Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 32




Wooyoung San

O gün öğleden sonra hepsi denizden tamamen yenilenmiş bir hisle, birbirleriyle itişerek çıktıktan sonra öğretmenlerle buluşup kimsenin kaçmadığından emin olmak için sayım yapılacak ve ardından hangi odada kalacaklarını öğreneceklerdi.

Wooyoung, San'ın birkaç adım arkasından yürüyordu. Tişörtünün suyunu sıkarken açıktaki karnına doğru tuzlu sular damlıyor ve bakışları üzerine çekiyordu.

San yüzündeki gülümsemeyle gözlerini devirirken tişörtlerini bir havlu gibi boyunlarına asmış, üstsüz bir halde Hyunjin ile omuz omuza yürürlerken güneşin azalan yakıcılığının tadını çıkarıyorlardı.

O sırada Jeongin, Hyunjin'in yanına gelip onu ıslatmaya çalışmıştı ama Hyunjin kuru kalmak istediği için ondan kaçmıştı.

"Kayıp olan var mı?" diye sordu bir öğretmen bütün öğrencilerin yüzüne bakarken.

Herkes yerinde gibi gözükürken bir grup öğrenci 'hayır' diyerek cevap verdiler.

"Güzel," dedi kadın öğretmen iç çekerek. "Herkesin anlayabilmesi için odaları anons ederken lütfen sesiz olun."

Herkes sessizleşirken heyecanlı bir şekilde öğretmene baktılar. Dosyadan isimleri okumadan hemen önce öğretmen gözlüklerini düzeltip boğazını temizleyerek ilk odayı açıkladı.

"Birinci oda, Kang Yeosang, Park Seonghwa ve Lee Seoho." San gülüşünü engellemek için ağzını kapatırken arkadaşının şaşkınlıktan resmen çenesi yerinden çıkacak gibi oldu. Hemen itiraz etmeye başladı ama Minho onu susturdu.

San, onun için önemli olmayan birkaç oda daha açıklanırken elleriyle Hyunjin'in vücudunu örtmek için giydiği tişörtün etekleriyle oynuyordu.

"Dördüncü oda, Jung Wooyoung, Lee Felix ve Shin Hoseok." Sevgilisinin adını duyunca dikkat kesilirken ardından duyduğu isimlerle elleri serbest kaldı.

Hızla tepkilerini kontrol etti. San dudağını ısırırken Wooyoung dişlerini sıkıp kollarını göğsünde bağlamış, Felix'in ise endişeyle birlikte gözleri kocaman olmuştu. Wonho hiçbir tepki vermeden duruyor, daha çok gerçek ismiyle anons edildiği için sinir olmuşa benziyordu. Umursamazca omuzlarını silkerken Wooyoung'un San'ın karnına dönen gözlerine bakıyordu.

"Beşinci oda, Lee Minho, Song Mingi, Lee Keonhee." Adı söylenen ilk iki isim birbirlerine memnun olmuş bir şekilde bakarken son ismin sahibine Seoho rahatlatmak istermiş gibi omzuna vurdu.

"Altıncı oda, Hwang Hyunjin, Jung Yunho ve..." Kadın Jeongin'e bakarken listeyi tekrardan kontrol etti. "Yang Jeongin."

Birkaç isim daha okunup çok az kişi kalınca San'ın midesine saplanan endişe gittikçe büyümüştü.

"Ve son olarak on birinci oda, Choi San, Seo Changbin ve Chae Hyungwon."

Vücudunu buz keserken tepki verememişti. Buz tutmuş aklında sadece tek bir düşünce kalmıştı: Hyungwon.

Onu görmezden gelemezdi. San kesimhaneye giden kamyondaki her şeyden bihaber bir koyun gibiydi. Tek fark koyun hiçbir şey bilmiyorken San biliyordu.

Dizleri titrerken o geceki olaylar zihninde belirdi. Gerçeklikten uzaklaşırken nefesleri düzensizleşiyordu. Tıpkı sarhoş gibi olmuştu.

Görüntüler gözünün önüne gelirken teninin üzerinde gezinen o kirli elleri hissetti. San'ın midesi bulanırken titremeye de başlamıştı. Tıpkı gördüğü kabuslar gibi nereye kaçarsa kaçsın kurtulamıyordu çünkü anılar sürekli saldırmaya devam ediyordu.

Düşünceler beynine hücum ediyordu. Nefes alabilmek için hepsini durdurmak istiyordu ama durmuyorlardı. San'ın nefesi tıkanırken bayılacakmış gibi hissetti; kalbi tıpkı avcısından kaçan bir tavşanın kalbi gibi göğüs kafesinin içinde çırpınıyordu.

Çevresi dönmeye başlayıp dizlerinin üzerine düşüp yere yığılmaya hazırlanırken elleri kulaklarında, görünmez olmayı dileyerek kendisine sarılmak isterken o anda bir el hissetti.

Wooyoung.

Panik atağı başlar başlamaz onu gerçekliğe geri döndüren kişiyi düşünürken nefes alıp verişleri yavaşladı.

Wooyoung onu korurcasına yanında dikiliyor, vücudunu kalkan yaparak onu korurken güven verircesine başparmağıyla buz tutmuş tenini okşuyordu.

Wooyoung sanki onun oksijen kaynağıymış gibi San derin derin nefes almaya çalışırken onu kaybetmekten korkarak ona yaslanıp kolundan tutunmuştu.

"Sorun yok," diye mırıldandı Wooyoung kulağına, nefesi sıcacıktı. "Bir yolunu bulacağız. Senin o şerefsizle aynı odada kalmana izin vermem."

San hızla gözlerini kırpıştırırken etrafındaki diğer sesler bir kez daha netleşiyordu ama o sadece rahatlatıcı sözlere odaklanıyordu. Wooyoung haricinde kimse onun durumunu fark etmiş gibi görünmüyordu, hepsi eşleşmelerden şikayet ediyor ya da odaları değişmek için birbirleriyle konuşuyorlardı.

"Hepsi bu kadar. Şikayet etmek yok. Ateş yakıp akşam yemeğine başlamadan bir an önce eşyalarımızı indirelim," diye duyurdu öğretmen herkese onu takip etmelerini işaret ederken.

Wooyoung San'ın yanından ayrılmıyordu, elini sıkıca kavrarken onlara bakan herkese kaya gibi sert bir ifadeyle karşılık veriyor, sırıtan Hyungwon'a sanki onlara doğru gelmesi için cesaretlendirircesine gözleriyle konuşuyordu.

Neyse ki pembe kafalı çocuk ikisini yalnız bırakarak akıllı bir seçip yapıp adının Seo Changbin olduğuna emin olduğu koyu saçlı çocuğun yanına gitmişti. Ama kısa boylu çocuk sürekli onu ittiriyor, onunla aynı odaya düşen kötü şöhretli çocuktan kurtulmaya çalışıyordu.

"Sorun yok," diye tekrarladı Wooyoung yumuşak ses tonuyla, sessiz öfkesi haftalar önce karşılaşıp engellediği şey yüzündendi.

Sözleri kendisi için de güven verici olabilirdi, gerçekten bir sorun olmayabilirdi çünkü San artık tehlikede değildi.

O sırada öğretmenleri eşyalarını lobiye bırakabileceklerini, akşam yemeğinden sonra odalarına gidebileceklerini söyledi.

San'ın tekrar Hyungwon ile yüz yüze gelmemesi için kalabalıktan uzaklaşmışlardı ama bir şeyler yolunda gitmeyecek diye de endişesi gittikçe kendisini belli ediyordu.

***

"Düşünmemeye çalış," diye tavsiye verdi Hyunjin. Wooyoung ikisi için yemek almaya gidince Hyunjin San'ın yanında duruyordu.

"Birçok kişi odalarını değiştirdi. Senin de değiştirmemen için bir sebep yok," dedi arkadaşı ellerini alevlerin önünde tutarak. "Özellikle de bunun için kavga edecek bir sevgilin varken."

"Kimseyle kavga etmesini istemiyorum." San ısırdığı alt dudağını serbest bırakırken uzun süredir ilk defa konuşuyordu.

Ateşin önünde ikisi birbirine sokularak oturuyorlardı. Belki aşırı yakınlardı ama en azından sahilde oturup gülerek eğlenen ya da yemek yemekle uğraşan insanların dikkatlerinden uzaktalardı.

Bakışları, ay ışığının aydınlattığı simsiyah mürekkep rengindeki denize karşı çıtırdayan, kömür olmuş tahtalardan uçuşan küçük parıltıları takip etti.

"Evren benden gerçekten nefret ediyor," dedi San iç çekerek, kirpiklerini bile oynatmadığı gözlerinde alevlerin ışığı yansıyordu.

"Yapma böyle," dedi Hyunjin onu dürterek, ardından kolunu omzuna sardı. "Eğer öyle olsaydı bana sahip olmazdın."

"Ne kadar şanslıyım." San gözlerini devirdi ama gülüşünü saklamak için arkadaşının omzuna doğru yaslandı.

Jeongin ise ateşin diğer tarafında tek başına oturuyor, genç yüzünde keskin bir ifade, sanki yalnızlığın farkında değilmiş ya da umurunda değilmiş gibi derin bir şekilde alevlere bakıyordu.

Gölgeler üzerine düşüyor, ifadesiz yüzünün üzerinde dalgalanarak kişiliğinin tam tersi bir ifade, cana yakınmış gibi bir hava veriyordu ona.

"Git konuş onunla," dedi San sonunda, Hyunjin'in de bir süredir ona baktığını fark etmişti. "Üzgün görünüyor."

San onu kendine getirince Hyunjin derin bir iç çekti. "Hayır, çok güzel görünüyor."

"Peki, sen öyle diyorsan aşık çocuk," diye mırıldandı San ve Hyunjin'in kolunun altından çıkıp onu Jeongin'e doğru ittirdi. "Akşamı seninle geçirmek istemiyorum. Git hadi."

Başka bir seçeneği olmadığı için Hyunjin sonunda kabullenerek genç çocuğun yanına gidip gerginliğini saklamak için rahatça bacaklarını uzatıp oturmadan önce kendine gelmek için silkindi.

San onu onaylarcasına başparmağını kaldırırken ikisi de aynı anda konuşmaya başlayıp ikisi de utanıp kızarınca San gülmesini engelleyemedi.

"Arabuluculuk mu yapıyorsun?" diye sordu Wooyoung. San aniden gelen sesle yerinden sıçrayınca Wooyoung bir elini omzuna koydu.

Tavuk şişleri uzatırken San'ın arkasına oturup onu kucağına doğru çekti.

San sırtının Wooyoung'un tişörtle örtülü karnına yaslandığını hissedince rahatlarken tavukları ağzına götürdüğü an memnuniyetle inledi.

Wooyoung kollarını serbestçe San'ın gövdesine sarıp ona sarılırken çenesini kusursuz bir şekilde omzuna yerleştirince kuzgun karası saçları hafifçe yanağını gıdıkladı.

Karşılarında oturan çifti izlerlerken ikisi de birbirlerinin asla tahmin edemeyeceği şeyler düşünüyorlardı.

San, tavuğu Wooyoung'un ağzının önünde sallarken ağzını açmasını işaret etti.

Wooyoung ağzındaki çiğnemeyi bitirince San sırıtıp mırıldandı, "Dolayı yoldan öpüştük."

Sevgilisi küçük bir kahkaha atarak San'ın boynunu gıdıklayınca omuriliğinden hafif bir ürperti tırmanmıştı.

Sanki onu bırakmamak için yalvarırcasına San'ın gövdesine sardığı kollarını daha da sıktı. "Nefret ediyorum," dedi Wooyoung sessizce.

"Neyden nefret ediyorsun?" diye sordu San başını Wooyoung'un lila rengi saç tutamlarına doğru çevirerek.

"Seni böyle görmekten. Aklından tam olarak nelerin geçtiğini bilmekten. O gün seni daha erken kurtarabileceğimi bilmekten. O anda sana tek yardım edebilecek kişinin ben olmasından nefret ediyorum. Muhtemelen daha önce birçok kez bu durumla tek başına savaşmış olmandan nefret ediyorum." Kelimeler ağzından dökülürken kalbi sıkışıyordu.

"Senin yanında olmak istiyorum. Daima." Wooyoung sözlerini bitirdiğinde San gözlerinden akan yaşların farkında değildi.

"Ve benim de tek istediğim daima benim yanımda olman."

Wooyoung, San'ın omzuna küçük bir öpücük kondururken aralarındaki konuşulmayan sözler, San'ın onları konuşmak için yeterli zamanın olduğuna ikna olmasına yetecek kadar yüksek sesle duyuluyordu.

Ve evet, belki de sevgiyle sarf edilen, ikisinin hayal edebileceğinden çok daha erken söylendiği, unuttuğu o sözlerin yerini acı ve ihanetle dolduran eski yalanları gün ışığına çıkardığı doğruydu.

Ama şimdilik her şeyden bihaber kalıp, söylediği şeyi gerçekten kastettiğine inanabilir ve sadece çok küçük bir kısmını bilen gençler gibi aşk anlamına geldiğine inandıkları şeyin açtığı kuyuya düşebilirlerdi.

Gerçi yaşadıkları onca şeye rağmen ikisi de henüz o kelimeyi söylemeye cesaret edememişti.

________________________________________

Bu bölüm bol betimlemeli ve biraz sıkıcıydı ama bir sonraki bölüm... 😏

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro