Bölüm 28
Wooyoung San
Wooyoung'u hayretler içinde bırakan simsiyah parlak bir araba geldiğinde San gözlerini devirip aceleyle arabanın içine soktu onu. Arka koltukla şoför kısmının ortasındaki paneli kapatarak ellerini kucağında birleştirdikten sonra ciddi bir ifadeyle 'sevgilisine' doğru döndü.
San artık geri dönmek için çok geç olduğuna karar verince, "Seni nelerin beklediğini anlatmam lazım," diye başladı sözlerine. "Ailem... ikisi de önemli kişilikler."
Şimdi de Wooyoung gözlerini devirirken rahat koltukta geriye doğru yaslandı. "Apaçık ortada zaten. Siktir, içinde bulunduğumuz arabaya bir bak!"
San kısa bir nefes alırken terden nemlenmiş parmaklarıyla oynamaya başladı. "Ciddi ol lütfen."
"Peki. Olacağım," dedi kıkırdayarak ama hemen ardından daha ciddi bir şekilde, "Ciddiyim," diye ekledi.
"Annem iyi biri. Ben küçükken gerçekten çok fazla şey yaşadı. Jongun ile tekrar evlendikten sonra onun şirketine girince çok meşgul olduğu için bana çok fazla vakit ayıramıyor. O kadar meşgul ki beni sadece gecenin bir vakti arayabiliyor." Wooyoung onu rahatlatmak zorunda kalmasın ya da onu önemsiyormuş gibi davranmasın diye anlattığı şeylerin onu çok fazla etkilemiyormuş gibi davranıyordu. "Ama ona rağmen... en azından beni olduğum gibi kabul ediyor. Jongun'un otoritesi altındayken elinden fazla bir şey gelmediği için tek yakın arkadaşı şarap kadehi."
Wooyoung San'ın her şeyi açıkça anlatmasına şaşırmıştı ama hiçbir şey söylemeyerek San'ın devam etmesini ima etti. "Üvey babam biraz farklı. Babasının askeri orduda görev alması onu büyük bir ölçüde etkilediği için Jongho ve beni de ona göre büyütmek istiyor. Özellikle de ben aileye sonradan katıldığım için beni daha çok kontrolü altına almak istiyor. Öz babamdan biraz fazla ileriye giderek hem de."
Wooyoung kaşlarını kaldırırken San'ın tüm benliğiyle nefret ettiği o acıma ifadesi belirdi yüzünde. Wooyoung'un onu bu kadar önemsemesi ve korumak istemesi Wooyoung'a karşı hisler beslememeye çalışmasını daha da zorlaştırıyordu. Daha önce kimsenin önemsemediği gibi önemsiyordu onu. "Baya özenli giyinmişsin."
San'ın gözleri arabanın içini incelerken daha çok fazla şey konuşmak istiyormuş gibi görünüyordu. "Kendisi biraz muhafazakar birisi."
"Dediğin kelimenin anlamını bilmiyorum galiba..."
"Tanrı aşkına Jung. Gay insanlara karşı pek de hoşgörülü değil işe. Bana karşı yani. Beni bir şekilde değiştirebilmeyi istiyordu ama sanırım sonunda yapamayacağını anladı. Bir kirmiş gibi yıkayıp temizleyebileceğin bir şey değil bu," diye açıkladı San Wooyoung'un gözlerine bir kere bile bakmadan.
"Üzgünüm," diye cevapladı Wooyoung sessizce. "Neden hiçbir şey söylemedin bana?"
Söyleyemedim. "Konusu hiç açılmadı," dedi San omuzlarını silkerek. O sırada araba tanıdık sokağa girdiğinde yavaşlayınca heyecanla gözlerini dışarı çevirdi. "Geldik. Birbirimizden gerçekten çok hoşlanıyormuş gibi yapmaya başlasak iyi olur."
Wooyoung'un yüz ifadesinin düşüşünü yakalarken aceleyle kapıyı açtı ve kaldırıma adımını attı. Wooyoung San'ın aksine kapıyı yavaşça açtıktan sonra arabadan çıktı ve ikinci katın penceresine bakarken sanki çok eskide kalmış bir anıyı hatırlarken havaya doğru derin bir nefes verdi.
"Sorun olmayacak," diye belirtti Wooyoung ve güven verircesine kolunu San'ın koluna doladı. "İyi bir oyuncuyum."
Ön kapıya doğru sakince adımlarlarken hemen yanındaki Wooyoung'un dokunuşlarını kendi teninin üzerinde hissederken her bi adımla birlikte kalp atışları da hızlanıyordu. Hissettiği tanıdık ama bir o kadar da yabancı sıcaklık yalnız olmadığını hatırlatır gibiydi.
"Wooyoung." Wooyoung elini meşe ağacından yapılmış kapının üzerindeki bronz renkli aslan tokmağı kaldırırken San aniden endişeyle ona baktı. "Korkuyo-"
Ama sözünü bitiremeden kapı açılınca ikisi de resmen hazır ola geçip dikilerek yüzlerine kocaman gülümseme yerleştirdiler. Wooyoung kısa bir an San'a şaşkınlıkla bakarken eve adımlarını atmadan önce hizmetçiye karşı saygıyla eğildiler.
San kendini belli eden anksiyetesinden kurtulmaya çalışırken farkında olmadan Wooyoung'un elini biraz daha sıktı, fark ettiyse de belli etmiyordu. Kapı arkalarından kapanınca çıkan sesle San hafifçe yerinde zıpladı. Neden sanki çıkışı olmayan bir kafese girmiş gibi hissediyordu?
Son bir atak yapıp hayatı pahasına koşmaya başlamadan önce üvey babası ve ardından onu takip eden annesi geldi. Adam direkt San'a, ardından birbirine bağlı kollarına ve en sonunda Wooyoung'a delici gözlerle baktı. Sağır edici bir sessizlik ortamı doldururken San o anda son gücüyle çığlık atmak istedi.
Sevgilisini, yani sahte sevgilisini, gözlerini bile kırpmadan şeytanca bir ifadeyle onlara bakan bir adamın olduğu eve getirmeye hangi akla hizmet kabul etmişti ki? O anda ölüm fermanlarını bile yazabilirdi o adam. Özür dilerim Wooyoung.
"San, Wooyoung!" diye bağırdı annesi bir anda sessizliğin içinde bağırarak, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Onlara doğru yürüdü ve San'a sıkıca sarılırken Wooyoung'un yanaklarını da hafifçe okşadı.
"Bayan Choi." Wooyoung kadının beklenmedik dokunuşuyla kızarırken önünde neredeyse yere kadar saygıyla eğildi. Jongun üçünü uzaktan sessizce izlerken her zamanki gibi ifadesiz yüzüyle onları inceliyordu.
"Lütfen içeri girin. Şef bizim için harika lezzetler hazırlıyor," dedi annesi. Ellerini heyecanla birbirine kenetlerken ikisini yemek odasına doğru yönlendirdi. Üvey babası da tıpkı bir gardiyan gibi dikiliyordu.
San hafifçe gülümseyerek başını öne eğdikten sonra ilerlerken Wooyoung'un elini sıkıca tuttu ve içinden oynadığı karakteri belli etmemek için dua etti. Jongun'un yanından geçerken ona bakmamak için gözlerini direkt karşıya dikti.
"Burası gerçekten çok gergin," diye mırıldandı Wooyoung San'ın boynuna doğru ama San boynunda hissettiği nefesle neredeyse geriye doğru kaçacaktı. Fakat sadece belli belirsiz Wooyoung'u dürterek sanki gözlerinde iki tane kocaman kalp varmış gibi ona bakarken kız gibi kıkırdayarak geçiştirdi onu.
İkisi için özenle hazırlanan masada tertemiz ve dümdüz bir örtü seriliydi. İkisinin karşısındaki sandalye annesi içinken, masanın başköşesindeki sandalye, hemen arkalarından gelip hızla masaya oturarak diğerlerinin de oturmasını işaret eden Jongun için ayrılmıştı.
"Pekala çocuklar!" diye başladı annesi, sanki sessizliği doldurmaya çalışıyor gibiydi. "Her şeyi bilmek istiyorum. İkiniz nasıl tanıştınız?"
"Aslında biraz komik bir hikaye-" diye cevaplamaya başladı Wooyoung ama San yanlış bir şey söyleyecek diye korkuyla masanın altından onu tekmeledi. Neyse ki masa örtüsü uzundu da altta olup bitenleri gizliyordu.
"Evet," dedi San da öksürerek araya girerek. Başını Wooyoung'a doğru eğerken koluna sarıldı. Yanında oturan Wooyoung şaşırırken San'ın sırnaşık hareketleri kendisini hayrete düşürüyordu. "Wooyoung'un matematik öğretmeni olmuştum."
Wooyoung sanki, öyle miydin? der gibi bakarken San da ona cevap verircesine tekrar tekmeledi. Devam et işte.
"Öyle mi?" Üvey babası ilk defa konuşurken konu aniden ilgisini çekmiş gibi görününce tüm odayı sessizlik doldurmuştu yine. "Yani akademik açıdan pek başarılı değilsin?"
"Jongun-", "Tatlım-" San ve annesi aynı anda konuşurken annesi adama yalvarır gözlerle bakıyordu.
"Daha çok spora ilgisin o zaman? Futbola falan mı?"
"Evet efendim." Wooyoung adama en içten gülümsemeyle bakarken başını saygıyla salladı. "Takımın yardımcı kaptanıyım."
"İlginç," dedi Jongun ve düşünceli bir ifadeyle geriye yaslandı. Tekrar bir süre sessizlik olurken adam sanki tüm söyleyeceklerini söylemiş gibi görünüyordu. Geylerin sporla ilgilenemeyeceğini falan mı düşünüyor?, diye düşündü San içinden. Bu tarz sığ düşünceli insanlardan nefret ediyordu.
Çok fazla sportif biri olmayabilirdi –vücudunu gereğinden fazla zorlamak yerine ölmeyi tercih ederdi- ama bunun ilgilendiği cinsiyetle hiçbir alakası yoktu.
"Her neyse," diye araya girdi annesi konuyu değiştirmeye çalışarak. "Bana kendinden bahsetsene Wooyoung."
Wooyoung endişeli bir şekilde dudağını ısırırken gerçekte kim olduğunu anlatırsa böyle bir ailenin nasıl tepki vereceğini merak ediyordu. "Tek çocuğum, ama bir köpeğim var..."
Endişeli mi? Tanrım az önce kalbim pır pır mı etti? "Anlatacak fazla bir şeyim yok. Futbolcu olma hayalimin suya düşmemesi için kendimi biraz daha geliştirmeyi umuyorum."
"Güzel bir hayal," diyerek üvey babası tekrar araya girdi. "Fakat orduya da katılabilirsin."
"Şey, efendim, bir erkek olarak elbette bir gün katılmak zorundayız. Ayrıca babam da bir dönem orduda görev almış, o yüzden korkarım o da aynı düşüncede."
"Korkulacak bir şey yok." Jongun'un dudakları ürkütücü bir şekilde genişlerken kısa bir süre sonra San adamın sırıttığını fark etti. "İlginç."
Şu kelimesi gerçekten onu bıktırmıştı artık.
"Bir saniye," diye konuşmaya başladı San, elindeki çatalı sıkarken öne doğru eğildi. "Nesi bu kadar ilginç?"
Sanki San'ın tek kelime etmesiyle sinirlenmiş gibi Jongun'un yüz ifadesi sertleşti. "Yani bu bana biraz ümit veriyor San. Senin gibi... olan her erkek... senin gibi değilmiş."
Wooyoung gerilirken bakışlarını kaldırarak adamın gözlerine cüretkar bir şekilde baktı. "Ama efendim..."
"Hiçbir şey söyleme çocuk," dedi üvey babası Wooyoung'a. Ses tonu San'a karşı olduğundan biraz daha yumuşaktı sanki. "Senin için hala bir ümit var."
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu San istemsizce sesini yükselterek.
"Choi San." Üvey babası ona 'oğlum' kelimesi haricinde her şekilde seslenebiliyordu. "Sadece senin için en iyisini istiyorum. Ve izlenimlerime göre... sana yakın biri olmasına rağmen hala neyin doğru neyin yanlış olduğu öğretilebilir ona. Çok geç olmadan yardımcı olabilirim."
San sandalyesini geriye iterek hızla ayağa kalktı. "Ben de daha açık görüşlü biri olduğunu düşünmüştüm."
Wooyoung da ayaklanırken neler olup bittiğini anlayamadığı için endişeyle ve tereddütle etrafa baktı.
"Hadi ama çocuk." Jongun'un o anda sinirlendiği belli oluyordu. "Otur yerine. Eğer onu önemsiyorsan onun için en iyisini istemelisin."
Eğer önemsiyorsan, önemsiyorsan, önemsiyorsan- kapa çeneni önemsememeye çalışıyorum.
"Onun buraya gelmesini neden kabul ettim sanıyorsun?" diye sordu San öfkeyle. "Onu seninle tanıştıracak kadar önemsediğim apaçık ortada. Önemsemeseydim riske bile atmazdım!"
"Risk mi? Bu çok saçma." Jongun domates gibi kızarırken San bunun nedeninin utanç mı yoksa öfke mi olduğundan emin değildi. "İkimiz de bunun tekrar yaşanmayacağını biliyoruz."
Önceden gergin olan Wooyoung, şimdi 'Neden bahsediyor?" der gibi aklı karışmış bir şekilde bakıyordu.
"Bu konuşmayı geride bırakalım San. Yerine otur da bunu nasıl düzeltebiliriz onu konuşalım," diyerek emir verdi Jongun ama o anda San'ın aklından hiç de mantıklı düşünceler geçmiyordu.
"Neyi düzeltelim? Onu mu? Bizi mi? Üzgünüm baba ama hayır!" diye bağırdı San ve iki eliyle oldukça şaşırmış haldeki Wooyoung'un yakasından tuttu.
"Bunu düzeltemezsin," dedi ve dudaklarını birleştirmek için öne doğru eğildi.
Annesinin içini çektiğini duyarken üvey babasının da ellerini masaya vurduğunu duydu ama o an asıl umurunda olan şey Wooyoung'un dudaklarının tekrar kendi dudaklarının üzerindeyken hissettirdikleriydi.
Çok fazla özlemişti. Wooyoung da oyuna devam etmesi gerektiğini düşünerek hızla karşılık verirken başını yana doğru yatırdı ve elleri San'ın belini bulurken kendisine doğru çekti onu.
San'ın elleri boynunda titrerken onu kendi bedenine doğru çekiyor ve gözlerini açmaya cesaret edemiyordu. Öpüşmeleri çok tutkulu değildi ama o an aralarında başka bir şey vardı. İkisi de en çok istediği şeye kavuşurken dokunuşlarının tadını çıkarıyorlardı.
Yavaşça birbirlerinden ayrıldıklarında alınları hala birbirine değiyor, dudakları ayrılmış ve ikisi de aynı anda nefes alıp veriyorlardı. Birinin gözleri titreyerek açılırken diğerinin gözleri sanki yaptığı hareketin sonuçlarıyla yüzleşmemek için sımsıkı kapalıydı.
"Peki o zaman," diye konuştu annesi ama ses tonundaki heyecanlı tınıyı duyabiliyordu. "Bence biz çıksak iyi olur. Sen de biraz sakinleşirsin tatlım."
"Ama Ryujin-" San babasının ilk defa şaşkınlıkla konuştuğunu duydu.
"Şşş, sessiz ol," dedi annesi eşini sakinleştirerek ve odadan çıkmak için ayağa kalktı.
"Ryujin masa örtüsünü kirletecekler-" Adam mırıldanarak konuşunca San küçük bir kahkaha attı.
"Onlar sevgililer Jongun, seks makinesi falan değiller." Merdivenleri çıkarken adım sesleriyle birlikte kendi sessizleri de duyulmaz oldu.
San rahat bir nefes alırken gözlerini açtı ve Wooyoung'dan uzaklaştı. "Bunu yaptığıma inanamıyorum."
"Seninle gurur duyuyorum," dedi Wooyoung, gözleri San'ın yüzüne kilitlenmişti.
San gergince başını kaşırken iki aptal göz yüzünden kapana kısılmış hissediyordu. "Ah, şey. Gü-güzel oyundu bu arada."
Wooyoung'un omzuna hafifçe vurdu ama Wooyoung bu saçmalığa daha fazla katlanamaz hale gelince San'ın elini tuttu ve etrafında döndürerek masaya yapıştırıp kollarının arasına hapsetti San'ı.
"Öpüşme oldukça gerçekti," dedi sessizce, San'a şüpheli gözlerle bakıyordu. "Söyle bana, hiçbir şey hissetmedin mi?"
"Şe-şey bir his diyemem ama-" diye kekeledi San. Yanakları kızarmaya başlamıştı.
"Hımm," diye mırıldan Wooyoung ve dudaklarını çenesine götürerek onu test edercesine birbiri ardında öpücükler koyarak San'ın zevk içinde titremesine neden oluyordu.
"Seni masanın üzerine oturtabilirim," dedi, bir yandan da kulak memesini dişlerken daha da öne eğilerek San'ı geriye, masaya doğru yatırıyordu.
San derin bir nefes verirken Wooyoung'un ona hissettirdiği hazlardan gözleri kapanıyordu. "Annemlerin bundan hoşlanacaklarını sanmıyorum."
"Boş ver onları," diye mırıldandı Wooyoung. Dudaklarının kenarını öperken San aceleyle konuşmadan önce dudaklarına saldırmak üzereydi.
"Yapamayız," derken Wooyoung parmaklarıyla kolunu okşayınca nefesi kesilmişti.
"Bu akşam ne kadar kusursuz göründüğünü söylemeyi unuttum," diye konuştu yavaşça. San'a tekrar bakarken gözleri büyük bir memnuniyetle bedenini süzüyordu. "Ayrıca bizi kim durduracak ki?"
Kelimeler ağzından çıkarken kulak tırmalayıcı bir çığlık atarak Wooyoung'u yerinden sıçratırken San hızla dikilip elleriyle yüzünü kapattı. "Ben!"
"Partiyi mi kaçırdım? Sadece biraz yemek istemiştim, kimse bana burada özel aile günü olduğundan bahsetmemişti!" diye bağırdı Jongho hayal kırıklığıyla başını sallarken.
"Ahh, gözlerim! Lütfen yemek masasının üzerinde işi pişirmeyin. İnsanlar orada yemek yiyor, birbirlerini değil!"
________________________________________
Jonghocum niye anı bozuyorsun kaç bölümdür bu anı bekliyoruz biz...
Bölüme özel foto bulmak da zor olmadı nedense hehe 😌
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro