Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 21




Wooyoung San

Doğruyu söylemek gerekirse San, Wooyoung ile çıkacağı randevu için biraz fazla gergindi.

Evet, fikri ortaya atan kişi kendisiydi ama bu kadar gergin olmayacağı gerçeğini değiştirmiyordu tabii.

Denediği kıyafetlerden memnun kalsa bile bir yenisini denemekten kendisini alamıyordu ve artık öyle bir hale gelmişti ki arkadaşlarından kıyafet için öneri istemesi de ona hiç yardımcı olmuyordu.

Gözleri telefonun ekranına, uzun süredir görmezden gelinen sohbet grubuna kaydığında kalbi tekledi. Acaba Yeosang da aynı şekilde telefonuna bakarken, yazdığı mesajı sayısız kere silip tekrar yazarken suçlu hissediyor mu diye merak etti.

Ama şu anda önemli olan bu değildi. Asıl önemli olan şey Wooyoung'un gözlerinin bir daha asla başka birine kaymaması için yeterince iyi görünebilmesiydi.

Belki de San biraz özgüvensizdi ama bu onun suçu muydu ki? Hayatının büyük bir çoğunluğunda hiç aşkı tatmamış, ona karşı gösterilen herhangi bir ilgiye de olur da anında kaybeder diye hiçbir zaman güvenmemişti.

Birçok kişi onun için üzülüyordu ama Wooyoung onlar gibi değildi. Hayatında ilk kez, San gerçekten onu seven birisinin olduğunu ve zorunluluktan ya da sırf suçlu hissettiği için onun yanında olmadığını biliyordu.

Ona güvenip dürüst olabileceği biriydi o.

Belki de ilişkileri için böyle düşünmek için erkendi ama sonuçta o... Wooyoung'du.

Bu yeterliydi. San'ın ruh halini yaptığı küçük şeylerle neşelendirir ama yaptığı o şeylerin farkında bile olmazdı.

San uyuyamadığında Wooyoung'un ona sarılmasını seviyordu. Yanaklarını öpüşünü ve parmağını gamzelerinde gezdirmesini seviyordu. Kahkahasını, her bir kahkahasıyla kulaklarının o tatlı sesiyle doluşunu seviyordu. Onunla ilgili her bir detayı severken kalbinin binlerce kez parçalanmasını seviyordu.

Birisini gerçekten severken böyle hissediyorsunuz. Aniden kendinizi ya da başka birini düşünmeyi bırakıp, sadece onu düşünüyorsunuz. Her renk tonunda onu görmeye, her şarkıda onu duymaya başlıyorsunuz. Sizinle değilken bile onu düşünüyorsunuz.

Evet, San gerçekten abayı yakmıştı.

Askılıktaki başka bir ceketi daha kenara ittirirken dudağını gergince ısırarak saatini kontrol etti.

Sade giyin. Üzerinde saatler harcamış gibi gözükmek istemezsin.

Wooyoung nereye gideceklerini söylememişti o yüzden San'ın nasıl giyinmesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Çok abartılı giyinmesine gerek yoktu çünkü gündüz çıkacaklardı ki bu da aklına tipik lunapark randevusunu getiriyordu.

Lunapark, lunapark... siyah boğazlı kazak nasıl olurdu? San kendi kararsızlığına gözlerini devirdi.

En sonunda oversize bir beyaz kazak ve haki renk ceket aldı ve onları da kot pantolonla ve çok az bir takıyla tamamladı. Muhtemelen tekrar başka kıyafetler denerdi ama Wooyoungla vaktinde buluşmak için zamanı daralıyordu.

Erkek arkadaşı onunla otopark alanında buluşmasını (çok romantik, değil mi?) ve gidecekleri yere onun götüreceğini söylemişti. Wooyoung, o gün gittikleri kafeden sonra biraz garip davranmaya başlamıştı ama San tıpkı onun gibi Wooyoung'un da randevuları yüzünden gergin olduğunu düşünmüştü.

Kendini hissettiren anksiyetesinden kurtulmaya çalışarak San derin bir nefes aldı ve yurt kapısını ittirerek açtı, elinden geldiği kadar özgüvenli bir şekilde çıkışa doğru ilerledi. Attığı her bir adımda arkasına dönüp koşarak uzaklaşmak istese de kendisini yürümeye zorlayarak heyecanlanacak hiçbir şeyin olmadığını düşünmeye çalıştı.

Gözleri onu beklerken dikilen Wooyoung'u görür görmez midesindeki kelebekler zevkten çırpınmaya başlamıştı.

Soluk lila rengindeki saçları alnının tam ortasından düz bir şekilde ayrılmış, sevimli yüzü yanlarından gümüş zincirlerin asılı olduğu yuvarlak gözlükle süslenmişti. Bebek mavisi boğazlı kazağının üzerine siyah kot ceket giymiş ve sanki bir model gibi poz veriyormuşçasına motoruna rahatça yaslanmıştı.

San'ın ona doğru geldiğini gören Wooyoung'un pembe dudakları kıvrılarak gülümsedi. Utanmış gibi görünürken elini saçlarına daldırdı, gözleri tarif edilemez bir ifadeyle parıldıyordu.

"Çok beklettim mi?" diye sordu San yumuşak ses tonuyla onun yanında geldiğinde.

"Hayır," diye cevapladı Wooyoung. Gözleri ilk başta hızla San'ın bedeninde tepeden aşağı dolanırken ardından yavaşça, sanki onu zihnine kazımak istiyormuş gibi onu süzdü.

"Bir fotoğraf çek istersen, daha kalıcı olur," diye mırıldandı San utanırken, Wooyoung'a bakarken dudaklarını bükerek ayağını ileri geri oynatıyordu.

"O cümleyi az önce sen mi kurdun geçrçekten?" Wooyoung hayal kırıklığına uğramış gibi yaparken başını salladı. "Pekala bakmamaya çalışacağım."

"Sen baktığın sürece sorun yok." San Wooyoung'un göğsünü parmağıyla dürterken yanakları gittikçe ısınıyordu.

"Ama o zaman fotoğraf çekmek zorunda kalırım," diye söylendi Wooyoung. "Ve kimsenin sana bakmasını istemiyorum."

"Haha, harikasın," diye mırıldandı San ifadesiz bir şekilde, gülüşünü saklamak için öğürüyormuş gibi yaptı.

"Peki, nereye gidiyoruz?" diye sordu bu sefer gerçekten merakla ve Wooyoung'a ilgili gözlerle baktı.

"Sır." Wooyoung sırıtırken motoruna oturdu ve San'ın da oturması için arkasındaki oturma yerine vurdu eliyle.

"Lunapark, değil mi?" diye sordu San kaskını sıkıca bağlarken.

"Olabilir." Wooyoung şüpheli bir şekilde yanıtlarken San'ın kollarını sıkıca beline doladı.

"Gey olarak ilk defa randevuya çıktık ve eğer öyle bir yerse çok klişe olur."

"Gidesiye kadar bekle," diye mırıldandı Wooyoung ve motorunu çalıştırdı. Her zamanki hızına ulaşmadan önce yavaşça oradan uzaklaşmaya başladılar.

San rüzgâra doğru kocaman gülümserken çıkan sesten dolayı karşılık veremedi ama kollarını beline sıkıca sarıp başını sevgilisinin ensesine gömerken o kadar mutlu ve umutluydu ki motorun ulaştığı hızdan artık korkmuyordu bile.

Wooyoungla olduğu sürece güvende hissediyordu. Daha önce hiç olmadığı kadar güvende.

•••

Lunaparka vardıklarında San'ın ilk fark ettiği şey parkın içindeki insanlardı. Küçük çocukların ve yetişkinlerin oluşturduğu gürültülü kalabalık; bazıları pamuk şeker alırken bazıları heyecanlı çocuklarını kalabalığın içinde kaybetmemeye çalışıyordu.

Hileli balon patlama oyununa paralarını harcayan, en büyük ayıcığı kazanmaya çalışan ya da gücünü yumruk makinesinde kanıtlamaya çalışan genç çiftler vardı.

San memnun olmuş bir ifadeyle motordan inerken kaskını çıkardı ve Wooyoung'un elini tutarak oyun alanına doğru sürükledi onu.

En yakınlarındaki oyuncak olan hız trenine doğru resmen koşarlarken gamzeli gülüşü San'ın yüzünü aydınlattı. Heyecanlı bir şekilde kahkaha atarken Wooyoung'a baktı.

"Tam bir çocuksun," diye mırıldandı Wooyoung ama o da kocaman gülümsüyordu.

"Korkuyorsun!" diye alay etti San, kaşlarını heyecanla oynatırken Wooyoung'u sıraya girmek için zorladı.

"Korkmuyorum," diye inkar etti Wooyoung korku dolu bakışları hız trenini incelerken.

"Merak etme Jung," dedi San omzuna hafifçe vurarak, "Herkese çığlık atanın ben olduğumu söylerim."

"Elimi tutmanı tercih ederim," dedi Wooyoung göz kırparak ve parmaklarını birbirlerine geçirdiğinde San utanarak boştaki eliyle yüzünü gizledi.

"Ne zamandan beri bu kadar özgüvenli bir gay oldun?" diye mırıldan San, yanakları tamamen kızarmıştı.

"Seninle tanıştığımdan beri," diye yanıtladı yüzünü San'a yaklaştırırken. "Herkesi etkisi altına alan birisin."

"Jennie, hadi gidelim," diye bir iğrenmiş bir ses tonuyla konuştu arkalarında bekleyen birisi. "Şu toplar hastalığını bize de bulaştırmasın."

San gerilirken Wooyoung'un elini bırakmasını bekledi. O konuşanları duymazdan geldi ama Wooyoung anında arkasına dönüp konuşan kişiyi bulmaya çalıştı.

"Kim söyledi lan onu?" diye bağırdı Wooyoung San'ın elini daha sıkı tutarken.

Yirmili yaşlarının başlarında gibi görünen biri cesaretle elini kaldırırken yanında sessizce ona yalvaran kızı görmezden geliyordu. "Buradayım. Ben söyledim."

Wooyoung sinirli bir şekilde burnundan nefes alıp verirken yüz ifadesi resmen öfkeyle kararmıştı. "Tekrar söyle. Sıkıyorsa tekrar söyle."

Çocuk öne doğru gelirken boyu Wooyoung'u geçiyordu. "Dedim ki, ikiniz topun tekisiniz. Kimse sizi burada istemiyor."

San, Wooyoung'u geriye çekerek çocuğun üzerine atlamasını engelliyordu. "Yapma Woo. Buna değmez."

"Erkek arkadaşının sözünü dinle." Çocuk kıs kıs gülerken San da kendisini zor tutuyor, o anda hissettiği öfkeye yenilmemeye çalışıyordu.

"Asıl sen dinle aptal," diye başladı San, karşısındaki yabancıya bakarken gözleri kısmıştı. "Sırf egon erkekliğinden büyük diye kendi zayıflıklarının hırsını bizim üzerimizden çıkaramazsın. O yüzden lütfen cahil hakaretlerini al ve götüne sok. Eğer bizi aşağılamaya devam edeceksen de adam akıllı yap." Başını hayal kırıklığına uğramış gibi sağa sola salladı. "Git biraz sözlük falan oku belki yeni hakaretler öğrenirsin."

Çocuk ağzını açıp karşılık veremeden dikilirken görevlilerden biri olay daha da ilerlemeden olaya müdahale ettiler.

"Buradan gitmenizi istemek zorundayım efendim." Neredeyse aynı yaşlarda görünen görevli sakince genç çocuğun kolunu tuttu ve çifte sıradan çıkasıya kadar eşlik etti.

"Vay anasını," derken şaşkınlıkla baktı Wooyoung ve San'ın elini sıktı. "Sert çocuk seni."

San dişlerini sıkarken hala gergindi. "Ben de huzur içinde burada eğleniriz diye düşünmüştüm."

Sevgilisi özür dilercesine gülümserken sıralarına geçesiye kadar onlara sürekli bakan kişilere sert bir bakış attı.

Hız treninde San adamın dediklerini unuttu ve tüm süre boyunca Wooyoung çığlık atarken San da kahkahalara boğuldu.

"NASIL BU KADAR SAKİNSİN?!" diye bağırdı Wooyoung rüzgarın ve tekerlerin seslerini aşmaya çalışarak.

"O kadar da korkunç değil!" diye cevapladı San eğlenerek. Korkuluğu bırakıp ellerini havaya kaldırınca Wooyoung kendi güvenliği için endişelenerek bağırarak öleceğini söyledi.

"CHOI SAN EĞER TUTUNMAZSAN-" diye tekrar bağırdı ama sona geldiklerini fark edince cümlesini anlaşılmayan mırıldanmalarla tamamladı.

Tur bittiğinde San kahkaha atıyordu ama Wooyoung sanki hayatından on yıl gitmiş gibi görünüyordu.

"Bir daha asla," diye mırıldandı Wooyoung, oturdukları yerden tökezleyerek çıkarken midesini tutuyordu.

San enerjik bir şekilde zıplayarak çıktı ve ardından Wooyoung'un koluna asıldı. "Bir kere daha?"

"Hayır," dedi Wooyoung hırıltılı sesiyle. El ele diğer oyuncakların yanına giderken hala bembeyazdı.

"Farklı bir tura ne dersin?" diye sordu Wooyoung umutla ve geldikleri yönden başka yöne doğru çekti San'ı.

"Harika fikir!" dedi San heyecanla başını sallarken. "Hangisine binmek istiyorsun?"

"Dönme dolap," diye yanıtladı Wooyoung.

"Dönme dolap mı?" diye tekrar etti San üzülmüş bir şekilde.

"Evet," dedi Wooyoung sertçe, fikrinden dönmek istemediğini belli ediyordu.

"İyi, peki..." San gözlerini devirdi ve Wooyoung'un onu sıkıcı oyuncağa doğru götürmesine izin verdi.

"Çok romantik," dedi Wooyoung biletleri alırken San'ın asık yüzünü görünce.

"Aynen öyle." San elini geçiştirircesine salladı. "Sen nasıl diyorsan Bay Şövalye."

Dönme dolap dönmeye başlarken San biraz daha neşelenmişti. O sakin, herkesten izole hissi daha rahatlatıcı gelmişti.

"O kadar da kötü değilmiş, değil mi?" Wooyoung yumuşak ses tonuyla sorarken hafifçe gülümseyerek San'ın elini tuttu.

"Evet," diye onayladı San, gözlerini sevgilisinin güneş vuran yüzünden ayırmadan ona doğru yaklaştı. Sıcak güneş ışınları bal rengi teninin her yerine vururken onu mükemmel bir şekilde aydınlatıyor, güzelliğini daha da katlıyor ve San'ı nefessiz bırakıyordu.

"Şuna bak," diye mırıldandı Wooyoung, gözleri San'ın dudaklarındaydı. "Neredeyse en üste geldik."

"Eminim manzara güzeldir," diye fısıldadı San ona doğru, gözlerini önündekinden başka hiçbir yere çevirmiyordu.

"Manzarayı umursamamam çok kötü," dedi Wooyoung eğilerek, eli San'ın çenesinin altında, parmaklarıyla okşarken San'ın omurgasına ürperti girmesine neden oluyordu. "İhtiyacım olan tek manzara şu an tam önümde."

San ilk defa ağzından dökülen o güzel sözleri umursamadı. Onu yerine Wooyoung'un yumuşak dudaklarına doğru eğildi, dudaklarını hafifçe onunkilere sürtüyordu.

Geriye doğru çekilmesine fırsat vermeden Wooyoung nazikçe onu çekti ve kendi kucağına oturttu, San'ın dizleri belinin her iki yanındaydı. Kısa bir için birbirlerine baktılar ve aynı anda yavaşça dudaklarını birleştirdiler.

Yukarda, dünyanın en tepesinde yalnızdılar ve başka hiçbir şeyi umursamıyorlardı. Ağzıyla ona karşılık verirken öpüşmelerini daha da derinleştirmek için başını yana doğru eğdi.

Acele etmiyorlardı. San ellerini Wooyoung'un yüzünün iki yanına doğru çıkarırken Wooyoung'un eli San'ın belinde hantal bir şekilde duruyor, başparmağıyla küçük daireler çiziyordu.

San sabırsızca hafifçe mırıldanınca Wooyoung bunu fırsat bilip dilini onun ağzına doğru ittirdi. Parmakları belli belirsiz ceketinden içeri girip San'ı zevk içinde ürpertirken San onu daha da sert öptü.

Wooyoung'un dili istikrarlı bir şekilde onu keşfederken San sabırsız bir şekilde birbirlerine daha da yakınlaşabilirlermiş gibi onu sertçe kendisine doğru çekti.

Elleri Wooyoung'un ceketinden içeri girip kucağında hafifçe kıpırdanınca Wooyoung zevkle inleyerek öpüşmelerini böldü. İkisi de nefessiz kalmış, yanakları kızarmış ve kalp ritimleri çıldırmış gibiydi.

"Daha fazla ileriye gitmemeliyiz." Wooyoung San'ın boynuna doğru soluk soluğa mırıldanırken San'ın kucağından kalkıp kendi yerine oturmasına izin verdi.

"Güzel fikir," diye mırıldandı San da bir elini dağılmış saçlarına geçirirken.

Başını Wooyoung'un omzuna koydu ve dönme dolap turunu tamamlarken onları gören kişilerin bakışları altında hiçbir şey olmamış gibi davrandılar.

_______________________________________

Bölüm çok soft değil miydi ama 🥺

Ayrıca neden bilmiyorum burada bana atılan mesajların bildirimi gelmiyor. Eğer çevirmemi istediğiniz fic varsa ya da herhangi bir öneri için ya da sırf konuşmak için bile olabilir bana twitterdan ulaşabilirisiniz ❤️ Profilimde linki var 🌸

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro