Bölüm 12
Wooyoung San
Wooyoung'u hastaneye götürüp teklifini sürekli reddettikten sonra San gerçekten yorulmuştu. Fakat fiziksel olarak değil duygusal olarak yorulmuştu. Karmakarışık birisiyle uzun süre zaman geçirmek onu çok fazla etkilemişti.
Sadece Wooyoung'a karşı tekrar yumuşadığı için pişman olmakla kalmayıp ayrıca Wooyoung'un onunla tekrar oyun oynayıp canını yakıp yakmayacağından da emin olamıyordu.
Bir elin verdiği acıyı diğer elin okşayarak geçirebileceğine inanmıyordu. San, Wooyoung'u çabucak affetmemeye kararlıydı.
Hastaneden dönerken kardeşi arayarak anne babasının iş gezisinden döndüklerini ve derhal eve gelmesini söylemişti.
Anne babasının işlerini çocuklarından daha çok önemsediklerini düşününce San döndüklerini Jongho'yla ikisine haber vermelerini komik buldu. San onca yıl önce istismarcı babasından kurtulduğu için mutlu olmasına rağmen annesi, saygı değer bir şirketin CEO'su olan Jongho'nun umursamaz, zengin işadamı babası uğruna ona güvensizlik ve acı dolu bir hayat vermişti.
Adamın önceki eşi büyük ihtimalle bir metresti ve Choi malikhanesinde konusunun açılması bile yasaktı. Kısacası ailesi berbattı ve bu nedenden dolayı San eve dönmek için hiç can atmıyordu.
Ama işte oradaydı, döndüklerini kanıtlayan, yol üstüne park edilmiş pürüzsüz siyah Bugati Veyron arabaya bakarken kapının önünde dikiliyordu.
Evine girdikten sonra, evin yeniden dekore edildiğini fark etti ve bu alışılmadık olaydan dolayı tetikte olmaya karar verdi.
Geniş yemek odası ve oturma odası gereksiz lüks eşyalarla donatılmıştı. Etrafına baktığında ev hissi veren her şey yok olmuştu.
San, eğer elinde yeni doldurulmuş bardağını tutarak koltukta oturan annesi olan kadını görmeseydi o evde kendisini tamamen bir yabancı gibi hissederdi.
Babasıyla olduğu zamanlarda uyması için ona öğretilen nezaket kurallarını umursamayarak kaba bir şekilde boğazını temizledi.
Annesini başını yavaşça onun olduğu yöne çevirirken siyah saçını genç gözükmek için boyaya buladığı yüzünden kız gibi attırdı. "San!" Kadın genişçe gülümserken San ona karşılık vermedi.
"Jongho neden beni buraya çağırdı?" diye sordu düz bir ses tonuyla. Sahte sevgi gösterilerini es geçmişti.
Annesi içeceğinden bir yudum alırken San'ın patavatsızlığı karşısında kaşlarını çattı. "Babanla ikimiz kardeşinle ve seninle bir konu hakkında konuşmak istiyoruz. İkisi şu an çalışma odasındalar."
"Ne hakkında konuşacaksınız?" San dişlerini sıkarak konuşurken midesi kötü bir hisle bükülmüştü.
"Baban ve ben... ikimiz de evde daha fazla vakit geçirmemizin daha iyi olacağına karar verdik. Artık temelli evde kalacağız."
"Hiç zahmet etmeseydiniz," dedi San buz gibi ifadeyle ve vereceği tepki için annesini izledi.
"San." Üvey babası Jongun'un sert sesini ensesinde hissetti. "Annenle düzgün konuş."
Jongho yüzü duvar gibi olan babasını tek kelime etmeden takip ederken San'a özür dilercesine bakıyordu. Babasına her zaman kolayca yağ çekebiliyordu ve San bunun için ondan nefret ediyordu.
Gözlerindeki kini yok etmeye çalışırken San ona verilen emri zihninde evirip çevirdi.
"Neden düzgün konuşmam gerekiyor ki?" diye sordu dikkatlice elleriyle oynarken.
"Bir nedeni mi olması gerek?" diye cevapladı annesi bıkmışçasına. "Biz senin anne babanız. Bu yeterli olmalı." San, ona asla baba diye seslenmediği üvey babasını başıyla onayladı, duygularına ihanet etmeyecekti.
San gerçekten artık bu iğrenç davranışlara katlanamıyordu. Anne babası daha önce onları hiç umursamamıştı. San, "çocukluk travmasını atlatmak" ve "anksiyetesiyle başa çıkmak" için danışmanlığa gitmek zorunda kaldığında bile sorununu zar zor kabul etmişlerdi. Uykusuzluk sorununu bile hala bilmiyorlardı.
"Pekala," dedi San derin bir nefes alarak ve ikisine de meydan okurcasına baktı. "Beni çok fazla görmeyeceksiniz zaten. Kampüsteki yurtta yaşıyorum."
Jongho ona soru sorarcasına bakarken şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. San bu kararından pişman olmamayı umdu.
"Öyle mi?" Annesi de bir o kadar şaşırmış görünüyordu. "Ama sen sosyalleşmekten nefret edersin-"
"Belki de değişmişimdir," diye sözünü kesti. Nereden bileceksin ki? Hiçbir zaman yanımda olmadın.
Annesi boğazını temizledikten sonra içkisine döndü ve garip bir şekilde hızlı hızlı yudumlamaya başladı.
"Birkaç eşya almaya geldim sadece," diye ekledi ki yalan da sayılmazdı.
San arkasına bakmadan boyalı merdivenlere yöneldi. Odasındayken mavi çantasına kıyafetlerini ve diğer önemli eşyalarını doldurdu. Shiber'i de içine sıkıştırdı.
Şimdi, diye düşündü, inanılmaz aptallığına gülüyordu. Acaba Wooyoung'un oda numarasını hatırlayabilecek miyim?
Ve ardından kendisini 4419 numaralı odanın önünde kapıya vurup vurmamak arasında gidip gelirken buldu. Wooyoung'un odasının 19. blokta 44 numaralı oda olduğunu hatırlıyordu.
Tam kapıya vurmak için elini kaldırmışken kapı açıldı ve aralarında sarı tutamların olduğu mavi saçları tamamen dağınık olan bir üst sınıftaki kaslı, çekici çocuk karşısında belirdi. Dudakları hafiften şişikti ve kırışmış gri tişörtüyle şaşkınca bakıyordu.
"Selam?" dedi San zorla, asla gelmemiş olmayı dilemişti o an. Elbette Wooyoung başka birisini getirmişti odasına. Çocuk rahatsız bir şekilde kapı önünde dikilirken endişeli gözlerle San'a bakıyordu.
"Wonho!" diye biri bağırdı odanın içinden. "Neden hala burdasın?"
Wonho gözlerini yere indirip ardından kapıyı kapatmadan hızla San'ın yanından geçerek gitti. San orada dikilirken dudağını ısırarak gözlerini yere dikti.
"Gerizekalı aptal-" Wooyoung anlaşılmayan bir sesle söylenirken kapıda San'ı görür görmez duraksadı.
"San!" San gülümsemeye çalıştı ama Wooyoung'un sinirli yüz ifadesi, San'ın çantasını gördükten sonra şaşkınlığa dönüşünce yüzünü buruşturdu. "Burada ne arıyorsun?"
"Bi-bilmiyorum. Ben gideyim-"
"Oda arkadaşı olma teklifimi tekrardan mı düşündün?" diye sordu ve vardığı farkındalıkla sinirli halinden kurtuldu.
San suçlu bir şekilde başıyla onayladı ve rahatsız olmuş bir şekilde geriye doğru adımladı. "Ama eğer meşgulsen..."
"Hayır! Değilim. Elbette oda arkadaşım olabilirsin." Wooyoung odaya girmesi için San'a eliyle işaret etti ve San içeri girerken elinde tuttuğu çanta adeta avucunu yakıyordu.
"Fikrini değiştiren ne?" diye sordu Wooyoung, az önce olanların San'ı rahatsız ettiğini unutmuş gibi görünüyordu.
"Annemler geri döndüler," diye cevapladı dürüstçe, gözleri odayı inceliyordu. "Ve bende onlarla uğraşmak istemedim."
"Baba sorunları* mı? Yoksa anne sorunları mı?" diye alay etti Wooyoung ve San'ın elindeki çantayı misafirperverlikle aldı.
"Benim babam öldü," dedi San düz bir ifadeyle.
"Ah. Şey, Jongho hiç bahsetmemişti."
"Ne anneme ne de üvey babama katlanamıyorum. Hepsi bu."
Wooyoung başıyla onayladı, yatağa otururken San'a baktı, bir şeyler söylemesi için bekliyordu.
"Şey... Sen ve Wonho ha?" San direkt konuyu değiştirdi.
"Ne?" Wooyoung San'ın imasıyla gücenmiş ir şekilde anında reddetti. "Hayır. Öyle bir şey değil-"
"Beni ilgilendirmez," diye sözünü kesti San ve hafifçe gülümsedi.
"Gerçekten aramızda bir şey yok. Wonho daha çok Hyungwon'unki sayılır ve ben de ona sinirliydim o yüzden-"
"O yüzden sen de onun erkek arkadaşıyla yattın?"
"Yatmadık-"
"İnanılmazsın. Sırf sinir oldun diye birisinin sevgilisini aldatmasına neden olamazsın!" San başını sallarken öfkesini gizlemek için sırtını Wooyoung'a döndü.
"Ama-"diye söze başladı Wooyoung tekrar ve San'ın önünde dikilmek için ayağa kalktı. "Neden umursuyorsun ki?"
San gözlerini ona dikerken sert bir ifadeyle baktı. "Umursamıyorum."
"Emin misin?" Wooyoung ellerini dikkatle San'ın beline koydu, parmakları yumuşak kot pantolonunu okşarken onu kendisine doğru çekti. "Bana umursuyorsun gibi geldi."
"Umursamıyorum," diye tekrarladı San, başını ondan uzağa çevirirdi ama Wooyoung eliyle çenesinden tutarak ona bakması için zorladı.
"Pek inandırıcı değilsin Küçük Choi," diye fısıldadı, sıcak nefesi San'nın tenine çarpıyordu. San çenesini sıkarken kalbinin kontrolsüz çarpışlarını sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Peki..." dedi Wooyoung sırıtarak, baş parmağı çenesini okşuyordu. "Yatsaydım umursar mıydın?"
Dudaklarını onunkilere doğru indirmeden önce San onu ittirdi ve kalbini hızlandıran hislerden kurtulmaya çalıştı.
"Ever, umursardım. Oda arkadaşın olmamı istiyor musun istemiyor musun?"
"İstiyorum," dedi Wooyoung göz kırparak.
"O zaman... yapma."
San hiçbir şey demeden kıyafetlerini avuçladı ve Wooyoung'un banyosuna girdi. Kapıyı kapatır kapatmaz yere çöktü ve art arda ayaklarıyla havayı tekmeledi.
Ona aşık olma, dedi kendi kendisine kararlılıkla ve başını sertçe salladıktan sonra uyumak için boxerını ve büyük beden beyaz tişörtünü giydi.
Sakinleştikten sonra sessizce banyodan çıktı ve önündeki görüntüyle karşılaşınca kesik bir nefes aldı.
Wooyoung üzerini değiştiriyordu ve sırtı San'a dönüktü. Yutkundu, gözlerini belirgin sırt kaslarından ve pürüzsüz bal rengi teninden alamıyordu. Bol bir tişört giyerken kürekkemikleri gerilmişti. Tişörtü kusursuz bedenini lekeleyen birçok yarayı örterken San o an kendine geldi.
Ama ona doğru ilerleyip tişörtü kaldırarak yaralarına bakmaktan kendisini alamamıştı. Wooyoung uğradığı şokla kaskatı kesilirken gözleri sorgularcasına onu görmezden gelip nefesini düzene sokmaya çalışan San'a bakıyordu.
"Çok kötü görünüyorlar," diye fısıldadı, soğuk parmakları sıcak, pürüzsüz teninin üzerindeki çirkin morlukların üzerinde geziyordu.
Wooyoung elinin altında ürperince San derin bir nefes aldı ve elini çekerek tişörtün vücudunu geri kapatmasına izin verdi.
"Eğer bunu tekrar yaparsan," dedi tehlikeli bir sesle ve gözlerindeki o tanıdık olmayan ifadeyle bakarken San'ı hem heyecanlandırıp hem de korkutmuştu. "...kendimi durduramayabilirim."
"Ne için durduramazsın?" diye sordu San sessizce, Wooyoung'un neyi kastettiğini gayet iyi biliyordu aslında.
"Bunun için." Wooyoung nefes aldı ve San'ı nazikçe yatağa ittirdikten sonra dudaklarını kulağının yanına doğru yaklaştırdı.
"Ve bunun için." Nefesi San'ın omuriliğine bir ürperti girmesine neden olurken boynuna doğru söylediği tüm sözler ona elektrik çarpmış hissi veriyordu.
San gözlerini kapattı, bacaklarını Wooyoung'un etrafına doğru çekerken ayakları hala yatağın üzerindeydi ve dizleri Wooyoung'un her iki tarafında duruyordu. Wooyoung'un nefesi boynunu gıdıklarken San yatağa yasladığı başını geriye doğru kaldırdı.
"Muhtemelen durman için seni uyarmalıyım," diye fısıldadı San, Wooyoung San'ın ellerini başının üzerinde sabitlerken kulağına doğru nefes alıp veriyordu.
"Muhtemelen uyarmalısın," diye onayladı onu, San'ın üzerindeyken aniden duraksadı ve alnını onun alnına yasladı. Dudakları birbirlerine dokunacak kadar çok yakın olsa da San'ın tepkisinden korktuğu için onu öpmedi.
"Siktir et," diye soludu San ve başını kaldırarak Wooyoungla dudaklarını birleştirdi. Wooyoung onu çaresizce ve yavaşça öperken San'ın ellerini serbest bıraktı ve hemen ardından San ellerini onun saçlarının arasına daldırdı.
Dudakları birbirlerini tanıyormuş gibi hareket ederken artık birbirlerini test etmiyorlardı. San sabırsızca Wooyoung'un lila rengi saçlarına asılırken daha fazla temas için Wooyoung'a doğru kaldırdı başını.
Wooyoung bir elini San'ın tişörtünden içeri sokarken diğer eliyle baldırını sertçe kavrayarak San'ın zevk içinde dudaklarına doğru inlemesine neden olan küçük daireler çizdi.
San nefes almak için geri çekilirken Wooyoung dudaklarını boynuna indirdi, hassas tenini nazikçe öperken San'ın adem elmasının üzerinde hafifçe dilini gezdiriyordu.
Burada ne yapıyorum ben? diye sorguladı San kendisini ama aldığı zevkle başını geriye doğru kaldırdı.
Artık hiçbirinin önemi yok.
"Tadın cennet gibi," diye fısıldadı Wooyoung ve bacağını daha da sıkı kavradı.
San ellerini Wooyoung'un boynuna yerleştirirken hafifçe oturur pozisyona geçti ve onu tekrar öpmek için öne eğildi.
"Neden hala durmamı söylemedin?" diye sordu Wooyoung öpücüklerin arasında ve San'ı kucağına doğru çekti.
"Bilmiyorum. Ama hatırlatmazsan iyi edersin," diye cevapladı San Wooyoung'un çene hattını öperken.
"Durmanı istemiyorum," diye soludu Wooyoung ama San karşı çıksa da kendisini geriye doğru çekti. "Ama durmalıyız."
"Neden?" Neden olduğunu biliyorsun seni zeki. Onu en başından beri asla öpmemeliydin. Kapa çeneni.
"Çünkü biraz hızlı gidiyoruz," dedi Wooyoung hafifçe gülümseyerek ve San'ın yanağını öptü. "Ayrıca uyumamız lazım."
San başıyla onaylarken, girdiği transtan çıkarak az önce yaşanan şeyin farkına vardı.
"Yine de sana sarılacağım ama," dedi Wooyoung ve San'dan uzaklaşarak örtülerin altına girdi.
San yine sadece başıyla onayladı. O da örtünün altına girerken sisli zihnin içinde milyonlarca duygu ve düşünceler hortum oluşturuyordu.
İkisi de hiçbir şey demedi ve odanın karanlığında aralarına rahatlatıcı bir sessizlik çöktü.
San, Wooyoung'un bir kolunu kendi üzerine doğru çekerken sırtını ona yaslamak için göğsüne doğru sokuldu.
Wooyoung ise başını San'ın omzuna yasladı ve sadece dakikalar sonra öylece, güven içinde uykuya daldılar.
________________________________________
Aman aman nerelere geldik 😏
Aşık olmamaya çalışan San'ın her şeyi boşvermesi... (;'༎ຶٹ༎ຶ')
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro