Bölüm 03
Wooyoung San
"-ve sonra da seksi olduğumu söyledi." San, telefonun diğer ucundaki heyecanla nefes alıp veren Yeosangla konuşuyordu. "Ve öylece bana bakmaya devam etti! Beni rahatsız etmek istercesine hem de piç herif."
"Dostum, sırf sana bakıyor diye piç diyemezsin," diye yanıtladı Yeosang yorgunca.
"Ama öyle çünkü ona o hakkı vermemiştim," diye homurdandı, yattığı yatakta garip bir şekilde yayılmış, elini başının altına koymuş parmakları şimdi daha sarımsı görünen soluk yeşil saçlarının arasındaydı.
Sıcak bir kahkaha kulaklarını doldurdu. "O hakkı vermedin mi? Affedersiniz Bay Choi, izin belgesi mi imzalamak zorundaydı?"
"Hayır! Sadece, off bilmiyorum. Bana öyle bakmasından hiç hoşlanmadım." Hatta bir an sessizlik oldu. "Yeosang? Uyudun mu?"
"Evet, beni o kadar sıktın ki içim geçmiş San," dedi ve ardından esnedi.
"Peki. İyi geceler o zaman." San telefonu kapattı, arkadaşını bu saate kadar uyanık tuttuğu için hem üzüldü hem de bencil hissetti.
"Sadece sen ve ben kaldık dostum," diye fısıldadı Shiber'e, peluş oyuncağa sarılıp göğsüne çekti ve yatağının üstündeki tavana yapıştırılmış takımyıldızlarına boş boş baktı.
Ve tam gözlerinin kapandığı ve biraz uyku uyuyabileceğini düşündüğü sırada odasının kapısının açılma ve ardından hafif bir gürültüyle duvara çarpma sesiyle bölündü her şey.
Şaşkınlık içinde döndüğünde kapı çerçevesine yaslanmış kesinlikle sarhoş olan erkek bedeniyle karşılaştı ama yüzünü görebilmek için oda çok karanlıktı.
"Şey, selam?" dedi San resmen ciyaklayarak, bir yabancının odasına girmesinden dolayı hem sinirlenmiş hem de korkmuştu.
Karanlık figüre sanki odanın dolu olmasına şaşırmış gibi direkt ona bakıyordu. "Selam."
"Üzgünüm ama bu oda sınırları aşıyor-" diye başladı San ama çocuk yatağının üzerine yüz üstü kendini bırakıverdi.
"Wooyoung?" Çocuk ağır kafasını kaldırdı, gözlerinin üzerine düşen mor saçları kesinlikle Jung Wooyoung'un ta kendisine aitti.
"Oh. Sensin." Hayal kırıklığına uğramış gibi konuşmamıştı, sadece hissiz bir şekilde gerçeği fark etmişti.
"E-evet." Siktir, kekelemeyi kes. "Odamdan çı-çıkar mısın lütfen?" Hissettiği kadar aptalca mı konuşuyor merak ediyordu.
"Neden çıkayım?" Wooyoung sırıttı ve gergince ayağa kalkan San'a baktı.
"Çü-çünkü burası benim odam. Ayrıca-" Wooyoung cevabını umursamaz bir şekilde yatağa oturdu ve kolunu uzatarak parmağını San'ın dudaklarının üstüne koyarak onu susturdu.
"Seni rahatsız etmeyeceğim Küçük Choi. Sadece biraz sessizlik istiyorum."
"Şey, tesadüfe bak ki ben de aynı şeyi istiyorum ve sen buna biraz engel oluyorsun," diye homurdandı San. Birbirine bastırılmış dudaklarının üstündeki Wooyoung'un parmağından kurtuldu.
"Yani? Uyu o zaman. Çenemi kapatacağım." Haha. Uyu o zamanmış, çok komik.
Birkaç nedenden dolayı daha sonrasında pişman olacağını biliyordu ama Wooyoung'a hastalığından bahsetmeye karar verdi. Neden olduğunu bilmiyordu fakat anlamak için uğraşan ama yeterince de uğraşmayan arkadaşlarıyla değil de başka birisiyle konuşmak istiyordu. Bu çok bencilce ve aptalcaydı ama onlara anlattığında onu geçiştirdiklerini ve iyi misin diye sorduklarında verdiği cevapla çok da ilgilenmediklerini hissetmişti. Bu tabii ki doğru değildi, sadece kendi varlığının gereksiz olduğu düşüncesiyle ve arkadaşlarının yardımcı olmak istemediği düşüncesinin neden olduğu anksiyete yüzünden başka türlü düşünemiyordu.
"Yapamıyorum," dedi düz bir şekilde kısa süren sessizliği bozarak.
"Neyi yapamıyorsun?" Wooyoung bir kaşını kaldırdı, tekrar yatağın ayakucuna oturdu.
"Uyuyamıyorum." San aşağı bakarak dudaklarını büktü.
"Şu anda mı uyuyamıyorsun? Yoksa..." diye sordu Wooyoung, olayı kavrayamamıştı.
"Hiç uyuyamıyorum. Şiddetli uykusuzluk problemim var. Haftada en fazla on saat uyuyorum. Bu çok tehlikeli," diye açıkladı, gergin bir şekilde Shiberle oynuyor, bir tepki verecek mi diye Wooyoung'a bakıyordu.
Diğeri dinlese de belli etmiyordu. Gözleri daha çok San'ın elindeki pelüş oyuncağa odaklanmıştı.
"Hala o oyuncak peluşla mı uyuyorsun?"
San neredeyse o şeyi elinden düşürüyordu, cansız en yakın arkadaşıyla yakalanmaktan utanmıştı. "Adı Shiber," dedi onu göğsünde sararak, bağdaş kurmuş şekilde Wooyoung'un karşısında oturuyordu. "Ve bana uykuda yardım etmesi için ona ihtiyacım var. Kucak arkadaşım o benim."
Wooyoung uzandı ve beklenti için elini açtı. San gönülsüzce Shiber'i eline dikkatli bir şekilde koydu, Wooyoung peluşu incelerken San da onu izledi.
"Bu çok saçma bir kucak arkadaşı," dedi ve Shiber'i umursamazca kenara fırlattı.
"Öyle mi?" Peki sen daha iyi ne önerirdin?" diye çıkıştı San, Shiber'in aşağılanmış onurunu koruyordu.
"Beni," dedi Wooyoung basitçe, yüzündeki ciddi ifadeyle San'a doğru eğildi.
San'ın kalbi anında tekledi. Wooyoung'u geriye doğru iterken uzaklara bakıyordu. "Seni buna kim zorladı?" dedi sessizce. Jung Wooyoung'un onunla ilgilendiğini düşünmek onun aptallığıydı.
"Ne?" Wooyoung başını ona doğru çevirdi, aklı karıştığı yüzünden belli oluyordu.
"Seni. Buna. Kim. Zorladı?" diye sordu San dişlerini gıcırdatarak, Wooyoung'un yüzündeki şaşkın ifadeye sertçe güldü. "Dur tahmin edeyim, kardeşim mi? Plan neydi Wooyoung? San'ın senden hoşlanmasını sağla ki onun kalbini kırıp tekrar yalnız başına bırakabilesin değil mi? Ama haberin olsun bu gerçekleşmeyecek, o yüzden artık-" diye tükürürcesine konuştu, gözyaşlarının gözlerine iğne gibi battığını hissediyordu.
"Hayır!" diyerek Wooyoung onun sözünü kesti, başını şiddetle sağa sola sallıyordu. "Plan falan yok ortada! Şey bir iddia vardı. Ama seninle hiçbir alakası yoktu! Yani-"
"İddia mı? Odamdan defol git Jung Wooyoung. Bununla uğraşamayacak kadar çok yorgunum." Kelimeleri çok sertti ama içten içe sanki çöküyormuş gibi hissediyordu.
"Hayır, açıklamama izin ver!" Wooyoung ellerini uzattı ve San'ın bileğine tutundu. "Bir iddia vardı ve eğer kaybedersen sen benim cezam olacaktın ama seninle daha tanışmadım bile! Ve iddianın seninle hiçbir alakası yok! Benimle ve bu gece yatacağım kişiyle ilgili."
"Peki yaptın mı?" San'ın sorusu bir fısıltı gibi çıkmıştı ama bir çığlık kadar güçlüydü.
"Neyi yaptım mı?"
"İddiayı kaybettin mi? Birisiyle yattın mı?"
"Kaybettim. Ama-" San diğerinin parmaklarını bileğinden ayırdı, kısa bir kahkaha atarken elini sertçe çekti.
"Seni şerefsiz aşağılık herif. Zavallı biriyle yattın ve öylece bıraktın mı onu? Ya- ya onun ilk seferiyse? Sen de öylece bıraktın onu? Yalnız başına. Gerçekten inanılmazsın-"
"Sana da mı aynı şey oldu?" diye sordu Wooyoung sessizce, gözleri öfkeyle kararmıştı resmen.
"Ben- bu seni hiç ilgilendirmez. Ama iğrenç bir şey Wooyoung. Öyle bir şey yapamazsın," diye cevap verdi San, bir anlığına gözlerini kapatmıştı.
"Öyle bir şey asla yapmam. Lütfen inan bana," diye yalvardı Wooyoung. Neredeyse çaresizce onun yüzüne bakması için San'ın gergin omuzlarına tutundu. "Asla yapmam," diye tekrar etti.
"Ama yaptın," dedi San üzgün bir şekilde gülümseyerek. Onun tutuşunun altından uzaklaşmaya çalıştı.
"Hayır, Chungha bakire değildi. Ve o da ben de sarhoştuk. Muhtemelen hiçbir şey hatırlamayacak." Bir kadın.
"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Jung Wooyoung. Sadece git artık." San onu, onu serbest bırakırken gözlerindeki endişeyi izledi ve Wooyoung pes edercesine ellerini lila renk saçlarından geçirdi.
"Hayır Küçük Choi. Seninle kalıyorum. Sen uykuya dalasıya kadar seninle kalacağım ve sen de bana engel olamayacaksın." Wooyoung ilerledi ve San'ın çift kişilik yatağında yanına uzandı ve aralarında da neredeyse hiç boşluk yoktu.
"O zaman uzun bir süre burada kalacaksın." San sırt üstü yatarken sıcakkanlı bir şekilde ona baktı. Aralarında bir karış boşluk bırakmıştı.
"Sorun değil. Senin kucak arkadaşın olmak istiyorum. Shiber günlerin bitti artık Choi San," diye mırıldandı yorgun bir şekilde ve San'la yüz yüze gelmek için yan tarafına döndüğünde San dona kalmış, nefes almak için hatta kılını kıpırdatmak için çok korkmuştu.
"Beni tanımıyorsun bile," diye fısıldadı San, tavandaki dans eden takımyıldızlarına çevirdi bakışlarını.
"Önemli değil. Seni tanımak istiyorum," diye cevap verdi Wooyoung uykulu bir halde. San acaba sabah bunların yarısını dahi olsa hatırlayacak mı diye merak etti ve o düşünceyle dikkatli bir şekilde sırtını Wooyoung'a döndü. Diğerinin bir kolunu onun üzerine atmasına ve hafifçe kendisine doğru çekmesine izin verdi.
"İyi geceler Jung Wooyoung," diye fısıldadı San odanın karanlığına doğru, ensesinde hissettiği Wooyoung'un sıcak, düzenli nefesleri onun uyuduğunu gösteriyordu.
Gözlerini kapattı ve San hatırladığı kadarıyla ilk defa, henüz bugün tanıştığı bir çocuğun kollarında derin bir uykuya daldı.
Ve o rüyasız uykusunu uyurken, yeni başlangıçlara yuva olan evin bir köşesinde Lee Minho adındaki bir çocuk tekrar kalp kırıklığını deneyimlemişti.
________________________________________
Oy ve yorumlarla destek olursanız çok mutlu olurum ❤️🌸
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro