Bölüm 36
Üçüncü şahıs bakış açısı
Sonraki günler zaman kavramını tamamen silip yerini tamamen gri bir sisle kaplanmış bir halde geçmişti.
Okul gezisi gelip geçmişti. Kimisi için göz açıp kapayıncaya kadar geçerken kimileri içinse herkesin istediğinden çok daha fazla şeyi açığa çıkaran unutulmaz bir anı olmuştu. Bazıları gezi sonrası hayatlarına devam ederken bazılarının kalplerinde unutulmaz yaralar açmıştı.
Geziden sonraki günlerde zaman bomboş hissettirirken saatler sanki yıllar gibi hissettiriyordu.
Özellikle de kendi perişanlığında boğulan, tek kelime etmeyen, onu hayatta tutması için ağzını arada sırada sadece kafein dolusu şeyler yiyip içmek için açan Wooyoung için. Kendisinden iğreniyor, yaptığı şeyden, incittiği kişiden, hatalı olan çocuktan nefret ediyordu çünkü onun için o kişi her şeydi. Wooyoung bunu dile getirmese de.
Hiçbir şey hissedemiyordu. Eğer bir yol bulup söyleyebilseydi, hissettiği her şeyi San'a söyleyecekti.
Ama o cesareti bulamıyordu kendisinde. Hafıza kaybı yaşasa bile (gerçi bunu çok isterdi, en azından söylediği ve yaptığı şeyleri unutmuş olurdu) zihninden azla silinmeyecek o sözleri hatırlıyordu Wooyoung sürekli. Belki de gerçekten birisini sevebilecek kapasitede değildi.
Onun gibi birisi San'ı hak etmiyordu. Artık hissettiği şeylerin farkını bildiğinden emin olamıyor, aşk ve bağlılığın aynı şey olduğunu inandıran o bulanık çizgiyi göremiyordu. İkisinin arasındaki farklılık çok küçüktü ve Wooyoung gözlerini kapatıp ikisinin de aynı şey olduğunu kabul etmişti.
O yüzden San, onu böylesine inciten, muhtemelen kendisini boğulurcasına mutsuz hissettiren birisini hak etmemişti.
Wooyoung kendisinin kırdığı o güveni iyileştirmeye çalışmayacaktı. Eğer San onsuz mutlu olacaksa hiçbir şey yapmayacaktı. Onun için her şeyi yapardı.
Bu arada San kalbi kırılmış ve eski alışkanlıklarına tekrar yenik düşmüştü; kendisini odaya kilitlemiş ve kapısını çalmaya cesaret eden kimseyle konuşmuyordu. Uyku artık onun için yabancılaşmıştı ve Wooyoung'un o videoda söylediği her bir kelimenin doğru olduğuna inanıyordu.
Hepsi bir çıkar uğrunaydı. Onu kimse istememişti. İkisi de birbirinden kötü haldeydi. Birbirlerini hak etmediklerini düşündükleri için birbirlerinden olabildiğince uzak duruyorlar, ikisi de sonuçlarını düşünmeden kendilerini mahvediyorlardı.
Hyunjin sadece birkaç haftadır tanıdığı kişiyi yüz üstü bırakıp hayatının büyük bir bölümünde tanıdığı Wooyoung'un tarafını tutarak muhtemelen en çok dikkati çeken şeyi yapmıştı.
Ona hatalı ya da aptal diyebilirsiniz fakat Hyunjin çok iyi birisiydi. Ve bu da Wooyoung'un açıklamasını dinlemeden ona sırt çevirmeme kararını almasına neden olmuştu.
Wooyoung'un San ile tanışmadan önce nasıl biri olduğunu birinci elden biliyordu. Ayrıca ne kadar değiştiğini, videoda gördüğü o kelimeleri sarf eden bağımlı çocuktan çok daha fazlası olduğunu biliyordu.
Sadece kendisini suçlayan Jeongin ise bir süre önce hepsiyle görüşmeyi kesmişti. Videoyu o göndermediği halde kimin gönderdiğini biliyordu ve buna izin verdiği için son derece pişmanlık duyuyordu.
Yeosang ve Yunho videonun konusunu daha önceden bildikleri için San onlarla konuşmayı reddetmişti ve güvenilir sandığı herkes tarafından ihanete uğradığını düşünüyordu.
Choi ailesinin evinde San yatağında, örtülerin üzerine uzanmış, şişmiş gözlerinden yaşlar durmaksızın akarken Shiber'i kollarının arasına almıştı.
"Bir şeyler yemelisin," dedi kapıda duran üvey kardeşi nazikçe.
San zayıfça başını sallarken nadiren ayrıldığı yerden kalkmak için hiç de istekli değildi. Yatağının çevresi gittikçe cezbedici bir karadelik gibi hissettirirken onu içine doğru çekiyor ve asla bırakmak istemiyordu.
"Ayrıca eninde sonunda okula gitmek zorundasın," diye devam etti Jongho odaya girerek ve ardından depresif odanın içine biraz olsun gün ışığı girmesi için perdeleri açtı.
Cevap alamayınca Jongho onaylamaz bir ifadeyle bakarak yatağın en uç kısmına oturdu. "Seni neyin neşelendireceğini biliyorum," dedi. Gözleri üvey kardeşi için endişeyle bakarken kendisi neşeli görünmeye çalışıyordu.
"Bugün Wooyoung'un yüzüne yumruk atım."
San hafifçe gülerken göğsüne bir sancı girdiğini hissetti. "Arkadaş olduğunuzu sanıyordum," diyebildi sadece, sesi ağlamaktan hırıltılı çıkmıştı.
"Öyleydik," dedi Jongho onu onaylayarak, elini çenesinin altına koyarken düşünüyormuş gibi yaptı. "Ama senin canını yaktı."
San ona özür dilercesine gülümserken her ne kadar üzerinde büyük bir yük varmış gibi hissetse de yatakta yavaşça doğruldu. "Özür dilerim," diye fısıldadı neredeyse duyulmayan sesiyle.
"Seni böyle görmekten nefret ediyorum," dedi Jongho bu sefer daha ciddi bir ses tonuyla. "Sana her ne yaptıysa seni böyle etkilemesinden nefret ediyorum. Eğer o şerefsizi tekrar görürsem-"
"Sorun değil," dedi San ve ona güven verircesine elini üvey kardeşinin bileğine koydu. "İkimiz için de onu ben yumruklayacağım."
Jongho kahkaha atarken San'ın cansız gözlerinde küçük bir parıltının belirdiğini görünce sevinmişti. "Hadi sana waffle yapalım."
San bacaklarını onu esir alan yatağından yavaşça indirirken Jongho bir süredir tuttuğu nefesini yavaşça bıraktı ve üvey kardeşine bu sefer daha samimi bir gülümsemeyle karşılık verdi.
San'ın tarafında olaylar böyle gelişirken Wooyoung çok daha farklı bir durumda, kendi cehennemini yaşıyordu.
Hongjoong ile beraber oturuyor, önündeki boş kağıdı büyümüş göz bebekleriyle incelerken kalemini deli gibi çiğniyor, parmak uçlarını düzensiz bir ritimle masaya vuruyordu.
"O partide olan herkesi bulmam gerek," diye konuştu kararlı ses tonuyla. "O videoyu kim gönderdiyse orada olmalı."
Hongjoong kaşlarını kaldırırken sigarayı dudaklarına götürdü ve içine çektiği derin nefesi duman bulutuyla birlikte serbest bıraktı. "Belki de orada değildi Woo. Videoyu çeken benim, biraz etrafa yayılmış olabilir, o yüzden..."
Wooyoung sinirle tırnaklarını kağıda geçirirken avucunun içinde kıvırıp top haline getirdikten sonra öfkeyle masayı tersine çevirdi.
"Öğrenmem gerekiyor," diye gürlerken parmaklarını serbest bıraktı ama az önce yaptığı şeyin farkına bile varmamıştı.
"Hey Wooyoung. Sakin ol dostum!" Hongjoong tereddüt ederek Wooyoung'a sakinleştirmeye çalıştı. "En son ne zaman yemek yedin?"
Wooyoung sanki önemli olan o değilmiş gibi bir elini öfkeyle sallarken diğer elini daha da uzayan saçlarına daldırdı. "Yemeğe ihtiyacım yok. Sadece sade kahve ve bana her ne hapı veriyorsan onu içiyorum işte."
"Sen sade kahve sevmezsin ki."
"Kapa çeneni Joong. Bana o anı hatırlatıyor... onun... sevmediğimi bilerek bana sade kahve aldığı zamanı."
"Tamam, düşündüğümden de daha defa sıçıp batırmışsın. Gözüne ne olduğu bu arada?" Hongjoong konuyu değiştirirken o anda farkına vardığı morluğu inceledi.
"Kardeşi sağ olsun," dedi Wooyoung omuz silkerek, belirsiz yüz ifadesi yerini çatık kaşlarına bırakmıştı. "Çocuk gerçekten iyi yumruk atıyormuş."
Kısa bir an sessizlik içinde geçtikten sonra Wooyoung masayı düzeltti ve yerine tekrar otururken parmaklarını yeniden masaya vurmaya başlamıştı.
"Video konusuna geri dönelim," dedi Wooyoung arkadaşına inatçı gözlerle bakarken.
"Peki..." dedi Hongjoong düşüncelere tekrar dalarken. "İlişkini sabote etmek isteyeceğini düşündüğün birisi var mı?"
Wooyoung derin bir iç çekerken gözlerini devirdi. "Herkes," diye mırıldandı ama hemen ardından gözlerini koyu bir ifade kaplarken aniden ayağa fırladı. "Ama diğerlerinden bir adım önde olan bir şerefsiz var. Lee Felix?"
Olasılıkları tartışırlarken ikisi de Wooyoung'un saplantısının, kendisini meşgul edecek bir şey bulamazsa onu içine çekmekle tehdit eden, etrafı saran kasırganın yıkımından bir kaçış olduğunu kabul etmişti.
İkisinin tartışması sakinleşirken tekrar en başa dönmüş gibilerdi.
O sırada San bir sonraki hafta okula dönmeye karar verdiği için sırf Jongho'yu artık daha iyi olduğuna inandırmak adına aç bir kurt gibi midesine indirdiği waffleları geri çıkarmıştı.
Diğer bir yanda olaylar iyice çığırından çıkıp ikisine de daha fazla acı çektirmeden birleşmelerini isteyen kişiler de vardı.
"Bu böyle devam edemez," dedi Hyunjin endişeli bir halde Kang Yeosang'ın yurt odasında ileri geri giderken.
"Onu daha önce de bu halde gördüm," dedi Yeosang San'dan bahsederken. "Tekrar o kadar kötü olmasına izin veremem."
"Şu anda bana inanmayacağını biliyorum ama," diye devam etti Hyunjin ve Yeosang'ın gözlerine samimi bir ifadeyle baktı. "Wooyoung aslında iyi biri. Ve ikisinin de birbirine ihtiyacı var."
Yeosang çenesini sıkarken karşı çıkamamıştı. "Peki bunu San'a nasıl inandıracağız, ha?"
"Bilmiyorum," diye itiraf etti Hyunjin, o anda adımlarını durdururken başını ellerinin arasına aldı. "Tuvaletten çıktıktan sonra San yerine Wooyoung'u takip ettim çünkü en kötü anında onun yanında olan bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu biliyordum. Ama bu San'ı önemsemediğim anlamına gelmiyor. İkimiz de onu korumak istiyoruz. O yüzden belki de... ona sen yardımcı olabilirsin?"
Yeosang anında başını sallamaya başlamıştı bile. "Beni dinlemez. Videodan haberim vardı ve salak kafam kendimi dinlemektense Yunho'yu dinledi. Şansım varken bile söyleyemedim ona."
"O zaman," dedi Hyunjin ve sanki bir plan yaparmış gibi parmaklarıyla oynadı. "İhtiyacımız olan San'ın güvendiği birisi. Videodan haberi olmayan birisi."
Sanki o kişi zaten belliymiş gibi Yeosang bir kaşını kaldırmıştı. "O kişi sensin dostum."
"Hayır," dedi Hyunjin karşı çıkarak ellerini sallarken. "Wooyoung'un tarafında olduktan sonra bana güvenmez."
Yeosang bir an düşüncelere daldı. "Felix. Videoyu bilmiyordu ve San ile ikisinin özel... bir bağı var."
"Pekala." Hyunjin derin bir iç çekti. "Her şeyi açığa çıkarıp herkes evine mutlu dönecekse eğer..."
"Off," dedi ardından sinir olmuşçasına ve Yeosang'ın dikkatini üzerine çekti. "Wooyoung lanet videoyu kimin gönderdiğini bulmaya kafayı takmış durumda. Jeongin'e mesaj atıp kendim soracağım."
Yeosang dudağını ısırırken hafifçe başını kaldırdı. "Sence iyi bir fikir mi? Ya duyacağı cevaptan hoşlanmazsa?"
"Kim olduğunu öğrensin de," diye mırıldandı Hyunjin, anahtarı eline almıştı bile. "Felix'i ara sen. Arkadaşlarımızı kendilerinden koruyoruz."
Fakat keşke o telefon konuşmasının ne sonuçlar doğuracağını bilselerdi.
________________________________________
O videoyu Jeongin göndermediyse kim gönderdi o zaman?ఠ_ఠ
Yaptığı şey çok kötü ama Woo'ya kızamıyorum ☹️ ama sürünsün köpek gsksjs ama barışsınlar da bir an önce 😌
Bu bölümün çevirisini hiç sevemedim ama baktım da önceki bölümün üzerinden 10 günden fazla süre geçmiş 🥲 diğer bölümü çabucak çevirebilmek dileğiyle 🌸
He bir de şey... son 4
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro