Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 11




Wooyoung San

San bir haftadır Wooyoung'u ve onunla ilgisi olan her şeyi görmezden geliyordu. Konusu açıldığında konuyu değiştiriyor hatta yolda gördüğünde yönünü değiştiriyordu.

Arkadaşları onun için oldukça endişelilerdi ama o, ona gelen her soruya iyi olduğunu söyleyerek cevap veriyordu. Neden bu kadar etkilendiğinden emin değildi ama artık düşünmeyi de bırakmıştı. Wooyoung'un yaptığı tek şey, San'ın istemediği birine dönüştüğünü kanıtlamaktı. Gerçi artık hiçbir şey olmasını istemediğini hatırlattı San kendisine.

Jung Wooyoung, San'ın hayat akışını sekteye uğratıp bir iki gün sonra hayatından çıkıp gidecek birisiydi yalnızca. Fakat gitmemişti. San da tıpkı diğerlerine yaptığı gibi onu kendisinden uzaklaştırmıştı.

Onunla herhangi bir ilişkisi olsun istemiyordu ama onu orada bırakıp dövülmesine izin verdiği günden beri Wooyoung'un sağlığı için içindeki o rahatsız edici endişeden asla kurtulamıyordu.

Onu özlemişti.

Sebebinin yine uyuyamadığı için olduğundan emindi, uykusuzluğu gittikçe daha kötü bir hal alıyordu. Wooyoungla birlikte uyumasının olumsuz tarafının artık o olmadığında sorunun gittikçe kötüleşmesi olduğunu düşünüyordu.

İkinci, üçüncü ya da dördüncü günden sonra da değişen bir şey olmamıştı. Zihninin içinde hapis olmuş halde geçen zaman ona işkence gibi geliyordu artık. O zamanlar haricinde yaptığı tek şey yemek yemek ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamaktı.

Kendisini birçok kez kahkaha atarken buluyordu. Sanki ayrılmışız gibi davranıyorum, diye düşündü içinden ve o çılgın düşünce ona bir an çok komik gelmişti; O ve Wooyoung asla birlikte olamazlardı.

O zaman neden seni öptü?

San o can sıkıcı soruyu zihninin derinliklerinde dolaşmasını görmezden geldi ve Wooyoung'u özleyip onu görme fikrini çabucak zihninden attı.

Seni öpmesinin tek nedeni denemekti. Muhtemelen şimdiye kadar erkek nüfusunun yarısını o deneyinde kullandı. Hiçbir anlamı yok.

Belki Wooyoung'a göre yoktu. Ama San için birçok şey ifade ediyordu.

Öpüşmeyi hafife almıyordu, özellikle de onu öpen kişi sadece nefes alarak duygularıyla oynayan homofobik, aptal bencilin teki olduğu gerçeği düşünüldüğünde -ya da o öyle düşünüyordu.

Belki de onu çok sert ifadelerle tanımlıyordu ama sonuçta seni yumruklayan birine karşı da sempati duyamazdın.

"Neden beni yumruklayan birini düşünüp duruyorum?" diye sordu San kendi kendisine. İçedönük ve duygularını ifade edemeyen biri olduğundan dolayı bu soru bir an etrafındakileri şaşırttı.

"Belki de mazoşistin tekisindir," diye yanıtladı Yeosang düz bir ses tonuyla ve Yunho da onun kulağına bir fiske attı.

"Onu düşünmeyi bırakmalısın artık," dedi Felix hemen ardından ve kötü zamanlamasından dolayı Yeosang'a dik dik baktı.

"Emin değilim ama," diye başladı Yunho, tereddütle alt dudağını ısırırken San'a bakıyordu. "Mingi bana Bambam'den sonra Wooyoung'un çok kötü bir halde olduğunu söyledi. Günlerdir okula gelmiyor."

Üç arkadaşı da aynı anda San'a baktı, ondan bir tepki bekliyorlardı. Ama San ifadesini bozmadı ve kalbinin teklemesini görmezden gelmeye çalışarak o anda ayağa kalkıp direkt Wooyoung'a koşmamak için içinden çığlıklar attı.

"Bambam güzel benzetmiş," diye mırıldandı Felix açık sözlülükle, Wooyoung'u sevenler listesinde olmadığı apaçık belliydi.

San da o listede olmamak için kararlıydı, o yüzden canı istemese de yemeğini yemeye devam etti.

Yunho San'a sorgularcasına bakarken sanki fikrini değiştirmek istiyormuş gibi tekrar ağzını açtı fakat bu San'ın zaten bulunduğu duruma hiç de yardımcı olmamıştı. "Mingi de onun için oldukça endişeliydi-"

"Kes şunu," dedi San sertçe, konuşmalarının ana konusu olan çocuğu gidip bulması için başka herhangi bir sebep istemiyordu. "Wooyoung bizim arkadaşımız değil. Neden umursuyoruz ki?" Umursuyoruz mu? Umursuyorum demen gerekmiyor muydu?

San kendine gelmek için başını salladı ve biraz temiz hava almak için ya da sadece başka bir yerde olmak istediği için dışarı çıktı.

Hafif rüzgarı teninde hissederken ellerini ceplerinde yumruk yapmış, gözleri dalgın bir halde yere bakarken yavaşça yürüdü.

Ve tabii ki bugün o kadar şanslı günüdeydi ki Wooyoung'dan sonra görmek istemediği ikinci kişi olan Lee Minho'ya rastlamıştı.

"Choi," dedi sırıtarak ama sanki içinden gelerek gülmüyordu. Görünüşe göre bugün herkes depresif bir ruh halindeydi.

Minho arkasına bir göz attı ve ardından San'a baktıktan sonra iğrenmiş gibi yüzünü buruşturtu. "Oraya gitmek istemezsin. Uyuşturucu manyağı arkadaşlarıyla ayin yapıyorlar."

Minho ilerleyerek yanından geçti, San anında geri dönmeye karar verdi ama uyarı için çok geçti. Wooyoung onu çoktan görmüştü ve kendinde olmadığı açıkça belliydi.

"I-ımm şey arkadaşlarım beni bekliyor," diye yalan söyledi San ve mümkün olduğunca çabucak dönüp gitmeye yeltendi.

"Olmaz," dedi Wooyoung, içtiği ot ya da sigarayı üflerken duman içinden sırıttı. "Yalnız olduğunu biliyorum."

Lanet olsun. "Güzel, gitmem lazım ama..." Fakat Wooyoung'a bakar bakmaz ayakları yere çivilenmiş ve hareket edemez olmuştu. Bal rengindeki teninin birçok yeri morarmış, düşük yaka tişörtü köprücükkemiğinin altındaki daha birçok yarayı açıkta bırakmıştı.

Sanki birisinin kum torbası olmuş gibi görünüyordu –gerçi zaten öyle olmuştu. Ayrıca her iki gözünü de saran siyah mor karışımı renk ve alt dudağındaki kesik San'ın kalbini paramparça etmişti. O yaraları tedavi ettirmiş miydi acaba?

"Bana öyle bakmaya devam mı edeceksin, yoksa...? San'ın derin bakışları altında Wooyoung'un sırıtışı düştü. Rahatsız olmuş bir halde gülümsemeye çalışıyordu.

San bakışlarını kaçırdı, utanmıştı. "Sana bakmıyordum." Boğazını temizledi, gergin bir şekilde bacağını sallanıyordu. "Yaraların oldukça kötü gözüküyor."

Wooyoung yaraların orada olduğunu unutmuş gibi şaşırarak yanağına dokundu.

"Bambam'in sana bunu yapmasına neden izin verdin?" San sormak için en çok can attığı soruyu sorarken buldu kendisini.

"Hmm. Bilmem," diye mırıldandı Wooyoung omzunu silkerek. "Benim için endişelendin mi Küçük Choi?"

"Hayır! Yoo," dedi San gözlerini devirerek ve kendisini savunurcasına kollarını göğsünde bağladı.

"O yaraları tedavi ettirmelisin. Günler geçti üstünden." San kaşlarını çatarken Bambam'in yumruklarının neden olduğu morlukları inceliyordu.

"Edeceğim," diye onayladı Wooyoung ama çok ikna edici söylememişti.

"Hey! Woo!" Arka taraftan biri sabırsızca bağırdı ve San duyduğu ayak sesleriyle tanımadığı birisinin geldiğini gördü. "İçeri gel dostum."

Yabancı çocuk San'ı süzdü, üzerinde utanmazca gezinen gözlerden son derece rahatsız olmuştu. Ama kabul etmeliydi ki çocuk pembe saçları ve dolgun dudaklarıyla uzun ve oldukça çekiciydi. "Senin çocuk bu mu?"

"Ne? Hayır." Wooyoung sahte bir şekilde gülerken yeni gelen çocuğa anlamlı bir yüz ifadesiyle baktı. San o anda ondan nefret etmiş ve o koyu gözlerinden kaçmak istemişti.

"Bu, onu ben alabilirim demek mi oluyor?" dedi çocuk sırıtarak. San'a doğru ilerledi ve koluna dokununca San geriye doğru sıçradı. "Eminim onun da hoşuna-"

Wooyoung elini sertçe çocuğun göğsüne koyarak durdurdu, yanağının içini ısırıyordu. "Hayır."

"Ama az önce dedin ki-"

"Fark etmez. Onu bırak."

San gergince yutkundu, yabancıyla olan etkileşimi yüzünden panik olduğunu hissediyordu.

"Pekala," dedi çocuk kahkaha atarak ve oradan ayrılmadan önce San'a bakarak bir kaşını kaldırdı. "Bir dahaki sefere tatlı şey."

Wooyoung San'a düz bir ifadeyle bakarken dişlerini birbirine bastırdı. "Hyungwon için özür dilerim."

"Sorun değil..." dedi San sesinin daha inandırıcı çıkmasına uğraşarak. "Ben... artık gitmem la-"

"Hayır! Yani hayır," diye ses tonunu düzeltti Wooyoung ve San'ın önüne geçerek onu engelledi. "Benimle gelmek zorundasın... hastaneye."

"Hayır, değilim." San sabırsızca iç çekti. Kendin hallet.

"Zorundasın! Kaybolabilirim ve canım çok yanıyor." Wooyoung onu ikna etmeye çalışarak yüzüne dokunduktan sonra yüzünü buruşturdu. "Off!"

"İyi," dedi San gözlerini devirerek. "Ama yaptığın hiçbir şey beni ilgilendirmiyor. Seni affettiğimi düşünme sakın."

"Affetmek mi? Düşündüm ki- Ah. Doğru. Evet, anladım." Wooyoung hafifçe güldü, ses tonundaki düşüş çok belli oluyordu.

San başıyla onayladı, onunla göz göze gelmemeye çalışırken dilini şaklattı. "Önce duş al. Alınma ama –ya da alınabilirsin. İğrenç kokuyorsun."

Wooyoung alınarak ona baktı ama kendi vücudunu koklayınca öğürdü. "Şey, birisinin beni öylece bırakıp gitmesi benim suçum değil."

"Suçu bana atma! Sen zaten her zaman duş alan birisin!"

"Beni deli ediyorsun!" Wooyoung ciddi bir ses tonu takınırken şiddetle ellerini sallamaya başladı. "Düşünemiyorum, yemek yiyemiyorum! Uyuyamıyorum-"

"Pekala, tamam," diye homurdandı San ve yurt odasına doğru giderlerken Wooyoung'u takip etti. Uyuyamıyorum.

Hayır. Tekrar uyku konusunu açıp Wooyoung'un onunla uyumasını istemeyecekti. Shiber yeterliydi, şimdilik.

Kapının önüne geldiklerinde anahtarını ararken Wooyoung öfkeyle inledi. "Yemin ederim yanımdaydı."

San bir anda öylesine kapının kolunu denedi ve kapı açıldı. "Wooyoung?"

"Ne?" Kapı kilitli olmadığı için Wooyoung şaşırmıştı.

Temkinli bir şekilde içeri girdi ve gördüğü şeyle büyük bir şoka uğradı. San içeri baktığında ikisinin de anında tanıdığı bir çocuk gördü; siyah saçları karmakarışık, dağınık yatağın üzerinde tişörtsüz bir şekilde yatıyordu.

"Minho?" diye sordu Wooyoung açıkça şaşırarak, aklı karışmış bir halde kaşlarını çattı.

"Wooyoung!" Yerinden zıpladı ve panik yüzüne yansırken kırışık tişörtünü önünde tuttu.

"Benim odamda ne yapıyorsun?" Minho bir bahane bulmak için etrafına bakındı ama hiçbir şey diyememişti. "Bak dostum, eğer kafa dinlemek istiyorsan ya da bir kız arıyorsan git başka yerde yap işini-"

Ama banyonun kapısı açılıp içeriden gece mavisi saçları alnına düşmüş biri çıkınca lafı yarıda kesildi.

"Bekle. Seni tanıyorum!" diye bağırdı Wooyoung parmağını ona doğru işaret ederken. "Han... Jae falan bir şeydi."

"Jisung," diye düzeltti düz bir ses tonuyla ve San'a bakarak bir kaşını kaldırdı.

"Bir dakika dur!" Wooyoung sonunda farkına varmış gibiydi. "Siz ikiniz neden benim odamdasınız?"

Jisung belli belirsiz sırıtarak Minho'ya baktı ve o an San keşke bir kameram olsa diye düşündü, çünkü Minho resmen kızarmıştı.

San anında neler olduğunu anladı ve bulundukları durumla birlikte Wooyoung'un cahilliğine gülmekten kendini alamadı.

"Neye gülüyorsun Choi?" diye mırıldandı Minho, ses tonunun çok sert çıkmaması için uğraşıyordu.

Jisung artık giyinik olan Minho'yu bileğinden tuttu ve "Gel konuşalım," diyerek onu kapıya doğru götürdü.

Wooyoung sinir olmuş bir halde kapıyı kapatırken bir açıklama için San'a bakıyordu. "Az önce olanlar neydi?"

"Gerçekten anlamadın mı?" San güldü ve Wooyoung'un sırtına vurdu hafifçe. "Jisung ve Minho biraz yalnız zaman geçirmek istemişler."

"Benim odamda mı?" Wooyoung dehşet içinde konuştu. "Bekle. Minho düz."

"Ya da biz öyle biliyorduk," dedi San. İçten içe başka bir aptal, popüler 'düz' birisi tarafından kandırılmış olmasına sinirlenmişti.

"Neden benim odam peki?" Wooyoung bu konuyu kapatacakmış gibi görünmüyordu.

"Çünkü sen odana 'biraz yalnız zaman geçirmek için' kızları getirmekle biliniyorsun o yüzden kimse onlardan şüphelenmezdi ya da sorgulamak için o kadar aptal değildir heralde." San ona alaycı bir ifadeyle bakıyordu.

Wooyoung'un yüzünde incinmiş gibi bir bakış belirdi ama anında kayboldu. "Sanırım."

Belki de muhabbetin konusundan dolayıydı ama San Wooyoungla odasında yalnızken biraz tedirgin hissetmesine mani olamamıştı.

Diğeri aniden sırıtmaya başladı ve San'a doğru eğilip ellerini beline koydu. O an hissettiği şeyler tamamen gerilmesine neden oldu ve Wooyoung'un özgüvenli hareketine karşı çaresizce ona baktı. "Peki ya biz-"

Ama San hızlıca onu ittirip geriye sendelemesine neden olarak susturdu. "Hayır. Kokuyorsun. Duşa gir."

"Bu kulağa hiç hayır diyormuşsun gibi gelmedi," dedi Wooyoung sırıtarak fakat yorgun San'dan koluna bir darbe yedi.

"Eğer şu duşa girmezsen seninle bir daha asla konuşmam."

"Benimle konuşmamanın beni çok etkileyeceğini düşünüyorsun galiba."

"Ve sen de seninle konuşmak için can attığımı falan düşünüyorsun galiba. Şu lanet duşa gir artık."

Wooyoung ıslık öttürürken ellerini pes ederek kaldırdı ve banyoya doğru bir adım attı. "Tek bir şartla."

"Lütfen, eğer duşa gireceksen her ne olursa-"

"Oda arkadaşım ol. Yalnız kalıyorum. Senin de uyumak için birisine ihtiyacın var."

"Hayır."

"Bence bir düşün." Wooyoung ona başını salladı ve banyoya girerken el sallayıp son söylediklerini tekrar etti.

_______________________________________

Oda arkadaşı Woo ve San mı? 😏

Bu bölümün çevirisinden hiç memnun kalmadım o yüzden biraz geciktirdim yayınlamayı. Cümlelerde bozukluk varsa kusura bakmayın 🥺

Zaten biraz geçiş bölümü gibi, diğer bölümde kutsal suyunuzu hazırlayın 😎

Oy ve yorumlarla beni motive ederseniz çok sevinirim 🌸

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro