Ona kimse kolay kolay dokunmaya cüret edemezdi.
Erkeklerin eğlencesine yardım ederek hayatta kalmaya çalışan kadınların aksine o, istemediği şeyleri yapmaya gerek duymadan hayatta kalmayı başarmıştı. Öyle ki -her ne kadar sevmese de- erkeklerle dolu bir ortamda tek kadın olarak rahat şekilde durabiliyor ve mide bulandırıcı sohbetlerinde bile kendine laf gelmesine izin vermiyordu.
Gomad'da geçirdiği dört yıl boyunca serti oynamakta ustalaşmıştı.
Aslen burada bu şekilde kalmasının sebebi yaşamak istemesi değildi. Ona kalsa çoktan bir şekilde kendini öldürmüş olurdu ama yapılması gereken işler ve en önemlisi de alınması gereken bir intikam vardı ortada. Hayallerine ulaşmadan ölmek gibi bir niyeti yoktu. Babasının, annesinin ve kardeşlerinin intikamını almadan ölmeyecekti.
"Atasagun,"
İçtiği çorbayı masaya bırakan Atasagun; sırtını kapıya yaslamış, yüzündeki manasız sırıtışla girişte dikilen Ivoc'a döndü. Ivoc her zaman nedensiz şekilde sırıtırdı ve bu Atasagun'un tuhafına giderdi. Bir şekilde ona güvenesi gelmiyordu bu sırıtışlar yüzünden. Ona her baktığında en basit bir insana bile ihanet edebilecek birisini görüyordu. Ivoc gerçekte nasıldı? Bilmiyordu. Belki de iyi birisiydi, bunu bilemezdi ancak ona güvenmiyordu yine de. En azından yüzünden eksik olmayan o sırıtışla güvenmesi zordu. Zaten buradaki insanların masum olduğu da söylenemezdi. Buraya düşme nedeni ya birisini öldürmüş, ya hırsızlık yapmış ya da tecavüzcü olmasıydı muhtemelen.
"Lord Morr seninle konuşmak istediğini söyledi." dedi Ivoc kaşını kaldırarak. Lord Morr'un adını duyar duymaz yüzünü buruşturan Atasagun için, neden çağırıldığını anlamak güç değildi. Burada bulunduğu süre boyunca o adamla istemese de iletişim halinde olmuştu hep. Olmaya da devam ediyordu.
"O şerefsizin ne söyleyeceğini gayet iyi biliyorum." diye mırıldandı çorbasını içmeye devam ederken. Hep tek bir konu hakkında konuşurlardı zaten: Atasagun.
Ivoc onu duymuş olacak ki, "Seni rahatsız ediyor." dedi yeniden, örülmüş siyah saçları omuzlarından düşen kızın karşısına geçerken. "Sana yardımcı olabilirim." Göz kırptığında, yeniden tiksintiyle yüzünü buluşturdu Atasagun.
"Bir erkeğin yardımına ihtiyacım yok. Kendi kendime yardımcı olabilirim."
Her zamanki gibi sesi buz gibi ve bakışları da... Ah, evet bakışları. Her an sinirden patlayacakmış gibi sertti. Çok sert...
Atasagun'un birilerini korkutmak için özellikle sinirli olmasına gerek yoktu. Öfkenin en koyu tonuna sahip normal bakışları bile birisini korkutmaya ya da en azından yutkunmasına kolayca sebep olabilirdi.
Başını salladı Ivoc. Karşısında duran kızdan daha uzun süredir Gomad'da idi ancak onun gibisine hiç rastlamamıştı. Gomad dışında bile. Gene de dört yıl boyunca onu iyi gözlemlemişti ve nasıl biri olduğunu çözmüştü. O kız, isterse tüm dünyayı bile tek bir bakışıyla veya sözüyle yıkabilecek kadar güçlüydü.
Parası olduğu için mi? Hayır.
Tarihe karışmış olsa da soylu bir aileden olduğu için mi? Hayır.
Çok iyi dövüşebildiği için mi? Hayır.
Hiçbiri.
Bunlardan üçüne de sahipti belki bir zamanlar kız ama güçlü olmasının sebebi de onlardan ikisi değildi. Gomad dışında ve içinde olsun; Atasagun gibi birisine rastlamamasının sebebi, arzuydu ve bu arzu beraberinde birçok şeyi de yanında getirmiş olmalıydı: Zeka ve cesaret.
Atasagun'a her baktığında kızın dipsiz kuyudan farksız kahverengi gözlerinde yanan ateşi, alev almış hırsı ve karanlığı görmemek imkansızdı. Bu iyi bir şey miydi? Tanrılardan başka kimse bunun cevabını bilemezdi ama Ivoc'a göre bu ateş kızı büyük bir cesaret ve kurnaz bir akılla ödüllendiriyordu.
"Birilerinin yardımına ihtiyaç duymayan birisi olduğunu biliyorum ama insan insana her zaman ihtiyaç duyar. Bu sana geldiğinde bile değişmeyecek olan bir gerçektir."
Sözüne karşılık omuz silkti Atasagun.
"Ben hayatı kendi gerçeklerim doğrultusunda yaşıyorum, geriye kalanların gerçeklerine göre değil. Gerisini de siz düşünün artık."
Çorbasını bitirmenin verdiği kırgınlıkla yerinden kalkıp çıkışa doğru yöneldi Atasagun. Sürekli olduğu gibi Lord Morr'un yanına gidip saçmalıklarını dinleyecek ve bir iki lafla o günlük haddini bildirip işine geri dönecekti.
Kapıyı açıp çıkacaktı ki Ivoc'un sözüyle birkaç saniye yerinde durdu. Onu pek sallamasa da dediklerini dikkatle dinliyordu gene de. En değersiz insanların bile sözlerine önem verirdi. Hayatın karşısına çıkaracakları karşısında en gereksiz bir söz bile ona anahtar olabilirdi zira.
"Kafasında tilkileri dolaşan şeytan bir herif olduğumu düşünüyorsun ve bu yüzden bana güvenmiyorsun, değil mi? Bunu biliyorum. Herkesin düşündüğü bu zaten." Oturduğu yerden kalkıp pencere kenarına geçti ve paçalarındaki çamura aldanmadan ufak düellolar yapan gruba baktı. "Güvenip güvenmemek konusunda özgürsün. Ben seçimimi kazananlardan yana yaparım, Atasagun ve evet, aklında tilkileri dolaşan bir şeytanın teki olduğum doğru. Tilkilerim sayesinde kazananlardan yana seçimimi yapıyorum."
Tek kaşını kaldırdı Atasagun. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.
"Bu yüzden buradasın yani?" diye sordu alaycı gülümsemesini korurken. "Tilkilerin seni yanlış yönlendiriyor. Burada kazanabileceğin bir şey yok."
"Hayır var, onu tahminimden erken buldum. Bu kadar erken olacağını düşünmemiştim açıkçası." Bu sefer alaycı şekilde gülümseyen Ivoc oldu ancak şaşıran Atasagun bunu göremiyordu. "Nedir bulduğun şey?"
Ivoc, kiraz kırmızısı dudakların ve beyaz tenin sahibine döndü. Söylediklerinin ve söyleyeceklerinin bir nebze de olsa kızı etkilemesini istiyordu.
"Sensin," dedi eliyle kızı işaret edip. "Büyük bir kumar oynayacağım ama seni kullandığıma değer." Pencere kenarından ayrılıp büyük adımlarla kızın dibinde bitti. "O ateş, Atasagun... Gözlerinde yanan o ateşi görebiliyorum. O ateşe sebep olan arzuyu da görebiliyorum. Ne arzuluyorsun bilmiyorum ama bir şeyi bu kadar isteyen birisini görmedim."
Demek o kadar belli oluyor bir şeylerden ötürü öfkelendiğim, diye düşündü Atasagun. Bunu birilerinin eninde sonunda fark edeceğini biliyordu ama bu kişinin buradan birisi ve özellikle de Ivoc olacağını tahmin etmezdi.
"Çok yakında gece vakti," dedi Ivoc bakışlarındaki ani değişimin kızı az çok ürküteceğini umursamadan. Sesi de normale göre bir o kadar soğuktu. "Buradan kaçacağım. Arzuladığın şeye biraz daha yaklaşmak istersen benimle gelebilirsin ve yollarımızı ayırırız sonrasında da. Bana katlanmak zorunda kalmazsın."
Son sözlerini söyledikten sonra hızla odadan çıktığında durduğu yerde dikilmeye devam etti Atasagun. Ufak bir düşünce seline kapılmıştı ama bunu daha sonra da düşünebilirdi. Yanına gidip saçmalıklarını dinlemesi ve ağzının payını vermesi gereken bir Lord Morr vardı.
↷♛↶
Kapıyı çalması üzerine içeriden gelen ses ile çalışma odasına girdi Atasagun. Her şeyiyle yüzünden ve kişiliğinden nefret ettiği Lord Morr masasında oturmuş bir takım kâğıtları inceliyordu.
Adam kâğıtları elinden fırlatırcasına atıp ayağa kalktığında onun ne yapacağını gayet iyi biliyordu Atasagun.
Morr kızın yanına gelip ağızındaki rengi gitmiş çirkin dişlerini göstermekten çekinmeyerek güldüğünde Atasagun'un bakışları onlara kaydı ve yüzünü buruşturdu.
Morr onun neyden tiksindiğini anladığında ise kahkaha atıp kızın yanağını okşamaya başladı.
"Ah, Atasagun... Benden bu kadar tiksindiğini biliyorum. Her zaman biliyordum ama sen de o kadar mükemmel sayılmazsın, değil mi? Buradaki pisliğin içinde gençliğinin yarısı çürüdü bile. Bu pisliğin bir parçası oldun."
Morr kızın yüzünü okşarken parmağını daha da aşağıya indirip dudaklarında gezdirmeye başladı. Atasagun ise onun iğrenç temasını her hücresine kadar hissetmek zorunda olduğu, bu günleri yaşayacak kadar aciz ve güçsüz olduğu için kendinden nefret ediyordu. Buna izin vermek istemiyor, oracıkta adamı öldürmek istiyordu ama adil(!) dünyanın buna izin vermeyeceğini de biliyordu. Hayatı, tiksindiği bu adamın iki dudağının arasındayken tüm bunlara katlanmak zorundaydı. Arzuladığını elde etmek istiyorsa çıkışı bulana kadar bu işkenceyi çekecekti.
Morr yeniden kahkaha attı ve Atasagun'un arkasına geçip elini kızın ince belinde gezdirdi. O pis eller kızın vücudunda ufak keşiflere çıkmaya bayılıyordu. Morr sadece ellerinin değil, vücudunun da o bedende keşfe çıkmasını istiyordu ama Atasagun buna izin vermiyordu hiç. Kızdan kardeşlerini aldığı yetmediği gibi bedenini de almak istiyordu. Atasagun kardeşlerinin adama kurban gidişini sadece ağlayarak izlemek zorunda kalmıştı. Aynı şeyi bedeninin yaşamasına izin vermeyecekti ama.
Morr'un elini elbisesindeki ipleri çözerken buldu bu sefer ama engel olmayacaktı. Adamın istediğini biraz da olsa almasına izin verecekti ki, zamanı geldiğinde kendisi bizzat daha fazlasını aldığında tereddüt etmeyecekti.
"Az öncekileri normal birisi olsan rahatlıkla söylerdim, Atasagun ama normal birisi değilsin sen. O kahverengi gözlerin, kıpkırmızı dudakların," Her sıralayışında Atasagun daha da sinirleniyor, kalp atışı hızlanıyordu. "Bedenin... Her şeyinle her gece altıma alıp deli gibi becermek istediğim bir kadın oluverdin. Dürüst olmak gerekirse, o gün oracıkta seni kız kardeşlerinin yanına yollamamakla en iyi kararı vermişim."
Adamın pis elleri ipleri tamamen çözüp göğsünü okşadığında titredi. Bu sinirden değil, korkudandı. Kolay kolay bir şeylerden korkmazdı ama bu adamın iğrenç sözlerinden, kirli ellerinden korkuyordu. Çıkışı bulmadan önce tamamen onun kontrolüne girip ruhunu ona teslim etmekten korkuyordu. Morr, göğsünü her okşayıp sıktığında nefessiz kalacak gibi oluyordu. Adamın bir türlü durmak bilmeyen arsız eline dudakları da eklendiğinde gözleri yaşarmaya başladı.
"Artık uslu bir kadın olup sözümü daha çok dinlemeye başlasan iyi olur, Atasagun. Yoksa sana hiç nazik davranmam." Dudağını ve kirli sakallarını kızın boynunda gezdirirken elinin arasındaki yumuşak göğüs onu delirtiyordu. Yavaş yavaş kıza sahip olacaktı ama bu gidişle kendini tutamayabilirdi de. "Biliyorsun, hayatın benim ellerimde." dedi fısıldayarak. Sertleşen erkekliğini kıza bastırken diğer elini kızın eteğinin altından geçirip bacaklarının arasına götürdü. "Siktir, Atasagun! Çok yakında..." Sesi artık hırıltılıydı. Eğer bu gece yola çıkmayacak olsaydı kızı birazdan asla rahat bırakmayacak olurdu. Belki de gitmeden önce, hemen şimdi burada başlangıcı yapmalıydı. "Bir ara gece yanıma gel, seni çok fena... Ya da bunu hemen şimdi de yapabiliriz."
Atasagun daha fazla bu işkenceye katlanamazdı. Eğer şimdi arkasında zevkten dört köşe olan iğrenç, yaşlı herifi durdurmazsa gerçekten de onun altında kalırdı.
Dirseğiyle adamın göğsüne olabildiğince sert bir şekilde geçirdiğinde acıyla inleyen Morr geriye çekildi. Fırsattan istifade Atasagun'da elbisesinin bağcıklarını bağlarken konuştu: "İstediğine ulaşamayacaksın, pislik herif."
Dolmuş gözlerini saklamaya çalışarak odadan çıkacağı sırada Morr tek bir cümlesiyle kanını dondurdu.
"Karar senin. Bu akşam ben gitmeden ya da ben geldiğimde altıma girmezsen yemin ederim seni kız kardeşlerinin gittiği cehenneme yollarım."
Gözünden bir damla yaş aktığında kapıyı açıp sertçe kapatarak kendini dışarıya attı.
Morr haklıydı.
Atasagun normal birisi değildi.
Asla normal birisi olmamıştı.
Onun damarlarında kadim Artun Hanesi'nin kanı akıyordu.
Şimdi Atasagun'dan başka o Hane'den geriye kimse kalmamıştı ama bir tane de olsa biri hâlâ hayattaydı.
Ve bir Artun tanrıların çocuğuydu.
Bu bir efsane ya da halk arasında nesiller boyu aktarılan bir destandan değildi.
Artun kanı taşıyan her ruhun çılgın bir yanı vardı. Bu onların kanına işleyen kaderdi.
Sevgiyi en doruk noktalarında yaşayan Artun'lar sevdiklerini kaybettiklerinde deliye dönerlerdi. Onların önünde hiçbir şey, hatta tanrılar bile duramayacak kadar deliye dönerlerdi hem de.
Ve Atasagun şu an öfkeden deliye dönmüştü. Morr'a istediğini vermeyecekti ama intikamını da şimdi almayacaktı. Her şeyin belli bir zamanı vardı ve Atasagun'da o zamanın gelmesini bekliyordu.
Görüş ve yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın, lütfen. Ayrıca ilk bölümden kitabın gidişatıyla ilgili tahminlerinizi de oldukça merak ediyorum. Bu merakımı gidermeniz de beni mutlu eder. ♡
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro