Bölüm 17
San Wooyoung
Wooyoung saat on biri biraz geçe uyandığında bir önceki gece sarıldıklarından daha da yakınında huzurla uyuyan San'ın görüntüsüyle karşılaştı.
Wooyoung kısa bir süre önce, yine aynı pozisyonda uyandığı anı hatırlamıştı. Ama bu sefer farklıydı.
Aralarında çok fazla şey değişmişti. Ve Wooyoung, göğsüne doğru sokulmuş San'a bakarken daha önce hiç böyle hissetmemişti.
Ona bakarken dün geceki San da aklına gelmişti; ağzıyla Wooyoung'a cenneti yaşatırken parlak gözleri ona çok masum bakıyordu.
Yakın zamanda asla unutamayacağı bir histi. Ve başka hiç kimsenin o hissi hissetmesini istemiyordu.
O çocuğa doğru çekilmek yanlış değil. Öyle olsaydı bu kadar doğru hissettirmezdi.
"Hımm..." Yanındaki çocuk kafasını kaldırıp homurdanırken yumuşak saçları karmakarışık olmuş ve gözleri parıldıyordu.
"Selam," Wooyoung içtenlikle gülümserken esneyen San'ı gözlerini kırpıştırarak izledi. "Bok gibi görünüyorsun." Aslında tamamen çekici görünüyordu ama, her neyse.
"Imm.. Neredeyim?" diye konuştu yorgun bir halde.
Gerçekten o kadar çok sarhoş muydu? "Yurt odamızda..."
"Odamız... AMAN TANRIM." Dün geceki olanları hatırlayınca San'ın gözleri kocaman oldu, Wooyoung'dan uzaklaşırken örtüyü göğsüne doğru çekti.
"Biz...?"
"Gerçekten hatırlamıyor musun?" Wooyoung'un yüz ifadesi hafiften bozulmuştu. Eğer San gerçekten hatırlamıyorsa Wooyoung bu sefer hapı yutmuştu.
"Hayır... hatırlıyorum. Parça parça." Wooyoung'un bakışlarıyla karşılaşınca San'ın yanakları utançla kızardı.
"Başım beni öldürüyor," diye sızlandı San, konuyu değiştirirken Wooyoung'un yüzüne yerleşmiş ölüm fermanını fark edince dudağını ısırarak gözlerini ondan kaçırdı.
"Şaşırmadım. Muhtemelen dün gece tüm hayatında içtiğinden daha fazla içtin."
"Her neyse," mırıldandı San, yataktan sürüklenerek çıkarken yüzünü buruşturarak başını tuttu. "Ağrı kesicilerin nerede?"
"Bekle, ben getireyim." Wooyoung hızla yataktan kalktı ve San ona bakıyor mu diye arkasına bir göz atarak banyoya girdi. Lavabonun üzerindeki dolabı açtı, normal bir baş ağrısı için çok ağır gelebilecek ilaçlara bakarken ağrı kesiciyi gördü. İlacı kaptıktan sonra dolabın kapağını sertçe kapatırken midesindeki rahatsız edici hissi görmezden geldi.
"Al." Bir bardak su doldurup onu uzatmadan önce ilaç şişesini San'a attı.
"Gidip bir akşamdan kalma çorbası içmeliyiz," dedi aniden, San'a umutla bakıyordu.
"Bir... randevu gibi mi?" diye sordu San duraksayarak ve elindeki suyu kafasına dikti.
"Evet? Yani eğer istersen..."
"Sen istiyor musun?"
"Sen?"
"Tanrım Jung! İnsanların senin gey olduğunu bilmelerini istemiyorsan söyle ve aş artık şu konuyu!"
"Öyle değil. Sadece hazır değilim. Ama arkadaş olarak...insanların bizi beraber görmeleri umurumda değil."
"Sen tüm arkadaşlarını öyle öper misin?" diye sordu San Wooyoung'a dün geceki olanları hatırlatan bir ifadeyle bakarken. Bu hiç adil değil.
"Sadece seni," diye cevap verdi dürüstçe ve başparmağını San'ın alt dudağında gezdirdi.
San panikleyerek geriye giderken aralarındaki uzun süren göz temasını bozarak boğazını temizledi. "Gidip çorba içelim o zaman."
Wooyoung San
Başı o kadar çok ağrıyordu ki dayanılmaz bir hal almıştı neredeyse; sanki kafatasının içinde milyonlarca minik adam çıkış yolu bulabilmek için kafasının içini deliyorlarmış gibiydi.
San en son ne zaman bu kadar içtiğini hatırlamıyordu –lise yıl sonu partisinde o acı verici bulanıklık haricinde- ve kendisini alkole gömmekten ne kadar çok nefret ettiğini unutmuştu.
Aptalca şeyler yapmasına neden oluyordu. Mesela, Wooyoung gibi.
San sarhoş bir halde seks yapmak istemediği için ağladıktan sonra onu emmek için resmen yalvardığını hatırlayınca yüzünü buruşturdu.
Ve şimdi de bir randevuya çıkmışlardı.
Hayır, randevu değil. Sadece... takılıyorlardı. Beraber. Birbirlerinin cinsel zevkleriyle sarmalanmış bir halde geçirdikleri bir geceden sonra. Ama asıl konu bu değildi.
Evet, San bunun bir randevu olmasını istiyordu. Ama görünüşe göre Wooyoung pek istemiyordu.
San, Wooyoung'a çaktırmadan bakarken elini yavaşça Wooyoung'un eline götürerek panik olacak mı diye izledi.
Wooyoung'un gözleri hafiften büyüdü ama parmaklarını San'ın parmaklarına geçirdi ve bırakmadı. Derin bir nefes verirken yürüdükleri sırada Wooyoung'un kızardığını fark edince hafifçe gülümsedi.
Etraflarını saran rahatlatıcı sessizlik, Wooyoung'un boştaki eliyle kafenin kapısını açmasıyla öten ziller sayesinde bozuldu.
Küçük bir soğuk rüzgar dalgası sıcak kafeye girerken yaşlı bir kadın montunu etrafına sararak tiksintiyle onlara baktı.
San kafenin en uzak köşesindeki masaya yavaşça otururken sanki yanlış bir şey yapıyormuş gibi gözlerini gergince etraftan gezdiren Wooyoung'un dikkatle karşısına oturmasını izledi.
İkisi de tek kelime etmeden San menüyü incelerken gözlerinin üzerindeki saçlara doğru üfledi.
Ama Wooyoung anlaşılmayan kelimelere bakarken San'ın sadece kendisini bir şeylerle meşgul etmeye çalıştığını biliyordu. San daha kafeye gelmeden önce ne yiyeceğine karar vermişti zaten.
"Menüyü ters tutuyorsun Küçük Choi," diye Wooyoung nazikçe uyarınca San utanarak ona baktı.
"Ah, şimdi anlaşıldı. Bir gecede disleksi oldum sandım." Küçük bir şakaydı ama aralarındaki gerginliği daha da arttırmıştı. Neden 'gece' kelimesini kullanmak zorundayım ki?
San boğazını temizledi. Wooyoung'un elleri dümdüz dururken San parmak uçlarını masanın üzerine gergince vuruyordu.
"San," diye başladı Wooyoung ve aniden San'ın parmaklarını kavradı. "Kes şunu. Sinir bozucu."
"Özür dilerim!" diye inledi San ve Wooyoung'un yumuşak avucunun içindeki ince uzun parmaklarına baktı.
"İyi günler, yardımcı olabilir miyim?" Garson kızın yüksek sesi ikisini de ürkütürken Wooyoung elini ışık hızıyla kendisine çekti.
Kız dudağını ısırırken San'ı görmezden gelerek Wooyoung'u gözleriyle süzdü. Wooyoung dikkatini kıza verirken sırıttı. San içinden, masamıza neden yaşlı bir kadın değil de çekici bir sürtük kız bakıyor ki, diye çığlıklar atarken ona dikkatini vermeyen garsona ters ters baktı.
"Lütfen yardım edin," dedi Wooyoung nazikçe ve bedenini hafiften kıza doğru döndürdü. Bu işte çok iyi. Başını hafiften kaldırırken gözlerini kısarak kızın isim etiketini okuyormuş gibi yaptı.
"Jeon Somin? Ne güzel bir isim." Somin ismindeki kız kızardı ve sinir bozucu bir şekilde kıkırdadı.
San gözlerini devirdi.
"Evet pekala, eğer işiniz bittiyse biraz şu siktiğimin çorbasından istiyorum ben," diye kelimelerini uzatarak konuştu San.
"Kibar ol San." Wooyoung küçük bir kahkaha atarken ona neredeyse bakmadı bile. "Arkadaşım adına özür dilerim Somin. Buzlu çay ve akşamdan kalma çorbası alalım lütfen."
Arkadaş kelimesini telaffuz ederken San neredeyse çığlık atarak bağıracaktı. Onun yerine, "Son derece düz ve sinir bozucu akşamdan kalmış bir tanıdık için özür dilerim," de diyebilirdi.
Somin Wooyoung'a anlamlı bir bakış daha attıktan sonra siparişi iletmek için tezgaha doğru ilerledi. San sinirle derin bir nefes alırken oturduğu sandalyede geriye doğru yaslandı.
"Ne var?" diye sordu Wooyoung. San inanamıyormuş gibi başını sallayarak, "Yok bir şey," diye mırıldandı.
Somin geri dönüp gereğinden daha yavaş hareketlerle içeceği ve çorbayı masaya yerleştiresiye kadar San Wooyoung'a bakmadı.
"Teşekkürler, şimdi gidebilirsin," dedi San düz bir ses tonuyla. Somin sanki onun orada olduğunu ilk defa fark ediyormuş gibi San'a şaşkınlıkla baktı.
Hafifçe eğildi ve tekrar geri dönerken bu sefer Wooyoung'a bakmadı.
San çorbasını hızla yudumlamaya başlarken konuşmaktan kaçındı. Tek istediği oradan gitmekti. Ama Wooyoung hiç acele etmeden düşünceli bir halde içeceğini yudumluyordu.
"İçine ne kaçtı senin?" diye sordu Wooyoung kahkaha atarken, ama San cevap vermeyip çorbasını daha da şapırdatarak içti.
"Pekala..." Wooyoung içeceğini biraz daha hızlı içmeye başladı.
İkisi de önündekileri bitirdiğinde Wooyoung lavaboya gitmek için izin istedi ve ödemeyi yapması için biraz para verirken hemen döneceğine dair söz verdi ve San'ı masada yalnız bıraktı.
Bir erkek garson masalarına doğru gelirken San, Somin'in görünürlerde olmadığı fark etmeden edemedi.
Garsonun sevimli bir gülümsemesi vardı ve gözlerinin üzerine düşen açık kahverengi saçları boyasızdı. San'dan biraz daha küçük gibi duruyordu ve mükemmel yüzü San'ın anında ona ısınmasına neden oldu.
Ona biraz yaklaşarak isim etiketini okudu. Yang Jeongin.
"Merhaba!" dedi çocuk, dişlerini göstererek gülerken gözleri hilal şeklini almıştı. "Üzgünüm Somin molaya girdi. Hesabı ister miydiniz?"
"Evet lütfen," diye cevapladı San gülümseyerek, genç garsonun arkadaş canlısı tavrına karşı göğsünü bir sıcaklık kaplamıştı.
Jeongin kısa süre sonra elindeki hesapla döndüğünde Wooyoung'un ona verdiği parayla ödemeyi yaptıktan sonra oturduğu yerde Jeonginle kısa süre sohbet ederek sabırla Wooyoung'un dönmesini bekledi.
"Sanırım seni bir yerlerde görmüştüm," diye devam etti Jeongin hala gülümseyerek. "Benim lisemde okumuştun."
"Sen mezun olmadın mı?!" diye sordu San. Demek ki Jeongin'i bu yüzden hiç kampüste görmemişti. Yoksa hatırlardı.
"Hayır..." Jeongin utanarak gülümserken sevimli ses tonu San'ın onu kucaklayıp dünyadaki bütün kötülüklerden korumak istemesine neden oldu. "Choi San'dı, değil mi?"
Kardeşimden bahsetmeden önce adımı bilen ilk kişi. "Evet! Sen de... Yang Jeongin."
"Nereden bil..." diye soracaktı ki isim etiketine gözleri kaydı. "Ah, doğru." Tekrar kahkaha attı ve ardından San da ona katıldı. Birkaç adım uzaktaki birisinin onlara attığı sert bakışı ikisi de fark etmemişti.
"Her neyse, arkadaşım birazdan burada olur," diye iç çekti San ve gülüşü hafiften düştü. "Tekrar görüşürüz umarım Jeongin."
"Bekle, sana numaramı vere-" Genç çocuğun sözleri, Wooyoung'un bir kolunu San'a dolarken boğazını sertçe temizlemesiyle bölündü.
"San, gitmemiz lazım," dedi, Jeongin'e ters ters bakarken dudakları San'ın kulaklarına oldukça yakındı.
"Ne?" San oldukça rahatsız olmuşa benzeyen genç çocuğa bakarken Wooyoung'un kolundan kurtulmak için omzunu çekti. "Onunla konuşuyor-"
"Aynen, gidelim," diye mırıldandı Wooyoung ve San'ın bileğini sertçe kavrayarak kafeden sürükleyerek çıkardı.
"Ne yapıyorsun Wooyoung?!" diye bağırdı San. Wooyoung onu peşinden sürüklerken bileğini elinden kurtaramıyordu.
"Resmen o garsonla flört ediyordun." Wooyoung dişlerini sıkarken San'ını sıkıştırmak için duvara ittirdi.
"Ben mi flört ediyordum? Jung, kendini resmen o Somin denen kızın üzerine attın! Tuvalete gittiğinde onu becerdiysen şaşırmam! Resmen beni görmezden gelip-"
"Kıskanıyor musun yani?" Wooyoung sırıtırken eğilerek San'a yaklaştı.
"Sürtük müsün? Şu anda duvara yapıştırılmış kişi benim! Sen kıskanıyorsun!" diye öfkeyle soludu San kollarını göğsünde bağlayarak.
"Ben sürtük değilim. Ayrıca haberin olsun bana numarasını verdi-"
"Tabii sen de onu-"
"Reddettim! Çünkü hoşlandığım kişi o değil-"
"Kim o zaman Wooyoung? Çünkü bu konuyu açıklığa kavuşturmuyorsun. Benimle bu özel olmayan randevuya gelmemeyi dilediğini görebiliyorum! İnsanların arasında benimle olmaktan utanıyorsun-"
"Sen. Senden hoşlanıyorum San. O yüzden kapa çeneni." Wooyoung son bir kez daha sözünü kestikten sonra kendi sözlerini kanıtlamak için dudaklarını San'ınkilere yapıştırdı.
İnsanların geçtiği sokakta, duvara karşı, sanki kimse onları görmüyormuş gibi öpüşürlerken San'ın elleri Wooyoung'un saçlarını bulup ensesini okşadı ve Wooyoung kollarını San'ın beline dolayarak onu kendime doğru çekti. Birbirlerinden ayrıldıklarında Wooyoung hiçbir yere bakmıyor, yalnızca San'a bakıyordu.
"Özür dilerim," diye fısıldadı. "Sen orada değilmişsin gibi davranmak istememiştim. Biraz yeniyim de."
"Belli," diye mırıldandı San. Belinde Wooyoung'un ellerini hissederken yanakları deli gibi kızardı. "İnsanların içinde beni öptüğünün farkında mısın?"
"Evet, oldukça farkındayım. Ve umurumda değil," diye yanıtladı Wooyoung, parmaklarını San'ınkilere geçirdi. "Ve bunun için özür falan dilemeyeceğim."
"Bunda da biraz yenisin," diye mırıldandı San ve yüzünü Wooyoung'un omzuna gömerken ikisi de kampüse doğru yol almaya başladılar.
Wooyoung parmaklarıyla elini daha sıkı kavrarken ona güven verircesine elinin üzerini okşadı. "Artık hazırım."
_______________________________________
So-nun-da! Sonunda Woo hem kendisine hem de San'a (şey bir de cümle aleme) itiraf edebildi hislerini 🥲
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro