Bölüm 35
Wooyoung San
Güzel yüzünde bir gülümseme beliren San, kendi kendine küçük bir melodi mırıldanarak Jeongin'i aramak için koridor boyunca dikkatsizce adımladı.
Wooyoung'un çıplak göğsü sırtının pürüzsüz tenine yapışık, kollarının içine hapsolmuş halde uyandığından beri sanki havada süzülüyor gibi hissediyor, yüzündeki gülümsemeyse asla silinmiyordu.
O gece sevgilisine açıklamadığı bir şey vardı: bakir olup olmadığını bilmemesi. Şimdi, 'San, nasıl bir insan bakir olup olmadığını bilmez?' ya da 'Böyle bir şeyi nasıl bilemezsin ki?' diyebilirsiniz.
Kendi hatası olmadığını söylediğini hatırlayalım. Uzun zaman önceki o gece o kadar bulanıktı ki o kadar alkol ve aptalca birbirine karıştırdığı içkiler yüzünden hatırlayamıyordu.
Tamam, belki biraz kendi hatası olabilirdi ama bir yabancının içtiği içkinin içine hap atmasını o seçmemişti.
Tanımadığı bir yatakta onuncu yudumundan sonraki hatırlayamadığı anılarla ve öldürücü bir baş ağrısıyla çıplak uyanmayı o istememişti.
Ama o kadar uzun zaman önce olmuştu ki bu bok gibi dünyada iğrenç insanlarla birlikte yaşamak zorunda olduğunu kabul etmiş ve hayatına öyle devam edebilmişti.
San geçmişi hatırlayamasa bile Wooyoung'un yatakta oldukça iyi olduğuna emin olduğundan bahsetmeye gerek bile yoktu.
"Jeongin!" diye bağırdı neşeli sesiyle hâlâ arkadaşını ararken.
Cevap gelmeyince iç çekerek telefonunu çıkardı. Gözleri ekrandayken yürümeye devam ediyor ve nereye gittiğine bakmıyordu.
Maalesef karma kendisini konuşturunca o anda birisine çarptı.
Kısa bir an başını kaldırarak özür diledi ve kenara çekildi ama karşısındaki başını kaldırmadan yoluna devam etti ve dilediği özre de hiçbir tepki vermedi.
Görgüsüz, dedi San içinden ve tekrar telefonuna baktığında gelen bir bildirim açılmak için yalvarırcasına ekranında parlıyordu.
1 okunmayan mesaj
Açmak istiyor musunuz?
Bilinmeyen bir numaradandı ve numara hiç de tanıdık gelmemişti. Merak içinde San adımlarını yavaşlattı ve bir anlığına içinde beliren bir hisle ekranı inceledi.
Evet Hayır
Birazdan göreceği şeyden tereddüt ederek mesaj açılırken nefesini tuttu.
[Video]
✔️Gönderildi 10:19
Jeongin
Açık kahverengi saçlı çocuk endişeli bir halde tırnaklarını ısırırken gözleri suçlu bir şekilde ekrana dikilmiş az önce düşüncesizce yaptığı şeyden pişmanlık duyuyordu.
Eğer yaptığı şeyi geri alabilseydi Jeongin muhtemelen alırdı.
İstediği en son şey San'ı, sonsuza dek minnettar olacağı kişiyi incitmekti.
Ama yine de her şeyden bihaber olan çocuğu incitmesi kaçınılmazdı. Jeongin ne yaparsa yapsın yapılanların sonuçları öyle ya da böyle gün yüzüne çıkacaktı zaten.
Buna inanmak zorundaydı. Jeongin kendisini olabildiğince o düşünceye inandırıyordu çünkü aksi takdirde her şey onun suçu olacaktı.
Ve eğer her şey onun suçu olursa o zaman bir ilişkiyi mahvettiği için resmen sorumlu olacak ve sadece San'ın kalbini kırmakla kalmayıp muhtemelen Hyunjin'i de kaybedecekti.
Ama Jeongin, Wooyoung'a karşı hiçbir samimiyet beslemiyordu.
O çocuk resmen bir yalancıydı ve Jeongin, eğer gerçekten San'ı seviyorsa çok uzun zaman önce gerçeği ona söylemesi gerektiğine inanıyordu.
Özellikle ilk kez karşılaştıkları o anda. Ama onun yerine Jeongin dehşete kapılmış bir halde onları izlerken Wooyoung'un istediği gibi oynamak zorunda kalmıştı.
San aşkından uçarken ağzını kapalı tutan suçlu kişi, yeni kurbanının arkadaşlıklarını bozmayı ve hayatında ihtiyaç duyduğu tek şey San'mış gibi davranmayı seçmişti. Jeongin'e sorarsanız bu iğrenç bir şeydi. Gerçi genç çocuk ikisinin arasında neler olup bittiğini tam olarak bilmiyordu tabii ki ama sonuçta olanlar ortadaydı.
Yine de tarif edilemez bir şey kalbini sıkıştırıyordu. Her ne kadar Wooyoung'dan nefret etse de Jeongin'in hiçbir hücresi o videoyu San'a göndermek istememişti.
Video için artık çok geçti. Ama eğer zamanda orada olabilirse açıklayabilirdi.
San'ı bulmak zorundaydı.
O anda içine girdiği yarış, kimseyi üzmek istemeyen çocuğu bulma yarışıydı.
Herkesin oda dediği sığınaktan hızla çıkarken, elinde telefon koridorda koşuyor insanlara çarpmasını umursamıyordu bile. San'ı o şekilde gerçeği öğrenmesine neden olacak acıdan kurtarabileceği anlamına geliyorsa boynunu bile riske atabileceğine karar verdi o an.
Belki de videoyu açmamıştı. Jeongin sadece buna inanmak istiyordu. Eğer yeterince hızlı giderse—
Ya da belki de düşündüğünün aksine gerçek ortaya daha farklı şekilde çıkmış olabilirdi.
Nefes nefese kaldığında Jeongin şans eseri San'ın henüz girdiği tuvaletin yanında durdu, ellerini dizine koyarken oksijensizlikten yanan ciğerlerini sakinleştirmeye çalışıyor ama aldığı nefesler asla yeterli gelmiyordu.
Sonunda nefeslerini toparlayabildiğinde içeriden Jeongin'i yerinden zıplatan bir kapı çarpılma sesi duyuldu ve tereddütle önceden krem rengi olan ama şimdi ergenler tarafından yazılıp çizilen duvarları olan erkekler tuvaletine baktı.
San
Titreyen çocuk klozetin kapağını kapatıp çılgına dönmüş bir halde üzerine otururken dizleri göğsüne doğru çekti ve hıçkırıklarını susturabilmek için yüzünü dizlerinin arasına gömdü.
Gözyaşları sessizce akarken göğsü inip kalkıyor ama asla durmuyorlardı.
Durmaları için verdiği uğraşa rağmen yanaklarından bir nehir gibi durmaksızın akıyorlardı.
Hayatında yeterince acı çekmişti zaten ve bu tarz olaylara alışıktı o yüzden bu kadar zayıf, aptal gibi çaresiz, ağlak bir bebek olmaktan nefret ediyordu.
Kendi aptallığına neredeyse gülecekti. Birisinin ona dürüst ve tamamen açık olması mı? Çok komikti. Birisinin onu sevmesi mi? Tamamen gülünçtü. Ve nasıl daha da alçalmaya cesaret edip birisinin kendisi gibi zarar görmüş ve istenmeyen birini isteyeceğine inanabilirdi ki? Acınasıydı.
Arkadaşlarını dinlememesi kendi aptallığıydı. Onları dinlemeliydi.
Kendi kendine gerçekten aptalca ve acı verici bir şey yapamadan, kapının diğer tarafından yumuşak bir ses duyuldu.
"San? Orada mısın?"
Jeongin'di.
San'ın omuzları tanıdık birisinin olmasıyla rahatlamıştı ama bulunmamayı umarak dizlerini kendisine doğru daha da sıktı.
Ama şu anda bir arkadaşa ihtiyacı vardı.
"H-hayır..." diyebildi zayıfça, hafifçe burnunu çekerken sesi çatlamıştı.
Kazağının kollarıyla gözlerini silerken arkadaşının onu bu kadar kırılgan görmesini istemediği için San gözyaşı izlerinin olduğu yanaklarını kurutmak için elinden geleni yaptı.
"Tanrım," dedi Jeongin sessizce, karşısındaki manzaranın farkına vardığında kalbi sıkışmıştı. "İyi misin?"
"Neden olmayayım ki?" dedi San isteksizce gülerken, ağzından çıkan kelimeler de kulağa hiç inandırıcı gelmiyordu.
"Demek gördün," dedi Jeongin yenilgiye uğrayarak.
Jeongin yaptığı şey için kendisine küfrederken San, kelimeleri yavaşça algıladıktan sonra vardığı farkındalık ona bir kaya gibi çarpmış, hem bedenini hem de ruhunu paramparça etmişti. Ve ağlamasını da durdurabilmişti.
"Biliyor musun?" diye sordu bir süre sonra, sesi şimdi öfkeden daha sert çıkıyordu. "Biliyor muydun?"
"Bekle, San" diye yalvardı genç çocuk, ağzını tutamadığı için içinden kendisine sövüyordu. Resmen her şeyi mahvetmişti.
"Lütfen git," diyebildi San, her şeyin kötü bir kabus olduğunu umarak gözlerini sıkıca kapatmıştı. Lütfen, yalvarıyorum. Artık uyanabilir miyim?
Ama bir rüya değildi. Her şey gerçekti. Jeongin'in ona yaklaşan adım seslerini duymasıyla San'ın içinde bir şeyler kırıldı ve artık daha fazla yalan söylenmesine katlanamadı.
"GİT!" diye bağırdı bu sefer, sesi duvarlarda yankılanırken iki çocuğu da bir anda şoka uğratmıştı.
"Ta-mam," diye mırıldandı Jeongin sessizce. "Hyunjin'i çağıracağım."
San cevap vermekle uğraşmadı. Sadece gözlerini kapatarak bekledi.
"San?" dedi Jeongin duraksayarak. "Özür dilerim."
Jeongin çıkarken ardından kapıyı yavaşça kapattığını duydu.
Ben de, dedi San daha çok hıçkırık gibi duyulan bir kahkaha atarak.
Wooyoung
Durumun belirsizliğinde ne San'ı ne de Jeongin'i bulamadığı için Wooyoung neredeyse aklını kaybedecekti.
Tüm bu süre boyunca karanlıkta olan kişi San'dı ama artık ışıklar açılmıştı ve bu sefer korkunç karanlığa itilen kişi Wooyoung olmuştu.
Videonun içinde ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu; tek bildiği ne zaman ve nerede çekildiğiydi. Ve San'a en kısa zamanda söylememesinin sonuçlarıydı tabii ki.
Olan bitenden haberi olmayan Hyunjin panik halindeki Wooyoung'un tarafında duruyor, bulunmak istemeyen birisini çaresizce ararken tek bir kelime etmeden arkadaşını takip ediyordu.
"Neler olduğunu bana anlatacak mısın?" dedi Hyunjin, Wooyoung hızla ilerlerken.
"Mahvettim," diye açıkladı dürüstçe, zaman onun aleyhine işliyordu.
Arkadaşı daha 'nasıl' diye soramadan ikisi gözleri yaşlı ve aceleyle ilerlerken hıçkıran Jeongin'e rastladılar.
"Jeongin?" diye seslendi Hyunjin ve genç çocuğun titreyen omuzlarını kavradı.
Jeongin hızla başını sallarken koridoru işaret etti. "Tuvalette," dedi sesi çatlarken. "Be-benimle konuşmuyor."
Aklı karışan Hyunjin'in kaşları çatılırken Wooyoung çoktan çaresizce adımlamaya başlamıştı bile.
"San?" diye bağırdı sesi titrerken.
Cevap olarak tuvalet kabininin kapısı aniden açıldı ve içinde kaderiyle yüzleşmek için tamamen mahvolmuş bir çocuk çıktı.
Ayrı kalmaktan bıkmış Wooyoung'un gözleri San'ın sert, duygusuz gözleriyle buluştu.
San'ın bu hali sadece başlangıçtı. Canını yakan ilk şey San'ın kıpkırmızı şişmiş gözleriydi ve gözyaşlarıyla lekelenmiş yanaklarını gördüğü an San telefonunu tuttuğu elini sımsıkı sıktı ve diğer elini kuzgun karası dağınık saçlarına daldırmıştı.
"Bunun ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu San başıyla sertçe telefonunu işaret ederken.
Wooyoung tereddüt ederek bir adım ileri atarken San'ın yanağını okşamak için elini içgüdüsel olarak uzattı.
San onu engellememişti ama Wooyoung'un özlemle kabul ettiğini sandığı şey, San 'ın sadece bencilce tadını çıkarmak istediği son acı-tatlı dokunuşa izin vermesiydi.
"Belki de anılarını tazeleyebilirim," diye devam etti San. Her bir kelimesinden zehir akarken Wooyoung'un kalbi her bir saniye daha da parçalara bölünüyordu.
Wooyoung zayıfça başını sallamaya çalıştı ama San büyük bir özgüvenle Wooyoung'un bir elini kavrayıp elindeki telefonu açık avucunun içine yerleştirince onu da yapamamıştı.
Sanki Wooyoung bir kukla, San ise ipleri kontrol eden bir kukla oynatıcısıymış gibiydi. San en son gelen mesajları açtı ve çaresiz haldeki Wooyoung'u bakması için zorladı.
"Oynat," dedi San sinirle, bir yandan da gözyaşlarıyla savaşıyordu.
Wooyoung'un bir gözünden tek bir gözyaşı damlası ekrana düşerken San'a sessizce itaat etti.
Onu neyin beklediğini biliyordu, yine de hareket etmeye başlayan videodan gözlerini çekemiyordu.
Düşük kalitede çekilmiş videoda genç bir çocuk belirmişti. Açık lila rengi saçları rüzgarda uçuşurken tiksindirici bir kahkaha attı.
Pikselli yüzünde bir sırıtış belirirken etrafındaki konuşulanlar kulağa çok anlamsız geliyordu.
"Aşka inanmıyorum," dedi genç hali. "Tek inandığım şey güzelce düzüşmek. Duygularımla hareket ediyormuşum gibi davranmak umurumda değil, günün sonunda önemli olan şey vücutları."
Ve her şey daha da kötüleşiyordu. Sevgili olduğu belli olan iki çocuk kolları birbirlerine dolanmış halde birbirlerine bakarak konuştular. "Biliyoruz. Sende birisini sevebilecek bir kapasite yok. Ama maden bu kadar kafayı buldun, bize kanıtlamanı istiyoruz. Joong, çekiyorsun değil mi? Güzel, çok fazla hatırlamayacak zaten. Git ve sevimli yeşil saçlı çocuğun içkisine hap at."
O anda neredeyse solgun mor saçlarıyla Wooyoung daha fazla kaldıramayacak hale gelmişti. San'a bakamıyordu bile.
"Ve onu bir güzel becer. Sabah arkana bile bakma. Eğer onu tekrar görürsen... tanımıyormuş gibi yap."
"Anlaştık," dedi videodaki pikselleşmiş Wooyoung. "Sonuçta tanımıyorum. Eşcinsel olduğu da belli. Benim için hiçbir şey ifade etmiyor."
Ardından video durdu, artık ekran simsiyahtı.
Video biter bitmez Wooyoung'un kapattığı gözlerinden yaşlar art arda akmaya başlamıştı. Ve San, her şeyi duyarak bu işkenceye tekrar ve tekrar maruz kalırken sert gözlerle çaresizce açıklama yapmaya çalışan ama bir türlü konuşamayan çocuğa baktı.
"Ben-" Wooyoung açıklama yapmak için kelimelerle boğuşurken ağzından hiçbir şey çıkmamıştı.
"En azından artık bekâretimi kimin bozduğunu biliyorum ha?" dedi sesi tekrar titremeye başlarken. "Belki de senin için hiçbir şeydim." San yana doğru adım attı ve tamamen donmuş gibi dikilen Wooyoung'a çarparak yanına geçerek tekrar durdu.
Hareket etmek, San'ı durdurmak, çığlık atmak istiyordu ama düşünemiyor, nefes bile alamıyordu.
"Ama sen benim için her şeydin," dedi üzgün ses tonuyla ve gitti.
Artık çok geçti. Wooyoung çok geç kalmıştı ve o anda yapabildiği tek şey kalbinin yenilgiye uğramasıyla paramparça olurken dizlerinin üzerine düşmekti.
Ve hepsi kendi suçuydu.
________________________________________
Her ne kadar Woo değişmiş olsa da böyle bir şeyi kendisi anlatmadığı için her türlü San'ın arkasındayım ben 💪🏻
Bu arada son beşe girdik geri sayım başlasın mı (ಥ﹏ಥ)
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro